İSRAİL İRAN VS.VS.
Ahmet Kılıçaslan Aytar
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
12.11. 2017
10 Kasım'da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Suudi Arabistan'ın Lübnan ve Hizbullah'a savaş açtığını ve İsrail'i Lübnan'ı vurmaya teşvik ettiğini iddia etti.
İsrail'in krizi kullanarak Lübnan'a karşı düşmanlığı başlatmaya yönelik girişimlerini dikkatle izlediklerini bildirdi.
Ama İsrail'in böyle bir harekette bulunma ihtimalinin de düşük olduğunu söyledi.
*
1982'de İsrail Lübnan'ı işgal etmişti.
Filistinli mülteciler Beyrut'ta Sabra, Şatilla Burc ve el-Beracine kamplarında kalıyordu.
30 Ağustos'ta Filistinli gerillalar ailelerini savunmasız geride bıraktılar, Batı Beyrut'u terk ettiler.
16 Eylül'de İsrail askerleri Beyrut'un güneyindeki Sabra, Şatilla ve Burc el-Beracine kamplarını kuşattılar.
Bu gelişmeler boşuna değil ilerleyen günlerdeki katliamın habercisiydi ki;
Katliam yapacak yoksul Marunilerden oluşan faşist, Hıristiyan Falanjist milisler kampa sokuldular.
İsrail'in başında "Beyrut Kasabı " lakabı ile anılacak katliam emrini veren Ariel Şaron bulunuyordu...
*
Katliamda 991 kişi öldürüldü ama sadece 328 kişinin kimliği tespit edilebildi.
Falanjistler öldürdükleri kişilerin cesetlerini tanınmaz hale getirdiklerinden çoğunun kimliği tespit edilemedi.
İsrail'in Lübnan'ı değiştirme iddiası bir felâketle sonuçlandı...
*
Şimdi Lübnan Başbakanı Saad el-Hariri'nin istifası ve İran'a karşı sert tutumu;
1982 yenilgisi ve katliamı ders olmak kaydıyla İsrail'e yeni bir ufuk açıyor.
Hem uluslararası baskı hem Lübnanlıların kararları hem de dolaylı İsrail hareketiyle;
İran ve Hizbullah'ın Lübnan'ı devralmalarının öncesinde ülkedeki gerçeği değiştirebilmek için bir fırsat doğduğuna inanılıyor...
*
Bu kez İsrail, Lübnan gerçeğinin değiştirilmesi için uluslararası camiadan;
İran'ın Hizbullah vasıtasıyla ülkesini ele geçirmesine yardımcı olan ve Hizbullah'ın ülkesinin savunma gücü olduğunu ilan eden, Hizbullah'ın tüm eylemleri için sorumluluk alan ve örgütün ülkenin güvenlikle ilgili gündemini belirleme yetkisine sahip olduğunu ima eden;
Lübnan'ın Hıristiyan başkanı Michel Aoun'u karşı ciddi bir baskı kurmasını istiyor.
Suriye ve şimdi Lübnan'daki tüm diplomatik çabaların Lübnan cumhurbaşkanı, parlamento ve Lübnanlıların bir karar vermesini sağlamaya odaklanması gerekliğini öngörüyor.
*
Böylece Lübnan, ya egemen bir devlet olarak kabul edilecektir;
Bu taktirde İran Devrim Muhafızları da dahil olmak üzere bütün Şii güçlerinin Lübnan'dan çekilmesi sağlanacak, Hizbullah yalnızca Lübnan'ın yasal hükümetinin talimatlarına göre hareket etme taahhüdünde bulunmuş olacak,
Ve Lübnan hükümeti İsrail sınırındaki güvenlikten sorumlu olduğuna dair bir deklarasyon imzalayacaktır...
Ya da Lübnan Başkanı Michel Aoun bu gerekleri sağlayamaz ve Lübnan'ı ele geçirmesi tamamlanıncaya kadar İran'a ve Hizbullah'a sadık kalmaya devam ederse, Cesaret temelli yeni bir karar alınacaktır...
Offf...
*
İsrail, bu noktada NATO'dan önemli bir hizmet bekliyor.
Lübnan'dan Hizbullah örgütünün direneceği yönünde bir talep gelmesi halinde, NATO'nun Irak ve Suriye'de olduğu gibi tereddüde düşmeden Lübnan'a askeri yardım sağlanması isteniyor.
Bir zaman önce NATO'nun tereddüdü yüzünden bugün Irak ve Suriye temelde İran'ın elindedir, Bu kez Lübnan'da da İran egemenliğiyle tüm bölgenin İran kuşatmasına uğramaması için Lübnan'ın düşüşü engellenmelidir biçiminde düşünülüyor...
*
İsrail bu stratejik öngörüsünde ABD Başkanı D.Trump' tan emin olmak istiyor.
Ne Batı'nın desteği olmadan Lübnan'dan cesur bir hareket ne de Lübnan yasal hükümetinin talebi olmadan bir Amerikan girişimi bekleniyor.
İsrail de 1982'de gereksiz yere denediği ve Lübnan'da çamura saplandığı doğrudan bir müdahaleyi istemiyor.
Öncelikle Batılı ülkeleri Lübnan'da proaktif olmaya ikna etmeye çalışılacak,
Lübnan cumhurbaşkanı, hükümet ve ordusunu İran'a hizmet etmeyi tercih ettiği sürece "III. Lübnan Savaşı" üzerinde çarpıcı bir etkiye sahip olduğunu tekrar tekrar ortaya koyacaktır...
*
Çünkü İran işini çok iyi yapıyor.
4 Kasım'da Lübnan Başbakanı Saad Hariri Riyad'da istifasını ilan,
Hizbullah ve İran'ın Suudi Arabistan'a karşı Lübnan topraklarından düşmanca eylemler gerçekleştirdiklerini iddia ederken;
Aynı gün İran'dan askeri yardım alan Yemen Huti direnişçileri Suudi Arabistan'da bir füze fırlatıyor!
*
Şükür, Suudi Arabistan füzeyi vurmak için hava savunmasını kullanıyor da böylece herhangi bir kayıp ya da yıkım olmuyor.
Ama Riyad füze saldırısını, Tahran'ın Suudi Arabistan'a karşı Huti direnişçileri vasıtasıyla füze savaşı başlatmaya hazır olduğunun işareti olarak görüyor.
"İran'a yönelik düşmanca eylem, Krallığın topraklarını ve halkını BM Şartının 51. maddesi olan savunma hakkına uygun yasal haklarını teyit ediyor" açıklamasında bulunuluyor.
*
Suudi Arabistan ve İran arasında bir sıcak çatışma fikri dahi İsrail'i Lübnan'da son derecede ölçülü adımlar atmaya zorluyor.
İran ile bir savaş halinde ise Suudi Arabistan Yemen'de Hutilere karşı yürüttüğü askeri operasyonların yanında ikinci bir cephe açacaktır ki;
Hizbullah ile uğraşmaya ne vakit ne de güç bulacaktır.
*
Şu dakikada İran, İsrail'in coğrafyasında siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek üzere bölgeyi tek bir çatışma alanı haline getirmekte oldukça başarılıdır.
Erdoğan Türkiye'si bu coğrafyada yoktur.
12.11. 2017
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder