29 Ekim 2019 Salı

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 3

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 3



 Aydınlanmacılara göre, din akla uygun olmalıydı. Voltaire.in (1694-1778) sorunu Tanrı değil, aklın ölçütlerine karşı suç işlemiş Tanrı hakkındaki öğretilerdi. 

Diderot.a (1713-1784) göre, açıklayamadığımız şeyleri açıklamak için Tanrıyı ortaya çıkarmak boyun eğmekti, cehaletti. Diderot, Spinoza.dan bir adım öte gitti, Tanrı.nın zaten olmadığını, sadece doğanın olduğunu savundu. 

Fransız fizikçisi Pierre-Simon Laplace (1749-1827), Tanrıyı fizikten çıkardı. Gezegenler sistemi, giderek soğuyan güneşten çıkan bir parlaklığa sahipti. Laplace, Gök Mekaniği isimli çalışmasını Napolyon.a takdim etmek ister. Kitabı aslında hiç okumamış olan Napolyon.a birileri Tanrı adının kitapta hiç geçmediğini söylemiştir. Napolyon; “Tanrı adını kullanmadan bana evrenin sistemi üzerine koca bir kitap yazdığınız söylendi” deyince, Laplace.in cevabı şöyle olur; 

“O varsayıma hiç ihtiyacım olmadı20.” 

 18. ve 19. yüzyılın klasik fizikçileri evreni büyük bir saate benzetiyorlardı. Bununla önermek istedikleri şey her şeyin hareketin basit ve determinist yasalarına uymasıydı, tıpkı bir sarkacın tıkırtıları gibi. Gerçekten de, doğayı en derinden anladıklarını sandıkları bu hareket bilimine mekanik diyorlardı ki, bu kelime makineler üzerine olan bilgi ile ilişkiliydi. Saat ise saatçi gerektirirdi ve bu yüzden akıllı ve ebedi bir Tanrı fikrini hayal etmekte zorlanmıyorlardı. Ancak, Tanrının zorlaması olmasaydı evren içine bozunacağı çaresiz bir kaosa dönüşür dü fikrinin sonuna evrenin zorunlu ölümü (ısıl ölüm) düşüncesi ile gelindi 21. 

 Immanuel Kant.a göre, Tanrıya giden tek yol, onun „pratik akıl. dediği, ahlaki vicdanın bölgesinden geçiyordu22. Kant, kendi ifadesi ile „dinin dua ve ayin gibi tuzaklarını bir kenara atmıştı. ama Tanrı düşüncesine özünde karşı değildi. Tanrının varlığını kanıtlamak imkânsızdı ama Tanrı düşüncesi gerekli idi. Bundan dolayı, Kant.a göre Tanrı yalnızca kötüye kullanılabilen bir kolaylıktı. 

 George Wilhelm Hegel.e (1770-1831) göre; “Şimdi barbar Tanrıyı bir kenara atmanın ve insani duruma daha aydın bir bakış getirmenin zamanıydı23”. 

Karl Marx (1818-1885), dini “baskı gören yaratığın iç çekişi.. bu acıyı dayanabilir kılan, halkların afyonu” olarak gördü24. 

Ludwig Andreas Feurbach ve August Comte gibi filozoflar ise geçmişte yaygın bir güven eksikliğine neden olmuş bu Tanrı.dan kurtulmak istiyorlardı. 

Batı modern teknik çağına girerken, bazı insanlar yeni teoloji çalışmaları ile Tanrıyı kurtarmaya çalışsa da, eski Tanrı kavramları yetersiz kalmıştı. Büyük filozoflar, birbiri ardına Tanrıya meydan okumaya başladılar. Filozoflar, Tanrının öldüğünü ilan etmek için sırada idi. Doğa üst bir ilahi fikir onları kızdırıyordu. 

 Frederich Nietzche.ye göre, Tanrı insanları gövdelerinden, tutkularından ve cinselliklerinden korkmaya özendirmişti ve bizi zayıf kılan mızmız bir acıma ahlakçılığının değerini artırmıştı25. 

Sigmund Freud (1856-1919), Tanrı inancını olgun insanların bir yana bırakacakları bir aldatmaca saymıştı26. Diğer psikanalist Alfred Adler (1870-1937), Tanrının bir yanılsama olduğunu ancak ona inanmanın yararlı olduğunu söylemişti. 

 Bunlar olurken İslam dünyasında Mısırlı Muhammed Abduh gibi dinde yenilikçilik gayretleri olsa da bunu ilk başaran ve Osmanlı.nın arkasından bir ulus-devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti.ni kuran Mustafa Kemal Atatürk oldu. Dini yalnızca kişisel bir konu haline getirip, İslamiyet.in devlet yönetimi ile ilişkisini kesti, tarikatlar dağıtıldı, medreseler kapatıldı. Atatürk.e hayran olan İran Şahı Rıza Han da 1941.e kadar onun yolunu izledi. 

Diğer bir Atatürk hayranı Afgan Kralı Emanullah Han, modern bir ülke kurmak isterken katledildi. Geri kalan İslam ve Arap ülkeleri yeni Türkiye.ye kuşku ve hayranlıkla baktılar. 

 Batı da boş durmadı. İslam dünyası içine yenilikçi ajanlarını dikti; Afganistan.da Cemallettin Afgani (1839-1889), Hindistan.da Muhammed İkbal (1876-1938) vd. ile İslamcı projelerin temelleri atıldı. 

Einstein.ın genel izafiyet teorisi; küresel çekimin, uzay ve zamanın devasa nesneler tarafından bükülmesi olduğunu söylüyordu. Öğrencileri „Başka bir sonuç çıksa idi ne derdiniz?. diye sorduğunda; Einstein, „Tanrı adına üzülürdüm çünkü teori doğru. demişti. 

 Büyük Patlama modelini geliştiren Belçikalı papaz George Lemaitre, bunu herhangi bir ilahi amaca bağlamayı reddetmişti; “Görebildiğim kadarıyla böylesi bir kuram herhangi metafizik ve dinsel sorunun tamamen dışında kalır.” 

 Stephen Hawking ise Tanrı.nın varlığı ile ilgili görüşlerini şu şekilde açıklıyordu; 
“Evrenin devasa büyüklüğüne, insan yaşantısının ne kadar kırılgan ve rastlantısal olduğuna baktığınızda bu imkânsız gibi görünüyor. Tanrı sözcüğünü Einstein gibi, kişi-dışı anlamında kullanıyorum; dolayısıyla Tanrı.nın zihnini bilmek benim için doğa yasalarını bilmektir. 
Öngörüm Tanrının zihnini bu yüzyılın sonunda bilebileceğimiz şeklinde 27.” 

 Geldiğimiz noktada evrenin yaratılmasını neyin sağladığı bilinmemektedir. Evrende maddenin sürekli olarak üretiliyor olmasının da bir açıklaması yoktur. 

 Evren bilim (kozmoloji).. 

Evren, Büyük Patlama olarak bildiğimiz bir ateş topunun içinde doğdu ve ateş topunun ürettiği ısı o günden bu yana gidecek bir yer bulamadı. Evrende sıkışan sıcaklık bugün hala etrafımızda dır. Hubble uzay teleskopu sayesinde Büyük Patlama.nın (Big Bang) 13.8 milyar yıl önce meydana geldiği hesaplandı. Kanalları değiştirilen bir televizyonun ürettiği statik elektriğin yüzde 1.i hala Büyük Patlama.ya aittir. Tabii ki bu sıcaklık evrenin genişlemekte olduğu son 13.8 milyar yılda önemli oranda düştü. 

Evren, fiziksel kozmoloji kapsamında maruz kaldığı hızlı genişlemeden dolayı “şişmiş” bir yapıdadır. 4.6 milyar yıl kadar önce Güneş sistemimizdeki çeşitli gezegenimsiler 

Dünyayı ve öteki 8 gezegeni oluşturmaya yetecek malzemeyi bir araya getirdi. Ay, 4 milyar önce muhtemelen büyük bir göktaşı çarpması sonucu Dünya.dan koptu. 

Evrende 100 milyarın üzerinde galaksi ve her galakside yaklaşık 100 milyar yıldız var. Yıldızlar, yeterince büyük bir gaz bulutunun kütleçekim kuvvetinin etkisiyle çökmesiyle oluşur. Yıldızların evrende tekdüze dağılmayıp, büyük yıldız toplulukları halinde toplandıklarını 1920.lerde öğrendik. Galaksiler sabit bir hızla ayrılmaya devam etmektedir. 

Dünyamız, yüz milyar galaksi içinde, tipik bir galaksinin dış kenarında, çok ortalama bir etrafında dolanan küçük bir gezegendir. Yani Dünya.nın Evren.de özel bir konumu olmadığını keşfetmiş bulunuyoruz. 

Kozmoloji (evrenbilim), yani evrenin tümü ile incelenmesi geçtiğimiz yüzyılda çok mesafe kat etti. Büyük Patlama.dan beri evren, genişleyip soğuyor ve muhtemelen bu sonsuza değin böyle devam edecek. Yüzyıl önce bilim insanları Samanyolu Galaksisi ötesindeki evrenin yapısı hakkında temelde hiçbir şey bilmiyorlardı. Şimdi gözlemlenebilir evrenin ölçüsünü aldık ve ayrıntılı bir şekilde boyutlarını ve biçimini, bunun yanında da bileşenlerini ve tarihinin ana hatlarını betimleyebiliyoruz. 

 Bazı bilim adamları Büyük Patlamayı evrenin başlangıcı olarak görmüyor. Çünkü başlangıç öncesinde hiçbir şey olmayan bir sınır oluşturur ya da Büyük Patlama olduğunda zaman yoktu, öncesi olamaz. Diğerleri çoklu bir evrenin simetrik bir parçası olduğumuzu savunmaktalar. Her şeyin arkasında ince ayarlanmış sınır koşulları olduğu düşüncesi de oldukça rağbet görüyor ama evrenin kararlı olmadığını izliyoruz. Şimdiye kadar evrenimizin sürekli genişlemesini sağlayan entropinin (düzensizliğin ölçüsü) tutarlı şekilde hep yükselmesini sağlayacak kadar olağanüstü miktarda ince ayara tabi tutulduğuna dair hiçbir doğrulama sağlayamadık. 

Katı, sıvı veya gaz halindeki evren, sürekli dalgalanan bir moleküller yığınıdır. Düzenimiz bir dalgalanmadan kaynaklanıyorsa, hemen o anda fark ettiğimizin dışında hiçbir yerde düzen olmasını bekleyemeyiz. Dolayısı ile evreni bir dalgalanma olmak yerine, büyüme ve çürüme süreçlerini olası kılan geçmişi ile birlikte artan bir entropi ile daha düzensizliğe gittiğini söyleyebiliriz. 

Evrenin yalnızca bir tek geçmişi olmayabilir. Bazılarına göre, evren hep vardı, ne yaratıldı, ne de yok edilecektir. Diğerlerine göre, Tanrının aklını bilirsek evrenin işleyişini de sonumuzu da anlayabileceğiz. Eğer zamanda yolculuğu başarabilirsek, 13.8 milyar yıl geriye gittiğimizde ise Büyük Patlama.ya dönmüş olacak ve evren ile ilgili çok önemli sırları ortaya çıkaracağız. 

 Evrenin sürekli genişlemesi, evrenin iki senaryodan biriyle son bulması gerektiğini söyler; bunlardan birincisine göre evren, hiç durmadan genişleyecek ve „Büyük Donma ile son bulacaktır. Bu Termodinamiğin İkinci Yasası ile ilgilidir. Diğeri Büyük Çöküş.tür. Uzay kesintisiz bir şekilde uzanıyor olmayabilir, entropi düşebilir ve belki de uzay daralmaya başlayabilir. Uzay daralıyorsa öykümüz farklı olur. Tüm evren büzüştüğünde geleceğin bir Büyük Çöküş (Ezilme) tekilliğinde sona ermesi muhtemeldir. 

 Evrenin bu iki senaryodan hangisi ile sona ereceği evrendeki maddenin kritik yoğunluktan fazla olup olmaması ile alakalıdır ve bu hala tartışma konusudur. Bu Termodinamiğin İkinci Yasasının ve Evrenin genişlemeye devam etmesinin kaçınılmaz sonucudur. Entropi arttıkça ışık yavaş yavaş kaybolmaya başlar ve bu durum ısı her yerde eşit olup evreni donmuş bir galaksi mezarlığına çevirir. 

Büyük Patlama sonrası sürekli yükselen entropi nedeniyle evren şimdilik genişliyor. Ama elimizde çeşitli senaryolar var; zamanla değişen bir durum uzayı, özel bir sınır koşulu, simetrik yeniden çöken evren, çoklu ya da paralel evrenler, simetrisi olmayan ya da seken evren ya da ebedi bir denge durumu. Evrenin geleceği ile ilgili teorileri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz 28; 

- Evren sonsuza kadar genişleyebilir. (Alexander Friedman, 1920.lerde açıklamıştı). 
- Evrenin genişlemesi git gide yavaşlar ve sonunda durur. 
- Evren yavaşlar, durur ve geri daralmaya başlar (evrenin kütlesinin bağlı olduğu karanlık maddenin bitişi). 
- Evren kendini parçalayabilir (evreni bir arada tutan karanlık enerjinin bitişi ile) çözülebilir. 

 Evrenin yapısında ne olduğunu merak etmek ve anlamak insanın doğasında vardı. Binlere yıl boyunca evreni inceledik. Yukarıya bakarak ışık dalgalarını inceledik. Güçlü teleskoplar inşa ettik. Daha fazla ışık topladık, daha ileriyi gördük ve evreni daha iyi anladık. Geleceğe baktığımızda, yeni detektörlerin duyusal teleskopun icadı gibi vasıtalar olabileceğini söyleyebiliriz. Bilim insanları evrenin evrimi ve zamanın anlamlı bir kuramını oluşturma peşindedir. 

Bugüne kadar evrendeki her şeyi tanımlayan tutarlı bir model henüz ortaya 
konamamıştır. 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder