4 Eylül 2018 Salı

IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 3


IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 3


1.3.Abadi Hükümetinin Kurulması 

IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve Irak’ın diğer bölgelerine yayılması 30 Nisan 2014’teki genel seçimlerden sonra hükümet kurma sürecinde siyasi taraflar 
arasında yaşanan krizin uzlaşıyla sonuçlandırılmasını hızlandırmıştır. Irak’ta 15 Temmuz’da Parlamento Başkanı olarak Sünni Arap kökenli Selim el-Cuburi seçilmiş ve ardından da Kürtler tarafından aday gösterilen KYB yetkilisi Muhammed Fuat Masum Cumhurbaşkanı olmuştur. Şiilerin en kapsamlı 
koalisyonu olan Şii Ulusal İttifakı ise tekrar başbakan olmak için ısrar eden Nuri el-Maliki yerine Dava Partisi üyesi Haydar el-Abadi’yi aday gösterdiğini 
açıklayarak ülkedeki hükümet kurma sürecini tamamlamıştır. Şii Ulusal İttifakı tarafından aday gösterilen el-Abadi, siyasi gruplarla uzlaşı sağlayarak 8 
Eylül 2014’te parlamentonun onayını almıştır. 

Şii ittifakı, Abadi hükümetiyle merkezi yönetimde siyasi güç kaybına uğramamış, Şiiler güçlü konumlarını muhafaza etmiştir. Şii siyasi aktör olarak 
Haydar el-Abadi Başbakan olurken, eski başbakan İbrahim el-Caferi Dışişleri Bakanlığı konumuna getirilmiştir. Şii siyasiler arasında konumunu mu.
hafaza edemeyen Maliki ise Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gibi nispeten pasif bir göreve getirilmiştir. Abadi hükümetinde Sünni Araplara Savunma 
Bakanlığı’nın verilmesi önemli bir adımdır. Ancak bu gelişme Sünni Araplarla Bağdat hükümeti arasında 2003 yılından bugüne devam eden sorunların 
çözüleceği anlamına gelmemektedir. Abadi hükümeti Sünni Arap siyasilerle yaşanan sorunları gidermeye yönelik irade gösterse de, Sünni aşiretlerle 
Bağdat arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesi zor görünmektedir. 

Irak’ta Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nı elinde bulunduran Kürtler, Abadi hükümetiyle birlikte merkezi yönetimde Şii Arapların ardından 
en etkili ikinci unsur olmaya devam etmiştir. Abadi hükümetinde Maliye Bakanlığı Kürtlere verilmiş, Irak Yüksek İslam Konseyi’nin önemli üyelerinden 
ve Kürtlere yakınlığıyla bilinen Adil Abdülmehdi Petrol Bakanı seçilmiştir. Abadi kabinesinde Türkmenlere ise bir bakanlık verilmiş, Bedir Tugayı yetkilisi 
Muhammed Mehdi el-Beyat İnsan Hakları Bakanı olmuştur. Maliki hükümeti döneminde üç bakanlıkla (Tarım, Gençlik ve Spor ve İllerden Sorumlu 
Devlet Bakanlığı) temsil edilen Türkmenlere yeni kabinedesadece bir bakanlık verilmesi güç kaybı olarak değerlendirilebilir. 

Abadi hükümetiyle birlikte Bağdat ile Kürt Yönetimi arasındaki anlaşmazlıkların çözümü doğrultusunda önemli adımların atıldığı bir dönem başlamıştır. 
Kürt Yönetimi yeni kabinede Maliye Bakanlığı’nı elde ederek bütçe sorununun çözümünde merkezi yönetimi etkileme imkânı elde etmiş, Adil 
Abdülmehdi’nin Petrol Bakanı seçilmesiyle de Maliki dönemine nazaran Bağdat’la daha iyi ilişkiler sürdürebileceği bir konjonktür yakalamıştır. 
Nitekim ABD’nin çekilmesi sonrasında Kürt Yönetimi, kuzey Irak’taki yataklardan çıkardığı petrolü uluslararası enerji piyasalarına ihraç etmeye başlamış,
bu girişim Bağdat merkezi yönetimiyle krizlere yol açmıştı.

Nuri el-Maliki, Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin yabancı enerji şirketleriyle yaptığı petrol arama ve çıkarma anlaşmaları üzerine Şubat 2014’ten itibaren 
enerji gelirlerinden bölgeye verilen %17’lik bütçeyi kesmiş, Maliki’nin bu adımı Bağdat-Erbil arasında gerilime neden olmuştur. IŞİD’in Musul’u ele 
geçirmesinin ardından Kürtlerin Temmuz 2014’te Kerkük’ü fiilen kontrol etmeye başlaması, kentteki en büyük petrol yatakları olan ve günlük 120 bin 
varil petrol çıkarılan Kerkük ve Bayhasan kuyularını ele geçirmesi taraflar arasındaki petrol krizini tırmandırmıştır. Kuzey Irak’a tahsis edilen enerji 
gelirlerinin kesilmesi ve Kerkük’ün el değiştirmesi Kürtlerin bu süreçte bağımsızlık söylemini sık sık dile getirmesine neden olmuştur. Başbakan Neçirvan Barzani, 12 Kasım 2014 tarihinde Kürt Parlamentosu’nu petrol ihraç ve satışlarıyla ilgili bilgilendirmek üzere yaptığı konuşmada, Kürt Yönetimi’nin ihraç ettiği petrolün denetimini hiçbir şekilde Irak Milli Petrol Pazarlama Şirketi’ne (SOMO) vermeyeceğini, sadece petrolün taşınmasındaki ve satışındaki bütün aşamaları şeffaf bir şekilde SOMO ile paylaşmaya açık olduğunu ifade etmiştir. Bu dönemde ayrıca Kuzey Irak’ta ayrı bir petrol arama ve üretme şirketi kurmak için düzenlenen yasa tasarısı Bakanlar Kurulu’nda kabul edilmiş ve parlamentoya gönderilmiştir. 

Irak Petrol Bakanı Adil Abdülmehdi krizin aşılması amacıyla 13 Kasım 2014 tarihinde Erbil’i ziyaret etmiş, Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, 
Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani ve Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hevrami ile görüşmüş, görüşmeler sonucunda taraflar petrol konusunda anlaşmaya 
varıldığını açıklamıştır. Anlaşma kapsamında Kürt yönetiminin günlük ihraç ettiği petrolün 150 bin varilini SOMO üzerinden ihraç etmesi, Bağdat merkezi 
hükümetinin ise 150 bin varile karşılık Erbil’e 500 milyon dolar ödemesi kararlaştırılmıştır. Görüşmelerin ardından Neçirvan Barzani başkanlığındaki 
Kürt heyeti Bağdat’a iade-i ziyarette bulunmuş, ziyaret sırasında merkezi hükümetle üç önemli konuda anlaşma sağlanmış, anlaşmanın Ocak 2015’ten 
itibaren yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Anlaşma doğrultusunda taraflar, Kerkük’ten günlük 300 bin ve Kürt bölgelerindense 250 bin varil petrolün 
Türkiye üzerinden ihraç edilmesi konusunda mutabakata varmıştır. Bağdat merkezi hükümeti, petrol gelirlerinden Kürt Yönetimi’ne yüzde 17’lik pay 
vermeye devam etmeyi kabul etmiştir. Taraflar ayrıca Peşmerge güçlerine ulusal savunma bütçesinden kaynak tahsis edilmesini kararlaştırmış, Bağdat 
böylece Peşmerge’nin maaşını, silah ve teçhizat giderlerini üstlenmiştir. 

ABD sonrası dönemde, Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerden kaynaklanan sorunlar Bağdat-Erbil ilişkilerini etkilemeye devam etmiştir. Kürt 
Yönetimi, ABD’nin desteğiyle işgal döneminde Kerkük’ün nüfusunu Kürtler lehine değiştirmiş, tarım arazileri ve petrol bakımından zengin olan bu 
kenti uzun vadede ele geçirmeye yönelik bir strateji takip etmiştir. 2005’te kabul edilen Irak anayasasının 140. maddesine göre ise Kerkük’te 31 Aralık 
2007’tarihine kadar normalleşme sağlanması öngörülmüş, nüfus sayımı ve referandum yapılarak kentin merkezi yönetime veya Kuzey Irak’a bağlanma.
sı planlanmıştır. Ancak Kerkük’ün statüsü hususunda gerek Irak’taki siyasi gruplar arasında gerekse bölgesel ve uluslararası arenada referanduma ilişkin 
bir uzlaşı sağlanamamıştır. Kerkük’ün statüsüyle ilgili sorunun çözüme kavuşturulması amacıyla Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında özel statü ve ortak idari paylaşım gibi öneriler tartışılmaktadır. Tarihi olarak çoğunluğu Türkmen olan Kerkük’ün yönetimiyle ilgili taraflar kentin idari paylaşımının 
%32’lik oranlarla Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında yapılmasını, geri kalan %4’lük dilimde Keldaniler ve Asurîler gibi diğer etnik ve dini unsurla.
ra yer verilmesini öngörmüşlerse de bugün bu paylaşım uygulanmamaktadır. 

Tarihi gerçekler, sosyolojik yapı ve işgal döneminde kentin nüfusundaki suni değişiklikler dikkate alınarak Kerkük’ün Irak içinde özel bir statüye 
kavuşturulmasının hakkaniyete uygun olduğu değerlendirilmektedir. 


ABD SONRASI IRAK’TAKİ GELİŞMELER GENEL TESPİTLER 

• Irak’ta işgalin ardından “Baassızlaştırma” hedefi kapsamında güvenlik güçleri içindeki bütün Sünni unsurlar tasfiye edilmiş, ordu ve kolluk kuvvetleri 
büyük ölçüde Şii Bedir Tugayları ve Peşmerge kuvvetlerinden oluşturulmuştur. 
• Sünni Arapların güvenlik kurumlarından dışlanması, Irak’taki güvenlik sisteminin parçalı bir yapı arz etmesine yol açmış, ordu ve polis teşkilatı içinde 
İran çizgisinde ve Kürt yönetiminin çıkarları istikametinde hareket eden hizipler ortaya çıkmıştır. 
• İşgal döneminde terör örgütleri Irak’taki faaliyetlerini artırmış, PKK Kandil bölgesindeki varlığını güçlendirerek devletleşme hedefiyle KCK yapılanmasını 
kurmuş, el-Kaide bağlantılı gruplar belirli bölgelerde örgütlenmeye başlamış, Şii din adamlarına ve kutsal mekânlarına saldırılar düzenleyerek 2006-2007 iç 
savaşını tetiklemiştir. 
• İran, işgalin ardından Irak güvenlik güçlerine dâhil edilen Bedir Tugayları üzerindeki etkisini sürdürmüş, Şii direnişçi Mehdi Ordusu’na büyük ölçüde hâkim 
olmuş, Irak’ta kendi güdümünde hareket edecek Şii silahlı gruplar teşkil etmiştir. 
• Nuri el-Maliki’nin güvenlik bürokrasisini tekeline almaya çalışması, Sahva Gücü’nü dağıtırken bağımsız Şii milis güçlerine müdahale etmemesi ve iç 
güvenlik tehditlerinde orduyu kullanmaya devam etmesi güvenlik güçlerini siyasallaştırmıştır. 
• Maliki’nin giderek otoriterleşmesi ve Sünni siyasiler üzerinde baskı kurması ülkedeki mezhepsel ayrışmayı derinleştirmiş, Anbar krizine yol açmış, 
Irak el-Kaidesi’nin IŞİD adı altında tekrar güçlenmesine ve faaliyet alanını genişletmesine neden olmuştur. 
• IŞİD tehdidi Irak’ta seçimlerin ardından bir uzlaşı hükümetinin kurulmasını zorunlu kılmış, IŞİD militanlarının başta Musul olmak üzere belirli bölgeleri 
direnişle karşılaşmadan işgal etmesi, Irak güvenlik güçlerinde ciddi bir kurumsallaşma problemi olduğunu göstermiştir. 
• IŞİD krizi sırasında Peşmerge kuvvetleri başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı bölgelerin bir kısmını ele geçirmiş ve Haydar el-Abadi liderliğinde kurulan 
uzlaşı hükümetiyle birlikte Bağdat-Erbil arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde ilerleme sağlanmıştır. 

<  Uluslararası toplum, Suriye’deki krizi çözmek için somut adımlar at(a)mamış, atılmak istenen somut adımlar Rusya ve Çin’in vetoları nedeniyle BM sistemi 
içinde uygulamaya dönüştürülememiştir. >

2. SURİYE İÇ SAVAŞINDA DEĞİŞEN DENGELER 

Esed rejimine karşı ilk protestoların üzerinden yaklaşık dört yıl geçmesine rağmen Suriye krizinde henüz çözüm sağlanamamış, rejimve muhalefet güçleri 
birbirine karşı kesin bir başarı elde edememiştir. Krizin başlangıcından itibaren Esed rejimi, protesto gösterilerine silahlı kuvvetle müdahale etmiş, 
sivilleri hedef almış, muhalefetin de silahlanmasıyla çatışmalar kısa süre içinde iç savaş halini almış ve 200 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine yol 
açmıştır. İç savaş, Esed rejimine sağlanan kararlı desteğe rağmen muhalefetin parçalı yapısı, yeterli askeri destekten mahrum olması ve savaşa farklı silahlı 
grupların müdahil olmasından dolayı sonuçlanamamıştır. El-Kaide bağlantılı grupların ortaya çıkması muhalefetin dünya kamuoyundakiimajını zedelemiş, 
Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) sahadaki etki alanını sınırlandırmıştır. Esed rejimi el-Kaide bağlantılı gruplara ve PKK/KCK’ya hareket alanı açmış, bu 
terör örgütlerini dolaylı biçimde muhalefeti zayıflatmak için kullanmıştır. 

Uluslararası toplum, Suriye’deki krizi çözmek için somut adımlar at(a)mamış, atılmak istenen somut adımlar Rusya ve Çin’in vetoları nedeniyle BM sistemi 
içinde uygulamaya dönüştürülememiştir. Destek sağlayan ülkelerin farklı grupları öne çıkarma girişimlerinin de etkisiyle Suriyeli muhaliflerin belirginleşen 
siyasi ve askeri bölünmüşlüğü, muhalefetin Esed rejimi karşısında etkili bir aktöre dönüşmesini engellemiştir. İran, Rusya ve Çin, Esed rejimine verdikleri
desteği istikrarlı biçimde sürdürmüş, İran Devrim Muhafızları bizzat Kudüs Gücü’yle iç savaşa katılmış, ÖSO’ya karşı Hizbullah’ı ve Irak’taki Şii  milisleri 
seferber etmiştir.18   

Batılı ülkeler ÖSO’ya gerekli desteği vermemiş, başlangıçtaki siyasi desteğe rağmen sahada rejime karşı netice alınmasını sağlayacak silah ve teçhizatın 
tedariki söz konusu olduğunda çekimser kalmıştır. 
Türkiye ise muhalefete sağladığı desteği devam ettirmiş, Ağustos 2011’den beri Beşşar Esed’in iktidardan ayrılması yönündeki politikasını ısrarlı biçimde 
sürdürmüş, iç savaştan kaçan sığınmacılara sınır kapılarını açık tutmuştur. 

Ekim 2011’de İstanbul’da teşkil edilen Suriye Ulusal Konseyi (SUK), etnik, mezhepsel ve ideolojik olarak bir bütünlük sağlayamamasından dolayı tek çatı 
altında hareket edememiş, uluslararası toplum tarafından ilk etapta yeterince desteklenmemiştir. Bu nedenle Suriye muhalefeti siyasi yapısını genişleterek 
Kasım 2012’de Katar’ın başkenti Doha’da Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu (SMDK) adı altında daha kapsamlı bir yapı kurmuştur. SMDK’nın 
ilk Başkanı olarak Muaz el-Hatip seçilmiştir.19 Hatib, Mart 2013’te özgürce çalışmak istediğini ve bunun da mevcut teşkilatla mümkün olmadığını açıklayarak istifa etmiştir. SMDK üyeleri başkanlıktan istifa eden Hatib’in yerine Temmuz 2013’te Ahmed el-Carba’yı başkan olarak seçmiştir. SMDK Temmuz 2014’te görevden ayrılan el-Carba’nın yerine Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen Hadi el-Bahra’yı seçmiştir. SMDK’nın 5 Ocak 2015 tarihinde gerçekleştirilen 18. Kurul Toplantısı’nda eski başkan Hadi el-Bahra’nın yeniden aday olmaması üzerine yapılan oylamada ise Halid Hoca SMDK’nın yeni başkanı seçilmiştir.20 

Suriyeli muhalif gruplar Mart 2013’te dışarıda Esed rejimine karşı SMDK ile birlikte hareket edecek Suriye Geçici Hükümeti’ni kurmuştur. İstanbul’da tesis edilen Suriye Geçici Hükümeti’nin Başbakanı olarak Gassan Hito seçilmiş, 21-27 Mart tarihlerinde Doha’da düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde Suriye’nin koltuğu 
muhaliflere verilmiştir. Bu gelişmelerin ardından Suriye Geçici Hükümeti, 27 Mart 2013’de Doha’da ilk elçiliğini açmıştır. Aynı yılın Temmuz ayında SMDK 
Geçici Hükümeti Başbakanı Gassan Hito görevinden istifa etmiş, Hito’nun yerine Ahmet Toma Geçici Suriye Hükümeti’nin Başbakanı seçilmiştir.21 

Muhalefet içindeki gelişmelere bakıldığında Suriyeli muhalifler arasında yer alan grupların yalnızca Esed rejimine karşı mücadele etmediği, kendi aralarındaki 
ayrışmalarla da uğraşmak zorunda kaldığı görülmektedir. Nitekim 2013 yılı Suriye muhalefeti açısında bir kırılma ve dönüm noktası olmuştur. 
2013’de SMDK içinde belirginleşen bölünmüşlük ve güç mücadelesi muhalefetin askeri yapısına da yansımış, ÖSO’da etnik, mezhepselve ideolojik ayrışmalar 
meydana gelmiştir. Muhalefet içerisindeki ayrışma ve güç mücadelesi ise muhaliflere verilen bölgesel ve küresel desteğin azalmasına yol açmıştır. 


2.1. Özgür Suriye Ordusu’nun Rejim Karşısında Zayıflaması 

Özgür Suriye Ordusu, Suriye Hava Kuvvetleri’nden albay rütbesinde istifa eden Riyad el-Esad ve ordudan ayrılan bir grup asker tarafından, Esed rejimini devirmek ve muhalif silahlı unsurları tek çatı altında birleştirmek amacıyla 
Temmuz 2011’de kurulmuştur. ÖSO, Eylül 2012’de karargâhını Suriye’deki kurtarılmış bölgelere taşıdığını açıklamış, emir-komuta yapısını geliştirmiş ve
Aralık 2012’de Tuğgeneral Selim İdris’i Genelkurmay Başkanı olarak atamıştır. ÖSO, bu yeniden yapılanma ile muhalefetin askeri kanadını merkezi bir
komutada toplamayı, yapılan silah yardımlarının tek elden koordine edilmesini ve Esed sonrasında düzenli orduya geçişi hedeflemiştir. Ancak ÖSO’nun
sahada rejime bağlı güçler karşısındaki etkinliği, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerden ve Körfez ülkelerinden (Suudi Arabistan ve Katar’dan) aldığı
desteğin azalması neticesinde zamanla zayıflamıştır. Bu nedenle 16 Şubat 2014 tarihinde Geçici Suriye Hükümeti’nin Savunma Bakanı Esad Mustafa
tarafından görevden alınan Selim İdris’in yerine rejimden ayrılan bir diğer komutan olan Abdullah el-Beşir getirilmiştir.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder