13 Eylül 2018 Perşembe

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları: BÖLÜM 6

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları: BÖLÜM 6









Tablo 20. Ahmet Taşgetiren’in köşe yazıları

Ahmet Taşgetiren, yazılarında öncelikli olarak 7 Haziran seçimlerinin Başkanlık sistemi ekseninden şekilleneceğini, seçimin galibinin ise halkı kimin daha çok motive edeceğine ve inandıracağına bağlı şekilleneceğini vurgulamaktadır. Muhalefetin genel stratejisini ‘padişahlık, otoriterlik” temaları üzerinden temellendireceğini düşündüğünü belirten yazara göre muhalefetin , “Davutoğlu’nun Tayyip Erdoğan’ın gölgesinde kaldığı, Erdoğan’ın da
padişahlaştığı teması güçlü biçimde halka ulaştırılırsa, halk Ak Parti’nin çok güçleneceği bir gelişmeye izin vermez, seçimde oyunu esirger” temasını işleyeceğini belirterek bunun tutma şansının çok az olduğunu iddia etmektedir. Taşgetiren, Ak Parti’nin eğer “Zaten Tayyip Erdoğan da gitmedi, misyon olarak durduğu yerde duruyor ve Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet, birbirini besleyen
bir sinerji ile Türkiye’ye hizmet ediyor” izlenimi pekiştirilirse, seçmenin karşılığı muhtemel ki daha da yükselmiş olacaktır” demektedir. AK Parti tezini halka benimsetmesi halinde 7 Haziran seçimlerinin ve istenilen Başkanlık sisteminin kazanılabileceğini de salık vermektedir. Yazar, muhalefet tarafından Erdoğan için sık sık dillendirilen “tarafsızlığını yitirdi”, “Ak partili gibi davranıyor” söylemlerinin Ak Parti’nin ‘kemikleşmiş’ seçmeninde etki yapmayacağını fakat ‘yüzer-­--gezer’ diye tabir ettiği seçmenler nezdinde kısmı etkisinin olabileceğini söylemektedir. Diğer yandan yazar, Bülent Arınç’ın dönem dönem ortaya çıkan söylemleri, Gül’ün özellikle ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ gibi konularda sanki Erdoğan’la ters
düşüyormuş izlenimi doğmasının Ak Parti seçmeni üzerinde olumsuz etki bırakacağını ifade ederek bu tarz yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesi gerektiğini düşünmektedir.










Tablo 21. Resul Tosun’un köşe yazıları

Parlamenter sistemin doğası gereği yürütmenin onayı olmadan yasamanın ve yargının da şekillenemeyeceği tezinden hareket ederek Başkanlık sistemini savunan Resul Tosun, asıl muhalefetin Başkanlık sistemini istemesi gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısı ile Erdoğan’ın ‘tarafsızlığını yitirdi’ eleştirisine konu olan kimi uygulamalarının sistemin kendisinden kaynakladığını ifade yazar, Erdoğan’ın bir bakıma sistemin gerektirdiği gibi davrandığını savunmaktadır. ‘İstikrarın garantisi parti mi yoksa sistem mi?” diye bir soru sorarak tartışmayı genişleten Tosun, dünya ve Türk siyasi tarihinden verdiği örnekler neticesinde, istikrarın garantisinin parti ve liderlere bağlı olduğunu savunmaktadır. Diğer
yandan kendisinin federalizmden yana olmadığını ama tartışmasının bir yönünü oluşturan ve olası federatif yapının Türkiye’de bir bölünmeyle neticeleneceğine de inanmadığını sözlerine eklemektedir.








Tablo 22. Mehmet Metiner’in köşe yazıları

Mehmet Metiner, geniş bir siyaset felsefesi üzerinden tartışmaya açtığı Başkanlık sistemi ile ilgili olarak sadece parlamenter sistemin demokrat olduğu düşüncesine katılmadığını Başkanlık sistemi de dâhil olmak üzere diğer anayasal sistemlerin de batıda uygulanmakta olan demokratik yönetimler arasında yer aldıklarını belirtmektedir. Metiner’in eleştiri oklarını muhalefete çevirdiği yazılarında Başkanlık sisteminin otoriterleşmeyi getireceğini düşünenlerin güçlü bir Erdoğanfobizm yaşadıklarını iddia ederek, tartışmayı Erdoğan’ın şahsında düğümleyen muhalefetin siyaseten ahlaklı davranmadıklarını ima etmektedir.
Erdoğan’ın fiili olarak zaten başkan olduğunu vurgulayan Metiner, başkanlığın Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu bir mesele olmadığını zikretmektedir. Erdoğan’ın Küba ziyaretini konu edinen yazısında, Cumhurbaşkanının çok güçlü bir sevgi seli ile karşılandığını ifade eden Metiner, Erdoğan’ın sevilmesinin temel gerekçesini onun insanların yüreğine dokunuşuna, halkın adamı oluşuna, mazlumların hamisi olmasına bağlamaktadır.








Tablo 23. Nasuhi Güngör’ün köşe yazıları

Nasuhi Güngör de sistem tartışmalarının çok dar bir çerçeve olan Erdoğan’ın şahsı üzerinden yürütülmesinin doğru bulmadığını ifadeyle, Erdoğan’ın zaten çok güçlü bir lider olduğunu sistem değişikliğinin Erdoğan’ın şahsına indirgenmemesi gerektiğini düşünmektedir. “Tam da bu nedenle Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili talepleri, cesur adımların şahıslar eliyle değil, sistem tarafından atılmasının mümkün olması olarak okunmalı” diyen yazar, Başkanlık sistemine karşı reaksiyonun üç kesimde yoğunlaştığının altını çizmektedir. 

Yazar bu kesimleri “Birincisi aynı siyasal yelpazede olmasına rağmen kendilerini yenilemekte zorlanan kesimin Başkanlık sistemini Erdoğan’ın kişisel tercihi gibi görenler, ikincisi İstanbul sermayesinin sınıfsal anlamda ‘beyaz’ kesiminin, başkanlık sistemini, sistemi kontrol edebilme kabiliyetlerini tümüyle yitirme olarak görmesi, üçüncü olarak da paralel yapı örneğinde olduğu gibi, devleti ele
geçirme anlayışındaki güçlerin, başkanlık sistemiyle birlikte daha hızlı tasfiye olacaklarını öngörmeleri” şeklinde özetlemektedir. Diğer yandan Başkanlık sistemine karşı olanların sadece Türkiye ile sınırlı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyen yazar, “Türkiye’nin başkanlık sistemi yönündeki çabası, yakın çevresindeki çatışma alanlarından bölgesel dönüşüme ve bunun küresel ölçekteki karşılığına kadar geniş bir alanda okunmalı” diyerek karşı çıkanların
coğrafyasını daha da genişletmektedir.

Taha Özhan, “Siyaset ve 2015 sancısı” (21.02.2015) başlıklı yazısında Başkanlık sisteminin mutlaka ihdas edilmesi gerektiğini ifadeyle mevcut sistemde var olan vesayetçi yapının ve bu yapının sebep olduğu çarpıklıkların ancak sistem değişikliği ile mümkün olabileceğini savunmaktadır. Muhalefeti de eleştiren Özhan, Başkanlık sistemini pür Ak Parti sorununa indirgeyen muhalefet politikalarının sistemin sorunlarına ve muhtemel kriz alanlarına göz kapatmakla eş anlamlı olacağını iddia ermektedir. Başkanlık sisteminin Türkiye’ye olası
faydalarını dört madde ile ele alan yazar şunları sıralamaktadır “Birincisi, siyasi istikrarın korunması ve koalisyon hükûmetlerinden uzak durulmasının en kestirme yolu yeni bir sistem düzenlemesidir. İkincisi, hâlihazırda var olan kutuplaşmanın ortadan kalkmayacağı gerçeğini kabul etmekle beraber; kutuplaşmanın daraltılması da bir tür başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Üçüncüsü, ademi merkeziyetçi bir idare sistemine yargı vesayetinden dolayı bir türlü geçemeyen Türkiye’nin, bu noktadaki sancılarına deva olabilir. Dördüncüsü ise yeni bir idare sistemi bölgemizde önümüzdeki yıllarda yaşanacak jeopolitik radikal gelişmeler karşısında Türkiye’nin reflekslerinin ve hareket kabiliyetinin elastik olmasını sağlayabilir”.

Star yazarı Mustafa Kartoğlu’nun yazısı “ Milliyetçiler başkanlığa neden karşı çıkar?”
( 20.02.2015) başlığını taşımaktadır. MHP ve HDP yöneticilerinin Başkanlık sistemine karşı reflekslerini bit türlü anlayamadığını söyleyen yazar ‘Kürt sorununun’ devlete rağmen bir lider yani Erdoğan tarafından çözüme kavuşma aşamasına gelmesinden hareketle HDP’yi, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu’un Başkanlık sistemine dair özlemleri üzerinden de MHP ve BBP’yi eleştirmektedir. MHP’nin sırf muhalefet safında yer almak adına Başkanlık
sistemine karşı tavır sergilediğini savunan yazar, HDP tabanının ise mevcut sistemin değişmesinden yana olduğunu vurgulamaktadır.

Fadime Özkan, mevcut tartışmaya “ İlle de anayasa mı havalansın?” (04.02.2015) isimli yazısıyla katılmaktadır. Başkanlık sistemi tartışmalarının eskiye dayandığını söyleyen yazar, bunun Erdoğan’la başladığını söylemenin tarihi gerçeklerle örtüşmeyeceğini ima etmektedir. Özal, Türkeş ve Demirel dönemlerinde de Başkanlık siteminin tartışıldığına vurgu yapan Özkan, Erdoğan’ın da bu söylemi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemden itibaren gündeme getirdiğini hatırlatmaktadır. Mevcut sistemin tıkandığını savunan yazara göre sistem değişikliğini isteyen Erdoğan’ın bunu kendisi için arzuladığını düşünenlerin girmiş olduğu tüm seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandığını unuttukları anlamına geldiğini söylemektedir.

“ Bu nasıl bir Cumhurbaşkanı” ( 04.02.2015) başlıklı yazı Star yazarı Halime Kökçe’ye aittir.

Erdoğan’ın siyasetçi kimliğini verdiği örneklerle açıklayan Kökçe, cumhurbaşkanı
seçilmeden önce Erdoğan, halka nasıl bir cumhurbaşkanı vaadinde bulunduysa şuan onu uyguladığını savunmaktadır. Muhalefetin ‘tarafsızlık’ bağlamında eleştirilerine de katılmadığını söyleyen yazar, düşüncelerini şu cümlelerle açıklamaktadır, “önüne Türkiye’nin 90 yıllık “müesses nizamını” halka açmak gibi radikal bir hedef koyduğunu ve bunun için kefeni giyip yola çıktığını söyleyen bir kişinin kendi siyasi hedeflerini gerçekleştirmek istemesi kadar doğal ne
olabilir?”.

Özgür Gündem Gazetesindeki bulgular (www.ozgur-­-gundem.com)












Tablo 24. Özgür Gündem Gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı


Siyasi olarak daha çok HDP yani Kürt politik çizgisinde yayın yapan Özgür gündem gazetesinde konuya dair 11 yazarın toplam15 adet köşe yazısı bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Doğan Durgun, Mustafa Yalçıner, Ömer Ağın ve Veysi Sarsözen’in 2’şer, Adil Bayram, Ayhan Bilgen, Kenan Kırkaya, Muzaffer Ayata, Rıdvan Turan, Saruhan Oluç ve Yakup Nuhamo’nun 1’er adetten oluşan yazılarıdır.









Tablo 25. Doğan Durgun’un köşe yazıları

Doğan Durgun, her iki yazısında 7 Haziran seçimlerine değinerek HDP’nin bu seçimden güçlü bir sekilde çıkması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu seçimin diğer seçimlerden çok farklı olduğunu, zira ülkedeki Sosyalist ve Sol grupların HDP’yi desteklememeleri halinde Ak Parti’nin Başkanlık sistemini getireceğini ve bunun da diktatörlüğe yol açacağını savunmaktadır. Durgun Tarihteki Nazi döneminden Don Pietro örneğini vermek suretiyle Başkanlık sistemine karşı HDP çatısı altında bir dayanışmanın da kaçınılmaz olduğuna işaret etmektedir.







Tablo 26. Mustafa Yalçıner’in köşe yazıları


Mustafa Yalçıner, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bir TV programındaki konuşmasında yer alan Başkanlık sistemi ile görüşlerini irdelediği yazısında Davutoğlu’nun özellikle özgürlükler konusundaki yaklaşımını eleştirmektedir. “Başkanlık sistemi tartışılması gerekir, özgürlükler için yeni bir anayasa şart” diyen Başbakanı tutarsızlıkla suçlayan yazar, polis devleti, iç güvenlik paketi gibi uygulamalarla özgürlüklerin getirilemeyeceğini dile getirmektedir. Diğer yandan Erdoğan’ın Başkanlık sistemi ile arzuladığının cihan padişahlığı olduğunu savunan yazar, yapılan iç güvenlik paketi değişikliğinin de Erdoğan’ın sultan olma yolundaki önemli adımlardan biri olarak görmektedir.








Tablo 27. Ömer Ağın’ın köşe yazıları

Ömer Ağın, Ak Parti ve Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerinde Başkanlık sistemi yaklaşımıyla merkezi faşizan bir devlet kurma düşüncesi içinde olduklarını, CHP ve Kemalizm etkisinden kurtulamayan Sol partilerin de Başkanlık sistemine karşı en önemli bariyer olarak gördüğü HDP’nin barajı aşmasını istemediklerini iddia etmektedir. Yazar, dolayısı ile tarihi bir dönüm noktası olarak nitelendirdiği seçimlerde tüm kesimlerin HDP çatısı altında birleşmesini ve oylarını bu partiye kanalize etmesini istemektedir.







Tablo 28. Veysi Sarısözen’in köşe yazıları

Veysi Sarısözen, kamuoyunun bir kesimince dillendirilen HDP ile Ak Parti’nin 7 Haziran seçimleri öncesi anlaştığı ve böylece HDP’nin seçimlere bağımsız adaylar yerine parti kimliğiyle katılma kararı aldığı düşüncesine katılmadığını ifade etmektedir. HDP’nin AK Parti’yi ‘durdurma’ gibi bir misyonunun olduğunu savunan yazara göre HDP’nin barajı aşması ve meclise girmesiyle AK Partinin mecliste mutlak bir hâkimiyet kurmasını engelleyecek ve mecliste oluşması muhtemel siyasi orantısızlığın da önüne geçmiş olacaktır.

Diğer yandan Erdoğan’ın 400 milletvekili istemesinin altındaki bir başka nedenin de kendisinden sonra Hakan Fidan’ı kendi yerine halef olarak hazırlama düşüncesi olduğunu savunmakta olan yazar, böyle bir oyunun da ancak HDP eliyle bozulacağına inanmaktadır.

Adil Bayram, “AKP’ye karşı demokrasi Bloğu” ( 09.02.2015) yazısında diğer Özgür gündem yazarları gibi 7 Haziran seçimlerinde tüm sol ve demokratik blokların HDP ortak paydasında Ak Parti’ye karşı bir güç birliği oluşturmaları gerektiğine işaret etmektedir. Bu durumda CHP veya başka bir sol partiye verilecek oyların hiçbir etkisinin olmayacağını söyleyen yazara göre önerdiği demokrasi blokuna katılmayan kesimlerin olası bir Ak Parti zaferinden ve sonrasındaki Başkanlık sisteminden sorumlu olacaklarını söylemektedir.
Özgür gündem yazarı Ayhan Bilgen, yazdığı “Partinin takvimi halkın dayı” (09.02.2015) isimi köşe yazısında özetle Erdoğan’ın seçim süreci ile çözüm sürecini birbirine bağlayan ve yeni anayasanın kaderini kendi Başkanlık sistemine bağlamasını ‘cambazlık’ olarak nitelendirmektedir. Bunu bir oyun olarak gören yazara göre HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde bu oyunu bozabileceğini bunun yolunun da HDP’nin aday belirleme sürecinde
halkın tercihlerini dikkate alan bir aday belirleme stratejiyle mümkün olabileceğini salık vermektedir.

Kenan Kırıkkaya’nın kaleme aldığı köşe yazısının başlığı “Muhalefetin kendine muhalifliği” ( 12.02.2015) şeklindedir. Ak Parti’nin başarısını güçlü bir stratejik akla ve uyguladığı gerilim politikasına bağlayan yazar, 7 Haziran seçimlerinde de böyle bir stratejinin devreye sokulabileceğini ima etmektedir. Yazar, AK Parti hükümetinin kendi anayasasını yapmak suretiyle başkanlık sistemini hayata geçirmeyi amaçladığını, 80 yıl boyunca nasıl ki iktidarda olmasa da devleti Kemalizm yönettiyse, yapacağı dönüşümle AK Parti’nin de kendisi iktidarını sürdüremese de millete kendi iktidarını mutlaklaştırma arzusu içinde olduğunu düşünmektedir.

Muzaffer Ayata’nın “Demokrasi cephesi acil bir ihtiyaç” (08.02.2015) başlıklı yazısında Ak Parti’nin Başkanlık sistemine geçiş yapmayı düşündüğü ve anayasayı da tek başına değiştirmek niyetinde olduğunu belirten yazar, bunun engellemenin yegâne yolunun ‘demokrasi cephesi’ olarak tanımladığı Kürt, Sosyalist ve demokratik çevrelerin seçimde bir araya gelmeleriyle mümkün olacağını düşünmektedir.

Gazetede yer bulan “Başkanlık bahane, padişahlık şahane” (04.02.2015) isimli yazı Saruhan Oluç’a aittir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünü yaptığı Başkanlık sistemi tartışmalarına değinen yazar, geçilmek istenen Başkanlık sisteminin demokratik olmadığını bilakis otoriterliği çağrıştırdığını iddia etmektedir. Erdoğan üzerinden çözümlemelerde bulunan yazar, zaten çok geniş yetkilere sahip olan Erdoğan’ın sistem değişikliği istemesini anlamadığını söylemektedir. “Türkiye''nin politik kültürü, toplumsal ve tarihsel sorunların
derinliği, demokratik olmayan, otoriter bir başkanlık sistemine geçilmesi halinde, sorunların büyüyeceğini” dillendiren yazara göre olası bir sistem değişikliğinde “ çözümsüzlüğün artacağını ve demokrasinin geleceğinin çok olumsuz etkileneceği” uyarısını yapmaktadır.

Rıdvan Turan’ın yazısı ise “ Kandil barış AKP savaş istiyor” (22.02.2015) başlığını taşımaktadır.
‘İç güvenlik paketi’ meselesi üzerinden tartışmaya dâhil olan yazar, ‘İç güvenlik paketi’ nin arkasında Erdoğan’ın stratejilerinin yattığını belirtmektedir. Ülkenin çok büyük meseleleri olmasına rağmen Erdoğan’ın şahsı için istediğini iddia ettiği Başkanlık sistemi çıkışını da eleştiren yazar, kendi ikbali için Başkanlık sistemin de direten Erdoğan için söylenecek sözün ancak diktatör olacağını ifade etmektedir.
Yakup Nuhamo’nun gazete konuya dair yazdığı köşenin başlığı “Statükoyu değiştirmeye var mısınız?” (06.02.2015). HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde nasıl bir yöntem uygulayacağını ele alan yazar, HDP’nin parti olarak seçime girmesini desteklediğini, desteklemeyenlerin ise statükodan yana bir tavır içinde olduklarını iddia etmektedir. Yazar, Ak Parti’nin getirmek istediği Başkanlık sistemine karşı ve statükonun değişmesinden yana olanların HDP’ye oy
vermesi gerektiğini de sözlerine eklemektedir.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder