OTORİTEYE BOYUN EĞMEK BÖLÜM 4
OTORİTEYE BOYUN EĞMEK #7 – BEŞ MAYMUN
Toplum…
Kendi koyduğu veya Yaradan’ın emrettiği kurallar dahilinde yaşayan insanlar…
Bazen de kendi kendilerine farkında olmadan oluşturdukları davranışlar var…
Mahalle baskısı, sürü psikolojisi veya “sosyal öğrenme”…
Adı ne olursa olsun, profesyonelce bazen de doğal olarak insanı insan yapan değerlerden birisi olan “sorgulama/muhakeme” yeteneğini sıfırlatan durumlar, baskılar, dayatmalar, güdülemeler, telkinler ile yaşıyoruz, yaşatılıyoruz…
***
Bu konu ile ilgili 1967 yılında bir deney yapılmış…
Beş maymun deneyi…
Ortaya bir merdiven ve tepesine de iple bağlı bir salkım muz asılı bir kafese beş maymun koymuşlar.
Her bir maymun merdivene çıkıp muza ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkmışlar…
Maymunlar için bir tarafta en çok sevdikleri muz, diğer tarafta en nefret ettikleri ve korktukları su…
Her maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk su ile ıslatılmış…
Bütün maymunlar bu denemeler sonunda ıslanmayı tecrübe etmişler…
Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanmış…
Bu sefer suyu kapatıp, maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koymuşlar…
Yeni maymunun ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olmuş…
Fakat diğer dört maymun buna izin vermeyerek ve yeni maymunu ıslanmasını önlemek amaçlı dövmüşler….
Daha sonra ilk ıslanmış maymunlardan biri daha kafesten alınır ve yerine yeni bir maymun konulmuş…
Yeni ikinci maymunda muzu almak için merdivene ilk yaptığı atakta diğer maymunlar tarafından dayak yemiş…
Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ise ilk yeni maymun olmuş…
İlk ıslanan maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir…
Üçüncü yeni gelen maymunda ilk atağında cezalandırılmış…
İlk yeni gelen iki maymunun sonradan geleni niye dövdükleri konusunda bir fikirleri yok ama yine de dövmüşler.
Son olarak da kafesteki ilk ıslanan gruptan son maymun olan dördüncü ve beşinci de değiştirilmiş…
Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbir maymun merdivene yaklaşıp muzları almak için hamle yapamamış.
***
Buna “ Organizasyonel/toplumsal negatif öğrenme ” deniliyor…
Yaşamın içindeki durumları ve olayları muhakeme edin, toplumda zaman içerisinde oluşmuş/oluşturulmuş her genel kanı/algı doğru değildir…
İnsanı insan yapan değer Yaradan tarafından bizlere bahşedilen “akıl” dır…
Aklınızı kullanın!..
Kullanmazsanız; Yaradan’a karşı gelir,
Hayatınızdan memnun olmaya başlar, kurulu düzenin kuru kuruya en ateşli savunucusu olur,
Doğruyu yapmaya çalışanlara kendinizce “deli gibi” bakmaya başlar,
Düzeni değiştirip doğruları yapmak isteyenlere en çok ve en iştahla siz engel olursunuz…
Hüseyin KURT
***
SİYASET,HABER, 19 MAYIS ÜNİVERSİTASİ, ASCH DENEYİ, Hüseyin KURT, MİLGRAM DENEYİ, OTORİTEYE BOYUN EĞMEK, SAMSUN
OTORİTEYE BOYUN EĞMEK 8 –
CAHİL CESARETİ ve KENDİNİ BİLMEK
Cehalet ve Cesaret… Bir araya geldiğinde iş tamam(!)
“ Üstünlük yanılsaması ” veya “ Özgüven zehirlenmesi ” ile içlerinde patlamalar yaşayanlar var toplumda…
Halk dili ile bu duruma “cahil cesareti” veya “ haddini bilmemek ” diyoruz…
Cahilin kendinden emin, bilgi insanların sürekli şüphe içerisinde olması durumu…
Bulgulara göre “cehalet, gerçek bilginin aksine, kişinin kendine olan öz güveni arttırıcı etkiye sahip”…
Bu nedenledir ki; bazen çok okumuş, deneyimli kişiler ve iş bilenler doğru zamanı kaçırır iken, daha az bilgiye sahip olan kişiler doğru çözümü ve rüzgarı daha önceden yakalayabilirler.
Bu noktada nitelikli ve niteliksiz insan kavramı ortaya çıkıyor… Kişilerin yaptıkları işler noktasında niteliksiz olmalarından kaynaklanan ortak özellikleri şu şekilde;
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar…
Dunning-Kruger Sendromu:
Bu noktada David Dunning ve Justin Kruger’e 2000 yılında “Ig Nobel(!)” ödülü kazandıran teorilerini ispatlamak amaçlı bir test uygularlar…
Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenci teste katılır ve çeşitli sorular sorarlar. Ardından öğrencilerden testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini isterler.
Testte en başarısız olanların ( sorulara sadece %10 ve daha az doğru cevap verenlerin ), testin % 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar %70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıkar.
Testte en iyilerin ( sorulara en az %90 oranında doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların %70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görülür.
Sonuç; “Cehalet kişiye, bilgiden daha fazla güven verir”
***
Kariyer noktasında “yetersizlik ve haddini bilmeme” karışımı çoğu zaman karşı koyulmaz bir itici güç oluyor. oluştur
Niteliksiz olmasına rağmen öz güven patlaması yaşayan “yetersiz”, kendisini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayanlar, bir süre sonra tüm makamları kendisine “hak” olarak görmeye başlıyor…
Bu esnada, gerçekten bilgili, yetenekli ve nitelikli insanlar ise çalışma hayatında “fazla mütevazi” davranarak kendilerine haksızlık ederek öne çıkmıyorlar.
Yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmadıkları gibi kıymetlerinin bilinmesini bekliyorlar. Kendi iç dünyalarında içten içe kırılmalar ile daha da geriye çekiliyorlar. Bu kişiler muhtemelen üstleri tarafından da "ihtiras eksikliği" ile suçlanıyorlar.
Sonuçta, “kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde daha hızlı yükseliyorlar ve daha yukarılara çıkıyorlar…
Etrafınıza bir bakın, bakalım bu insanları iş çevresinde, cemiyet hayatında, aile içerisinde, siyasi çevrelerde, tv programlarında fark edebilecek misiniz?
***
Fark edemediniz mi?
O zaman bu insanları nasıl tanıyabileceğiniz ile ilgili sizlere bazı ipuçları!..
· Her şeyi en iyi kendilerinin bildiklerini iddia ederler.
· Bilgiyi ve eğitimi aşağılama eğilimindedirler.
· Bu kişiler çok gürültü patırtı çıkarır, bu gürültü içerisinde çok iş yaptığı havası estirmeye bayılırlar.
· Her şeyi kendisi halletmek isterler.
· Her şeye hazırlıklıymış gibi davranmaya bayılırlar.
· Üstlerine karşı saygıda asla kusur etmezler ama altındakileri ezme konusunda üstlerine yoktur.
· Bugün beyaz dediğine yarın siyah der, ama demediğini iddia ederler.
· Başarısız olması halinde, başarısızlığını hiç yaşanmamış hale getirmeye çalışırlar.
· Kendi doğrularının, düşünce ve eylemlerinin doğruluğuna kati olarak inanırlar.
· Herkesin gördüğü, şahit olduğu bir şeyi inkar edebilir, mesele sizi buna inandırabilmektir.
Halen daha bu kişileri tanımlayamadınız mı? O zaman kendinize bir bakın…
***
Bu Konuda söylenmiş birçok özlü söz var;
Konfüçyüs; “Gerçek bilgi insanın cehaletini öğrenmesidir”
Shakespeare; “Ancak ahmaklar her şeyi bildiğini düşünür”
Ünlü filozof Bertrand Russell; “Dünyanın en büyük sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
Anadolu’nun bilge ozanı Yunus Emre ise; “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır” demiş…
Vurgu hep aynı…
Bu konuyu araştırırken okuduğum bir makalede güzel bir örnek vardı;
“George W. Bush, döneminde, ABD yönetimini Irak Savaşı konusunda uyaran, sosyologlara, tarihçilere, aydınlara ve güvenlik uzmanlarına adeta düşmanca davranıldı. Entelektüeller ve üniversiteler aşağılandı. 'Vatan haini' kavramının ABD tarihinde en çok kullanıldığı dönemlerden biri oldu. Bush, karar almak için çok şey bilmeye gerek olmadığını, kararları 'yüreğiyle (gut)' aldığını söylemekten çekinmedi. İlahi ve tarihi bir misyon yüklenmiş, yüzyılda bir gelecek bir lider gibi görüyordu kendisini. Kifayetsizliğinin, yetersizliğinin farkında bile değildi. Ama, işte kifayetsiz muhterislere has o özgüvenle kendini yığınlara cüretkarca pazarlamayı becerdi. Texaslı maço yürüyüşü, tavrı, söylemi, meydan okuyuşu, hamaseti ve kilise dilini çok iyi kullanması Amerikan halkının yarısının 2004'te onu bir kez daha başkan seçmesine yetti.”
***
Üniversitelerin yüzyıllarca kapılarına kazıdıkları şu söz son söz olsun; “kendini bil”
Hüseyin KURT
*****
Hüseyin Kurt
ÖZGEÇMİŞİ;
Samsun Ondokuz Mayis University, Ziraat Fakültesi,
Samsun
1976 yılında Samsun İli Bafra İlçesinde doğdu. İlkokulu Yörükler Beldesi, Orta ve Lise Öğrenimini Samsun merkezde tamamladıktan sonra 1999 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun oldu.
Vatani görevini 2001 yılında Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığında Teğmen olarak tamamlayan Kurt, 2003 – 2007 yılları arasında Tarım Bakanlığına bağlı Danışman olarak görev yaptı.
2007 yılında Kamu görevinden ayrılarak, Turizm ve Bilişim Sektöründe faaliyet gösteren aile şirketlerinin başına geçti.
Gerek eğitim hayatı gerekse iş hayatında birçok sivil toplum kuruluşu ve meslek odalarında aktif görev alan Kurt, halen Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Meclis ve Divan Üyeliği, Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) Fikri, Sınai Mülkiyet Hakları ve ARGE Teknik Komitesi Komite üyeliği, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği, Samsun Girişimci ve Sanayici İş Adamları Derneği (SAGİD) Genel Sekreterliği, Türkiye Bilişim Derneği Samsun Bölge Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütmekte olup, bu anlamda 19 Mayıs Üniversitesinde Girişimcilik, Siyasal Pazarlama ve Siyasal İletişim, E-Ticaret, UMEM Projesi kapsamında meslek liselerinde bilişim ve girişimcilik, kamuda bilgi güvenliği ve bilişim suçları ile ilgili çeşitli seminer ve eğitimler verdi.
Tarım, Kobilerde Teknoloji, Siyasal İletişim, Sosyal Medya ve Yatırım danışmanlıkları da yapan Kurt’un bu alanlarda yerel, yaygın ve internet medyasında yayımlanmış yazı ve makaleleri bulunmaktadır.
Dalış, doğa sporları ve fotoğrafçılık ile de amatör olarak ilgilenen Kurt, evli olup İngilizce bilmektedir.
Address: Samsun / Turkey
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder