EĞİTİM DÜZEYİNİN SEÇMEN DAVRANIŞINDAKİ ROLÜ VE ANTALYA ÖRNEK OLAYI, BÖLÜM 8
Tablo 1. 1991 Seçimlerinde Eğitim Seviyesine Göre Siyasi Tercihler
Kaynak : Nevzat GÜLDİKEN, Toplumbilim Boyutuyla Siyasal Katılım, Sivas: Dilek Ofset Matbaacılık, 1996, ss. 90
Tablo 1’de görüldügü gibi egitim seviyesinin siyasal tercihlerin
belirlenmesinde etkisi vardır. En düsük egitim seviyesini ilkokul ve en yüksek egitim seviyesini de üniversite olarak ele alıp siyasal tercihleri karsılastırırsak, en çarpıcı oranların tepkisel oyların yogunlastıgı dinci sagda oldugunu görmekteyiz. Dinci saga oy veren seçmenlerin % 43.86’sı ilkokul mezunu ve % 7.02’si de yüksekokul mezunudur. Siyasal yelpazede egitim seviyesi en düsük parti RP’dir. Tablo’da göze çarpan ikinci oran merkez soldadır. Merkez sola oy veren seçmenlerin % 32.27’si ilkokul mezunu ve % 20.11’i de yüksekokul mezunudur. Buna göre de siyasal yelpazede egitim seviyesi en yüksek kesim merkez sol olmaktadır. Buradan egitim seviyesi ile seçmen davranısı farklılasmasını belirgin olarak gözlemleyebilmekteyiz.
Egitim siyasal davranış üzerinde iki tür etkiye sahiptir. Bu etkilerden birisi
egitimin kendi basına siyasal davranış üzerindeki dolaysız etki olarak
niteleyecegimiz etkisi, ikincisi ise egitimin bireye sagladıgı kaynaklar ve güdüler
dolayısıyla siyasal katılma üzerindeki dolaylı etkisidir. Bu iki etkiden hangisinin
daha güçlü oldugu konusu henüz açıklık kazanmamıstır. Siyasal sistemden siyasal sisteme veya aynı siyasal sistem içinde fakat farklı zamanlarda egitimin siyasal davranış üzerindeki dolaysız etkisi dolaylı etkisine oranla azalıp çogalabilecektir.146
Egitimin siyasal davranıslar üzerindeki etkisini degisik ülkelerde mukayeseli
olarak inceleyen Almond ve Verba hangi davranısların egitime göre bütün ülkelerde aynı sekilde degistigini de tespit etmistir. Onlara göre, bu degismeleri su sekiz noktada toplamak mümkündür: Beş ayrı ülkede de egitim seviyesi yüksek olan kimse, düsük egitimli kisilere nazaran;
1. Resmi siyasal organların birey üzerindeki etkisinden daha çok haberdardır.
2. Siyasal olayları ve seçim kampanyalarını daha çok izler.
3. Siyasal konularda daha çok bilgi sahibidir.
4. Bildigi siyasal konular daha çesitlidir ve siyasal ilgi alanı daha genistir.
5. Siyasal konuları daha çok konusur.
6. Siyasal konuları serbestçe konusabilecegi kimseler çok daha çesitlidir.
7. Siyasal organları etkileme bakımından kendisini daha etkili görür.
8. Siyasal davranıslarını ortaya koyma daha yüksek seviyelerde gerçeklesir.
Dikkati çeken nokta bütün bunların siyasal davranısın zihinsel yönü ile ilgili
olmasıdır. Siyasal organların etkisinden haberdar olmak, onlar hakkında bilgi sahibi olmak, siyasal olayları izlemek, kanaat sahibi olmak ve siyasal konuları konusmak unsurlarının hepsi de zihinsel islemlerdir. Siyasal davranısın bu boyutu ile ilgili faaliyetler, bütün ülkelerde egitimin büyük ölçüde etkisi altındadır. Ülkelerin siyasal kültürleri arasındaki önemli farklılıklara ragmen, yüksek egitim görmüş kimseler, yukarıda sayılan faaliyetler benzerlikler göstermektedir. Bu faaliyetler bakımından yüksek egitim görmüş kisiler arasındaki fark az olmasına karsın, egitim seviyesi düsük kisiler arasındaki fark daha fazladır.
Siyasal yönelimin incelenmesi bakımından ülkeler arası farklılıklar, ülke içi
farklılıklardan daha önemlidir. Her ülkenin siyasal kültürü, bütün egitim gruplarına duygusal ve degerlendirmeyle ilgili tavırlar bakımından aynı derecede etkili olabilmektedir. Demek oluyor ki egitim, siyasal konularla ilgili, siyasal hayata katılmaya hazır ve onun ön sartlarını yerine getirmiş bir insan tipini ortaya çıkarmaya yardım eder.147
2.6. Türkiye’de Egitim ve Seçmen Davranısı
Türkiye’de egitimin seçmen davranısı üzerindeki etkilerini arastırırken iki
ayırımı göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlardan birisi seçmen davranısının
anlasılma sekli ile ilgilidir. Duruma, seçmen davranısını oy vermeden ibaret sayarak bakmak mümkün oldugu gibi, siyasal olayları izleme, onlar hakkında tavır takınma ve siyasal olaylara katılma açısından da bakılabilir. Göz önünde bulundurulması gereken ikinci ayrım, iliskinin arastırılacagı kitlenin belirtilmesi ile ilgilidir. Bu kitle Türkiye’nin tamamı olabilecegi gibi onun bazı alt bölümleri de olabilir. Seçmen davranısının arastırılması amacıyla bütün Türkiye’yi birim olarak almanın bazı sakıncaları vardır. Kitleyi kuran alt bölümler arasında büyük nitelik farklarının bulunması halinde, kitlenin davranıslarını sosyo-ekonomik degiskenlerle açıklamaya kalkmak yanıltıcı olabilir. Türkiye için de kısmen durum budur. Türkiye’de, köy ve sehir birimleri, sadece yerlesme biçimi bakımından basit bir ayrımı, birbirinden çok farklı iki sosyolojik kadroyu ifade eder.
Bu ayrımları göz önünde bulundurarak Türkiye’ye bakınca ortaya çıkan
durum sudur: Seçmen davranısının sadece oy verme seklinde anlasılmasının ve
arastırma birimi olarak bütün Türkiye’nin ele alınması halinde egitim seviyesindeki artısın siyasal katılmaya neden oldugunu söyleyemeyiz. Çünkü, egitim seviyesinin düsük oldugu köyler, daha yukarı egitim seviyesine sahip sehirlerden daha yüksek oranlarda seçime katılmaktadır. Sehirlilerin oy verme oranlarının, köylülerden daha düsük oldugunu seçim sonuçlarının istatistiki çözümlemesi göstermektedir. Bu nedenle her ikisinin ayrı ayrı ele alınması gerekir. Bu durumda sorulacak soru sehirlerin ve köylerin kendi içlerinde egitime göre farklı siyasal davranış gösterip göstermedikleridir. Bu açıdan bakılınca egitimin seçmen davranısı ile olumlu bir baglantı gösterdigi anlasılmaktadır. Dikkati çeken bir nokta da seçmen davranısı artısının sadece okur-yazarlıga degil, okullarda geçirilen yıllara da baglı olusudur.
Resmi egitimin köylerde, ulusal seviyede bir siyasal bilinçlenme yarattıgı
anlasılmaktadır. Egitimin köylerde oy verme üzerindeki etkisini istatistikler yolu ile saptamaya imkân yoktur. Bu ancak survey seklindeki arastırmalarla yapılabilecek bir istir. Fakat bir varsayım olarak, seçime katılmayanlar arasında okur-yazar olmayanların oranının daha yüksek oldugu öne sürülebilir. Sehirler ayrı bir grup olarak alındıgı takdirde gerek oy verme gerekse onun ötesindeki seçmen davranış sekilleri bakımından egitimin bir çogaltan etkisi gösterdigi düsünülebilir.
Açık oturumlar, gösteri yürüyüsleri, bildiriler, genellikle üniversite
ögrencilerinin ve yüksek egitimli kimselerin basvurdukları araçlardır. Siyasal
partilerin yönetici kadroları da onların tekelindedir. Ancak parti üyeligi, parti
kongreleri ve mitingler, egitim bakımından daha karısık bir gruba siyasal olayların içine girmek imkânını vermektedir. Bu takdirde dahi egitimin bir farklılasma yaratmadıgını söylemek güçtür.
Yukarıda egitimin, siyasal hayata katılmanın ön sartlarını yerine getirdigini
fakat katılmanın yönünü tayin etmedigini belirtmistik. Bunun Türkiye’de biraz farklı oldugunu gösteren bazı isaretler vardır. Hiç olmazsa belli bir egitim seviyesinden sonra siyasal davranış da aynı yönde sekillenmektedir. Üniversite ögrencileri ile ilgili arastırmalar bu durumu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca egitim seviyesi arttıkça genel oy hakkı taraftarlıgı azalmakta ve parti tercihinde belirli bir farklılasma ortaya çıkmaktadır.148
Abadan, 1965 seçimlerine iliskin arastırmasında, egitim düzeyi yükseldikçe
genel oy hakkına taraftarlıgın azaldıgını saptamıstır. Bildigimiz kadarıyla ders
müfredatında bu seçkinci tutumu besleyen ögeler yoktur. Fakat, gerek egitim
sisteminde, gerek toplumda yaygın olan inanç, okumamış insanın yetersiz bir insan oldugudur. Bu görüsün etkisi altında bireyler, okudukça, kendileri kadar okumamış kisilerin yetersizligine daha fazla inanmakta ve dolayısıyla, her oyun aynı degerde olmadıgı düsüncesine yatkınlık kazanmaktadırlar.149 Yine Türkiye’de yapılan bir baska arastırmaya göre ise, egitim düzeyiyle, seçmen tipleri arasında da anlamlı bir korelasyon bulunmustur. Buna göre, egitim ve ögretim görmeyenler içinde daha çok ilkesiz faydacı (% 30), ilkokul mezunları içerisinde ise fanatik idealist (% 27.6) bulunmaktadır. Ortaokul (% 40.8), lise (% 42.9), üniversite (% 44.3) ve lisansüstü egitim (% 61.5) görenlerde ise ılımlı idealistler ilk sırada yer almaktadır. Buna göre, egitim düzeyi arttıkça bireylerin siyasal tercihlerinde katı bir fanatizmden uzaklasarak, ılımlı idealistlige dogru yöneldiklerini görüyoruz.150
Egitim, seçmen davranısını olumlu etkiledigi gibi, katılmada esitsizlikte
yaratabilir. Türkiye’de, siyasal katılmada esitsizlik yaratan en önemli etmenlerden biri de egitimdir. Bu etmen hem dar, hem de geniş
anlamda siyasal hakların kullanımını çok geniş ölçüde etkilemektedir. Ülkemizde seçmen olabilmek için bir egitim kosulu yoktur. Buna karsılık, 1982 Anayasası’nın getirdigi yeni bir hükme (md. 76) göre, milletvekili seçilebilmek için en az ilkokul mezunu olmak zorunludur. 1980 nüfus sayımı sonuçlarına göre, milletvekili seçilme yası olan otuz ve daha üst yastakiler arasında, herhangi bir okuldan mezun olmuş olanların oranı %42.2 idi.
Baska bir deyisle, 1980 sayımına göre, milletvekili olabilecek yasta olan yurttasların yarısından çogu (%57.8’i) ögrenim yetersizligi dolayısıyla, uygulamada bu haktan yoksun kalmış durumdaydı. 1985 sayımında herhangi bir okulu bitirmiş olanların oranı % 54.5’e ulastı, bu da seçilme hakkından yoksunluk oranını ancak % 45.5’e düsürebildi. Özetle, yalnızca egitim yetersizligi nedeniyle bugün yurttaslarımızın yarısına yakın bir bölümünün en önemli siyasal haklardan biri olan milletvekili seçilme hakkını daha basından yitirdikleri söylenebilir.
Kaldı ki egitim yalnızca seçilme hakkı bakımından degil, tüm siyasal haklar
bakımından önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, devlet yönetimine etken bir biçimde katılabilmek için, gerçekte yüksekögrenim görmüş
olmanın bir önkosul olusturdugu rahatlıkla söylenebilir. Bu ölçüte göre ülkemizde okur-yazar nüfusun yüzde üçünden azı, siyasal katılmada gerçekten etken bir rol oynama olanagına sahiptir. Nüfusun % 97’sinden fazlası, salt egitim yetersizligi nedeniyle bu haktan yoksun bırakılmıstır. Egitimin üst düzeyleri bir yana bırakılsa bile, yalnızca okuryazar olmak, birçok siyasal hakkın kullanılabilmesi için vazgeçilemeyecek bir zorunluluktur.
Dar anlamda siyasal haklar içinde, okur-yazar olmayanlara açık bulunan
yalnızca iki hak vardır: yurttaslık hakkı ile seçmenlik hakkı. Yurttaslık hakkı
tehlikeye girmiş böyle bir kisinin yargı yollarına nasıl basvurabilecegi veya okuryazar bile olmayan birinin seçimlerde adayları nasıl saglıklı bir biçimde
degerlendirebilecegi ise, tartısmaya açık konulardır.
Sonuçta, yalnızca egitim etmeni hesaba katıldıgında, uygulamada söyle bir
genel görünümle karsılasılmaktadır: Yetiskin nüfusun okur-yazar olmayan dörtte birlik bölümünü, dar anlamda siyasal hakların büyük çogunlugu ile geniş
anlamda siyasal hakların tümü bakımından, özne saymaya olanak yoktur. Okur-yazar olup da, ilkokul mezunu olmayanlar da, hemen hemen aynı durumdadırlar. Öyleyse, yukarıda da belirttigimiz gibi, ülkemizde katılma yasındaki nüfusun en az yüzde otuz besini uygulamada siyasal hak sahibi saymak ve aktif olarak siyasal yasama katılarak siyasal kararları etkileyebildiklerini söylemek gerçekçi olmaz.151
DİPNOTLAR;
146 KALAYCIOGLU, Karsılastırmalı Siyasal..., ss. 29-30.
147 BAYKAL, a.g.e., ss. 58-59.
148 BAYKAL,a.g.e., ss. 59-63. 149 TURAN, a.g.e., s. 82.
150 Ahmet KALENDER, Siyasal letisim, Konya:Çizgi Kitabevi, 2000, s. 156.
151 Cem EROGUL, Devlet Yönetimine Katılma Hakkı, Ankara:mge Kitabevi, 1991, ss. 108-110.
9. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder