16 Ekim 2019 Çarşamba

OSMANLI SURİYESİNDE TÜRK ALEYHTARI YAZILAR VE İLANLAR,BUNLARA KARŞI TEPKİLER. 1878-1881 BÖLÜM 1

OSMANLI SURİYESİNDE TÜRK ALEYHTARI YAZILAR VE İLANLAR,BUNLARA KARŞI TEPKİLER. 1878-1881  BÖLÜM 1




Ş. Tufan Buzpınar* 
*Doç. Dr. Ş. Tufan Buzpinar, TDV İslam Araştırmalan Merkezi, Yakınçağ Tarihi. 


Bu Makalenin yazımıve son halini alması safhalannda katkılannı esirgemeyen, 
Ali Akyıldız, 
Muhammed Aruçi, 
Gökhan Çetinsaya, 
İbrahim Daküki, 
Şükran Fazlıoğlu, 
İsmail Kara ve 
Mehmet Ulucan'a 

Teşekkür ederim. 

II Abdülhamid döneminin (1876-1909) ilk yıllannda Arap vilayetlerinde Osmanlı hakimiyeti aleyhine bazı olaylar meydana gelmiştir. Bu olaylardan bugüne kadar 
araştırmacıların en çok dikkatini çekenlerinden biri ı 880'de Beymt ve Şamgibi Suriye vilayetinin en önemli şehirlerinde Osmanlı aleyhtan ili"ınlann ortaya çıkmasıdır. 
Bu olaya dikkat çeken ilk araştırmacı George Antonius'tur. Antonius; 1938' de yayımladığı ve milliyetçi tarih yazıcılığımn belirgin örneklerinden biri olan The Arab Awakening adlı eserinde konuyu kısaca aktardıktan sonra bunu Arap milliyetçiliği açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirir. ilanıann sorumlusu olarak da 1875 'ten 1880'li yılların ortalarına kadar Beynıt'ta faaliyet gösterdiği ileri süriilen gizli bir hıristiyan cemiyetini gösterir. Antonius, kitabı için araştırmalarını sürdürdüğü sırada, birkaç defa görüştüğü ve söz konusu cemiyetin kurucu üyelerinden olduğunu belirten Faris Nimr'in konu ile ilgili görüşlerinden etkilendiği intibaını vermektedir. 1 

Bu konuda dikkate değer ikinci önemli değerlendirme ise 1980'li yıllarda Zeine N. Zeine tarafından yapılmıştır. Zeine 1880 ilanlan hakkında biraz daha detay vererek bunların Arap milliyetçiliği açısından yommlanamayacağını, çünkü bu dönemde henüz Arap milliyetçiliğinden bahsedilemeyeceğini ve Arıtonius'un da ilanlardan sorumlu tuttuğu hıristiyanlardan oluşan cemiyet üyelerinin bölgedeki Osmanlı yönetimini sona erdirmek amacıyla bu faaliyeti gerçekleştirdiklerini belirtir. 
Milliyetçi bir çıkıştan ziyade hıristiyanlann dini duygulada Osmanlı yönetimine karşı olduklan görüşünü de söz konusu gizli cemiyetin üyesi olduğunu belirten 
Faris Nimr'in ifadelerine dayandırır. Zeine'in konuya getirdiği en önemli katkı, söz konusu cemiyet üyelerinin temel saikleri konusunda daha ayrıntılı bilgi vermesi ve ilanlardan üçünün Arapça metinlerini yayımlamış olmasıdır.2 1960'lı ve ı 970'li yıllarda konuyu yeniden ele alan  A. L. Tibawi, ilanlarda dile getirilen şikayetlerin genellikle müslümanlan ilgilendirdiğinden hareketle, bu olaylarda belirleyici rolün müslümanlar tarafından oynandığmı, hıristiyanlannise sadece katkı sağlamış olabileceğini ileri sürer ve Zeine'in Arapça metinlerini yayımladığı ilanların İngilizce tam çevirilerini yapar. 3 

Bu konuda Osmanlıbelgelerine de müracaat etme gereğirıi duyan ilkaraştırmacı ise S him on Shamir'dir. Sharrıir, Arıtonius'un tezine karşı çıkar ve ingiliz konsolosluk tercümanı Abcarius'un konu hakkındaki raporundan da etkilenerek Midhat Paşa'nın kendisine vilayet yönetiminde tam yetki vermemekte direnen merkezi hükümeti ikna için ilanlar olayını organize ettiğini ileri sürer. 

Bu görüşünü de Başbakanlık OsmanlıArşivi'nde tespit edebildiği Midhat Paşa aleyhindeki jurnallerle desteklemeye çalışır.4  

1881 yılına ait olup Türkçe'ye çevirisi Osmanlı Arşivi'nde ve Arapça orijinal nüshaları Fransız Arşivi'nde mevcut olan ilan da şimdiye kadar incelenmiş olanlardandır.5  
Bu ilan üzerine müstakil bir makale kaleme alan J. Landau ilanın edebi Arapça'yla yazıldığını, yazarlannın müslüman olabileceğini ve temel amacının din ayırımı yapmaksızın Araplar'ı Türkler' e karşı birleştirrnek olduğunu belirtir. 1880 ve 1881 yıllarına ait ilanlar Eliezer Tauber tarafından da ele alınmış, ancak mevcut bilgileri birarada sunmanınötesinde bir katkı sağlamamıştır.6 

Son olarak, mezkur çalışmalar bölge halkının tepkisi konusunda ya bir görüş belittmernekte ya da tepki göstermediklerini ifade etmektedir. 7 

Konuyla ilgili literatürün diğerbir özelliği de ilanların mevcut i dareye ve devlete karşı mücadele aracı olarak kullanıldığı, bilinebildiği kadarıyla, ilk tarih olan 1878 'den, son defa kullanıldığı tarih olarak bilinen 1881 yılına kadarki dönemi ve ilanlar konusunu bağlamsal (contextual) bir değerlendirmeye tabi tutmaması dır. Mezkur çalışmaların çoğu sadece 1880 yılında ortaya çıkan ilanları değerlendirirken, diğer bazıları da sadece 1881 yılında ortaya çıkanı incelemişti.8 
Konuyla ilgili mevcut literatürün özetle verilen özelliklerinden hareketle bu makalede 1878-1881 yılları arasında aynı bölgede tekrar tekrar ortaya çıkan ilanlar yoluyla muhalefet, bir konu bütünlüğü içerisinde ve bağlamsalbir yaklaşımla değerlendirilmeye çalışılacaktır. 
Bu makalenin ortaya çıkışında amil olan diğerbir sebep ise şimdiye kadar kullanılan malzemenin büyük oranda Avrupa diplomatlarının yazışmalarından oluşmasıdır. 
Diplomatik kaynaklar ise olayların bütün boyutlarını -bilerek veya bilmeyerek-değerlendirememekte veya bazan da yanıltıcı olmaktadırlar. Mesela bu konuda, İngiliz konsoloslarının ifadeleriyle yetinilirse bölge halkının ilanlara karşı tepki göstermediği düşünülür. Oysa ilerde anlatılacağı üzere dönemin Türkçe ve Arapça gazeteleri ile Osmanlı belgeleri gözden geçirildiğinde halkın tepkilerini etkin bir biçimde ortaya koyduğu görülür. Diğerbir ifadeyle, son zamanlarda elde edilen bazı Osmanlı  belgelerindeki yeni bilgiler, önceden tesbit edilen belgelerde belirlenen farklı ipuçları ve o dönemdeki Arapça ve Türkçe gazetelerde yer aları haberler konu hakkında yeni bilgiler ve farklı değerlendirmelere imkarı sağlayacak niteliktedir. 

1878-1881 yıllan arasında Suriye' de ortaya çıkan Osmanlı aleyhtarı ilanları incelemeden önce, bu olayların ortaya çıkışını önemli ölçüde etkilediğini düşündüğümüz gelişmelere kısaca değinmek gerekir. Öyle görünüyor ki II Abdülhamid döneminin ilk yıllarında Suriye' deki Osmanlı yönetimini derinden etkileyen bulıran 1875 Hersek ve 1876 Bulgar isyanlarıyla başlamış ve 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'yle domk noktasına ulaşmıştır. 93 Harbi diye de bilinen ve OsmanlıDevleti'nin ağır yenilgisiyle sonuçlanan bu savaşın özellikle Suriye üzerindeki etkileri konumuz açısından oldukça mühimdir. Savaş sırasında yapılan asker desteği ve maddi yardımların bölge üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra Ruslar karşısında alınan ağır yenilgiler ve sonunda Ruslar'ın Yeşilköy'e kadar gelmiş olması, başkent İstanbul'da olduğu gibi Suriye'de de Osmanlı Devleti'nin geleceği açısından ciddi tereddütler doğurmuştu. 

Bu sırada aralarında Emir Abdülkadir el-Cezairi'nin de bulunduğu Suriye ileri gelenlerinden bazıları bir dizi toplantı yaparak Osmanlı Devleti'nin geleceğini tartışmışlar ve devletin yıkılınası veya Suriye bölgesinin herhangi bir yabancı devlet tarafından işgal ihtimali karşısında ne yapacaklarını ve nasıl bir tavır sergileyeceklerini müzakere etmişlerdir. Savaş sonrasında Osmanlı Devleti'nin dağılmaması ve bölgenin herhangi bir işgal tehlikesi yaşamaması bir ferahlık sağlamış olmakla birlikte, bölge halkının özellikle müslüman kesimin sıkıntılarını dindirmemişti. 

Bu cümleden olarak Cevdet Paşa'nın valiliği (Şubat-Kasım 18 78) döneminde ekmek fiyatlarının artmasını protesto eden asker eş ve yakınlarının hükümet konağını basması zikre değer bir hadisedir. 9 

Suriye bölgesinin merkezle olan ilişkileri ve devlete karşı tavırları savaş sonrasında giderek olumlu yönde gelişse de Osmanlı karşıtı faaliyetlerin zemini tamamen kaybolmamıştı. 

1878 Temmuz'unda Şam sokaklarında Cevdet Paşa ve Osmanlıyönetimi aleyhine asılan Türkçe ve Arapça ilanlar bunun bariz bir misalidir. Cevdet Paşa'nın 
şahsını hedef alan Türkçe ilanlar bir tarafa bırakılırsa, Arapça olanlar konumuz açısından dikkat çekicidir. Osmanlı-Arap vilayetlerinde modern dönemde, belki de ilk defa sokaklara ilanlar asılarak tabi olunan yönetime karşı açıkbir tavır sergilenmekteydi. 

İngiliz konsolosluğu tercümanı Nasif Meshaka'nın ele geçirip, Fransızca ve İngilizce çevirilerini konsolosluğa sunduğu Arapça ilanda, bölgeciliğe dayalı ihtilalci bir tavır sergilenmekteydi. Bu konuda bir fikir vermek üzere ilandan bazı alıntılar yapmak yerinde olacaktır: 

 < Ey Suriye.!  Vakit kaybetmeden kendini ihmalden halas et... Halihazırda esaret ve zulmün tahakkümü altındasın... Maruz olduğun zulüm ve bedbahtlık 
yeter. Ey Suriye! Terakkin zaviyesinden en büyük hasının müslim, nasrani ve saiderinden meydana gelen halkının arasına nifak sokandır... Vifak ve sebatla 
hürriyet tarikini takip et. İstibdat ve zulmü mağlup etmek için adalete sani. Ey Suriye! Hataları tashihte yalnız olduğunu düşünme. Sana muntazır olan ve sana nusrette bulunacak dostların var. ... Vatanın saadeti ve terakkisi mevzubahs olduğunda şahsi menfaatlerini bir tarafa bırak. idare yakında senin eline geçecek. Dostun vazifesi başlamaktır.10  >

Bu belge, siyasi çağrışımlanbakımından, II. Abdülhamid döneminde Suriye' de Osmanlı yönetimine karşı bir tavırla sokaklara asılan ilk halk duyurusu olma özelliği taşımaktadır. Belgede vurgulanan "Suriye" tabiriyle kastedilenin Toros dağlarından Sina çölüne kadar uzanan coğrafi bölge mi, 1865 yılında Sayda ve Şameyalerinin birleştirilmesiyle oluşturulan Suriye vilayeti mi, yoksa bölgenin tarihi, ilmi, kültürel ve ticari merkezleri durumunda olan Şamve Beyrut gibi gelişmiş şehirler mi olduğu açık değildir. Ancak devletin icraatına doğrudan muhatap olan, yeni ve farklı fıkirlerin gelişmesi ve yayılması için uygun bir ortama sahip bulunan şehirlerin kastedildiği düşünülebilir. Burada dikkat çekilmesi gereken noktalardan biri de, ilanda "Arap"lığa gönderme yapılmaması, sadece bölge unsuru vurgulanarak Osmanlı yönetimine karşı bir tavır sergilenmesidir. Dikkat çekici diğer bir muğlak nokta ise ilanda yer alan harici yardım Vakıflarıdır. Yabancı bir ülkeye mensup herhangi bir şahsın müdahil olduğuna dair bir ipucu mevcut değildir. Belki bölge üzerinde nüfuz sahibi olan İngiltere ve Fransa'nın veya özellikle Ortodoks hıristiyanların hamiliğini üstlenen ve bu gerekçeyle 93 Harbi'ni başlatarak Osmanlı Devleti'ni ağır bir yenilgiye uğratan Rusya'nın böyle bir durumda Araplar'ın yanında yer alacağı varsayımıyla hareket edilmiş olabilir. 
1860'lardan itibaren bölgede görev yapan İngiltere'nin tecrübeli Beymt başkonsolosu Eldridge de ilanların muhtevasını değerlendirirken "harici yardırnlara yapılan atıfların manasını anlamadığım" ifade etmektedir. 11 

Bu ilan, Cevdet Paşa'nın şahsını hedef alan ve konumuz dışında kaldığı için burada incelemediğimiz Türkçe ilanla birlikte ele alındığı için o zaman sadece 
Paşa aleyhinde bir tavır olarak algılanmış, Osmanlı yönetimi aleyhine olan tavır ve bölgeciliğe yapılan vurgu dikkat çekmemiştir. Bu nedenledir ki konuyla ilgili 
haberler İstanbul'a ulaştığında durum Suriye'nin o günlerde yaşadığı diğer problemlerle birlikte değerlendirilmiş ve sonuçta Cevdet Paşa yönetiminin yetersiz kaldığı kanaatiyle acil reform uygulamalarını gerçekleştirebilecek daha dirayetli bir vali arayışına gidilmiştir. Neticede sadrazam Safvet Paşamın da etkisiyle Midhat Paşa, Kasım 1878 'de Suriye valisi tayin edilmiştir. 12 

Midhat Paşa, yönetiminin ilk yılında Suriye'de idari ve adli alanlarla güvenlik alanında önemli gelişmeler sağladı. Şam merkez mutasamflığınınyanı sıra Cebel Nusayri kazasının kurulması, zaptiye teşkilatının yenilenmesi, mahkemelerin sayısının artırılması ve hac organizasyonunda masrafları azaltıcı bazı düzenlemelerin yapılması, Paşa'nın Suriye' de geçirdiği ilk yılda gerçekleştirdiği hizmetlerden dikkat çekenleri dir. 
Ancak 1879 sonbaharından itibaren, özellikle mahkemelerin bağımsızlığıile ilgili kararın uygulamaya konulmasından sonra, Paşa'nın merkezi hükümetle ilişkilerinin 
giderek bozulduğu gözlemlenmektedir. Mithat Paşa kendi sorumluluk alanında kalan mahkemelerin mülki otoriteden, yani kendisinden bağımsız kalmasını kabul  edemeyeceğini, çünkü bu durumun Suriye'nin asayişini iyileştirme yolundaki çabaları olumsuz yönde etkileyeceğini savunarak karara karşı çıktı. Merkezi hükümet ise kararında ısrar etti. 
Bu anlaşmazlık üzerine 18 79 sonbaharından itibaren Midhat Paşa'nın vilayet işlerine karşı biraz kayıtsız kaldığı dikkat çekmektedir. Mithat Paşa'nın 
merkezi hükümetle giderek kötüleşen ilişkileri, 1880 yaz döneminde kriz noktasına ulaştı. 

İşte bu dönemde Beymt ve Şamsokaklarında ihtilalci muhtevaya sahip ilanların ortaya çıkması, Paşahakkında zaten varolan güvensizliği iyice artırdı. 
Mithat Paşa'nın Suriye valiliği görevinden alınışında payı olduğu düşünülen bu olayın detaylarına biraz inmek gerekir: 

1880 Haziranı'nın ikinci yarısında Beyrut sokaklarında Arap halkını Türk yönetimine karşı ayaklanmaya çağıran ilanlar görüldü. Ancak daha muhtevası anlaşılamadan zabitler tarafından toplandı. Birkaç gün içinde Beymt sokakları benzer ilanlara yine sahne oldu. Sancak görevlileri, birincisinde olduğu gibi, halkın dikkatini çekmemesi için ilanlan derhal topladılar. Ancak yabancı diplomatlar konudan haberdar olmuş, hatta İngiliz konsolosu Dickson ilanın bir kopyasını ele geçirerek çevirisiyle birlikte ingiliz Dışişleri Bakanlığı'na göndermişti. Üçüncü defa olarak ise 2 7 Haziran'da Beyrut sokaklarına Türk yönetimi aleyhine ilanlar asıldı. İngiliz konsolosu bunlardan da bir nüsha ele geçirerek çevirisiyle birlikte orijinalini de ingiltere'ye göndermeyi ihmal etmemişti.13

Ele geçirilen her iki ilan da kılıç resminin altına yazılmış kısa birer metinden oluşmaktadır. İlanın muhtevası gözden geçirildiğinde milliyetçi bir yaklaşımdan ziyade, Temmuz 18 78 tarihli ilanda da görüldüğü üzere, bölgelerin vurgulanma sı dikkat çekmektedir. 
Her iki ilandaki bariz vurgu Suriye ve reform üzerinedir. Birincisinde " Ya Ebna-e Suriye " hitabıyla başlanarak reform adına ortaya çıkan Hz. Musa, isa ve 
Muhammed'in sırasıyla Mısırlılar, Yahudiler ve cahiliye Araplan tarafından delilikle suçlandıkları belirtildikten sonra Türkler'in beklenen reformları gerçekleştiremeyecekleri nedeniyle Arap onuru ve Suriyelilik hamiyyeti gereğince Suriyeliler'in işleri ele almalan istenmektedir. ikincisine ise, "Eb na-u Suriye" hitabıyla başlanıyor ve bu ilanda Türkler'in şimdiye kadar sayısız defa reform sözü verdikleri halde reformları gerçekleştirmedikleri, bunun ise onların samimiyetsizliğini gösterdiği, iki milyon Türk'ün otuz beş milyon insanı yönettiği, oysa kendilerinin de iki milyon nüfuslu bir vatanın evladı oldukları, dolayısıyla da vatanseverlerin vatanlarının idaresini ele geçirmeleri gerektiği belirtiliyor.14 

İlanlar zabitler tarafından çok kısa sürede toplatıldığı için, halkın muhteva hakkında pek bilgi sahibi olamadığı görülmektedir. 
Belki de bu nedenle, İngiliz konsolosu Dickson'ın ifade ettiği gibi, Beyrut halkı üzerinde neredeyse hiç etkisi olmamıştır. 
Yani halk galeyana gelmemiş ve sokaklara çıkıp tepki göstermemişti  Ancak Dickson, Beyrut gibi sakin bir şehir için duvarlara ilan yapıştırmanın "Olağan dışı" bir olay olduğu kanaatinden hareketle konsolosluk tercümanlarından John Abcarious'u konuyla ilgili bir araştırma yapmakla görevlendirmiştir. 15 

Abcarious, araştırmasının sonuçlarını uzunca bir rapor halinde Konsolos'a sunmuştur. 
Bu rapor bir çok açıdan ilgi çekicidir. Türkler ve müslümanları hakkındaki aleyhte ve ön yargılı görüşleri bir tarafa bırakılacak olursa konuyla ilgili değerlendirme leri şöyle özetlenebilir: ilanların hazırlanıp Beyrut sokaklarına asılması müslüman ve hıristiyanların birlikte organize ettiği bir olay olamaz. Çünkü hiçbir dünyevi güç bunların birlikte hareket etmelerini sağlayamaz. Arap müslümanlar belki Türk yönetimine son vererek Arap hilafetini kurmak isterler, hıristiyaniar da bir hıristiyan krallığı kurmak için çalışabilirler; ama bu onların birlikte hareketlerini mümkün kılmaz. 

Bu olayın sadece müslümanlar tarafından organize edilmesi de iki sebepten mümkün değildir. Birincisi Beyrut şehri müslümanların böyle bir olayı gerçekleştirmeleri için uygun değildir. İkincisi de "müslümanların çoğu okuma-yazma bilmez, samimiyetsiz, fakir, rezil ve birbirleriyle kolayca iletişim kuramayacak kadar dağınıkyaşarlar". 

Dahası müslümanlar yüzyıllardır Osmanlı yönetiminde yaşamakta, yöneticilerine gereken saygıyı göstermekte ve dini bağlardan dolayı onlara saygı duymaktadır. 
Bunlar Osmanlılar'akarşı hiçbir zaman ihtilalci bir ruha sahip olmadıkları için ilanları hazırlayıp asmış olamazlar. 

Hıristiyanların da bu olayı tek başlarına gerçekleştirdikleri düşünülmemektedir. Sayılarının az olması ve zafer kazanma gibi bir duygu ya sahip olmamaları bir tarafa, farklı mezheplere bağlı olmaları hıristiyan Araplar'ın biraraya gelmesini mümkün kılmamaktadır. Böyle bir olay içinde ancak bir şartla yer alabilirler: O da burasını bir yabancı güce teslim etmektir. Bunda da anlaşamazlar, çünkü Roma Katolikleri Fransızlar'ın, Grek Ortodokslar Ruslar'ın ve birkaç Protestan da İngilizler'in bölgeyi yönetmesini isterler. Böyle bir olayın vatanperverlik duygularından kaynaklanması da muhtemel değildir. Çünkü, "vatanperverlik" doğuluların zihninde henüz bir mana kazanmamıştır. İdari despotizm ve zulm de söz konusu ilanların ortaya çıkışına sebep olmuş sayılamaz. Çünkü Türkler her hangi bir muhalefetle karşılaşmadan tebaalarını her zaman bu şekilde yönetmişlerdir. 

Yukarıda özetlenen ihtimalleri birer birer değerlendirip eledikten sonra Abcari us, ilanların kimler tarafından ve nasıl organize edilmiş olabileceği konusunda iki ihtimal üzerinde durur: Birincisi, hükümetle anlaşmazlığa düşerekşahsi çıkarları zarar görmüş veya devletten bir görev almayı beklediği halde alamamış varlıklı bir iki ileri gelen müslümanın işi olabilir. ikincisi, Midhat Paşa uzun zamandır Babıali'den isteyip de elde edemediği yetkileri koparmak maksadıyla ya da Avrupa devletlerini bölgede ihtilalci bir gelişmeninvarlığına ikna ederek bunun önünün alınması için Babıali nezdinde kendi taleplerini desteklemelerini sağlamakiçin böyle bir eylemi organize etmiş olabilir. Abcarius, Midhat Paşa'nın ilanlar hadisesinde payı olabileceğini şuipuçlarına dayandırmaktadır; 

a) İliiniarın bir liman şehri olan, hıristiyanların sayıca müslümanlardan fazla olduğu ve bu tür olayların heyecan yaratmayacağı bir şehir hüviyetindeki Beyrut 
    sokaklarına asılmış olması; 
b) Beyrut mutasamflığında Midhat Paşa'nıngizli ilişkilerine de vakıfolan bir arkadaşının bulunması; 
c) Çok daha önemsiz konularda titizlik gösteren Türk yetkililerin söz konusu ilanının faillerini yakalamak için gayret sarf etmemeleri; 
d) Midhat Paşa'nın Suriye'ye gelişinden sonra basının genel olarak Türkler'in yanlış yönetiminden bahsetmesi ve hatta onlar hakkında müstehzi ifadeler kullanacak kadar ileri gitmekte serbest bırakılması. Şüphesiz Mithat Paşa tarafından sağlanan bu serbestlik söz konusu ilanlara zemin hazırlamak için planlanmış bir adım olabilir.16 

Abcaıius'un Mithat Paşa üzerinde yoğunlaşan görüşü Dickson tarafından kabul görmemiştir. Müslüman ve hıristiyanlardan bazı kimselerin ilanlardan Midhat Paşa'yı sorumlu tuttuklarını, Abcarius'un da bunlardan etkilenmiş olabileceğini belirttikten sonra Dickson bu ihtimalin zayıflığını vurgular. Ona göre Mithat Paşa'nın "ihtilalci bir projenin itici gücü konumunda olması çok zayıfbir ihtimaldir. Ancak Suriye' de gerçekleştirmek istediği reformlar için Batı ali'den defaatle talep ettiği yetkilerin teminine katkı sağlar ümidiyle söz konusu olaylara kayıtsız kalması mümkündür". Dickson'ın tahminine göre bu olay son beş yıldır Suriye'de mevcut olan, Bağdat ve İstanbul'da da şubeleri bulunan gizli bir cemiyetin işi olabilir. Bu cemiyetin öncelikli amacı Suriye'nin Osmanlı Devleti'ne bağlı kalarak muhtaıiyet statüsüne kavuşması, bunda uzlaşılamazsa bağımsızlık için çalışılmasıdır. ı 7 Dickson'un görüşleri mezkur cemiyetin üyesi olduğunu iddia eden ve konuyla ilgilenen yazarlardan Antonius ve Zeine'in görüştükleri Faıis Nimr'in ifadeleriyle de desteklenmektedir. Faıis Nimr her iki yazarla yaptığı görüşmede Haziran 1880'de ortaya çıkan ilanların, 1875'te kurulduğu iddia edilen gizli cemiyet tarafından yazılıp dağıtıldığını, hatta bazılarını kendisinin yazdığım ifade etmiştir.18 

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, mevcut araştırmalar Haziran 1880'de Beyrut'ta ortaya çıkan ilanların sorumluluğunu ya Dickson'ın görüşü doğrultusunda 1875'ten itibaren mevcut olduğu varsayılan gizli bircemiyeteya da İngiliz konsolosluğu tercüınanı Abcarius'un görüşü doğrultusunda Midhat Paşa'ya yüklemişlerdir. Oysa mezkur ilanların adı geçen taratlara veya başka bir kaynağabağlı olarak ortaya çıktığını belirleyebilecek bir delil mevcut değildir. 

Bu konuda yukarıda zikredilen Faris Nimr'in olaydan yaklaşık elli-altmış yıl sonra söyledikleri de delil olmaktan uzaktır. 

Haziran 1880'de Beyrut sokaklarında görülen ilanlar hakkırıda spekülasyonlar kesilmeden aynıyılın Temmuz ayı sonlarına doğru Şamsokaklarında benzer ilanlar ortaya çıktı. İngiliz viskonsülüJago'nun "ihtilalci" şeklinde tanımladığı ilanlardan bir tanesi de kendi evinin kapısına yapıştırılmıştı. Henüz hiçbir nüshasının ele geçirilemediği ve viskonsülün da muhtevası hakkında genel bilgi vermekle yetindiği Şam ilimları hakkırıda ek bir bilgi yoktur. Jago 'nun belirttiği kadarıyla bunlar, ulema sınıfına mensup, sanki hariçten kişi/kişiler tarafından kısmen Kur'an! bir dille yazılmış, yöneticilerin İslami hayat tarzını terk ettiği ve Suriyeli mü' minleri ıstırap ve perişanlığa sürükledikleri için bölge halkını ayaklanmaya ve mevcut idareye son vermeye davet etmektedir.19 

Bu kadar az bir bilgi dahi Şam ilanlarının Beyrut'taki lerden muhteva bakımında oldukça farklı olduğu izlenimi vermektedir. 

Jago, Şam ilanlarının da dikkat çekici bir etki yapmadığını belirttikten sonra bu tavrın/tavırsızlığın nedenleri konusunda ilgi çekici fikirler ileri sürer. Ona göre Suriye'de lider konumunda hiç kimse bulunmadığı için hükümet aleyhine inisiyatif başlatacak bir grup veya şahıs yoktur. Bölgede mevcut birçok mezhep ve gruplar arasındaki rekabet ve kıskançlık, onları bir araya getirip yönetime karşı bir tavır almalarını engellemektedir. Şam'da mevcut müslüman asilzadeler ve güya müslümanların liderleri aynı zamanda hükümetin yakın çevresini oluşturanlardır. Bu çevrenin dışında kalan birkaç kişi ise kendi işleriyle meşguldür. Çevredeki küçük kazaların durumuna gelince: Oralar siyasi öneme sahip olmayan tarım alanlan gibi değerlendirilmelidir.20 

Beyrut ve Şam sokakların da bir ay arayla Osmanlı yönetimini hedef alan ilanların asılması merkezi hükümet nezdinde Midhat Paşa'ya karşı duyulan güvensizliğin artmasına neden olmuştur. Midhat Paşa aleyhine dile getirilen iddialardan birisi ilanlar olayına karşı tepkisiz kaldığı, bunun ise suçluları cesaretlendirdiği dir Bu konuda iki hususa dikkat çekmekte yarar var: Birincisi, Beyrut ilimları ortaya çıktığında Sancak mutasarrıfı Raif Bey'in özel bir görevle İstanbul'da bulunmasıdır. Yani sorumluluk sahibi idarecinin Beyrut dışında olması ve Midhat Paşa'nın da olaydan ne dereceye kadar ve ne zaman haberinin olduğunun bilinmemesi tepkisizliğin farklı nedenleri olabileceğini akla getirmektedir. Midhat Paşa'nın Temmuz 1878 'den itibaren Suriye'nin farklı şehirlerinde müslüman çocukların daha iyi yetişmelerini sağlamak amacıyla okullar açmak için kurulan Cemiyetü '1-Makasıdi'L-Hayriyye vasıtasıyla ilimları astırdığı ve bu sayede hükümeti isteklerini kabule zorlamak istediği tezi 21 de zayıf görünmektedir. 

Her şeyden önce bu cemiyet, adından da anlaşılacağı üzere gayri siyası amaçlar la kurulmuş ve bilinebildiği kadarıyla sadece eğitim ve hayır amacına yönelik olarak çalışmaktaydı. Cemiyet üzerinde ciddi bir araştırma yapmış olan Ciaeta'nın kanaatine göre, cemiyetin siyasi amacı olsaydı Midhat Paşa'nın valiliği döneminde mevcut olan hürriyet ortamında üyeleri tarafından yayımlanmakta olan Semeratü'L-Fünun adlıgazetede bu gayeyi açıklamaktan çekinmezdi. İkincisi, cemiyet üyeleri bulundukları şehrin ileri gelen müslümanlarından oluşmuştu. Yani konumlarını Midhat Paşa'ya borçlu olmayan, aksine başarılı olabilmek için Midhat Paşa'nın onların yardımına ve işbirliğine muhtaç olduğu kimselerdi.22 

Midhat Paşa'nınbu olayda doğrudan sorumluluğunun bulunduğuoldukça şüpheli olmakla birlikte, merkezi hükümetle ilişkilerinin en zayıfolduğu bir dönemde meydana gelmesi şüphelerin onun üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bundan dolayı Şamilanlannın ortaya çıkmasından yaklaşıkon gün sonra Midhat Paşa, Suriye valiliği görevinden alınmış ve Aydınvaliliğine atanmıştır.23 Sultan'ınyıllar sonra Paşa'yı Suriye valiliğinden alışının gerekçelerini açıklarken ilanlar konusuna da değinmesi dikkat çekiciydi: " [Midhat Paşa] zamanında saltanat ve hükümet aleyhine sokaklara yaftalar yapıştırılmak ve ilan nameler neşrolunmak ve adliye ve maliye aleyhine şikayat vuku bulmak ve çok yaşasın vali ve çok yaşasın filan gibi oranın hakimiyetini tasdik etmek gibi ahval zuhura gelmesi ve vali aleyhinde Babıali'ye tahriren şikayetler vuku bulması üzerine ... vali tebdil olunmuş idi" .24 Burada Sultan'ın zihnin de yer eden diğer sebeplerle birlikte hadise mütalaa edildiğinde ilanlar olayının Midhat Paşa'nın Suriye'den uzaklaştırılması kararında payı olduğu görülmekte; ancak esas faktör niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. 

Sultan'ın Midhat Paşa ile ilanların sorumluları arasında doğrudan bir irtibat olup olmadığı konusunda ne düşündüğü ise henüz bilinmemektedir. 

Midhat Paşa'nın Suriye valiliğinden alınması Osmanlı aleyhtarı ilanların devamını engelleyemedi. 1880'in sonlarına doğru Beyrut, Sayda ve Trablusşam sokaklarında, Dickson'ın ifadesine göre, "ihtilalci" mahiyette ilanlar görüldü. Sayda ve Trablus şam'da görülen ilanların nüshaları ele geçirilemediği için mahiyetleri hakkında söylenebilecek fazla bir şeyyok. Ancak Sayda' da, özellikle hıristiyanlar arasında bir tedirginlik gözlendiği ve ilanlada ilgili olduğu sanılan birkaç kişinin tutuklandığı ve Trablus şam sokaklarına asılan ilanların ifade ve mahiyet bakımından Beyrut'takiler le benzerlik arz ettiği bilinmektedir.25 

31 Aralık 1880'de Beyrut sokaklarına asılan ilanın ise bir nüshası Dickson tarafından ele geçirilmiş ve tercümesiyle birlikte İngiliz büyükelçiliğine gönderilmiştir. 
Özetleyecek olursa "Ya ehle'l-vatan" ifadesiyle başlayan ilan, Türkler'in adaletsiz ve zalim olduğunun bilindiğini, sayılarının azlığına rağmen Araplar'ı yönettiklerini ve köleleştirdiklerini, dinlerini ve kutsal kitaplarını aşağıladıklarını, Araplar'a başarı kapılarını kapattıklarını, hatta asil dillerini yok etmek için kanun bile çıkardıklarını ve hilafeti Araplar' dan haksız yere aldıklarını iddia ettikten sonra Araplar'ın geçmişte alim, hakim ve fazıl kişiler yetiştirdiği, müslümanların ve islam topraklarının artmasını sağladıkları, oysa şimdiTürkler'in onları savaş meydanlarına sürerek ölüme terk ettikleri, vakıf mallarının ve gelirlerinin kötüye kullanıldığı iddiasına yer vermektedir. Devamında, "Ülkenin her tarafındaki kardeşlerimize danışarak hakem  olarak kılıca müracaat etmeden önce, şu taleplerde bulunulmasına karar verdik" denilmekte ve şunlar ifade edilmektedir: 

Birincisi, ortak çıkarlarımızın bir araya getirdiği Lübnanlı kardeşlerimizle müşterek olacağımız müstakil idare. 

İkincisi, Arapça'nın resmi dil olarak kabul edilmesi ve bu dili konuşanların medeniyet, terakki ve insanlığın gereği olarak düşüncelerini ve eserlerini yayımlamada tam bir hürriyete sahip olmaları. 

Üçüncüsü, Askere alınan Araplar'ın kendi ana vatanlarında görev yapmaları ve Türk subaylarının esaretinden kurtulmalarıdır. ilan, Arapların uyanmaları ve kendilerine gelmeleri çağrısıyla sona ermektedir.26 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder