9 Eylül 2018 Pazar

TÜRK SAVUNMA SANAYİNİN GELECEĞİ BÖLÜM 2

TÜRK SAVUNMA SANAYİİNİN GELECEĞİ BÖLÜM 2


2011 yılı itibariyle, en büyük silah alıcıları sırasıyla; Suudi Arabistan (33,7 milyar Dolar), Hindistan (6,9 milyar Dolar) ve Birleşik Arap Emirlikleri (4,5 miyar Dolar)dır.22 

2.1.3. Savunma Sanayi Küresel Pazarının İşleyişi 

Savunma sanayii pazarının işleyişi yapısal ve cari koşulları nedeniyle sorunludur. Yapısal sorunların başında pazara doğrudan ve dolaylı düzenleme ve müdahaleler, cari koşullarda ise devrevi (konjonk-türel) siyasal ve ekonomik gelişmeler belirleyici olmaktadır. 

• Pazar başat (hegemon) ülkeler tarafından düzenlenen rejimler ile kontrol edilmektedir. Az sayıda ülkenin tekelinde bulunan nükleer silahlar ve füze teknolojileri uluslararası kökleşmiş rejimlerle yasaklanmış; antipersonel mayınlarının kullanımı, 1999’da sınırlandırılmış;23 konvansiyonel silahlar 
ise 2014’ten itibaren24  daha önce bu silahların satışından büyük kazanımlar elde eden devletlerin liderliğinde- kontrol altına alınmaya başlanmıştır.1 Uluslararası rejimlere ilave olarak başat devletlerin uyguladıkları ticari ambargolar, müttefiklerinin ticari tercihlerini kısıtlamaktadır. 
• Uzay, bilişim, sensör, robotik, elektronik ve elektromanyetik gibi gelişmiş teknolojiler ihracat kısıtlılıkları ile belirli tekellerin kontrolündedir. 
• ABD ve Rusya, başat olmanın sağladığı üstünlükler vasıtasıyla doktrinlerini uygulayan silahlı kuvvetlerin silah tercihlerini önemli ölçüde etkilemekte ve şekillendirebilmekte dir. Bu durum, silah alan devletlerin serbest seçim iradesini zorlamaktadır. “Askerî ekol-model” olarak da adlandırılabilecek bu durum, Soğuk Savaş döneminde -birkaç istisna dışında- her iki kutupta yer alan devletlerin silahlı kuvvetlerinin envanterlerine ABD ve SSCB menşeli harp silah ve araçlarının egemen olması, yaygın olarak Orta Doğu ve Afrika’daki eski sömürge devletlerinin ordularında İngiltere, Fransa gibi eski sömürgeci devletlerin askerî gelenekleriyle beraber, doktrin, eğitim, teçhizat ve silahlarının kullanılmaya devam edilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Günümüzde de devam eden doktrinsel bağımlılık eğilimi kolaylıkla ve kısa sürede aşılamamaktadır. Örneğin, Taliban sonrası Afganistan ordusu ABD liderliğinde teşkil edilmesine karşın teçhizatın önemli bir kısmı Rus yapımıdır. ABD, bu ülkeye sağladığı piyade silahlarının yaklaşık olarak %80’ini eski Varşova Paktı devletlerinden tedarik etmiştir. Bu kapsamda ABD Afgan ordusuna 80.000 AK-47 (Kaleşnikov) piyade tüfeği tedarik etmiştir. Benzer şekilde Afgan Hava Kuvvetlerinde de Rus yapımı 
Mi 17 ve Mi-35M helikopterleri ağırlıklı olarak kullanılmaktadır.25 

• Savunma sanayiinde güçlü olan devletlerle zayıfların ilişkisinde, teknoloji aktarımı her zaman bu teknolojilerin üçüncü taraflara ihraç edilebilmesi ya da bu alanda tam bir yetkinliğin kazanılması anlamına gelmemektedir. Bu işleyişte başatlar, bir taraftan ortaklarına mal satarken diğer taraftan da onların kendi aleyhlerine gelişmelerini sınırlandırabilmektedirler. İşleyiş “kazan-az kazan” ilkesi üzerine kurulmuştur. 
• Başat devletlerin oluşturduğu merkez; politik, askerî ve ekonomik güç vasıtalarıyla pazarı şekillendirmektedir. Merkeze eklemlenen yarı-çevre ülkeleri ise başat devletlerin yarattığı kısıtlı serbest piyasa ortamında faaliyet göstermek, pazarda pay sahibi olabilmenin bedelini; bizzat pazar olmak veya yeni pazarları büyük ortaklarla paylaşarak ödemek durumunda kalmaktadır. 
Merkez ve yarı-çevre ilişkisi dışında kalan silah üreticisi ülkeler ise kısıtlı nüfuz alanlarında faaliyet gösterebilmektedir. 
Burada mesele pazar koşulları itibariyle ele alınmıştır. Bu uygulamaların ahlakî boyutu ile hali hazırda bu rejimleri yöneten bazı devletlerin aykırı uygulamaları, başka bir incelemenin konusu olduğundan kapsam dışında tutulmuştur. 
• Yeni aktörlerin, gelişmiş veya büyük yatırım maliyeti ile elde edilebilecek ürünlerinin, pazarın büyük tedarikçileri ile hem kalite hem de fiyat bakımından rekabet edebilmesi güçlükle mümkündür. 
• Güçlü konsorsiyumlar tarafından paylaşılan savunma sanayii pazarında, serbest rekabet koşulları eksiktir. 
• Avrupa’da süre giden ekonomik daralma -ABD’nin 1990’larda gerçekleştirdiği- belirli sektörlerde odaklaşmayı ve ekonomik birleşmeleri zorunlu kılmaktadır. 
• Üretim maliyetlerinin yükselmesi özellikle Batılı devletleri, rekabet güçlerini gelişmiş sistem üretimi suretiyle muhafaza etmeye zorlamaktadır.26 Buna karşın yükselen ekonomiler, sağladıkları büyük avantajlara karşın; özgün bilgiye sahip olamamaları başta olmak üzere pazarın yapısal sorunlarından 
kaynaklanan nedenlerden ötürü, daha küçük hedeflerle yetinmek ya da teknoloji atlayarak gelişmiş devletlerde rekabet etmek zorunda kalmaktadırlar.27 
• Önümüzdeki döneme ilişkin olarak, ABD’nin, Obama döneminde kabul edilen Bütçe Kontrol Yasası gereği 2020 yılına kadar savunma harcamalarında 600-700 milyar Dolar kesintiye gitmesi beklenmektedir.28 
Buna ilave olarak İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin savunma bütçelerinde kısıntıya gitmeleri dikkate alındığında küresel pazarda ciddi bir daralma ve sıkı rekabet koşullarının ortaya çıkması, bunun en fazla Türkiye gibi ülkelerin savunma sanayilerini etkilemesi beklenmelidir. 
• NATO’da son dönemde gündeme gelen ve maliyetli yatırımların müttefiklerce paylaşımını öngören “akıllı savunma (smart defence)” projesi, -önceki örneklerinde de olduğu gibi- savunma sektöründe gelişmekte olan üyelerine önemli kazanımlar sağlamakla birlikte, en fazla, bilgi altyapılarını elinde bulunduran devletlerin lehine işleyen bir düzen yaratmaktadır. 
Savunma sanayii pazarında temel tercihleri şekillendiren nötr özellikler, hangi aktörün nasıl bir 
konum aldığına göre farklı sonuçlar yaratabilmektedir. Bu kapsamda; 
• Salt yüksek değer taşıyan ürünler dışında, satılabilir her ürünün pazarda bir yeri olduğu görülmektedir. Fiyat, ittifak ilişkisi, satın alma kredileri, yasaklanmış silahlar, denetimsiz satış vb. çok sayıda yasal ve yasal olmayan pazarlama ve üretim stratejisi, aktörlerin konumunu belirlemektedir. 
• Silah pazarı, düşük maliyet ve nitelikli klasik, orta maliyetli modern/modernleştirilmiş ve yüksek maliyetli “post-modern” denebilecek ürünler olmak üzere üç kademe halinde şekillenmiştir. Başat devletler, üçüncü kademedeki ürünlerin ulusal denetimini muhafaza ederken ikinci 
kademedeki ürünlerin maliyetini azaltan ortaklıklara meyillidirler. 
• Sektördeki başlıca rasyonel davranışlar arasında; şirket birleşmeleri, ortak üretim, ortak Ar-Ge ve belirli alanlara yoğunlaşma sıklıkla uygulanan stratejiler arasında yer almaktadır.29 
Sektörün uluslararası rekabet gücünü ve sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik bu kapsamdaki düzenlemeler, 
Batılı devletlerde piyasa-devlet, Rusya ve Çin’de ise devlet eliyle yapılmaktadır. 
• Siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler, karşılıklı çıkar ve bağımlılık yaratabildiği oranda sektöre ilişkin tercihlerde belirleyici olabilmektedir. Buna karşın teknolojik bağımlılık ve ürüne olan ihtiyaç, siyasi ilişkilerdeki gerginliğe rağmen silah satışının devamı sağlayabilmektedir. Askerî modelini; 
konsept ve doktrinini yaygınlaştıran, savunma güvencesi sağlayabilen devletlerin ticari rekabetten büyük ölçüde korundukları görülmektedir. 
• Daha ziyade klasik harp silah ve araçlarından oluşan, talep temelli (endeksli) ürünler, düşük yatırım maliyetlerine ve iç pazardan sağladıkları desteğe karşın uluslararası ortamda sıkı rekabete maruz kalırken, daha ziyade geleceğin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik özellikler taşıyan, arz temelli ürünler, yüksek Ar-Ge ve kuruluş maliyetlerine karşın ürün farklılaştırmasının sağladığı 
imkânlarla rekabetten sakınabilmektedirler. 
• Uluslararası pazarda hiyerarşik bir yapıdan tam anlamıyla söz etmek mümkün olmasa da, faaliyet alanları (segment), nitelik ve uluslararası yetkinlik kapasitesi ölçütleri dikkate alınarak aşağıdaki (Tablo 2.) sınıflandırmayı yapmak mümkündür. 



Tablo 2. Savunma Sanayii Modellerinin Hiyerarşik Yapılanması 

Bununla birlikte aktörlerin yukarıda jenerik olarak tanımlanan “lig”lerin bütün özelliklerini karşılayabildiklerini söylemek mümkün değildir. 
Aktörlerin sektördeki durumuna ilişin-örneklem- konumlanma Şekil 4.’te sunulmuştur. 
Ayrıca, bu sınıflandırma; muhtelif örneklerinde de (Bkz. son not30 ) olduğu üzere, kârlılık açısından da bir ölçü oluşturmamaktadır. 


Şekil 4. Savunma Sanayii Sektöründe Hiyerarşik Konumlanma 

Bu hiyerarşik yapı sektöre özgün ölçütlere göre düzenlenmiş olsa da sonuçları itibariyle politik ve askerî güç yapısı ve konumlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu kapsamda, diğer -politik, askeri, ekonomik coğrafi vb.- koşulların da uygun olması halinde, ana yüklenici olarak lazer silahı, uydu, füze, insansız hava aracı, savaş uçağı ve uçak gemisi üretebilen devletlerin küresel; tank, top, zırhlı araç, savaş gemisi, denizaltı, radar ve hava savunma füzesi üretebilenlerin ise kıtasal ve bölgesel güç oluşturma potansiyeli olduğunu söylemek mümkündür. 

• Küresel ölçekte faaliyet gösterebilme kapasitesindeki şirketlerin büyük çoğunluğu, ulusal pazarın ihtiyaçlarından beslenmektedirler. Bu kapsamda özellikler Batılı devletler, personel maliyetlerini azaltabilmek maksadıyla, daha hızlı, etkin, hassas, uzun menzilli, yüksek harekât takatli, düşük idame maliyetli, taşınabilir, stratejik ulaştırma ve süratli yığınaklanma yapabilen, uzayı 
kullanan, C4ISR (Komuta Kontrol İletişim, Bilgisayar, İstihbarat, Keşif ve Gözetleme) kapasiteli, simetrik ve asimetrik alanda farklılaşma yaratan, müşterek ve bileşik harekât ihtiyaçlarını karşılayabilen, nicelik bakımından azalmayı nitelik artışıyla karşılayabilen, platform ve sistemlerin 
üretimine ve modernizasyona yönelmişlerdir. 

2.1.4. Savunma Sanayii Küresel Pazarının Geleceğine Yönelik Öngörüler 

Yakın gelecekte (1-2 yıl), yukarıda ana hatlarıyla tanımlanan pazarın işleyiş ve yapısında herhangi bir köklü değişiklik olmayacağı, rekabet koşullarının daha da zorlaşacağı, nitelik ve ürün farklılaşması yaratabilen devletlerin rekabet gücünü artırabileceği; şirketler mimarisini uluslararası rekabet koşullarına göre yapılandırılmış devletlerin ürün ve pazar seçeneklerini artırabileceği; güvenlik alanında ekol-model olan başat devletlerin silah alıcıların karar ve tercihleri üzerindeki etkilerini artırabilecekleri; coğrafi olarak Asya ve Pasifik, Afrika ve Orta Doğu’nun yükselen rekabetçiler için yeni imkanlar yaratacağı; ürün alanı kapsamında kara harp silah ve araçları, C4ISR sistemlerinin talepteki nispi üstünlüğünün artacağı değerlendirilmektedir. 

Orta erimde (3-5 yıl) yukarıda değinilen hususlarda esaslı bir değişik olmayacağı; sektöre hakim olan; pazarın daralması, büyümenin yeni coğrafyalara ve gelişen ekonomilere doğru kayması, üründe 
odaklaşma ve sektörel hizipleşme, Avrupalı devletlerin savuma ve güvenlik sanayilerini belirli alanlara odaklaşacak şekilde yeniden yapılandırmaları, ilgili diğer sanayi sektörlerine yöneliş, alt sektörlerin çeşitlendirilmesi, ileri teknolojilere olan yönelişin ivme kazanması, mevcut uluslararası rejimlerin etkinliğinin artırılması ve yeni silah rejimlerinin yürürlüğe konması yolundaki eğilimlerin devam edeceği değerlendirilmektedir. 

2.2. Türk Savunma Sanayinin Durumu (EK-2) 

2.2.1. Savunma Harcamaları 

Maruz kaldığı risk ve tehditler nedeniyle Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren caydırıcı bir askerî güce sahip olmayı amaçlamıştır. Bu kapsamda 1952’de dâhil olduğu NATO’nun sağladığı güvenliğin bedelini Soğuk Savaş’ın en şiddetli şekilde cereyan ettiği, Güneydoğu Avrupa cephesindeki konumuyla göğüslemek durumunda kalmış, NATO’nunkiyle örtüşmeyen ulusal çıkarlarını koruyabilmek için savunma sanayiini azami ölçüde milli imkanlarla geliştirmek yolunda önemli aşamalar kaydetmiştir. Soğuk Savaş sonrası Dünya güvenlik sisteminde gözlenen köklü değişim, yeni imkanları da en etkin şekilde kullanarak savunma sanayiinin geliştirilmesi ulusal güvenliğimizin korunması bakımından 
vazgeçilmez bir hale gelmiştir. 

Türk savunma sanayii, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, ülke güvenliğini millî imkânlarla karşılama ve uluslararası pazarlarda etkin ve güvenilir bir aktör olma yolunda önemli aşamalar kaydetmiştir. 
Türk savunma sanayii 1986’da SSM’nin kuruluşu ile hukuki alt yapısı ile bir devlet politikası olarak ele alınan savunma sanayii sektörü sürekli gelişme göstererek sınırlı alanlarda da olsa pazarın küresel aktörleri ile birlikte veya münferiden uluslararası faaliyet gösterebilme yetkinliğine erismistir. 

2014 yılına kadar muhtelif otoriteler tarafından dünyanın 5 ila 7’nci büyük ordusu olarak derecelendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin istenen üstün muharebe yeteneklerine kavuşturulması çabası, Türk savunma sanayiinin gelişiminde, birinci derecede belirleyici olmuştur. Nitekim yakın zamana kadar Türkiye’nin savunma harcamalarının GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla)’ye oranı NATO üyeleri arasında üst kademelerde yer almıştır (Bkz. Şekil 5.)31 

Şekil 5. Savunma Bütçelerinin GSMH’ye Oranları 

Ancak, süreç içerisinde savunma harcamalarının GSYİH’ye oranında tedrici bir azalma yaşanmış, gelinen aşamada bu oran, NATO’nun Galler Zirvesinde ülkelerin taahhüt ettiği %2 oranının altına düşmüştür (Bkz. Şekil 6.). Bütçenin diğer kalemleri incelendiğinde, savunma bütçesindeki azalmanın, Türkiye ekonomisinin kaydettiği gelişmeden çok bu tercih ve tahsisin diğer alanlara doğru yönlendirmiş olmasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır. 


Şekil 6. Savunma Bütçesinin GSMH’ye oranı 

Kaynak: Financial and Economic Data Relating to NATO Defence - Defence expentitures of NATO countries (1990-2013), 2014. http://www.nato.int/cps/en/natohq/search.htm?query=financial+data&submitSearch= 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 2015 itibariyle, ana harp silah ve araçlarının miktar bakımından dünya ordularına göre durumu Tablo 3.’de gösterilmiştir. 



Tablo 3. TSK Envanterindeki Silah Mevcudunun Dünya Sıralamasındaki Yeri 

Açıklama: Tabloda yer alan miktarlar, resmi rakamları yansıtmamakta olup, muhtelif veri tabanlarında farklılıklar içermektedir. 
Kaynak: Global Firepower - 2015 World Military Strength Rankings, www.globalfirepower.com 

Bu ölçekte büyük bir ordunun dünya ortalamasının oldukça üzerinde seyreden harp silah ve araçlarının yaşlılık oranı ve modernizasyon ihtiyacı, bölgesel ve iç güvenlik koşullarının, nitelik üstünlüğü sağlayan; gelişmiş sistem ve yeteneklerin kazanılmasını dikte ettiriyor olması, Türk savunma sanayiinin millîleşerek gelişme yolunda önemli aşamalar kaydetmesini sağlamıştır. Savunma sanayiinin bekasını sağlayan bu yapının mevcut haliyle -ürün ve pazar seçenekleri artırılmadan ve mevcut kalabalık şirketler portföyü ile- sektörün sürdürülebilirliğini sağlamasının mümkün olamayacağı gerekçeleriyle 
aşağıda (md. 2.2.3) sunulmuştur. 

2.2.2. Savunma Sanayiinin Gelişimi ve Yapısı 

Türk savunma ve güvenlik sektörü, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren önemli aşamalar kaydetmiştir. Bu kapsamda: 

• 1985-2000 yılları arasında, üretilen ve bütçesi 1,3 milyar Dolar olan toplam 10 projenin mali portresinin; %30’u ithalat, %65’i ortak üretim, %5’i yerli üretim yoluyla, 2001-2006 döneminde, toplam bütçesi 2,7 milyar Dolar olan 17 projenin; %20,5’i ithalat, %42’si ortak üretim, %37,5’i yerli üretim 
yoluyla; 2007-2009 yılları arasında ise toplam bütçesi 4,6 milyar Dolar olan 20 projenin; %7’si ithalat, %70’i ortak üretim, %23’ü yerli üretim yoluyla gerçekleştirilmiştir (Şekil 7.)32 2006-2012 yılları arasında cirosunu 2,5 kat artıran sektör, 2009’daki küresel mali kriz nedeniyle yaşanan düşüş 
hariç yükselme eğilimini sürdürmüş olup, 2013’de 4,75 milyar Dolara ulaşmıştır.33 
• Sektörün ihracat performansında da son altı yılda -2008-2012 yılları itibariyle- %60’lık artış kaydedilmiştir. Bu kapsamda 2008’de 784 milyon Dolar, 2009’da 832 milyon Dolar, 2010’da 853 milyon Dolar, 2011’de 1.100 milyon Dolar, 2012 yılında 1.262 milyon Dolar, 2013’te 1,4 milyar Dolar tutarında ihracat yapılmıştır.34 2008-2012 yıllarını kapsayan dönemde Türkiye, dünyanın 
en çok savunma ihracatı yapan 24’üncü, en çok savunma ithalatı yapan 11’inci ülkesidir.35 

• Sektörün Ar-Ge harcamaları da bu paralelde artış kaydetmiştir. Sektörde 2008’de 510 milyon Dolar, 2009’da 505 milyon Dolar, 2010’das 666 milyon Dolar, 2011’de 672 milyon ABD Dolar ve 2012’de 773 milyon Dolar, 2013’te ise 927 milyon Dolar Ar-Ge harcaması yapılmıştır.36 
• Önceleri başlıca tedarik yöntemi, hazır alım iken, 90’larda ortak üretim, 2000’in başından itibaren özgün tasarım ve son dönemde ise ömür devri yöntemine geçişe yönelinmiştir. 2013 yılı itibariyle TSK’nın modernizasyon projelerinin %90’ını millî sanayiden karşılayan sektör, Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını yurt içinden karşılama oranını %60 seviyesine çıkarmış, yurt içi ana 
yüklenicilerin gerçekleştirdiği projelerde KOBİ’lere %20 oranında pay verilmesi ilkesini uygulamaya başlamıştır.37 


Şekil 7. Türk Savunma Sanayiinin Gelişimi 

• Türk savunma sanayii sektörünün istihdam hacmi 32.368 kişiye ulaşmıştır.38 
Türkiye ekonomisini geleceğe taşıyacak önde gelen sektörlerden taşımacılık ve demir ve çelik sektörü ile mukayese edildiğinde Türk savunma ve güvenlik sektörünün bu sektörlere göre daha küçük olan mali hacmine karşın bunlardan daha kârlı olduğu görülmektedir. Bu kapsamda Gümrük ve Ticaret Bakanlığının verilerine göre:39 

• 2014 yılında savunma ve güvenlik sektörü kapsamında yer alan kalemlerde (ilgi raporların 36 ve 93’üncü satırları)40 541.275 milyon Dolar ihracat, 223 724 milyon Dolar ithalat yapılmış olup, 317 551 milyon Dolar ihracat fazlası elde edilmiştir. Buna karşın, demir ve çelik endüstrisi kapsamında yer alan kalemlerde (ilgi raporların 72 ve 73’üncü satırları)41 ihracat-ithalat farkı, 
-4.599.065 açık (ihracat 15 624 463 milyon Dolar, ithalat 35.212.064 milyon Dolar), kara, deniz ve hava ulaştırması sektörü kapsamında yer alan kalemlerde (ilgi raporların 86, 87, 88 ve 89’uncu satırları)42 263.018 milyon Dolar ihracat fazlası (ihracat 20.081.573 milyon Dolar, ithalat 19.818.554 milyon Dolar) gerçekleşmiştir. 
• Aynı sektörlerin son beş yıllık (2010-2014) dönemde ihracat-ithalat rakamlarına göre ise; savunma ve güvenlik sektörü 182.923 milyon Dolar fazla, demir ve çelik sektörü -96.746.346 milyon Dolar eksik, ulaştırma sektörü ise -12.773.753 eksik vermiştir.2 Türk savunma sanayinin gerçekleştirmek durumunda olduğu projeler, nitelik ve nicelikleri itibariyle, uluslararası ortamın 1’inci ve 2’nci liginde faaliyet gösteren devletlerinkiyle örtüşen bir yapı göstermektedir. Devletin tedarik makamlarından (kuvvet komutanlıkları, MSB ve SSM) Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2014 yılı Performans Programında yer alan 10 proje bu niteliktedir. (Bkz. son not43). Türk savunma sanayiinin nicelik bakımından hacmi hakkında bir fikir vermek üzere SSM’nin 2013 Faaliyet Raporunda yer alan projelerin miktarı Tablo 4.’te sunulmuştur. 


Tablo 4. Savunma Sanayi Projeleri 

2003-2012 döneminde 30 milyar Dolar tutarındaki savunma sanayii projesini yürürlüğe konmuş,44 2013 itibariyle ise toplam 275 projenin %68’i (152 proje) imzalanmıştır. Bu durum, sektörün yakın gelecekte TSK’nın ihtiyaçları ile yeterince desteklenemeyeceğini ortaya koymaktadır. Ar-Ge projeleri bu değerlendirmenin dışında tutulmuştur. Bu kapsamdaki projelerin yürütülmesinde mali kaynak büyük önem taşımakla birlikte, bundan daha önemli olan entelektüel sermayesinin45 yetersizliğidir. 

Türk savunma sanayii sektöründe faaliyet gösteren firmalar geniş ve kalabalık bir yelpaze oluşturmaktadır (Bkz EK-2, İlişik-A). Sadece SaSaD (Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği)’ın 65 (gerçek kişi) üyesi bulunmaktadır.46 15 KİT fabrikası; 9 askerî bakım ve ikmal fabrika/merkezi ve tersanesi; 
5’i ana 6’sı alt şirket olmak üzere TSK GV’ye ait 11 şirket; özel sektöre ait -kara alanında 4, denizcilik alanında 5, havacılık alanında 3, elektronik ve yazılım alanında 6 olmak üzere- ana yüklenici niteliğinde 18 şirket, çok sayıda KOBİ ve yabancı ortaklıktan oluşan sektörün şirket profili iç piyasa için serbest 

Bu rakamlar belirtilen kalemlerle sınırlı olup, Türk savunma sanayiinin bütününe ilişkin bilgiyi yansıtmamakla beraber, sadece ilgili diğer sektörlere göre sahip olduğu üstünlüğü ortaya koyması bakımından anlamlıdır. 
rekabet koşullarını desteklemekle beraber, ülke ekonomisinde kaynakların etkin ve verimli kullanılması bakımından yarattığı sakıncalara ilave olarak bu dağınık yapının uluslararası ortamda rekabet imkânları kısıtlıdır. 

Ana hatlarıyla yukarıda değinilen hususlar; on yıl önce, “kurumsal yapısını etkinleştirme”ye çalışan sektörün son beş yılda “değer yaratan ve değer gören çalışmalar”a yönelen bir konuma ulaştığını göstermektedir.47 Türk savunma sanayiinin kaydettiği aşamalar, bu zamana kadar -belirli aksamalarla 
da olsa- genel anlamda başarılı sayılabilecek mevcut yapı ve stratejilerin, bundan sonraki dönemde sektörün sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak gözden geçirilmesini gerektirmektedir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder