10 Kasım 2017 Cuma

TÜRKİYE’NİN ENERJİ TİCARET MERKEZİ OLMASINDA DOĞU AKDENİZİN ROLÜ BÖLÜM 4


TÜRKİYE’NİN ENERJİ TİCARET MERKEZİ OLMASINDA DOĞU AKDENİZİN ROLÜ BÖLÜM 4



Keşfedilen rezervlerin ekonomiye kazandırılması ve ihraç edilmesine yönelik bir diğer yol doğalgaz sıvılaştırma terminalleri kurmaktır. Bugün İsrail’de doğalgaz 
ithalat ve ihracat faaliyetleri boru hatları aracılığıyla gerçekleştirilmekte ve ülkede herhangi bir doğalgaz sıvılaştırma ya da gazlaştırma terminali bulunmamaktadır. 
Leviathan sahasındaki gazın ihraç edilebilmesi için doğalgaz sıvılaştırma terminalleri kurulması ihtimali İsrail hükümet yetkilileri ve sahada faaliyet gösteren enerji firmaları tarafından incelenmektedir. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüşten etkilenerek LNG fiyatlarında da düşüş gerçekleşmesi bu alandaki yatırımları sorgulanır hale getirmiştir. Kısa sürede piyasadaki oyuncu sayısının artması da rekabete neden olarak fiyatların aşağı yönlü seyir izlemesinde etkili olmakta ve yatırımlardan elde edilecek geri dönüş miktarı konusunda yatırımcıları kuşkuya düşürmektedir. İsrail’in LNG piyasasına katılabilmesi için öncelikli olarak gerekli terminallerin yapım maliyetlerinin hesaplanması daha sonra pazar araştırması yapılması gerekmektedir. 

Piyasada var olan oyuncuların düşük fiyatlardan LNG ihraç etmesi İsrail’in rekabet etmesini güçleştirecektir. Fazla miktarda rezerve sahip olmaması ihracat konusunda da ülkeyi kısıtlayabileceğinden LNG ticareti İsrail için gerçekleştirmesi zor bir seçenek olarak görülmektedir. 

İsrail’in sahalarında keşfedilen rezervler diğer bazı bölge ülkelerinin sahalarında bulunanlardan daha büyük olsa da artan iç talebi İsrail’in ihracatçı olmasını 
engelleyebilecek boyuttadır.43 

Ülkede 2005’te 1,7 milyar metreküp olan doğalgaz tüketimi 2011 hariç her geçen yıl artmış ve 2016’da 8,7 milyar metreküpe ulaşmıştır.44 
İsrail Enerji Bakanlığının tahminlerine göre tüketimin artmaya devam ederek 2020’de 12,5 milyar metreküp, 2030’da ise 18 milyar metreküp olması beklenmektedir. 

İkinci en büyük rezervinin bulunduğu Tamar sahasında 2013 yılında üretime başlayan İsrail, bugün ürettiği elektriğin yüzde 50’den fazlasını doğalgaz 
santrallerinden elde eder hale gelmiştir. 2030’da tükettiği doğalgazın yaklaşık yüzde 85’ini elektrik üretimi ve sanayiye ayırmayı planlayan İsrail’in 2040’a kadar ulaşım sektörü ve metanol45 üretimi için de doğalgaz kullanmaya başlayacağı ve böylece 2040 yılına gelindiğinde toplamda 495 milyar metreküp doğalgaz tüketmiş olacağı düşünülmektedir.46 

Enerji ithalatını azaltmak ve çevreye verilen zararı minimize etmek için diğer fosil yakıtlara göre daha az karbon salınımına neden olan doğalgaz tüketimini 
artırmayı devlet politikası haline getiren İsrail’in keşfedilen rezervleri öncelikli olarak ulusal talebini karşılamak için kullanması beklenmektedir. Halihazırda faaliyette olan Tamar sahasından elektrik üretiminin büyük bir kısmını karşılayan İsrail’in en zengin rezervinin bulunduğu Leviathan sahasını da üretime açmak için çeşitli projeleri gündemine aldığı bilinmektedir. 

Bölgesindeki enerji ihracatçısı ülkelerden biri olabilmek adına politikalar geliştiren İsrail’in dış politikasını da bu yönde şekillendirdiği görülmektedir. İlk gaz ihracatını 2017 Ocak ayında ulusal doğalgaz şebekesine bağlanan Ürdün’e gerçekleştiren İsrail bölgesindeki diğer enerji talebi yüksek ülkelere de ihracat yapmak adına yoğun çaba sarf etmektedir. İsrail’in bu konuda en çok görüşme yaptığı ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir. 

En erken 2019 yılında üretime başlayacağı düşünülen Leviathan sahasından çıkarılacak gazın Türkiye’ye ihraç edilmesi adına taraflar sık sık bir araya gelmektedir. 

Son olarak 9-13 Temmuz 2017 tarihlerinde 22. Dünya Petrol Kongresi’nde yoğun görüşme trafiği gerçekleştiren İsrailli yetkililer Türkiye ve İsrail’in 2017 
yıl sonuna kadar anlaşma imzalayacağı sinyallerini vermiştir.47 

FİLİSTİN 

Batı Şeria ve Gazze olmak üzere iki ayrı bölgeden oluşan Filistin’e İsrail tarafından ciddi kısıtlamalar uygulanmaktadır. Bu kısıtlamaların başında ise Filistin’in enerji kaynaklarına ulaşmasını engelleyici faaliyetler gelmektedir. Nüfus artışının etkisiyle her geçen gün artan elektrik tüketimi Filistin’in enerji talebini de aynı oranda etkilemektedir. Gazze ve Batı Şeria bölgeleri elektrik ihtiyaçlarının yaklaşık yüzde 90’ını İsrail’den temin etmektedir.48 Enerji arz güvenliğinin önünde oldukça fazla engel bulunan Filistin’in ivedilikle çözmesi gereken en temel sorunları arasında altyapı eksiklikleri, yüksek ithal elektrik maliyetleri ve teknolojik yetersizlikler yer almaktadır. 

Filistin MEB’inde bulunan Gaza Marine sahasındaki doğalgaz rezervleri ekonomi, enerji ve altyapı hizmetleri konusunda büyük problemler yaşayan ve İsrail 
ablukası altında çok ciddi sıkıntılara maruz kalan Filistin için hayati önem taşımaktadır. Filistin yönetimi 1999 yılında Gaza Marine bölgesindeki haklarından yararlanmak amacıyla sahanın incelenmesi için BG Group’a (British Oil and Gas Group) 25 yıllık lisans vermiştir. 2000’de ise İsrail yönetimi altındaki Yam Thetis konsorsiyumu Filistin yönetiminin lisans verme yetkisine sahip olmadığını ve BG Group’un bölgedeki çalışmalarının durdurulması gerektiğini iddia etmiştir. Bunun üzerine konsorsiyum ile şirket arasındaki konu İsrail Yüksek Mahkemesine taşınmış ve mahkeme Filistin yönetiminin eyleminde haklı olduğu kararını vermiştir. 2000 yılında BG Group tarafından yapılan araştırmalar sonucunda Gazze sahillerinden 22 mil açıkta doğalgaz rezervleri tespit edilmiştir (Harita 4).49 Gaza Marine olarak adlandırılan bu sahadaki doğalgaz miktarının yaklaşık 280 milyar metreküp olduğu tahmin edilmektedir. 

Söz konusu saha üzerinde 2007’ye kadar BG Group ve İsrail arasında görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 2007’de dönemin İsrail hükümeti ve şirket yetkilileri sahadan çıkarılacak olan gazın deniz altından geçirilecek bir boru hattı ile İsrail’in Ashkelon bölgesine taşınmasına karar vermiştir. Fakat anlaşmanın hemen ardından HAMAS’ın Gazze Şeridi’ni ele geçirmesi üzerine uygulamaya geçilememiş, BG Group da anlaşmadan çekilme kararı almıştır. Sonunda BG Group İsrail’den çekilmiş ancak halen Gaza Marine bölgesindeki yüzde 90’lık payından vazgeçmemiştir.50 2013 yılında sahanın üretime açılması yönünde yeniden görüşmeler gerçekleştirilmiş ve bölgenin geliştirilmesi için sahaya ABD tarafından 4 milyar dolarlık yatırım yapılacağı belirtilmiştir. Fakat planlanan yatırım faaliyete geçmemiş, Mayıs 2017’de Delek ve Noble şirketleri Filistin yönetiminin izni olmadan Gaza Marine sahasında üretime başlamışlardır. Uluslararası hukuka aykırı olarak nitelendirilen bu eylemlerin İsrail’den Ürdün’e gaz ihraç edilmesi amacıyla gerçekleştirildiği öne sürülmektedir.51 
Gazze’nin günümüzde sıklıkla yaşadığı sorunlardan bir diğeri de elektrik kesintileridir.52 

İsrail ve Mısır’dan elektrik ithalatı gerçekleştiren Gazze’nin elektrik üretiminde kullanılabilecek herhangi bir kaynağa erişmesi şu an için mümkün görünmemektedir. Filistin’de şu an için siyasi açıdan bağımsızlığını elde edebilmiş bir yönetimin bulunmaması ve İsrail’in ambargo uygulamalarına devam etmesi Gazze’nin mevcut doğalgaz rezervlerinin ekonomiye kazandırılmasının önündeki en büyük engeller arasında gelmektedir. Siyasi sorunlar çözüme kavuşturulmadan rezervlerin Filistin yararına kullanılması oldukça güçtür. Son olarak İsrail’in başlattığı üretim çalışmalarına uluslararası kamuoyundan net bir tepki gelmemesi Filistin’i bir süre daha zor günlerin beklediğini göstermektedir. 

GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ (GKRY) VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURIYETI (KKTC) 

2015 yılı verilerine göre GKRY’nin nüfusu 1 milyon 165 bin 300, kişi başına düşen milli geliri ise 25 bin 930 dolardır. Aynı yıl KKTC nüfusunun yaklaşık 300 bin, kişi başına düşen milli gelirinin ise 13 bin 721 dolar olduğu tespit edilmiştir.53 

Ada’daki enerji profiline bakıldığında Güney ve Kuzey kesiminin birbirine çok benzediği görülmektedir. Her iki kesim de çok yüksek oranda petrol ve ürünlerini kullanmakta ve bu kaynakları ithal etmektedirler. Hem GKRY hem de KKTC’nin ithal enerjiye olan bağımlılıkları yüzde 90 seviyelerindedir.54 
Doğu Akdeniz’in zengin hidrokarbon potansiyeline sahip sularında bulunan GKRY ve KKTC kuzeyde Türkiye, doğuda Suriye ve Lübnan, batıda Yunan adaları 
ve güneyde Mısır ile çevrelenmiştir. Ada coğrafi konumu itibarıyla Doğu Akdeniz’in tam merkezinde yer almaktadır. İçinde bulunduğu Doğu Akdeniz’in ve güneyinde bulunan Ortadoğu ülkelerinin sahip olduğu zengin hidrokarbon rezervlerinden dolayı Ada’nın etrafındaki sularda arama çalışması yapılmasına yönelik bugüne dek birçok kez ihaleler gerçekleştirilmiştir. Fakat bunlara rağmen keşif çalışmalarından istenilen verimin alınamadığı görülmüştür. Arama çalışmalarının yürütüldüğü bölgede yalnızca 2011 yılında 128 milyar metreküplük doğalgaz rezervine sahip Afrodit sahası tespit edilmiştir.55 

GKRY’nin doğalgaz arama süreci 1998 yılında başlamıştır.56 Bunu takiben Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına sahip olabilmek için MEB’lerin belirlenmesi 
konusunda KKTC’yi devre dışı bırakan kararlara imza atmıştır. KKTC’nin yaptığı tüm itirazlara rağmen bölgedeki iddiasını sürdüren Rum Yönetimi, 
KKTC’yi tanımayarak 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da da İsrail ile MEB anlaşmaları imzalamıştır. GKRY’nin Akdeniz’de kendi münhasır yetki alanlarını 
belirlemek amacıyla komşu devletlerle imzaladığı bu anlaşmalarda uluslararası hukuk kurallarına uygun hareket edilmediği görülmektedir. Zengin enerji rezervlerinin bulunduğu bu sularda tek başına egemen olmak isteyen GKRY, KKTC’den izinsiz bir şekilde kararlar alarak araştırma çalışmaları yürütmektedir. 
GKRY Akdeniz’de kendi MEB’i ilan ettiği sahalarda 2005 yılından itibaren ilk olarak ön araştırmalar gerçekleştirmiş, daha sonra ise keşif ihaleleri açarak sismik çalışmalar başlatmıştır. 2007’de hak iddia ettiği sahaları uluslararası ihalelere açan GKRY, başta Avrupalı şirketler olmak üzere dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin bu bölgede konsorsiyum oluşturmasına yardımcı olmuştur. Ada’nın güneyinde bulunan deniz alanlarında tek taraflı olarak MEB’ini belirleyen GKRY, söz konusu bölgeyi petrol ve doğalgaz arama çalışmaları yürütmek üzere 13 parsele ayırmıştır. 

Yapılan ihaleler sonucunda 2., 3. ve 9. parseldeki arama çalışmaları İtalyan enerji şirketi ENI ve Korea Gas Corporation (KOGAS) konsorsiyumu tarafından yürütülürken 10. ve 11. parselde Fransız Total şirketinin arama yaptığı bilinmektedir (Harita 6). 2011 yılında Noble Energy tarafından 12. parselde yapılan sondaj çalışmaları çerçevesinde 198 milyar metreküplük Afrodit sahası keşfedilmiştir (Tablo 1). 

GKRY ve KKTC’nin güneyinde parsellere ayrılan bu alandaki 1 numaralı parsel KKTC’nin MEB’inde yer almaktadır ve Türkiye Petrolleri Anonim 
Ortaklığı’na (TPAO) petrol ve doğalgaz aramaları yapılmasına yönelik ruhsat verilmiştir.57 TPAO 2 ve 3 numaralı parseller için de ruhsat çıkarmıştır ancak 
burada ENI-KOGAS konsorsiyumu bulunmaktadır. 4, 5, 6, 7 ve 8 numaralı parseller KKTC’nin MEB’i içinde olup bu sahalarda herhangi bir şirkete veya konsorsiyuma ruhsat verilmemiştir. 9. parselde ENI-KOGAS konsorsiyumu aktiftir ve KKTC tarafından ruhsatlandırılan TPAO ile çakışmaktadır. Afrodit sahasının bulunduğu 12. parselde de TPAO’nun ruhsatı bulunmakta ancak şu an burada GKRY tarafından ruhsatlandırılmış Noble-Delek konsorsiyumu faaliyet göstermektedir. Güney Kıbrıs’ın kendi arama sahası ilan ettiği 9. parsel için KKTC de TPAO’ya arama ruhsatı vermiştir. GKRY’nin tek taraflı MEB ilan ettiği ve parsellere bölerek kendisine ait olduğunu iddia ettiği sahalarda KKTC’nin de kullanma ve araştırma yapma hakkı bulunmaktadır. İki yönetim arasında uzun yıllardır süregelen anlaşmazlık var olan enerji kaynaklarının verimli bir şekilde ortak kullanılmasını da engellemektedir. 



HARİTA 6. GKRY TARAFINDAN TEK TARAFLI OLARAK İLAN EDİLEN PETROL VE DOĞALGAZ ARAMA PARSELLERİ 
Kaynak: Incyprus


GKRY’nin keşfedilmiş doğalgaz sahaları üzerindeki bu tutumu Ada’nın genelinde egemen güç olma isteği içerisinde olduğunu göstermektedir. 
GKRY’nin bu savları üzerine Türkiye 2004 ve 2007 yıllarında Birleşmiş Milletler’e (BM) Doğu Akdeniz’deki kendi haklarına ilişkin nota vermiştir. Rum 
yönetimi ise bu uyarıları dikkate almayıp belirlediği parsellere arama ruhsatı çıkarmıştır. KKTC, Rum yönetiminin bu tavırlarına karşılık 2011 yılında aldığı 
Bakanlar Kurulu kararıyla TPAO’ya söz konusu bölgede arama çalışmaları yapma izni vermiştir.58 2014’te TPAO’nun Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma 
Gemisi Ada’nın güneyinde araştırmalara başlamıştır.59 Ancak TPAO tarafından arama çalışmaları yapılan sahalarda günümüze kadar herhangi bir hidrokarbon 
rezervi tespit edilmemiştir. 

2017 Ocak ayında GKRY yetkilileri tarafından 10. parselde sondaj çalışmalarının başlayacağı yönünde açıklama yapılmıştır.60 Söz konusu sahanın yapısının Zohr 
sahası ile benzerlik gösterdiği yönünde bulgulara rastlanmıştır. Bunun üzerine GKRY 10. parselde yeni bir keşif gerçekleştirilmesi ümidiyle Haziran 2017’de Amerikalı ExxonMobil ve Qatar Petroleum konsorsiyumu ile bölgede arama ve üretim yapma anlaşması imzalamıştır. İlk sondaj faaliyetinin 2018 yılında gerçekleştirilerek GKRY’nin bölgenin enerji merkezi haline getirilmesi amaçlanmaktadır.61 GKRY’nin hak iddia ettiği sahalardaki son duruma bakıldığında yaklaşık 198 milyar metreküplük doğalgaz rezervine sahip olan Afrodit sahası ile ilgili henüz net bir karar verilmediği görülmektedir. Sahada faaliyet gösteren konsorsiyum tarafından 2015 yılında bir geliştirme planı hazırlanmış ve bu plana göre sahadan yıllık 8,2 milyar metreküp doğalgaz üretilmesi öngörülmüştür. Fakat sahanın ihtiyaç duyduğu yatırım miktarı inşa edilecek boru hattının maliyeti dahil edilmediğinde bile yaklaşık 4 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Nihai yatırım kararının en kısa zamanda alınması beklenen sahanın en iyi koşullarda bile 2020’den önce üretime açılamayacağı tahmin edilmektedir.62 Buradaki gazın Ada’ya ulaştırılmasında hangi yolun/yolların kullanılacağı GKRY için en önemli gündem maddesini oluşturmaktadır. Afrodit sahasındaki rezervlerin boru hattı ile Ada’ya taşınması ve buradan iç talebe ve bölge pazarına ulaştırılması olası planlar arasında yer almaktadır. Fakat Afrodit sahasınıntek başına hem iç pazar talebini karşılayıp hem de ihracat yapılmasına olanak sağlaması zor görünmektedir. Yeni bir rezerv alanı keşfetmesi halinde bölgedeki enerji denklemini değiştirebileceğini düşünen Rum yönetimi hak iddia ettiği sahalarda ihale usulüyle araştırma çalışmaları yapmaya devam etmektedir. 

GKRY’nin Vassilikos bölgesinde doğalgaz sıvılaştırma terminali inşa etmek gibi bir planı da bulunmaktadır. Söz konusu tesis için kaynak arayışlarına başlayan 
GKRY’nin yalnızca hak iddia ettiği Afrodit rezervini kullanması terminalin mali yükünün karşılanmasını güçleştirecektir. İsrail gazının da buraya taşınması 
durumunda ise terminal kurulması için yeterli miktarda rezervin bir araya gelmesi sağlanabilecektir.63 Doğu Akdeniz doğalgazının bu şekilde tek bir merkezde toplanması kaynağın dış pazarlara açılması açısından daha avantajlı görünmektedir. 

GKRY Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden yürüttüğü çalışmalar ve gerçekleştirdiği iş birlikleri ile ekonomisinde istikrar sağlamaya çalışmaktadır.64 
Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizden müttefik ülke olarak doğrudan etkilenen GKRY birtakım problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu sebeple Akdeniz’de keşfettiği doğalgaz rezervini bir an evvel ekonomiye kazandırmanın yollarını aramaktadır. 

Afrodit sahasındaki doğalgaz rezervinin yüzde 90’a yakın ithal petrole bağımlı olan tüketimine doğrudan katkı sağlaması beklenmektedir. Öte yandan 
GKRY’nin rezervi yalnızca iç tüketim için kullanıp ihracat gerçekleştirmemesi ise yapılacak yatırım maliyetlerini karşılamakta güçlük çıkarabilir. Bu bağlamda bölge ülkeleriyle kuracağı iş birliklerinin hem kendi enerji talebinin karşılanmasında hem de bölgedeki diğer ülkelerin enerji denkleminde söz sahibi olmasında stratejik rol oynaması beklenmektedir. 

Doğu Akdeniz gazının en muhtemel ihracat pazarlarından biri olan Türkiye yıllardır süregelen Kıbrıs meselesinin çözüme kavuşturulması ve keşfedilen rezervlerin olabildiğince fazla ülkeye yararlı olabilmesi adına çalışırken karşısında uzlaşmaya yanaşmayan bir GKRY bulmaktadır. Keşfin gerçekleştirildiği sahalarda tek taraflı olarak egemenliğini ilan eden Rum kesimi Türk tarafının söz konusu sahalardan fayda sağlamasını engelleme konusunda kararlı görünmektedir. Doğu Akdeniz’de keşfedilen rezervlerden sonra artan diplomasi trafiği GKRY ve KKTC’nin Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve AB yetkilileri garantörlüğünde birçok kez bir araya gelmesine vesile olsa da yapılan görüşmeler bir sonuca bağlanamamıştır. Son olarak BM nezdinde bir araya gelen tarafların anlaşması muhtemel görünürken görüşmenin bir kez daha sonuçsuz kalması KKTC ve Türkiye tarafından endişe ile karşılanmıştır.65 

LÜBNAN 

Lübnan geçmişte yaşadığı iç savaş, siyasi karışıklıklar ve bulunduğu bölgede var olan çatışma ortamının getirdiği olumsuzlukların etkisiyle ekonomisinde uzun 
dönem istikrar sağlayamayan ve enerji alanında yaşanan gelişmelerden faydalanamayan bir ülke olmuştur. 2000’li yıllarda durgun bir seyir izleyen Lübnan ekonomisi 2006 yılında İsrail’in açtığı savaş ile ağır darbeler almıştır. Savaşın sonunda ülkenin belli bir kısmı enkaz altında kalmış, altyapı sistemi ve enerji tesisleri yıkıma uğramıştır.66 

Günümüzde ekonomik sıkıntıların Lübnan’da halen varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Yıllık GSYH büyüme oranlarına bakıldığında ülkenin 2013 yılında 
yüzde 6 oranında küçüldüğü görülmüştür. Büyüme oranları negatif seviyelerde seyretmeye devam eden Lübnan ekonomisinde 2014’te yüzde 4, 2015 yılında ise yüzde 2,8 oranlarında daralma görülmüş ve halen bir toparlanma sağlanamamıştır. Özellikle ülkenin en büyük problemlerinden biri haline gelen kamu borçları 2016 yılında GSYH’nin yüzde 161,5’ini oluşturmuştur.67 

Kıyıdan uzak ve kıyıya yakın sahalarında herhangi bir kanıtlanmış hidrokarbon rezervi bulunmayan Lübnan, enerji talebinin büyük bir kısmını ithal kaynaklardan karşılamakta ve oldukça az miktarda biyogaz ve hidrolik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanmaktadır. Ülkenin enerji profiline bakıldığında 2014 yılında ürettiği toplam elektriğin yaklaşık yüzde 99’unu petrol ürünlerinden, geri kalan yüzde 1’ini ise hidrolik enerjiden elde ettiği görülmektedir. Diğer bir deyişle 2014’te toplamda 17 bin 952 GWh elektrik üreten Lübnan bunun 17 bin 759 GWh’lık kısmını petrol ürünleri ile elektrik üreten santrallerden, 193 GWh’lık kısmını ise hidroelektrik santrallerinden sağlamıştır.68 Söz konusu rakamlar ülkenin kendi öz kaynakları olan yenilenebilir enerji kaynaklarından ne kadar az yararlandığını ve ithal enerji ürünlerine ne derece bağlı olduğunu açıkça göstermektedir. 

Doğalgaz ilk olarak 2009 yılında Lübnan’ın enerji tüketiminde yerini almaya başlamıştır. Ülke doğalgaz ihtiyacını Arap Doğalgaz Boru Hattı aracılığı ile ithal 
ettiği Mısır doğalgazından karşılamıştır (Harita 7). 

Ancak Lübnan’ın ödemelerini geciktirmesi ve Sina Yarımadası’ndan geçen boru hatlarına saldırılar düzenlenmesi sebebiyle sık sık kesintiye uğrayan gaz akışı kısa bir süre sonra durdurulmuştur. Arap Doğalgaz Boru Hattı üzerinden ülkeye en son sevkiyat Kasım 2010’da gerçekleştirilmiştir. İthal ettiği doğalgazı toplamda 870 megavat kapasiteye sahip olan iki adet kombine gaz çevrim santralinde elektrik üretmek için kullanan Lübnan’daki bu santraller toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 50’sini oluşturabilecek kapasitededir. Fakat sık sık meydana gelen gaz kesintileri santrallerin optimal bir şekilde çalışmasını engellemiştir. 2010’daki kesintiden sonra ülkenin enerji sektöründe doğalgazın payı giderek azalmış ve günümüzde sıfıra düşmüştür.69 Enerji kaynakları bakımından bugüne kadar karşı karşıya kaldığı dezavantajlı durumu ortadan kaldırmak isteyen ülke kendi hidrokarbon yataklarını keşfetmek adına çalışmalar yürütmektedir. Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri Lübnan sahalarında da hareketlilik yaşanmasına neden olmuştur. Son yıllarda Mısır ve İsrail MEB’lerinde yapılan keşifler aynı havza içerisindeki Lübnan MEB’inde de petrol ve doğalgaz rezervine rastlanması ihtimalini artırmıştır. Uzunca bir süredir petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının yürütülmesi planlanan ülkede zayıf yönetimler, yaygın olarak görülen yolsuzluk ve elverişsiz ticaret ortamı söz konusu çalışmaların birçok kez ertelenmesine ve kesintiye uğramasına 
neden olmuştur. 2004’te ülkenin kıyıdan uzak kesimlerindeki deniz alanlarının hidrokarbon potansiyelini belirleme amacıyla bir jeofizik ve jeolojik çalışma 
gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmanın amacı potansiyel kaynak alanlarının saptanması, hidrokarbon çıkarılması ve üretim zamanlamasının hesaplanmasıdır. 

Fakat çalışma sonucunda herhangi bir rezerve rastlanamamıştır.70



HARİTA 7. ARAP DOĞALGAZ BORU HATTI 
Kaynak: Hydrocarbons Technology

 
Siyasi, bürokratik ve ekonomik nedenlerden ötürü kesintiye uğrayan çalışmalar 2012 yılında Parlamentonun Norveçli enerji şirketi Spectrum’a arama izni vermesi ile yeniden başlatılmıştır.. Şirket ülkenin ilk 3D sismik aramasını gerçekleştirmiş ve ülkenin kıyıdan uzak konumlanan sahalarında yaklaşık 719 milyar metreküp elde edilebilir doğalgaz bulunduğu yönündeki tahminlerini açıklamıştır.71 Söz konusu tahminler 2013 yılında Lübnan hükümeti tarafından 865 milyar metreküpe çıkarılmıştır. Ancak hükümetin açıkladığı tahminlerin herhangi bir keşif araştırmasına dayanmaması Lübnan’ın hidrokarbon potansiyeli konusunda bir belirsizlik yaşanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda 2013’te ülkenin kıyıdan uzak deniz alanlarında petrol ve doğalgaz araması yapılması adına ilk ihale süreci başlatılmıştır. İhaleye aralarında Total, ENI, Shell gibi hatırı sayılır 50 uluslararası firmanın başvuru yapması ülkenin kıyıya uzak deniz alanlarında enerji kaynağı bulunabileceği yönündeki görüşleri yeniden kuvvetlendirmiştir.72 

Lübnan Akdeniz’deki MEB sınırlarını belirlerken İsrail ile sorun yaşamış ve Lübnan-İsrail sınırına oldukça yakın olan Karish sahası üzerinde bir anlaşmazlık 
ortaya çıkmıştır. İki ülke arasında halen devam eden bu anlaşmazlık ihtilaflı bölgenin doğalgaz rezervine sahip olması sebebiyle her ikisinin de hak talebinde 
bulunmasına ve uzlaşmadan uzak tavırlar sergilemesine neden olmaktadır. Bu sebeple 2017 Mayıs ayında İsrailli yetkililer ile Energean Oil&Gas şirketi arasında Karish sahasının üretime açılmasına ilişkin imzalanan anlaşmanın Lübnan tarafından nasıl karşılanacağı merak konusudur. 

Lübnan’da yeni enerji kaynaklarının keşfedilmesinin önünde bölgesel, siyasal ve ekonomik açıdan oldukça fazla problem bulunmaktadır. Yıllardır istikrarsız 
yönetimlerle idare edilen ülkede sürekli ertelenen ve gecikmeli olarak alınan kararlar bürokrasinin hemen her alanında aşılması güç engeller oluşturmaktadır. 

Ortaya çıkan bu bürokratik engeller iş dünyasını da fazlasıyla etkilemekte, ticaret ve ekonominin gelişmesinin önüne geçmektedir. 
Lübnan’ın kendi iç problemlerinin yanı sıra bölgesindeki karışıklıklardan da etkilendiği görülmektedir. Suriye ile sınır komşusu olan ülke yaşanan iç savaş ile birlikte 1 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapmaya başlamıştır.73 Halihazırda yaklaşık 5,9 milyonluk nüfusa sahip olan Lübnan’ın 1 milyon Suriyeli mülteciyi barındırması bölgedeki çatışma ve krizin çevre ülkeleri ekonomik ve sosyokültürel anlamda ne derece etkilediğini göstermektedir.74 

Lübnan yönetimi tarafından şimdiye kadar beş kez ertelenen uluslararası petrol ve gaz arama ihalesi ülke içinde ve bölgede yaşanan tüm olumsuzluklara 
rağmen 2 Şubat 2017 tarihinde tekrar açılmıştır.75 Lübnan MEB’inde yer alan ve arama faaliyetlerine açılan sahada 1, 4, 8, 9 ve 10 numaralı parseller yer almaktadır 



(Harita 8). Fakat ihaleye açılan bu beş parselden 8, 9 ve 10 numaralı parseller İsrail ile anlaşmazlık yaşanan yerlerdir. 
Kaynak: Lebanese Petroleum Administration

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder