29 Ekim 2019 Salı

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 6

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 6



 Her Şeyin Teorisi (Fizik Yasaları).. 

 Fizik ve kozmolojideki ilk büyük devrim Kopernik ve Newton ile gelmişti. Kopernik, hatta Kepler ve Galileo için bile Evren sonlu ve küreseldi. Ancak, altı bilinen gezegeni içine alacak kadar büyüktü. Uzak yıldızlar, sınırı oluşturan en dış küreye çakılıydılar. İkinci büyük devrim ise kuantum kuramı ve görelilik ile ortaya çıktı ve Newton fiziğinden belirgin şekilde ayrıdırlar. 1916 ve 1926.da ortaya atılan bu iki kuram henüz tüm yanlarıyla bir tamamlanmışlığa erişmediler yani dünya görüşünde gerekli kıldığı devrim bitmedi. Bu devrim, bunların bize doğanın kapsamlı bir resmini verebilecek tek bir kuramda birleştirilmesi ile sağlanabilir41. 

 Einstein.in görelilik kuramı, uzay ve zamanın ne olduklarını dair anlayışımızda bir devrime yol açtı ama dünyadaki bilinen olguların çoğunu açıklayacak resmi oluşturmayı başaramadı. Özellikle atomlara, onu oluşturan parçacıklara ve bunların ışıkla etkileşimlerine, elektromanyetik alanlara ve atomu bir arada tutan diğer kuvvetlere ilişkin söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Kuantum mekaniğinin artan başarısı, Einstein.i gittikçe daha gereksiz ve marjinal duruma düşürüyordu. Einstein, yaşamının son 20 yılını boş bir girişimle bir kuram, kuantum mekaniğinin üzerine çıkacak birleşik alan kuramını bulmaya harcadı. 

Evrenin yapısı ile fizik kanunları bir araya geldiği zaman, ortaya çıkan “kuantum teorisi” evrenin bir yerlerinde geçmişin sonsuz defa tekrarlandığı bir alan olduğunu öne sürüyor. Evrenin bir yerlerinde, sonsuz sayıda siz olabilirsiniz. Kuantum alan kuramının temel fikri basittir; evren alanlardan oluşmuştur ve ancak bu alanları temsil eden dalga fonksiyonlarını kullanarak parçacıklar hakkında bilgi sahibi olabiliriz. 

İngiliz fizikçi ve evrenbilimci Stephen Hawking “Her Şeyin Teorisi” adlı kitabında genişleyen evren, kara delikler, evrenin kökeni ve geleceği, zamanın yönü ve boyutları, büyük patlama, termodinamik yasaları gibi konulara yer vererek, evren hakkındaki pek çok soruya açıklama getirmiştir42. 

Atom altı dünyaya açıklık getiren iki teori var, biri sicim teorisi diğeri de atomsal kütle teorisi. Çok küçük ölçeklerde, evrenimizdeki bilinen fizik kuralları geçerli değildir. İşte her şeyin teorisi, bu iki şeyi birleştiren teori olacak; hem gezegenleri ve hem atom altı parçacıkları kapsayan. Genel görelilik, uzaydaki büyük kütleli cisimleri açıklarken kuantum mekaniği ise çok daha küçük cisimleri inceler. Yani birisi makro evreni bir diğeri ise mikro evreni incelemektedir. Tüm evreni tek bir teoride toplamayarak, onu daha rahat anlayabileceğimizi 
umulmaktadır. 

„Her Şeyin Teorisi. olmaya adaya teorilerin başında Sicim Kuramı gelmektedir; bu kuramın pek çok versiyonu vardır. Amerikalı teorik fizikçi ve Einstein.ın varisi olarak adlandırılan Edward Witten, (tüm sicim teorilerinin tek bir teorinin farklı ayakları olduğunu iddia etti ve sonrasında fizikçiler beş adet sicim teorisinin birleştirerek, her teorinin birbirine dönüşebileceğini de gösterdi.(Witten, aslında hepsinin “Her Şeyin Teorisi” diye ima ettiği teorinin uzantıları olduğunu söylüyordu.) Witten.a göre 11 boyutlu (10 uzay boyutu ve 1 zaman boyutu) model de dâhil olmak üzere hepsi aynı şeyin parçalarıydı. Witten bu fikri daha da geliştirerek başka bir teori olduğunu öne sürmüştür ve adına “M” Teorisi demiştir. (M teorisinin varlığını iddia etmelerine karşın henüz bu teori yazılmamıştır.) 

Sicim kuramı, “maddeler atomlardan, atom proton, nötron ve elektrondan oluşur. Proton ve nötronlar ise kuarklardan oluşur. Kuarklar ve elektronlar sicimlerden (ipliklerden) oluşmaktadır” demektedir. Sicim teorisi, maddenin yapıtaşları olan kuarkların yapıtaşlarının ise sicimler olduğunu söyler. Sicim Teorisi.nde yer alan 11 boyutun 4 tanesi bizim bildiğimiz 3 uzay 1 zaman boyutudur. Bu sayı, teorinin üzerinde çalışan bilim insanının kendi yaklaşımına göre artırılıp azaltılabiliyor. 

 Sicim kuramı, parçacık fiziğinde, kuantum mekaniği ile Einstein'in genel görelilik kuramını birleştiren bir teoridir. Genel görelilik kuramı, kütle çekim kuvvetini uzay ve zamana bağlı olarak açıklar. Kurama göre zaman mekân ve madde birbirine tamamen birbirine bağlıdır yani birisi diğerinden bağımsız olamaz. Sicim teorisine göre evren titreşen atom-altı düzeydeki ipliklerden oluşmaktadır. 

 Zamanda geriye gitmek.. 

Newton evreninde zamanda geri gitmek kesinlikle mümkün değildir. Özel göreliliğe göre ise olağan dışı malzeme gerekir; ışık hızından hızlı parçacıklar (takyonlar). Takyonlardan yapılmadığımıza göre, uzay-zamandaki yolumuz ışık hızı tarafından sınırlandırılmıştır. Bu yüzden, halen hangi konumda isek mutlaka zamanda ileriye, ışık konimiz 43 içindeki başka bir olaya doğru hareket ederiz. 

Laplace.in felsefesinin temel ilkelerinden birisi olan „belirlenimcilik. anlayışına göre; şimdi üzerine her şeyi anlarsınız, gelecek de mutlaka belirlenmiş olur. Buna göre, evrenin hâlihazırdaki durumunu geçmişinin sonucu ve geleceğinin nedeni olarak görebiliriz. Özetle, evrenin şimdiki durumu üzerine bilinecek bir şey verilirse, geleceğinin öngörülebileceğini savunuyordu44. Bu farazi zekâya bir ad verildi, Laplace.in Şeytanı. Bu şeytan, hem zamanı tersine çeviren hem de geçmişi şimdiye bakarak geleceği kurgulayan, tersinirliği sağlayan bir 
beceriye sahiptir. Tersinirliğin anahtar kavramı “bilginin korunumu”dur. Yani zaman geçtikçe bilgi korunuyorsa her zaman için saati tersine çalıştırıp, herhangi bir önceki zamana getirebiliriz. 


Şekil 3: Zaman Tersimesi ve Entropi 


Einstein.ın genel görelilik teorisine göre; uzay-zaman düz değildir, içindeki madde ve enerji ile eğrilmiştir. Işığın izlediği yol eğri uzaydaki eğri yoldur, düz değildir. Bunun anlamı zaman-mekân.ın da eğilip bükülebileceğidir. Zaman-mekân.ın eğilip-bükülebilmesi bir “zaman tüneli” yapmak için temel varsayımdır. Zaman-mekânı eğip bükebilmek için ışık hızından daha hızlı ve büyük bir enerji lazımdır. Zaman Makinesi.nin temel kurgusu uzaydaki farklı iki zaman arasında kestirme bir yol bulmaktır45. Zaman-mekân için kestirme yollar bulmak, paralel evrenlere geçme fikri artık varlığı kanıtlanan uzaydaki kara delikler yanında suni olarak üretilecek “kozmik sicim” ve “solucan delikleri“ni gündeme getirmiştir. 

Koni şeklinde olan kara delik içinde yer çekimi çok az olduğu için zaman oldukça hızlı geçer ve bu zaman yolculuğu için ideal ortamdır. Burada yapılmak istenen tıpkı ışık gibi zamanı düz yoldan çıkarıp bir kestirme yola sokmak yani bükmektir. Kara deliklerin tehlikesi çıkış için ışık hızından daha hızlı gidecek bir enerjiye sahip olunmadığı takdirde çıkışın mümkün olmaması, kaybolup parçalanmadır. Sorun ışığı bükmek, ışık hızına ulaşmak ve gittiğin zamandan geri gelmektir. Bunun dışında cevap verilecek pek çok soru var; örneğin, 
zaman yolcusu geçmişi ya da geleceği değiştirirse bu şimdiyi nasıl etkiler? 

Evrendeki maddenin uzay-zamanı nasıl büktüğü ayrı bir tartışma konusudur. Newton.a göre, kütleçekimin ana kaynağı kütledir; daha ağır nesneler daha büyük kütleçekim alanı yaratır. Einstein.in evreninde kütlenin yerini enerji alır ama uzay-zamanın eğikliğine neden olan (vakum enerjisi gibi) başka özellikler de vardır. Evreni bir arada tutmanın sırrını ararken; kütleçekim.den enerji.ye oradan da karanlık madde ye geldik. Kuantum mekaniği, kütleçekim ve entropi arasındaki ilişki üzerine en önemli ipucunu bize Stephen Hawking 
sağladı. 

 Doğrudan zamanın (ya da zaman okunun) yönünü kara delikleri kullanarak veya uzayın eğilip-bükülme özelliğinden istifade ederek değiştirebiliriz. Zamanda ileri ya da geri gitmek için kara deliğin içinden geçmek hayal edildi. Ancak, kara deliğe atılan bir şey, gel-git kuvvetleri tarafından uzatılacağından, öbür taraftan spagetti olarak çıkacak ya da paramparça olup, hiç çıkamayacaktı. Alternatif fikir bir „solucan deliği. yani köprü kurmak oldu. Uzaya bağlanan tüneller ile zamanda kapılar açmak, kestirme yollar yapmak için negatif enerji gerekir ama bunun doğada olup olmadığı henüz bilinmiyor. Zaman makinesi olasılıkları hala film senaryosu kalmaya devam ediyorlar. 

Termodinamiğin İkinci Yasası, Entropi ve Zaman Oku.. 

Şimdi durup-durduk yerde neden termo dinamiğe 46 girdik, konumuz ile ilgili alakası ne diye düşünebilirsiniz. Rudolf Julius Emanuel Clausius tarafından bulunan Termodinamiğin İkinci Yasası, bilim alanında yapılmış en büyük keşiflerden biridir ve sonsuz evren görüşü üzerine gölge düşürmüştür. Eskiden bilim insanları ve tabi ki din adamları evrenin sonsuz olmasının yanında statik de olduğunu düşünüyorlardı. Newton fiziği tümüyle bu varsayım üzerine kuruludur. Termodinamiğin İkinci Yasası ise şu şekilde özetlenebilir; 

“Enerjinin ve kütlenin olduğu her yerde entropi (düzensizlik) mevcuttur ve sürekli olarak evrenin toplam entropisi artar. Hiçbir cihaz veya sistem aldığı ısıyı tamamen işe dönüştürecek şekilde çalışamaz. Ayrıca sadece ısıyı bir sıcaklıktan daha yüksek bir sıcaklığa transfer eden bir süreç mümkün değildir.” 

 Aslında sistemler bozulmamakta, enerji değişimi bazında en kararlı hali almaya çalışmaktadırlar. Hayatın anlamı da tam budur. 

Termodinamiğin İkinci Yasası, bize evrenin bir sonunun olmak zorunda olduğunu anlatır. Bu görüş, din ve felsefe açısından çokça tartışılan ve herkesin fikir belirttiği bir şey olmasını sağlamıştır. Deistler için sorun yoktur, evrenin sonu fikri zaten kutsal kitaplarla ve özellikle de ısıyla, (kıyamet) yani açıklanmıştır. Materyalist felsefeciler açısından da bunun evreni içermesinde bir sorun yoktur. David Hume “Din Üstüne” isimli kitabında şöyle demiştir: “Yok eğer bir yerde duracak ve daha ileri gitmeyeceksek, niçin oraya (Tanrı) kadar gidelim? Niçin maddi dünyada durmayalım?” 

 Termodinamiğin İkinci Yasası üç şeyi ispatlamıştır; 

- İlk olarak eğer nesneler yaşlanıyorlarsa bir noktada ölmeleri de kaçınılmazdır. Bu entropi maksimuma eriştiğinde olur, yani evrenin her köşesinde ısı aynı olduğunda. 
- Diğeri ise zamanın yönüdür. Evren belirlenimci ve tüm tarihi şimdiden mevcut olabilir ama evrim sürekli olarak geçmişten geleceğe doğru gider. 
- Üçüncüsü de eğer her şey yaşlanıyorsa her şeyin genç olduğu bir zamanın da olması gerekir. 
  Üstelik entropinin minimum olduğu bir zamanın bulunması da kaçınılmazdır; doğum anı. Özetle, Clausius evrenin doğduğunu ortaya atmıştır. 

 Şimdi, buradan hareketle „entropi. ve. zaman oku. kavramları üzerinde duralım. 

 Entropi, bir sistemdeki düzensizliktir. Sisteme dışarıdan enerji verilmediği sürece düzenin düzensizliğe, düzensizliğin de kaosa dönüşeceğini anlatır. Devrilen bir kitabı düzeltmek için devirirken harcanan enerjiden fazlasını kullanmak gerekir, potansiyel enerjinin bir kısmı ısıya dönüşmüştür ve geri getirilemez. Aynı zamanda bu, Evren.deki düzensizlik eğilimini de anlatır. Entropi sürekli artar; enerji azalır; düzensizlik artar. Sütü ısıtmak zorundayızdır. Odayı toplamak zorundayızdır. Güneş ölmek zorundadır. Evren ölmek zorundadır. Bunlar, sürekli düzensizliğe olan eğilimin göstergeleridir. 

Entropiyi anlamak, evreni (kozmosu) anlamaktır. Evrendeki her şey giderek artan düzensizliğe doğru evriliyorsa, hassas bir düzene sahip bir düzenle başlamış olması gerekir. 
Bu bizi evrenin başlangıcı üzerine derin bir varsayıma götürür; çok düşük bir entropi ve çok yüksek bir düzen durumu ile başladığına. 

Entropi yasasındaki evrensel “düzensizliğe gidiş” olgusu, Budha düşüncesinde de yer almaktadır. Ayrıca Budha düşüncesince, bu düzensizliğin ardından yeniden düzenlilik geleceği öngörülmemiştir. Budha, “Bileşik olan her şeyin eninde sonunda çözüleceğini, dağılacağını” söyler. Budha.ya göre bu, evrensel bir yasadır ve istisnası yoktur. Bunlar teolojideki entropidir. 

 Büyük Patlama, Termodinamiğin İkinci Yasasına da uymaktadır. Newton.un çekim yasasıyla belirtilen evrenin mevcut yapısını açıklıyordu ve Einstein.ın izafiyet teorisiyle de ters düşmüyordu. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler de entropi yasasını destekler. Hubble.ın gözlemleriyle evrenin sürekli genişlediği anlaşılmıştır. Hubble dan sonra defalarca test edilen bu olgu, hem teorik hem gözlemsel olarak doğrulanmıştır. 

Zaman oku, evrenin tartışılmaz biçimde tercih edilmiş bir yönelimi olduğu savına dayanır. Bu savın nedeni, evrenin tersinemez (geri çevrilemez) süreçlerle dolu olduğu, zamanın bir yönünde gerçekleşip, diğer yönünde kesinlikle gerçekleşmeyen şeyler bulunduğu öngörüsüdür. Tersinmez süreçler anlayışının altında yatan kavram ise “entropi” yani bir nesne ya da nesneler kümesini „düzensizliğini. ölçen şeydir. 

Birçok farklı zaman oku vardır. Entropi ve İkinci Yasa tarafından tanımlanmış termodinamik zaman oku yanında, kozmolojik zaman oku (evren genişliyor), psikolojik zaman oku (geçmişi anımsıyoruz ama geleceği değil), ışınım zaman oku (elektromanyetik dalgalar hareketli yüklerden uzağa doğru akar, onlara doğru değil) vb. vardır. Zaman oku, geçmişi anımsayıp geleceği bilmememizin, zaman içinde akar gibi görünmemizin nedenidir. 

Evrilip, Metabolize olup, sonunda da ölmemizin nedenidir. Neden ve sonuca inanmamızın nedenidir, Büyük Patlama yüzündendir. 

 İbn-i Heysem.in dediği gibi; “Evren, değişimlere rağmen bir düzen; ayrıntılara rağmen bir ahenk içindedir.” Evrendeki düzen, tabii ki entropi tarafından sağlanmaktadır. 
Sürekli olarak artan bozunma ve kaosun derecesini gösteren entropi, evrendeki değişimlerin giderek daha fazla düzensizliğe yol açtığını öngören Termodinamiğin İkinci Yasasıyla kontrol edilir. Termodinamik zaman oku, kaostan doğan düzeni yani entropiyi temsil eden zaman okudur. 

Büyük Patlama'dan günümüze kadar evrenin aşırı sıcaklığı ve inanılmaz derecedeki genişleme hızının normal düzeye gelmesi gibi birtakım düzene giren etkenler söz konusu olsa da, sürekli meydana gelen süpernova (yıldız ölümleri) patlamaları sonucu evrende yıldız, gezegen ve güneş oluşumlarındaki artış ve evrenin soğuması halen devam eden bir kargaşanın göstergesidir. Kozmos öngörülebilen eylemleri (yıldız oluşumları, galaksiler, karadelikler vs.) içinde barındırmasından ziyade karışıklığa eğilimlidir; evrende gerçekleşen her şey bir kargaşanın sonucudur. 

Hawking.in konu hakkındaki görüşleri şöyledir; “Gerçekte galaksileri ve yıldızlarıyla bizimki gibi bir evren tümüyle olanaksızdır. Eğer bir kimse ortaya çıkarılabilen sabitleri ve yasaları düşünürse, bizimki gibi bir yaşamı üreten bir evrenin var olmama olasılığının gerçekte çok yüksek olduğunu kabul edecektir47.” 

   En iyimser bakış açısına göre başka bir evrene giderek yok olmaktan kurtulabiliriz. Eğer Hawking.in evrenimizin, başka bir evrendeki kara delikten meydana geldiğine dair ileriye sürmüş olduğu teorisi doğruysa, bahsi geçen ikinci evrene bu uzun süreçte seyahat ederek kolonileştirdiğimiz gezegen veya gezegenlerde hayatımızı devam ettirebiliriz. Ancak bunu yapsak bile böylesi bir evrende de –var olan her şeyde olduğu gibi- entropi yasası muhakkak ki işleyecek ve en sonunda burada da bizi nihai bir son karşılayacaktır. Tabii bu 
görüşün gerçekleşmesi düşük olasılıklıdır ve belirli sıkıntıları (ışık hızını aşmak, kara deliklerin içinde ne olduğu gibi veya kara delikler başka evrenlere açılan bir kozmik kapı bulmak) aşmak gerekir. 

Görünmeyeni Görmek; Tanrı nerede? 

Evren kendi halinde genişliyor ve biz bu evrende çok minik ama düşünen yaratıklarsak, yaşadığımız onca şey; bayramlar, futbol maçları, aşklar, hayvan sevgisi, hasretler, şiirler, özlemler neyin nesi idi? Bunları neden yaşıyoruz ya da anılarda depoluyoruz? Daha açık bir soru; eğer varsa Tanrı nerede ve ne yapmak istiyor? Tanrı, evrenin neresinde? Semavi dinlerin kitaplarında adı geçen Hermes.in öğretisine göre; Tanrı, Akıl.da olduğu gibi insan ruhu da külli ruhun (Tanrı.nın) bir parçasıdır. Akıl, kaderden üstündür ve içinde bulunduğu ruhu kaderin ellerinin ulaşamayacağı yere yükselmeye muktedirdir48. Hermes, aynı zamanda gizli bilimler yolu ile doğaya hükmetmeyi, simya, astroloji vb. gizli ilimlerin kullanılmasını temsil ediyordu. 

Genel olarak baktığımızda her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu seziyoruz ama olmayabilir de, çünkü gerçekte neyin belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. Genellikle Evren.in iyi tanımlanmış yasalara göre evrimleştiği kabul edilmektedir. Bu yasalar bilimin bulacağı yeni yasalar olabileceği gibi Tanrı.nın yasaları da olabilir. Fakat göründüğü kadarı ile Tanrı bu yasaları bozmak üzere Evren.e müdahalede bulunmuyor. Din ve bilim arasındaki tartışmalardan Tanrı ile ilgili üç tür görüşün ağırlık kazandığını görüyoruz; 

(1) Dinlerin Tanrısı; her şeyi yaratmış ve yaratmaya devam etmektedir. Her şeyi gören ve bilendir, doğaüstü bir olgudur. Evren ve hayat insan merkezlidir, insan bilinci ve eylemleri ile bir imtihandadır, cennet ve cehennem yani insanlar için hesap günü vardır. 

(2) Bilimin (daha çok Fiziğin) Tanrısı; evrim teorisine inanmakla birlikte, evrenin büyük tasarımını yapan, ince ayarın sahibi bir güçtür (bu genellikle dinlerin Tanrısı değildir). Fiziğin tanrısı, aradığımız büyük zekâ, bedensiz bir beyin olabilir. 

(3) Tanrı yoktur diyenler; evrim bilim teorisine inansın ya da inanmasın metafiziğe veya herhangi bir Tanrı olgusuna inanmayan, her şeyin rastlantısal olduğunu ya da bilimsel bir açıklamasının olduğunu düşünenler. 

Tarihsel olarak, Tanrının rolü; din ile bilim arasındaki zıtlığın büyük bir parçasıdır. Dinin bahsettiği Tanrı kişisel ilişki kurulabilecek bir Tanrı.dır. Fiziğin Tanrısı ile dinlerin Tanrısını birbirine karıştırmamalıyız. Tanrı; doğayla, fizik yasalarıyla ya da evreni düşünürken kapıldığımız dehşet duygusuyla özdeşleştirilirse, böyle bir kavramın dünyayı düşünmek için yararlı bir şeyler sağlayacağı deneysel alanın dışındadır. Tanrı için fiziksel evrenin işleyişinde kanıtlar arayan çok farklı gelenekler, ilahiyatçı yaklaşımlar vardır. 

İlahiyatçı yaklaşıma göre; düşüncelerimiz, kozmik bir düşünce dalgası içinden doğar. Sonunda hangi duygularla kalırsanız, ölüm-ötesi yaşama onlarla giderseniz. Hayat „son. dediğimiz ve bittiğini sandığımız yerde yeniden ve yeni bir boyutsal derinlik kazanır. Bu evrenin içine, ya ölerek girersiniz, ya da boşlukta yayınlanan yüksek düşünce dalgalarını yakalarsınız. Bu düşünce dalgalarını yakaladığınızda uzay-zamanın ötesine geçersiniz, görünen ve görünmeyen boyutlarıyla evreni tüm bilgisi ve planı gizlidir. Tanrı, tüm varlıkları 
kendisine kulluk etmesi yaratmıştır. İnsan belli sıfatlarla kuşatılmış, kayıt altına alınmıştır. Bu sıfatların kendiliğinden çalışan bir programı vardır. 

Tanrı, insan merkezli bir dünya yaratmıştır, insanın dünyadaki düşünme yetisi ise yedi gök.ün her katındaki bilinç düzeyi ile alakalandırılmıştır. İnsan olmasaydı, hayat algılanmayacaktı ve algılanmayan hayatı anlamı olmayacaktı. Spermayı insandan çıkardı, spermaya insanı gizledi. İç içe evrenleri ve yaşam boyutlarını tasarladı ve yarattı. Her cennet, bir bilinç katını temsil eder, son cennet bilincin yedinci katıdır ama onun da üzerinde kozmik aklı ve bellek (Kürsi) vardır. Kaderiniz zorunluluktur ama siz bilinç atlayabilirsiniz. Bunun 
yolu daha üst bilinç katlarını fark etmek ve ona doğru yol almaktan geçer. 

 17. yüzyıldan itibaren Hermetizm artık bilim, egemenlik ve teolojinin başarılı birlikteliğini temsil etmemektedir. Gerek İncil ve Luther.in bağnazlara karşı aldığı tavır gerekse modern bilimlerin ortaya çıkışı bu çok eski bilgelik geleneğini geniş ölçüde yıktı. Newton, Tanrı.nın başlangıçta Nuh.a ilettiği, sonra Musa ve Pisagor.a geçen ve sonunda doğadaki ve İncil.deki gizli kodları okuyabilen peygamberlere ve kendisi gibi az sayıda seçilmiş kişiye sözlü olarak indirilmiş dinsel ve bilimsel konularla ilgili gizli ve bozulmamış bilgilerin var olduğuna inanıyordu. 17. yüzyıl bilimsel devriminin en önemli yapısal özelliği, görünen ve görülmeyen arasında bağlantı kurmamasıdır. Olaylar ve görüntüleri araştırma 
konusu yapılmış, doğanın dokümanter gözlemlenmesi ve tasnifçi yöntemler yardımıyla sistemleştirilmiştir. 

 Bugün görünmeyen ile ilgili çalışmalar Bâtınilik ve ezoterizm ile suçlanıyor. Ezoterizm evrenseldir, aynı anda hem herkese hem de hiç kimseye aittir. Üyeleri her türlü inanç sisteminden gelebilir. Tüm ezoterik bilginin merkezinde iki düşüncenin bulunduğu söylenir 49. 

Bu düşüncelerin ilki, görünür dünyanın arkasında görünmez bir dünya olduğudur. Bu, geçici olarak gizlenmiş bir dünyadır. İkinci düşünceye göre, içinde durağan bir şekilde mevcut olan insan kapasitemizi geliştirerek bu gizli dünyaya girmemiz mümkündür. Her ezoterik okul, farklı yollarla işte bu gizli dünyaya ulaşmaya çalışır. Bu yolculuk mistik tecrübelerden, sanatsal ifadelerden ve felsefi kavramlardan geçen yollara sahiptir. 

 Einstein.in izafiyet teorisi, insan zekâsının o zamana kadar ki en büyük başarısı idi. Görünmeyeni görmüştü. Hakikat ile aramızda görmemizi engelleyen duvarlar var, tahmin dahi edemeyeceğimiz büyük ve geniş derinlikler, diyarlar var. Tüm fiziksel olayların altıda yatan planı anlamaya çok yaklaştık50. Stephen Hawking.e göre; “Nihayetinde dünyanın sınırlarını aşacağız ve uzayda var olmayı öğreneceğiz, yeni yaşam alanları keşfedeceğiz. Dinin „öteki dünyası. ise bir hüsnükuruntudan ibaret. İnsan ölünce toprağa karışacak ama genlerini bırakacak, işte evrenin tasarımı budur51.” 

Günümüzün devasa bilgi hacmi karşısında ilk yapılması gereken onu tasnif etmekti. Sonra bağlantıları kurmak için “yapay zekâ” ihtiyacı ortaya çıktı. Ancak bugün yapay zekâ çalışmaları insan gibi düşünen makineler üretmek peşindedir. 
Üstelik insan beynine eklemlenecek parçalar ile beynin düşünme ve sezgi kapasitesi geliştirilmeye çalışılmaktadır 52. 
Muhtemelen yeni kuşak bir insan modeline geçiş aşamasındayız. 2040.lardan sonra ortaya çıkacak. 

İnsan 2.0 olarak adlandırılan bu (insan-makine karışımı) yeni insan tipi, Tanrı.nın öngördüğü aklı ve sezgi kapasitesini zorlayabilir. Bu gelişmeler insan hayatında kökten değişimlerin habercisi olabilir. Dijital ortam çevrimiçi bir dünyada tüm insanları birbirine daha yakından irtibatlayabilir. Gezegenler arası insan türleri ortaya çıkacak, daha ileride ölümsüzlüğe gidilecek. Bütün bu gelişmeler, Tanrı.ya atfettiğimiz işlerin gittikçe insanlar tarafından kontrolü anlamına gelmektedir. 

Sonuç.. 

Dünya merkezli evren modelinden, Güneş merkezli olana geçmek çok zaman aldı. Eski Yunanlılar, Güneş.in etrafında dönen bir dünyada yaşasa idik, sürekli bir rüzgâra tabi olacağımızı ve Dünyanın ayağımızın altından kayacağını düşünüyorlardı. Güneş merkezli evren modeline geçiş için Dünya.nın 14. yüzyıla kadar yani Kopernik Devrimi.ni beklemesi gerekti. 19. yüzyılın sonlarında sonsuz ve değişmeyen bir evren anlayışı mevcuttu. Ancak, 1920.li yılların bilim insanları, sürekli genişleyen ve birkaç milyar önce oluşan bir evren modeli geliştirdiler. 

 Hiç kuşkusuz evrendeki olup biten her şeyi bilmiyoruz. Gelişmiş bir teknolojimiz ve ileri seviyede bir düşünce sistemi (bilim dediğimiz) içinde fizik, matematik, kimya ve biyoloji gibi akla dayalı birçok araştırma alanlarımız mevcut. Fakat tüm bunlara rağmen kozmik perspektifte bilemediğimiz ve anlam veremediğimiz pek çok olgu söz konusu. Bilim zor soruların yanıtlanmasına dairdir ama aynı zamanda sorulacak soruların doğru belirlenmesine dairdir. Evreni ve yaşamı anlamak için de öncelikle doğru soruyu bulmalıyız. Geçmişte bazı krallar bilim çalışmalarını teşvik etmek için sorulara en iyi cevabı arayan ödüllü yarışmalar düzenlerdi. 

Can alıcı soru hangisi; Nasıl geri döneriz? Eğer çoklu evrende ise sınırsız entropi içinde zaman okunu nasıl yönetebiliriz? Uzay-zamanı anlamak için, uzaya sık sık saatler fırlatıp, yere düşmelerini bekleyemeyiz. Belki de başka evrenleri gözlemleyebilmek için takyonları kullanacak teleskoplar yapmalıyız. Kuantum kütleçekimini daha iyi anlayacak, sicim kuramı üzerine bir şeyler öğretecek vasıtalar bulmalıyız. Yalnızca ışık fotonlarını, kozmik ışınları, nötrinoları, kütleçekim dalgalarını, hatta karanlık madde parçacıklarını görebilen dev teleskoplardan veri toplayabiliriz. 

Görelilik sağlam zemindedir, kuantum mekaniği ve istatiksel mekaniğin çerçevesi de öyle. Hatta evrenin Büyük Patlamanın bir dakika sonrasından bugüne kadar evrimi konusunda da hayli kendimizden eminiz. Ama kuantum kütleçekim, çoklu evren ve Büyük Patlama.da neler olduğu konusundaki fikirlerimiz hala spekülatiftir. Tüm evren kuramlarımız evreni açıklamakta utanç verici bir biçimde kısa düşmektedir. Özetle, az gittik, uz gittik, bir arpa boyu yol geldik. Elimizde, gözlemlenebilir evrenimizin çok daha büyük bir yapının, çoklu 
evrenin bir parçası olma olasılığından başka bir şey kalmıyor. 

Evreni daha fazla anladıkça kendimizi daha küçük ve onun işleyişi daha önemsiz görüyoruz. Büyük Patlama.dan sonra gelecekteki evrenin sessiz boşluğuna doğru giderek artan bir entropi dalgasına binmiş, kısa süreliğine parlayan minik bir gezegende tesadüfen ortaya çıkmış, bir ölümlü canlı grubunu temsil ediyoruz. Ancak, zamanı ciddiye almamızın ve olabiliyorsa yön vermeyi düşünmemizin vakti gelmiştir. Bilimin geçmiş ve gelecek üzerine kadim sorulara yanıt vermek için yeni ve büyük adımlar atması için parçaları bir araya 
getirmeliyiz. Böylece, görünüşte var olduğunu düşündüğümüz ince ayarlı başlangıç varsayımına dayanmamız gerekmeyebilir. Ya da zaman, yalnızca bir yaklaştırım olabilir. 

Şimdi fikirlerin gerçekleri yakalama ve doğru dürüst kuramlara dönüştürme zamanıdır. Zen Budizm.in “yeni başlayanın zihin” konseptine ne dersiniz; “insanın bütün peşin hükümlerden arınıp, dünyayı kendi koşullarıyla yeniden kavramaya hazır olma hali”. Din ve felsefi entropi tartışmalarını aslında fizik büyük ölçüde cevaplıyor ancak teoloji elbette kendi penceresinden bakmaya ve açıklamaya devam edecektir. 
Bilimin entelektüel geleceği için biyoloji, fizik, kozmoloji ya da henüz bilmediğim iz disiplinlerde bizi kökten yeni formülasyonlara yönlendirecek problem alanlarını keşfetmeliyiz. Görünen ve görünmeyen dünyanın tüm kısımlarını birbirine sıkıca bağlayan ilişkilerin varlığı temel inceleme konusudur. 
Tekrar edecek olursak, modern bilimler aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır. Kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyduklarında, bunun esaslarını okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır. 

Bilim iki eş güdümlü yol sayesinde ilerler; teori ve deney. Teorisyenler doğanın nasıl işlediğini düşünüp gerçeğin modellerini çıkarmaya uğraşırlarken deneyciler, bu modelleri gerçeklerle kıyaslayıp doğruluklarını araştırırlar. Evrenbilim.de Einstein, Lemaitre gibi teorisyenler evrenin farklı modellerini oluşturdular ama tüm evreni kapsayan bir deney nasıl yapılabilir? Buna rağmen bilim insanları inanılmaz keşifler yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Ancak, Nobel ödülü alan teorisyen yok. Bilime değil, teknolojiye yani pragmatizme ya da uygulamaya prim veriyoruz. Bilim insanları satacak bir ürün ortaya çıkacağı beklentisi olduğu zaman destekleniyor. Din adamları da bazen cennetten yer satmaya kalkmıştı. 
Faydacılığa yaslanmaktansa felsefi temeli olan bilime, gerçek hayata dokunarak ağırlık vermeliyiz. 

Doğayı kurnazlığımızla alt etmeye çalışıyoruz, sırada evren var. Yeni bir bilim felsefesine ya da ütopyaya ihtiyaç var. Bu da en doğru soru ve yeni bakış açıları ile işe devam etmemizi gerektiriyor. Kanaatimce insanlar evrenin sırlarını galaksilerin ötesinde olduğu kadar, yakınında göremediği dünyada aramalılar. Belki de hakikat, uzayın derinliklerinde değil, çok yakınlarımızda bir yerde, beynimizin açılmayan bir bölümünde ya da gözümüzdeki perdenin arkasındadır. Son olarak, unutmayalım, ölümlü yaratıklarız ama ölümsüz olan ruhtur. İnsanın en büyük problemi ruhunun ölümsüz olduğunu bilmemesi, algılayamaması dır. Yukarı doğru tırmanan “Ben”e evriliyoruz. 

Ebediyen yenilenmiş, yine de ebediyen aynı. 


DİPNOTLAR;

1 Bertrand Russell, Batı Felsefesi, Orta Çağ, 7.Baskı, Say Yayınları, (İstanbul, 2000), 15. 
2 Karen Armstrong, Tanrı.nın Tarihi, Pegasus Yayınevi, (İstanbul, 2017), 17. 
3 Bu emirler; çalışmayı ve haftada bir dinlenmeyi emreder, kutsal eşya yapmayı yasaklar, sözleşmeleri ve özel mülkiyeti korur, 
   hırsızlığı insan kaçırmakla, insan kaçırmayı ise cinayetle eş tutar. 
4 Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para, Çev.: B.Günen, Kırmızı Kedi Yayınları, (İstanbul, 2014), 49. 
5 Karen Armstrong, Tanrı.nın Tarihi, Pegasus Yayınları, (İstanbul, 2017), 82. 
6 Saint Augustine, Confessions, Penguin Books, (New York, 1960). 
7 Benin kendisine ilişkin bilgisinin üç yolu vardır; sahip olduklarının açımlandığı ve buna dayanan bilgi (zenginlik, statü, unvan), fiziksel görünüm bilgisi (boy, pos, göz ve kaş rengi) ve ruhunun bilgisi. Kendini bilme 
kendi ruhunun bilgisine sahip olmaktır. Ruhun bilgisi, insanı yanılgısız olana, değişmeyen olana yönelten bilgidir. Bu tanrıya yaklaşmanın yolu ve tanrılar sofrasında yer isteme talebidir. 
8 Ertuğrul R.Turan, Küskün Tanrılar, Uykusuz Ozanlar, İsimsiz Acılar, Doğu-Batı Dergisi: Antik Dünya Bilgeliği, Yıl: 10, Sayı: 40, (Mart-Nisan 2007), 13. 
9 “Science" Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003. 
10 Albert Einstein, 'The Fundamentals of Theoritical Physics' from Science, Washington, D. C., (May 24, 1940), in “Entropy” 4(4), May 2002, 91. 
11 Bertrand Russell, Religion and Science, Oxford University Press, (1997), 77. 
12 "History of Science." Encyclopedia Britannica. 2008. 
13 Simon Smigh, Bing Bang, Conville&Walsh Lld., (2004), 18. 
14 Russell, a.g.e., (2000), 19. 
15 Lee Smolin, Evrenin Yaşamı, Çev.: Ö.Akyüz, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2015), 243. 
16 Armstrong, a.g.e., (2017), 424. 
17 Blaise Pascal, Düşünceler, Çev.:F.Yücel, Fol Kitap, (2019. 
18 Armstrong, a.g.e., (2017), 451. 
19 Isaac Newton, Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri, Çev.:A.Yardımlı, İdea Yayınevi, (2011). 
20 Rouse Ball, A Short Acccount of the History of Martematics, Mineola, (NY, 2003), (Dover, 1908), 427. 
21 Smolin, a.g.e., (2015), 174. 
22 Immanuel Kant, Saf Aklın Eleştirisi, Çev.: İ.Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, (Ankara, 1994), 21. 
23 George Wilhelm Hegel, Tinin Görüngübilimi, Çev.:A.Yardımlı, İdea Yayınevi, (İstanbul, 2016), 95. 
24 Karl Marx and Friedrich Engels, On Religion, Dover Publications, (2008). 
25 Frederich Nietzche, Deccal, Gün Yayıncılık, (İstanbul, 2005), 65. 
26 Sigmund Freud, Bir Yanılsamanın Geleceği, Çev.:H.İlhan, Alter Yayıncılık, (İstanbul, 2012), 32. 
27 Stephen Hawking, Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar, Çev.:M.A.Arslan, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2018), 47. 
28 Smigh, ibid, (2004), 437-439. 
29 Stephen Hawking, Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar, Çev.:M.A.Arslan, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2018), 50-51. 
30 Tony Hey, Patrick Walter, The New Quantum Universe, Cambridge University Press, (2003), 12. 
31 Stephan Hawking: Kara Delikler ve Bebek Evrenler, Sarmal Yayınları, Çev.: Nezihe Bahar, (İstanbul), 93-94. 
32 Madde parçacıklar tam yarım spin (açısal moment) ile tanımlanır ve Pauli dışlama ilkesine uyar. Pauli dışlama ilkesi herhangi bir durumda 
    verilen türde birden fazla parçacığın olmayacağını öngörür. Bir noktaya çökmeyen ya da ışımayla sonsuzluğa gitmeyen katı cisimlere sahip 
    olabilmemizin nedeni budur. 
33 Standart modele göre 5 çeşit bozon vardır bunlar; +W,-W, Z-foton ve Higgs bozonudur. W ve Z bozonları, zayıf nükleer kuvvet ve güçlü nükleer kuvveti oluşturuyor. Foton ise elektromanyetik kuvveti oluşturur. Higgs bozonu, kütleçekim kuvvetini oluşturur. 
34 Sean Carroll, From Eternity to Here, Dutton, (London, 2010), 338. 
35 Albert Einstein, Relativity: The Special and the General Theory, (First Published: December, 1916) Dover Books, (New York, 2010), 17. 
36 Gayle S. Putrich, High-Tech Satellites Breed Higher Expectations, Defense News. (Apr 7, 2008), 11. 
37 Richard P. Feynman, Keşfetmenin Hazzı, Çev.: M.M.Türkoğlu, Alfa Yayıncılık, (İstanbul, 2016), 56. 
38 Carroll, ibid, (2010), 185-186. 
39 Christopher Galfard, Evren Avucunda, Çev.:D.Akın, Domingo Yayınları, (İstanbul, 2017), 255. 
40 Newton'un birinci yasası eylemsizlik yasasıdır; bir cismin üzerine etki eden kuvvetlerin bileşkesi sıfırsa, cisim hareket ediyorsa ivmesiz yani sabit hızla hareketine devam eder ya da duruyorsa durur yani konumunu korur. 
İkinci yasaya (ivme kanunu) göre; belli bir kütlesi bulunan bir cisme bir kuvvet uygulanırsa cisim ivmeli hareket yapar. Son olarak etki-tepki kanunun göre; belli bir yüzeye cisim ağırlığı veya başka bir kuvvetin etkisiyle cismin yüzeyine etki eder yüzeyde bu etkiye eşit bir tepki uygular. Bu yasa sürtünme kuvveti için kullanılır. 
41 Smolin, a.g.e., (2015), 13. 
42 Stephen Hawking, The Theory of Everything: The Origin and Fate of the Universe, Jaico Publishing House, (London, 2007), 54. 
43 Uzay-zamandaki her olayda uzayı geçmiş, gelecek ve ulaşamayacağımız yerler olarak bölen ışık konileri vardır. 
44 Pierre-Simon Laplace, A Philosophical Essay on Probabilities, Transl: F.W.Tuscott, F.L.Emory, Cosimo Classics, (New York, 2007). 
45 Brian Greene, The Fabric of the Cosmos: Space, Time, and the Texture of Reality, Alfred A Knoph, (New York, 2004), 23. 
46 Termodinamik; ısı, iş, sıcaklık ve enerji arasındaki ilişki ile ilgilenen bilim dalıdır. Basit bir ifadeyle termodinamik, enerjinin bir yerden başka bir yere ve bir biçimden başka bir biçime transferi ile ilgilenir. 
47 Hawking, a.g.e., (2018), 64. 
48 Sait Yılmaz, Üç Büyük Hermes (İdris Peygamber), academia.edu.tr, (09 Ekim 2018) içinde; A.N. Dock, A.J. Festugiere, Corpus Hermeticum, Paris, (1954). Corpus Hermeticum.un Türkçe metni için bakınız; Mahmud Erol Kılıç, Hermeslerin Hermesi, Sufi Kitap, (İstanbul, 2018), 70-98. 
49 Kubilay Akman, Ezoterik Yollar, Mona-Alfa Yayınları, (İstanbul, 2018), 
50 Herman Weyl, “The Mathematical Way of Thinking” in Science, Volume 92, 1940. 
51 Hawking, a.g.e., (2018), 76. 
52 Bernard Stigler, Technics and Time, Stanford University Press, (California, 1998), 51. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder