TÜRKİYE’NİN ENERJİ TİCARET MERKEZİ OLMASINDA DOĞU AKDENİZİN ROLÜ BÖLÜM 5
Lübnan kendi sahasında keşfetmeyi beklediği doğalgazın üretimi ve ihracatı adına girişimlere başlamış durumdadır. İlk etapta kendi iç talebine yönelmeyi
planlayan Lübnan ürettiği doğalgaz ile ithal ettiği petrol miktarını azaltmayı hedeflemektedir.
Ülkede henüz inşa edilmesinin üzerinden on yıl bile geçmemesine rağmen kesintiye uğrayan gaz ithalatı nedeniyle atıl vaziyette duran ve toplam
kurulu güç kapasitesinin yaklaşık yüzde 50’sine karşılık gelen iki adet doğalgaz çevrim santrali bulunmaktadır. Söz konusu santrallerin tam kapasite çalıştırılması halinde hem elektrik üretim maliyetleri düşürülebilecek hem de ithal edilen petrol miktarı azaltılarak enerji faturasının ülke ekonomisi üzerinde oluşturduğu yük hafifletilebilecektir.
Tükettiğinden fazlasını üretmesi halinde ise Avrupa’ya uzanan enerji transferi güzergahında yer almak isteyen Lübnan, bu konudaki ilk adımı komşu ülkelerde
ve daha sonra Avrupa’da atmayı planlamaktadır. Enerji ihracatı konusunda Lübnan’ın üç seçeneği bulunmaktadır. Lübnan sahalarından çıkarılacak doğalgazın boru hatları aracılığıyla ihraç edilmesi ilk seçenek olarak yer almaktadır. Yeni boru hattı inşa edilmesi yerine mevcut boru hattının kullanılması daha ekonomik olacağından Lübnan sahalarından çıkarılacak gazın Arap Doğalgaz Boru Hattı’na aktarılarak bölgedeki doğalgaz talep eden ülkelere ihraç edilmesi gündemdedir.
Söz konusu boru hattı aracılığıyla geçmişte gaz ithalatı gerçekleştiren Lübnan hattın üzerinde yer alan Ürdün, İsrail ve Suriye gibi ülkelere gaz transferi sağlayabilecektir. Ters akım tekniği de denilen bu yöntem ile Lübnan bölgedeki enerji ihracatçısı ülkeler arasında yer alabilecektir.
LNG Lübnan gazı için düşünülen ikinci seçenektir. Lübnan MEB’inde keşfedilecek sahalardan çıkarılacak gazın GKRY kıyılarında kurulması düşünülen
sıvılaştırma terminaline getirilmesi ve buradan gemilerle ihraç edilmesi planlanmaktadır. Güney Kıbrıs’ta inşa edilmesi planlanan bu terminale İsrail, Mısır ve Lübnan’dan da gaz getirilmesi halinde Doğu Akdeniz gazı tek bir merkezde toplanmış olacaktır. LNG konusundaki diğer bir alternatif ise çıkarılacak gazın halihazırda Mısır’da bulunan iki sıvılaştırma terminalinden birine taşınması ve buradan gemilerle ihraç edilmesidir. LNG esnek ticaret olanağı sağlaması açısından avantajlı bir seçenek gibi görünse de günümüzde LNG piyasasındaki oyuncu sayısı artmış ve petrol fiyatlarındaki azalma ile LNG fiyatlarında da düşüş yaşanmıştır.
Ülkede uzunca bir süredir var olan siyasi, ekonomik ve bürokratik engeller göz önünde bulundurulduğunda Lübnan’ın LNG seçeneğini hayata geçirmesi oldukça
zor görünmektedir. Keşfedilecek rezervlerin büyüklüğüne bağlı olarak doğalgazın üretim maliyeti değişeceğinden az miktarda rezerv keşfedilmesi gazın yüksek
maliyetlerle üretilmesine neden olacaktır. Bu sebeple LNG seçeneğinin uygulanması ülkede keşfedilecek rezervlerin miktarına bağlıdır.
Lübnan konusunda tartışılan son seçenek ise mevcut sahalardan çıkarılacak gazın Avrupa’ya transferini sağlayacak olan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru
Hattı’na aktarılmasıdır (Harita 9). Lübnan’ın bu projeye dahil olması durumunda projenin daha fazla rezervi kapsaması söz konusu olacak ve böylece ortaya çıkacak maliyetlerin daha katlanılabilir hale getirilmesi sağlanabilecektir. Doğu Akdeniz sahalarından çıkarılacak gazın Avrupa’ya transferini öngören bu proje ile ilgili İsrail, GKRY, Yunanistan ve AB arasındaki görüşmeler halen devam etmektedir. Tüm bu transfer yolları arasında Lübnan gazının ulaşacağı en yakın Avrupa ülkesi yaklaşık 1.500 kilometre uzaklıktaki Yunanistan olacaktır. Lübnan topraklarından başlayacak bir boru hattının batı yönünde ilerleyerek GKRY kıyılarına ulaşması ve burada deniz altı boru hattına bağlanarak Avrupa pazarına ulaştırılması düşünülmektedir. Ancak ihracatın Türkiye üzerinden geçecek bir güzergah ile gerçekleştirilmesi durumunda 500 kilometreden daha az bir mesafe kat edilerek Lübnan gazının dış pazarlara ulaştırılması mümkün olacaktır. Batı yönlü diğer tüm transfer güzergahları uzun mesafeler dolayısıyla daha uzun boru hatları ortaya çıkarmaktadır. Mesafenin uzaması maliyetin de katlanarak artması anlamına geldiğinden Lübnan’dan sevkiyatı yapılabilecek doğalgaz için Türkiye tüm seçenekler içinde en ekonomik olanıdır.76
HARİTA 9. LÜBNAN’IN DAHİL OLMASI DURUMUNDA DOĞU AKDENİZ DOĞALGAZ BORU HATTI PROJESİ
Kaynak: Lebanon Gas News
Ortadoğu coğrafyasında yer alan Lübnan toprakları ve deniz alanlarında günümüze dek hiçbir doğalgaz ve petrol rezervi tespit edilememiştir. Günümüzde elektrik ihtiyacını karşılamak adına ağırlıklı olarak petrol ürünleri kullanılması Lübnan ekonomisi üzerinde ağır bir yük oluşturmaktadır. Bu sebeple Lübnan’ın şu anda en fazla ihtiyaç duyduğu şey kendi hidrokarbon rezervlerini keşfetmesi ve üretime başlamasıdır. Kıyıya uzak olan deniz alanlarında gerçekleştirilecek doğalgaz keşiflerinin ülke ekonomisini yüksek ithal yakıt maliyetlerinden kurtarması beklenmektedir.
Ülkede herhangi bir doğalgaz rezervi tespit edilmesi halinde en iyi ihtimalde bile bu rezervlerin 2020’den önce ekonomiye kazandırılamayacağı ve ülkenin
yüksek oranlardaki dışa bağımlılığının bir süre daha devam edeceği tahmin edilmektedir. Bu süre zarfında Lübnan’ın toplam enerji tüketimi içinde doğalgaza yeniden pay vermeye yönelik çalışmalar yürütmesi gerekmektedir. Keşfedilecek rezervlerin kullanılması için altyapı yatırımlarına başlanması ülkenin doğalgaz arama çalışmalarını hızlandırması açısından da önemlidir. Lübnan’da halihazırda var olan enerji altyapısının yenilenmesiyle de geçmişte yaşanan kapasite altı üretim faaliyetlerinin önüne geçilebilecektir.
DOĞU AKDENİZ DOĞALGAZI İÇİN MUHTEMEL GÜZERGAHLAR
Son yıllarda Doğu Akdeniz’de yürütülen hidrokarbon arama çalışmaları İsrail, Lübnan ve Suriye kıyılarından başlayıp Akdeniz’e uzanan Levant Havzası’nın
zengin kaynak potansiyelini açıkça ortaya koymaktadır. İsrail, Mısır ve Filistin sularında keşfedilen rezervler ve GKRY’nin ihtilaflı bölgelerden birinde keşfettiği
doğalgaz sahası bölgedeki enerji dinamiklerini harekete geçirerek kaynak sahibi ülkeleri yeni bir denklem arayışına sürüklemektedir. Bu noktada özellikle Türkiye ile GKRY arasındaki durum son derece kritiktir.
Türkiye, GKRY’nin Akdeniz’de tek taraflı olarak MEB’ini belirlemesinden sonra bölge yönetimine itirazlarda bulunmuş fakat yapılan itirazların dikkate
alınmadığı görülmüştür. 2011 yılında keşfedilen Afrodit sahası üzerinde Ada’nın kuzeyinde bulunan Türk yönetiminin de söz hakkı bulunmasına rağmen Rum
yönetimi, Kuzey kesiminin deniz alanlarını ihlal ederek tek taraflı olarak sahanın kendi MEB sınırları içerisinde kaldığına ve buradaki bütün yetkilerin kendisine
ait olduğuna karar vermiştir. Bu sırada İsrail’de arama çalışmaları yürüten ve Tamar ile Leviathan sahalarını keşfeden Noble Energy ile anlaşan GKRY yetkilileri şirkete kendi egemenlik alanları olarak gördüğü sularda da rezerv bulunması ihtimalinden hareketle arama ruhsatı vermiştir. Bunun üzerine Türkiye, KKTC yönetimi ile anlaşarak bölgede arama faaliyetleri yürütmek için ruhsat çıkarmıştır. Söz konusu faaliyetleri gerçekleştirmek üzere 2013 yılında Türkiye tarafından Barbaros Hayrettin Paşa isimli bir sismik araştırma gemisi satın alınmıştır. Gemi tarafların anlaşmazlıklarına konu olan 9 numaralı parselde yürüttüğü sondaj çalışmaları boyunca faaliyet göstermiş, daha sonra bilinmeyen bir nedenden ötürü bölgeden çekilmiştir.77
2017 yılının Nisan ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) tarafından açıklanan Milli Enerji ve Maden Politikası’nda Türkiye’nin gittikçe
artan ithal enerji bağımlılığını azaltmak ve kendi kaynaklarını keşfetmek amacıyla Akdeniz ve Karadeniz’de hidrokarbon arama çalışmalarının yeniden
başlatılacağı vurgulanmıştır. Kuzeyinde yer alan Rusya’nın dünyanın en büyük doğalgaz ve yedinci büyük petrol rezervlerine sahip olması, doğusunda yer alan
Hazar bölgesindeki zengin petrol ve doğalgaz rezervleri ve güneyinde yer alan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz ülkelerinde bulunan hatırı sayılır hidrokarbon rezervleri Akdeniz ve Karadeniz’de Türkiye’ye ait olan MEB’lerde de rezerv bulunma ihtimalini artırmıştır.
Hazırlanan politika kapsamında enerji alanında yere daha sağlam basmayı ve bölgesindeki etkili aktörlerden biri olmayı amaçlayan Türkiye için rezerv keşfedilmesi hayati önem taşımaktadır. Keşfedilmesi düşünülen rezervler Türkiye’nin enerji güvenliğine katkı sağlayacağı gibi enerji ticaret merkezi olma hedefine ulaşmasında da etkin rol oynayacaktır. Bu sebeple yeniden yapılmasına karar verilen arama çalışmaları 1,7 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu tahmin edilen Akdeniz deniz alanlarında 21 Nisan 2017 tarihinde başlatılmıştır. İlerleyen zamanlarda Oruç Reis sismik gemisi ile çalışmalara hız kazandırılması planlanmaktadır.
Türkiye’nin kendi MEB’inde yürüttüğü bu çalışmalar Rum kesimi tarafında huzursuzluk yaratsa da Delek Group tarafından Türkiye’yi destekleyici açıklamalar gelmektedir. Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerinin oldukça önemli olduğundan bahsedilmekte ve rezerv keşfedilmesi halinde üretim ve ticaret aşamasında iş birliği yapılması konusunda istekli davranılacağı belirtilmektedir.78
Diğer yandan Mısır 2000’li yıllara kadar bölgede doğalgaz sahasına sahip tek ülke konumunda iken aynı yıllarda İsrail sahalarında da doğalgaz rezervlerinin
keşfedilmesiyle elindeki tekeli kaybedecek noktaya gelmiştir. Doğalgaz rezervlerinin varlığı ispatlandıktan sonra bölgenin geleceği açısından en önemli husus olan kaynakların ticareti ve transferi meselesi gündeme gelmeye başlamıştır. Ekonomi, siyaset ve enerji alanlarında farklılık gösteren bölge ülkeleri arasında şu ana kadar bu konu hakkında herhangi bir fikir birliği sağlanamamakla beraber ülkeler arası görüşmelerde birçok plan ve proje gündeme gelmektedir.
Doğu Akdeniz’in mevcut enerji potansiyeli değerlendirilerek içinde bulunduğu coğrafyanın enerji merkezlerinden biri haline gelmesi ülkelerin bu
yönde atacağı adımlara bağlıdır. Şu anda bölgede keşfedilen doğalgaz sahalarından gaz transferi yapılabilmesi için muhtemel beş proje ele alınmaktadır:
Bunlardan birincisi İsrail-GKRY-Yunanistan güzergahında gaz akışı sağlaması öngörülen AB destekli Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesi, ikincisi İsrail-
Türkiye arasına inşa edilmesi planlanan boru hattıyla oluşacak İsrail-Türkiye güzergahı, üçüncüsü İsrail’den Mısır’a gaz transferini öngören İsrail-Mısır
güzergahı, dördüncüsü iki ülke arasında varılan mutabakat sonucu ortaya çıkan GKRY-Mısır güzergahı, beşincisi ise enterkonnekte elektrik iletim hattı
projesidir. Bir sonraki kısımda Doğu Akdeniz gazının transferi konusundaki projeler ele alınacaktır.
İSRAIL- GKRY - YUNANİSTAN GÜZERGAHI
İsrail ve GKRY’nin faaliyet gösterdiği sahalardan çıkarılacak gazın Akdeniz üzerinden Avrupa’ya transferini öngören bu güzergah ile gazın önce Girit adasına, oradan da Yunanistan’a iletilmesi planlanmaktadır. Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı adı verilen bu proje ile doğu-batı yönlü bir enerji transfer güzergahının oluşturulması ve Doğu Akdeniz’in zengin doğalgaz rezervlerinin Yunanistan’a taşınarak Avrupa pazarına ulaştırılması hedeflenmektedir (Harita 10).
HARİTA 10. DOĞU AKDENİZ DOĞALGAZ BORU HATTI PROJESİ
Kaynak: Energy World
AB tarafından destek sağlanan ve AB Komisyonu’nun Müşterek Menfaat Projeleri (Projects of Common Interest, PCI) kapsamında çalışmalarını yürüttüğü
bu projeyle yılda yaklaşık 15,3 milyar metreküp doğalgaz taşıma kapasiteli bir boru hattının GKRY ve Yunanistan’a kesintisiz gaz akışı sağlaması öngörülmektedir.79
Projenin hayata geçirilmesine yönelik hükümetler arası görüşmeler devam etmekte ve yetkililer sık sık bir araya gelerek projeye desteklerini ifade etmektedirler.
Fakat halen projenin hayata geçirilmesini sağlayacak net bir anlaşma imzalanmamıştır. Maliyet bakımından oldukça yüksek bir bütçe ihtiyacını
ortaya çıkarması projenin gerçekleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görülmektedir.
GKRY açısından da durum farklı değildir. Sahasında bulunan doğalgaz rezervlerini Avrupa’ya ulaştırma konusunda oldukça istekli olan Rum kesimi yüklenebileceklerinin üzerinde bir maliyet ortaya çıkaran bu projeyi hayata geçirebilecek yeterlilikte değildir. Bu noktada İsrail gazı Rum kesimi için hayati önem taşımaktadır.
GKRY sahasındaki gazın tek başına transfer edilmesi yerine İsrail gazı ile birlikte taşınması projeyi daha gerçekçi kılmaktadır. Ancak GKRY’nin şu anki mevcut enerji profilinde doğalgazın yer almayışı dolayısıyla gaz altyapısından yoksun oluşu projenin her koşulda yüksek maliyet ortaya çıkarmasına neden olmaktadır.
Henüz üzerinde resmi bir anlaşmaya varılmamış olan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesinin büyük bir kısmının denizin altından geçirilmesi oldukça
uzun bir açık deniz (off shore) hattı ortaya çıkarmaktadır. Boru hattının karadan geçirilmesi bile maliyetli iken denizin altından geçirilecek olması projeyi
daha zor ve maliyetli bir hale getirmektedir. Buna halihazırda altyapısı olmayan ülkeler de eklenince finansman ihtiyacı katlanarak artmaktadır.
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz sahalarından çıkıp Yunanistan’a uzanacak olan bir boru hattı Türkiye, GKRY ve Yunanistan’ın ortak egemenliği altındaki bölgelerden geçmek zorundadır. Burada belirleyici rolü oynayacak olan ülke ise Türkiye’dir. Türkiye’nin Akdeniz’deki münhasır yetki alanlarından izin alınmadan bir boru hattı geçirilmesine karşı çıkması halinde projenin uygulanabilirliği ortadan kalkacaktır. Bölgede KKTC ile GKRY arasında doğalgaz sahaları konusunda yaşanan anlaşmazlık ve Rum kesiminin tek taraflı verdiği kararlar Türkiye ile de gerginlik yaşanmasına sebep olmaktadır. Uzun yıllardır devam eden Kıbrıs sorunu Doğu Akdeniz’de keşfedilen kaynaklar ile daha da çözümsüz bir hal almıştır. Türkiye iki taraf arasında anlaşmayı sağlama ve Akdeniz’deki haklarını koruma yönünde adımlar atarken karşısında uzlaşmacı tavırdan uzak ve çözüme yanaşmayan bir muhatap bulmaktadır. GKRY ilerleyen zamanlarda Doğu Akdeniz doğalgaz rezervlerinin ortak kullanımı gibi bir durumu gündemine almayacağının ve bölgede hayata geçirilmesi planlanan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesi sayesinde ihracatçı ülke konumuna geleceğinin sinyallerini verse de bu projenin hayata geçirilmesinde rezerv sahibi ülke olmak dışında herhangi bir rol oynayamayacağı ortadadır.
Bölge ülkeleri maliyetinin oldukça yüksek olacağı tahmin edilen Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesini tek başlarına üstlenemeyeceklerinden
uluslararası şirketlerin varlığına ihtiyaç duymaktadırlar. Burada ülkeler yalnızca rezervlerini uluslararası şirketlere tahsis ederek operasyonel işlemlerde bulunmalarının önünü açacaklardır. Bölgedeki uluslararası şirketler sondaj, üretim ve iletim gibi faaliyetlerde bulunacaklardır. Söz konusu şirketlerin projeye yatırım yapmasındaki en belirleyici faktör gazın üretilmesi halinde hangi pazarlara satılacağı konusundaki anlaşmalardır. Üretilecek gazın ihraç edilmesi konusunda anlaşmalar sağlanması halinde şirketler yaptıkları yatırımların risklerini minimize edebileceklerdir. Bu sebeple Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesinin uygulanabilirliği hem siyasi hem teknik hem de ticari anlaşma ve planların yapılmasına bağlıdır.
AB’nin doğalgaz ithalatında ülke çeşitlendirmesini artırmak yoluyla enerji arz güvenliğine katkıda bulunacak olan bu projeye destek verdiği ve projeye yönelik
fizibilite çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir. Bu noktada AB’nin çıkarılacak gaz için alım garantisi sağlaması ve maliyetlerin bir kısmını üstlenmesi beklenmektedir.
2016 yılından bu yana sık sık bir araya gelen ülke yetkilileri bölge enerji kaynaklarının AB ile ilişkilerin merkezine oturtulması ve söz konusu projenin
hayata geçirilmesi konusunda görüş alışverişinde bulunmaktadır. İsrail Yunanistan ve GKRY ile yaptığı görüşmeler neticesinde Leviathan ve
Tamar sahalarındaki rezervlerin üretim ve ihracatını gerçekleştirmenin yolunu açacak olan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesine olumlu bakmaktadır.
Bu görüşmelerde bölgenin enerji potansiyelinin Avrupa’nın tedarikçi çeşitlendirmesine katkı sağlayacak boyutta olduğu ve üretilecek gazın Avrupa pazarına ulaştırılmasında projenin önem taşıdığı görüşleri ön plana çıkmaktadır. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesinin hayata geçirilmesi ile bölgede Türkiye’nin devre dışı bırakıldığı bir enerji ticaret yolu ortaya çıkmış olacaktır. Ancak projenin hayata geçirilmesi konusunda şu an için atılmış somut bir adım bulunmadığının altını çizmekte fayda vardır.
İSRAIL-TÜRKİYE GÜZERGAHI
Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesine yönelik olumlu tutum sergileyen İsrail, Türkiye ile ayrıca görüşmeler gerçekleştirmektedir. Söz konusu projenin
Türkiye’den geçirilecek bir boru hattına alternatif olamayacağı belirtilirken Türkiye’ye gaz ihraç etme konusunda istekli olunduğu İsrailli yetkililer tarafından her fırsatta dile getirilmektedir.80
İsrail ve Türkiye arasında inşa edilmesi planlanan doğalgaz boru hattı uluslararası şirketler tarafından da yakın takibe alınmıştır. İlk etapta gaz transferini sağlayacak bir boru hattının inşa edilmesi ile başlatılacak olan projenin Leviathan sahasından çıkarılacak gazı Türkiye’ye transfer etmesi planlanmaktadır. Türkiye’nin ihtiyacına yönelik olarak yıllık tükettiği doğalgaz miktarının yaklaşık beşte birini (1/5) karşılaması öngörülen bu gazın 8-10 milyar metreküp civarında olması beklenmektedir.
Projenin bugün onaylanması halinde gaz akışının en erken 2021 yılında gerçekleştirilebileceği öngörülmektedir. Projenin hayata geçirilmesiyle bölgede bir İsrail-Türkiye enerji koridoru oluşacaktır. Böylece İsrail gazını satacak Türkiye gibi bir pazar kazanacak, Türkiye de doğalgaz ithal ettiği ülke sayısını çeşitlendirerek enerji arz güvenliğini artırmış olacaktır.
Türkiye mevcut altyapısı ile bölgedeki rezerv sahibi ülkelere Doğu Akdeniz’deki gazın Avrupa pazarına ihracatı için son derece elverişli bir ortam sunmaktadır.
Bunun farkında olan İsrailli yetkililer bölgede Türkiye’nin yer almadığı bir denklem kurulması halinde bundan zararlı çıkacaklarını ifade etmektedirler.81
Türkiye’nin dahil olacağı bir iş birliği her bakımdan daha avantajlı bir durum ortaya çıkaracaktır. 2018 yılında tamamlanması planlanan TANAP ve Türk Akım
projeleri ile Türkiye doğalgaz ticaretinde bölgenin en uygun transfer rotası olabileceğini göstermektedir. Bu durumun İsrail-Türkiye arasında planlanan boru hattı inşa sürecini hızlandırması beklenmektedir.
Türkiye gelişmiş ekonomisi, sahip olduğu mevcut boru hatları ve uygun altyapı hizmetleriyle İsrail gazının ihraç edilebileceği en güçlü adaydır. Ayrıca bölgedeki
diğer ülkelere nazaran istikrarlı bir kalkınma süreci içinde olması Türkiye’yi daha avantajlı kılmaktadır. Leviathan gazının transferini sağlayacak diğer seçeneklerle birlikte ele alındığında Türkiye’nin hem daha uzun vadeli hem de daha karlı bir ortaklık vaat ettiği görülmektedir.
İsrail doğalgazının Avrupa pazarına transfer edilmesinde hem maliyet hem de güvenilirlik açısından en uygun güzergahın Türkiye olduğu açık bir şekilde
ortadadır. Mavi Marmara olayı sonrasında olumsuz seyir izleyen İsrail-Türkiye ilişkileri Tel Aviv tarafından gelen özür açıklamaları ile olumlu bir hava
kazanmış, enerji odaklı görüşmeler çerçevesinde ikili temaslar artmıştır.82 Bu bağlamda son dönemlerde İsrail ve Türkiye arasında gerçekleştirilen diplomatik
görüşmeler de iki ülkenin anlaşma yoluna girdiği izlenimlerini vermektedir.
İsrailli yetkililer sahip oldukları doğalgazı Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden de Avrupa’ya iletmek istediklerini açık bir şekilde ifade ederken bu transferi gerçekleştirecek her türlü çalışmayı başlatmaya hazır olduklarını da belirtmektedirler.
Söz konusu doğalgaz projesinin hayata geçirilmesi ile iki ülke arasındaki enerji iş birliğinin artması beklenmektedir.
İsrail sahalarından çıkarılan gazın Türkiye’ye ulaştırılmasını sağlayacak olan boru hattı Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesi kapsamında inşa
edilmesi düşünülen boru hattından daha kısa ve daha az maliyetli dolayısıyla daha avantajlı olacaktır. Böylelikle Leviathan sahasından çıkarılan gaz Ceyhan
Limanı’na uzanacak bir boru hattı ile önce Türkiye’ye, ardından TANAP ve TAP üzerinden Avrupa’ya ulaştırılabilecektir. Ancak İsrail ile Türkiye arasında inşa
edilecek bir boru hattının GKRY’nin MEB’inden geçirilmesi gerekmektedir ve bu durumun Türkiye ile GKRY arasında yeni anlaşmazlıklara neden olabileceği
düşünülmektedir. Bu sebeple İsrail gazının Türkiye üzerinden taşınması için Akdeniz’deki MEB sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulması şu aşamada
en önemli gündem maddesidir.
GKRY Akdeniz’de iddia ettiği haklarla Türkiye’yi bölgenin tamamen dışına itmek istese de mevcut durumda Türkiye bölge için önemini korumaya
devam etmektedir. Tel Aviv enerji transferinde Ankara’yı karlı bir ortak olarak görmekte ve Türkiye üzerinden inşa edilecek bir boru hattının GKRY
ve Yunanistan üzerinden inşa edilecek boru hattından daha az maliyetli olacağını vurgulamaktadır.83 Bu projenin hayata geçirilmesi için İsrail ve Türk tarafları
arasında anlaşma sağlanması ve projenin teknik kısmı için hangi firma veya konsorsiyumun faaliyet göstereceğine karar verilmesi gerekmektedir.84
İSRAIL-MISIR GÜZERGAHI
İsrail doğalgazının ihraç edilmesi konusundaki bir diğer seçenek İsrail MEB’indeki gazın boru hatları aracılığıyla Mısır’ın sahip olduğu sıvılaştırma terminallerine
taşınması ve buradan pazarlara ulaştırılmasıdır. Leviathan sahasının ortakları Noble ve Delek Mısır’da faaliyet gösteren Royal Dutch Shell Plc’nin sıvılaştırılmış
doğalgaz tesisine gaz satmak için görüşmeler yapmaktadır. Bu durumda Leviathan gazının Mısır’ın iç tüketimine katılma ihtimali de söz konusudur.
Son yıllarda LNG fiyatlarında gerçekleşen düşüş göz önüne alındığında İsrail doğalgazının Mısır’ın doğalgaz sıvılaştırma terminallerine aktarılması maliyet
olarak karlı bir anlaşmayı beraberinde getirmeyebilir. Ancak İsrail açısından bakıldığında bu durumun bir alternatif sunması da söz konusudur. Bu şekilde
İsrail boru hatlarına bağımlı kalmayıp tankerler aracılığıyla talep eden ülkelere gaz ihraç etme fırsatı elde edebilecektir. Böylelikle İsrail doğalgaz ihraç ettiği ülke sayısını çeşitlendirebilecektir. Öte yandan Mısır’ın Zohr sahasındaki en etkili şirket olan ENI 28 Mayıs 2017 tarihinde Zohr’un birinci safhasındaki sondaj çalışmalarını tamamladığını ve gazın transferini sağlayacak olan boru hattı inşasının üzerinde çalıştıklarını açıklamıştır. Bu durumda İsrail’in Leviathan gazını Mısır’a ihraç etmesi kısa vadede Tel Aviv için avantajlı gözükse de uzun vadede karlı bir getiri sağlamayacaktır. Ayrıca Mısır’da süren siyasi istikrarsızlığın karşılıklı ticari ilişkilerde aksaklıklar yaşanmasına neden olabileceği düşünülmektedir.
Mısır’ın Zohr rezervini keşfetmesini İsrail için dezavantaj olarak değerlendirmek de mümkündür. Zohr’un keşfinden sonra Mısır’ın doğalgaz ithal etmeye
ihtiyaç duymayacağı ve mevcut sıvılaştırma terminallerinin kapasitesinin ancak kendi gazını alabilecek düzeyde olduğu konusunda görüşler mevcuttur.85 Mısır’ın piyasaya tekrar ihracatçı olarak dönmesi halinde ise İsrail ve GKRY gazının ihraç edilebileceği pazar sayısında bir değişiklik meydana gelecektir. Mısır mevcut tesisleri ile sahip olduğu doğalgazı daha uygun fiyata üretip ihraç edebilecektir. Bu da henüz hiçbir doğalgaz altyapısı olmayan GKRY’nin ihracatçı ülke olma planlarını engelleyebilecektir. Bu noktada İsrail ve Kıbrıs gazı için Mısır alternatifinin elenmesi durumunda Türkiye seçeneği daha da güçlenmektedir. Türkiye hem coğrafi yakınlığı ve mevcut altyapısı hem de diğer ülkelere göre daha yüksek fiyatlarda gaz ithal etmesiyle avantajlı bir pazar olarak öne çıkmaktadır.86
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder