Başkanlık Sisteminin Türkiyede Uygulanabilirliği., BÖLÜM 1
Tartışmaları Ekseninde, Türk Tipi Başkanlık Sistemi
Samed Kurban*
* Arş. Gör., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.
İletişim:
samed_kurban@hotmail.com.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kurupelit Kampüsü, 55139, Kurupelit/ Samsun.
ÖZET:
Bu çalışmada Türkiye’de 1980 darbesinden sonra sıklıkla dile getirilen başkanlık sistemi ve bu hükümet sisteminin Türkiye modeli üzerinde durulmuştur.
35 Yıllık bir süreçte özellikle koalisyon hükümetlerinin zayıf ve parçalı görüntüsünün ve uygulamalarının uzun ömürlü olmamasının suçunun parlamenter sisteme yüklenmesi, başkanlık sistemi tartışmalarının çoğunlukla siyasî istikrar ekseninde yürümesine sebep olmuştur.
Maalesef siyasî istikrarın sadece hükümet istikrarından oluştuğuna kanaat getiren düşüncelerin etkisiyle, güçlü yürütmeye duyulan ihtiyaç, genellikle
analizlerin tek bir perspektiften yapılmasına neden olmuştur.
Bu sebeple çalışmanın ilk başlığı siyasî istikrar ve hükümet istikrarı ikilemi üzerine olmuştur. Daha sonra detaylarına fazla inilmeden, klasik Amerikan modeli başkanlık sisteminin genel özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu bölümden sonra Özal ve Demirel Dönemindeki başkanlık sistemi tartışmalarına değinilmiştir. Son olarak Erdoğan döneminde yeniden
alevlenen başkanlık sistemi tartışmaları ele alınarak özellikle son zamanlarda gündemi meşgul eden “Türk tipi başkanlık” modeli üzerinde durulmuştur.
Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki ilk 9 yılda hükümet modeli olarak benimsenmesini istediği Amerikan modelinden, 2012 yılından beri dile getirdiği
Türkiye modeline giden süreçte yaşananlar analiz edilmeye çalışılmıştır. Sonuç kısmında ise Türk siyasal sisteminde uygun bir hükümet modeli oluşturacak düzenlemeler üzerine önerilerde bulunulmaya çalışılmıştır.
Giriş
Devletin temel işlev alanları olan yasama, yürütme ve yargının, görev yetki ve sorumluluk alanlarının, hangi organlar tarafından ne şekilde kullanıldığı meselesi esasen kuvvetler ayrılığı teorisinin özünü oluşturur. Söz konusu kuvvetlerden yasama ve yürütme arasındaki ilişki, bir başka ifade ile egemenliğin kullanılma biçimi ise bizi parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi
olmak üzere üçlü bir ayrıma götürür.
Türkiye’de 1921 Anayasası ile kabul edilen ve 1924 Anayasası’na kadar hükümet modeli olarak benimsenen meclis hükümeti sistemi hariç tutulursa, 1924’den günümüze yasama ve yürütme arasındaki ilişki parlamenter sistemin esaslarına uygun olarak işlemektedir.
Ancak 35 yılı aşkın bir süredir, hükümet modeli değişikliğinin gerekliliği üzerinde görüşler dile getirilmektedir. Benimsenmek istenen modelin başkanlık sistemi olması, özellikle koalisyon dönemlerinde yasama ve yürütme erki arasındaki ilişkiden kaynaklı sorunların gerekçe olarak gösterilmesine dayanmaktadır. Esasen 2011 seçimlerinden sonra hükümet sistemi değişikliğinin başkanlık sisteminden yana olması yönünde dile getirilen talepler, önceki dönemlerde ve siyasî iktidarlar zamanında ortaya konulan sebeplerden, özellikle de hükümet istikrarsızlıkları açısından farklılaşmaktadır.
Bu doğrultuda benimsenmek istenen model için gösterilen örnek uygulama da Amerika Birleşik Devletleri olmaktan çıkmıştır.
“Türk tipi başkanlık sistemi” adıyla 2011 seçimlerinden sonra Ak Parti iktidarı tarafından ortaya konulan model, Amerikan tarzı başkanlık sisteminden neredeyse en temel yönleriyle bir hayli faklı görünüm arzetmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 90 yılı aşkın bir süredir uygulanan parlamenter hükümet modelinin etkinliği üzerine yapılan tartışmaların çok boyutlu olarak irdelenmesi, bireysel isteklerin vücut bulduğu bir başkanlık sistemi üzerinde çalışıldığı yönündeki eleştirilerin anlaşılması için elzem görünmektedir. Bu sebeple farklı siyasî iktidarlar döneminde dile getirilen başkanlık sistemi taleplerinin arka planında yer alan dinamiklere bakmak gerekir.
Siyasî İstikrar-Hükümet İstikrarı İkilemi
Türkiye’de başkanlık sisteminin bir hükümet modeli olarak benimsenmesi yönünde ortaya konan görüşlerin dayandığı en önemli gerekçe hiç şüphesiz, Türk siyasal hayatında yer edinmiş koalisyon hükümetleridir. Yasama ve yürütme arasında sert bir ayrıma dayanan, yürütme organının tek başlı bir görüntü arz ettiği, başkanın ve yasama organının birbirlerinin görevlerine son veremedikleri başkanlık sistemi kurtarıcı bir hükümet modeli olarak görülmüş tür.
Özellikle son 35 yıldır bu minvalde dile getirilen başkanlık sistemi tartışmaları,
Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ve cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ise “Yeni Türkiye” vizyonu çerçevesinde hükümet istikrarsızlığı sebebinin önceliğini alan bir süreçte devam etmektedir. Tek başlı bir yürütme organının, kararların hızlı alınması yönündeki etkisiyle ülkenin bulunduğu konumdan daha ileri bir düzeyde olabileceğini savunan Erdoğan, hükümet istikrarsızlıklarının öncelikli sebep olmadığı bir başkanlık sistemi özlemini sürdürmektedir. Bununla birlikte, siyasal sistemin istikrarının sadece
hükümet istikrarından geçtiği yönündeki ağırlıklı görüşler başkanlık sistemi tartışmalarının sağlıklı bir zeminde yürümesine engel olmaya devam etmektedir. Bu sebeple kısaca daha büyük bir resmi betimleyen siyasî istikrar olgusuna bakmak gerekir.
Siyasal istikrar, demokrasilerde parti sistemleri ve anayasal düzenlemelerle ilgili tartışmalarda temel bir temadır. Kısa ömürlü hükümetler, demokrasilerde ve diğer sistemlerde iyi olmayan bir başarının kanıtı olarak ele alınmaktadır (Powell, 1990, s. 13). Siyasal istikrarın ya da siyasal istikrarsızlığın ele alınmasında dikkat edilecek bazı hususlar vardır. Bunlardan ilki, yukarıda bahsedildiği üzere siyasal istikrar kavramından neyin anlaşılması gereğidir.
Hükümet etkinliği-uzunluğu, siyasal meşruiyet, sivil düzen (siyasal şiddet gösterileri, toplu protestolar, iç savaş), anayasanın dayanıklılığı, yapısal değişimin yokluğu gibi olgular siyasal istikrara ait en bilinen göstergelerdir
(G. E. Tosun ve T. Tosun, 1999, s. 15).
Bu bağlamda sadece parçalı koalisyon hükümetlerinin sergilediği istikrarsız yönetimler siyasal istikrarsızlığa yol açmamaktadır.
Siyasal istikrar ile ilgili olarak değinilmesi gereken diğer bir önemli faktör de etkinlik olgusudur.
Parlamenter sistem istikrarlı hükümet sağlıyorsa aynı zamanda etkin hükümeti de sağlıyor demektir. İstikrar, etkinlikle beraber işleyen parlamenter demokrasinin göstergesi olarak değerlendirilir (Yavuz, 2000, s. 159).
Tek başına siyasal istikrar kavramı demokratik siyasal sistemler için gerekli değildir. Toplumu şiddet kullanarak sindirdiği için genel olarak istikrarlı bir profil çizen otoriter rejimler, siyasî, sosyal ve iktisadî gelişmenin gerçekleştirilmesi
ve ülkelerin iyi yönetilmesi olarak tanımlanabilecek etkinlik açısından başarısızdır (Kılınç, 2013, s. 402). Sadece uzun bir dönem içinde ülkeyi yönetmek yetmemek de aynı zamanda sisteme işlerlik kazandıran etkinlik de gerekmektedir. Hükümet sistemi ise Montesquieu tarafından idealize edilen kuvvetler ayrılığı teorisine göre, yasama ve yürütme arsındaki
karşılıklı ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkan üç modeli betimleyen bir ifadedir. Bu doğrultuda, parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi, hükümet sistemini oluşturan modeller olarak ortaya çıkar.
Siyasî istikrarsızlığı sadece hükümet istikrarsızlığına indirgemek, bu noktada sorunların çözümü için gerçek manada bir çözüm önerisi getirmeye engel olabilir. Hükümet istikrarı, siyasal sistemin dengeli ve kararlı idamesinde yararlı olmakla birlikte, hükümet istikrarının her zaman istikrar yarattığını söylemek mümkün değildir (Yavuz, 2000, s. 463). O yüzden siyasî istikrar ile gerçekte tam olarak ne kastedildiği iyi anlaşılmalıdır.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder