12 Eylül 2018 Çarşamba

AMERİKAN İSTİHBARAT BELGELERİNE GÖRE KURTULUŞ SAVAŞI’NIN BUNALIM DÖNEMİNDEKİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI BÖLÜM 1

AMERİKAN İSTİHBARAT BELGELERİNE GÖRE KURTULUŞ SAVAŞI’NIN BUNALIM DÖNEMİNDEKİ TÜRK DIŞ 
POLİTİKASI  BÖLÜM 1



...... VE “ DIŞİŞLERİ BAKANI YUSUF KEMAL BEYLE YAPILAN GÖRÜŞMELER” 

ESAT ARSLAN*
* Bilkent Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Koordinatörü.

Kurtuluş Savaşının Türk Dış Politikası-1

“Amerikan İstihbarat Belgelerine Göre Kurtuluş Savaşı’nın Bunalım Dönemindeki Türk Dış Politikası ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’le Yapılan Görüşmeler..”


GİRİŞ 

Kongreler devresinde Ulus’a mal edilen ve Son Osmanlı Meclis-i Mebusân’ınca betimlenen “Ulusal Ant” ödün verilmez bir biçimde ortaya konulmuş, Ulus, 
Meclis ve Ordu bütünüyle bu amaca kilitlenmişti âdeta... Bağlaşık Devletlerin Mondros’la açmış oldukları karta, aynı platformda, koşulları bile tartışılmayacak 
bir biçimde yanıt verilmişti. Makro seviyede ortaya konulan bu amaçlar doğrultusunda, Türk Dış politikasının genel ilkeleri çerçevesinde örgütlenilerek, dış platformda da, Yeni Türk Devletinin kurumsallaşmasına hız verilmişti. Mondros’tan bu yana 21 ay geçmiş, hilâfet, saltanat ve hânedanın ayrıcalıkları ile hakları uğruna, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması demek olan “Doğu Sorunu”nun bütün veçheleri uygulama alanına sokulmuş, ülke bütünlüğünden ödün verilmek suretiyle, Sevr Antlaşması imzalatılmıştı. 

Türk Kurtuluş Savaşı Sevr’den ödün verdirilmesi için yapılmıyordu, “Ulusal Ant” ile ortaya konulan fizikî coğrafî hedefe adım adım yaklaşılıyordu. 
TBMM Hükümeti’nce, ara hedefler ele geçirildikçe, zamanın tek süper gücü konumundaki İngilizler, hiç arzu etmedikleri halde, verdirilemeyecek ödünler için Ankara delegelerini istemeye istemeye görüşme ve konferanslara çağırmak zorunda kalmışlardı. Ethem’in tenkili, arkasından Birinci İnönü Muharebesi’nin kazanılması, işte bu dönemi açmıştı. Kararlılık, koşulları ve zamanlaması önceden düşünülmüş hukuksal temele oturtulmuş güç gösterisi “Tam Bağımsızlık”a giden yolun gerçek anahtarlarıydı. 

Beklenen olmuş, bu bilinmezlik ortamında “Bölgesel Çekim Merkezi” Anadolu’nun ortasından adeta fışkırmıştı. İnönü Savaşlarından sonra, İngiltere’nin 
devamlı bir biçimde arka çıkması sonucu Yunanistan kendini ispata kadar vardırmıştı işi... Çok geçmeden Yunan Kralı Konstantin ve Lider kadrosu 
Batı Anadolu’ya çıkmıştı. 
Yunanistan varını, yoğunu Anadolu bozkırına yığmıştı. Bu yığınaklanma sonucu, Anadolu bozkırının ortasında yeşermeye başlayan bu bölgesel çekim 
merkezi acaba, sönüp gidecek miydi? 20 Şubat 1921 tarihli New York Times1 ta, bir okuyucu mektubunda belirtildiği gibi, “ Kemal Bir Balon Mu, 
Yoksa Bir Kaya Mıydı? 1 Bu bunalımlı dönem içerisinde Amerikan istihbaratçılarının en deneyimlileri Ankara’ya gelmişler, büyük ölçüde Amerikan 
Lider Kadrosunun esas bilgisi unsuru paralelinde hazırladıkları anket sorularıyla Anadolu İhtilâli’nin liderini sınamışlardı 2. 
Görüşme sırasında Mustafa Kemal’in kişiliği, olayları algılamadaki kişisel becerisi, bakışı ve olayları irdeleyişi onları adeta büyülemişti. Ankara’dan 
ayrılmadan önce yapacakları önemli bir iş daha vardı, o da liderin çizdiği genel çerçeve içerisinde dış politikanın nasıl biçimlendirildiği ve uygulama 
alanına çıkarılmasıydı. Genel ilkeler ile uygulama arasında bir çelişki var mıydı? Yoksa lider farklı söylüyor, uygulayıcılar farklı şeyler mi yapıyorlardı? 
Aynı mı, yoksa ayrı frekanslardan mı ses veriyorlardı? 
Bunun için kendilerinin ifade ettikleri gibi “Milliyetçi Türkiye”nin Dışişleri Bakanı ile görüşülmeliydi. 

Birinci İnönü Muharebesi’nden sonra Ankara Hükümeti’nin ilk Dışişleri Bakanı sıfatıyla Londra’ya giden yetkisini aşarak, Bağlaşık Devletlerle sözleşmeler 
dönemini açmış olan Bekir Sami Bey istifa etmişti. Bağlaşık Devletler ile ayrı ayrı yapılan ikili görüşmeler sonucu Bekir Sami’nin yetkisini aşarak ikili bağlam’da yaptığı bu sözleşmelerin kazancı Fransa ve İtalya’yı İngiltere ve Yunanistan’dan uzaklaştırmış, Sevr Antlaşması’nın üzerinden henüz sekiz ay geçmesine rağmen, Sevr’in kendilerine sağladıkları ayrıcalıkları bir yana bırakarak Anadolu’nun boşaltılmasını sağlamışlardı... 
Bundan daha önemlisi de “Büyük Savaş” boyunca İngiltere’nin müttefiki olan bu iki önemli Avrupa Devleti tarafından da Yeni Türk Devleti’nin tanınmasını 
sağlamıştı. 
Yeni Türk Devleti’nin ilk Dışişleri Bakanı olan Bekir Sami Bey’den sonra, Dışişleri Bakanlığı görevine Yusuf Kemal (Tengirşenk) getirilmişti. 
Yusuf Kemal Bey bu görevi Kurtuluş Savaşı’nın devamınca Lozan görüşmeleri arifesine kadar sürdürmüştü. Ankara’ya gelen Amerikalılar, Mustafa Kemal Paşa ile yaptıkları görüşmenin hemen arkasından Yusuf Kemal Bey’le görüşme talebinde bulunmuşlardı. Türk dış politikasının çerçevesini tam olarak öğrenmek istiyorlardı. 

Amerikan dış politikasının sağlıklı temellere oturtulması için bu elzemdi, hayatîydi. “İhtilâlin Lideri”ne sorulan konulara koşut, hazırlanan sorularla 
Türk Dış Politikası bütün yönleriyle ortaya çıkarılması önemli bir amaç olarak saptanmıştı. Yusuf Kemal Bey’le yapılan bu görüşmeyi de, ABD’nin özellikle 
deniz aşırı ülkelerde oldukça etkin olan Deniz Kuvvetlerinin İstihbaratçıları gerçekleştirmişlerdi. Bu görüşme için, Amerikalılar aynı deneyimli kişiyi 
görevlendirmişlerdi. Bu kişi, Amerikan Deniz Kuvvetlerine mensup, Teğmen Robert S. Dunu idi. Teğmen Dunn, Mustafa Kemal Paşa ile 1 Temmuz 1921 
günü Amerikalıların “Kışlık Saray” olarak nitelendirdikleri, bugün müze olarak kullanılan Ankara Garı’ndaki, iki katlı taş binada görüşmeyi gerçekleştirmişti. Konu kapsamında birinci el kaynak niteliğindeki irdelenecek rapor ABD Washington Ulusal Arşiv Dairesi’ndeki Askerî İstihbarat Bölümü’nden 
elde edilmiş 3 ve söz konusu raporun aslı güçlükle okunduğundan, aslına uygun olarak Ekl’de aslı Ek-2’de sunulmuştur. 

ANKARA HÜKÜMETİ’NİN ULUSLARARASİ ARENAYA ÇIKIŞI 

Alman pragmatik kararların kazancı da çok büyük olmuştu. Canından can kopartmak pahasına Ethem sorunu çözülmüş, düzenli ordu deneyimi ile Birinci İnönü Muharebesi kazanılmıştı. Birbiri peşi sıra alman köklü kararlar ve eylemli hareket öylesine iç içe yapılmıştı ki, 1921 yılının daha birinci ayı dolmadan Kurtuluş Savaşı’nın küçük bir uygulaması gözler önüne serilmişti. 
Davanın nasıl kazanılacağı yönünde, içte ve dışta kapalı kapılar ardında kafalarda oluşan bulanıklık çözülmüştü. 
Oysa, sorunun nasıl çözülmesi gerektiği bütün yönleriyle çok öncelerden betimlenmişti. Bağlaşık Devletler Türkiye olgusu içerisindeki bu gerçeği varsayım olarak bile kabul etmemişlerdi. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı bir türlü sıcak karşılayamamışlardı. Anadolu kalkışmasının başarıya ulaşmasından çok, başarısızlığı üzerine yapmışlardı plânlarını... 

Atlantik’in ötesinden de durum pek farklı değildi, ancak geleneksel ihtiyatlı “Bekle Gör” dış politikası çerçevesinde Anadolu’daki bu yeni oluşum son derece 
yakın plândan takip ediliyordu. Anadolu bozkırının ortasındaki yeşermeye başlayan Yeni Türk Devleti’nin dış politikada açmış olduğu bu yeni dönem, çok 
geçmeden Yeni Dünya kamuoyunun ilgi odağı haline geliyordu. Amerikan kamuoyunun sesi durumundaki New York Times Gazetesi, açılan bu yeni dönemi ve gelişmeleri “Hasta Adam İyileşme Belirtileri Gösteriyor” başlıklı yazısında şöyle değerlendiriyordu: 

“İtilâf Devletleri ayın 21’inde Londra’da toplanarak Yakın Doğu sorununu görüşecek olan Konferans İstanbul Hükümeti’nin yanı sıra halen Türkiye’de 
sözü geçen tek hükümet olan Mustafa Kemal’in Ankara Hükümeti’ni de davet etmiş bulunuyorlar” 4. 

Yasallığı bile tartışılan bir konumdan, İstanbul Hükümeti’ne karşın, “sözü geçen tek hükümet” konumuna geçilmişti. Bir başka açıdan bakıldığında, bu durum, 
Süper Güç olma yolundaki ABD’nin Amerikan kamuoyunun sesi durumundaki bu gazetedeki bu tür değerlendirilmenin uluslararası platforma çıkışta, Ankara Hükümeti’ne yeşil ışık yakılmış olduğunu da gösteriyordu. Sessiz kalınmamış, aynı zamanda “Mustafa Kemal’in Ankara Hükümeti”ne görünmez ve adı konulamayan bir destek de verilmişti. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti’nin ya da kendi ifadesiyle İstanbul delegasyonunun bu konferansa 
çağrılmasını, çizilen “dış politikanın kilometre taşlan” içerisinde Yeni Dünya’ya açıklamaktan kendini alamıyordu. Philedelphia-Ledger Muhabiri K. Sheit TBMM 
Başkanı Mustafa Kemal’e Osmanlıca yazılı olarak sorduğu soruları Fransızca olarak şöyle yanıt veriyordu: 

“(...) İstanbul Delegasyonu kendi generalleri vasıtasıyla bu şehre emir verdikleri cihetle, İtilâf Devletlerinin bütün arzularını kabul ettirebilecekleri ve ayrıca millet tarafından seçilmiş herhangi bir meclise istinat etmeyen sözde bir hükümet tarafından gönderilmiştir. Binaenaleyh bu delegasyonun Türk Milleti adına konuşma selâhiyeti yoktur” 5. 

Ulusal egemenliğin bayraktarlığını yapanlara aynı platformda yanıt verilmişti. Savaşımın Anadolu’daki adresi belliydi, “Türk Ulusu”... Onun temsilcisi olunmadan, onayı alınmadan uluslararası platforma çıkılamazdı. Hele generallerin güdümündeki İstanbul’un dış arenadaki temsile hiç hakkı yoktu. Yeni Dünya’ya bundan daha güzel bir mesaj verilemezdi. Kararlılık ve gücün oluşturduğu bu yeni durum çok geçmeden meyvelerini verdi. Genel konjonktürel duruma göre, politik askerî durum değerlendirilmelerini yapan İngiltere, İtalya aracılığıyla çok geçmeden istemeye istemeye Ankara Hükümeti’nin temsilcilerini Londra Konferansı’na çağırmak zorunda kaldı. Bekir Sami Kurulu da Tevfik Paşa başkanlığındaki İstanbul Kurulu ile Londra Konferansı’nın açıldığı gün olan 21 Şubat 1921’de Londra’ya gelmişlerdi’’ 6. 

Gecikmeli olarak Londra’ya gelen iki kuruldan İstanbul Kurulu’nun Başkanı Tevfik Paşa’nın söz hakkının TBMM temsilcilerine bıraktığını açıklamasından sonra, durum üstünlüğüne kavuşan Bekir Sami Kurulu’na İngilizler tarafından güçlükler çıkarılması ile ikili bağlamda sözleşmeler yapılması evresine girilmişti. 

***
Bekir Sami Bey’in, Londra Konferansı’ndaki girişimleri, kişisel çabaları sonucu Londra’da Fransa, İtalya ve İngiltere ile ayrı ayrı üç gizli sözleşme yapılmıştı. Aslında Bekir Sami tarafından yapılan, ayrı ayrı görüşülmek suretiyle, birbirleriyle dost olan bu üç ülkenin Anadolu üzerindeki emellerinin birini, diğerine karşı kullanılmaya çalışılmıştı. Olaya genel bir değerlendirme ile bakıldığında, ikili ilişkiler, ilkelerin çarpışması biçiminde değil, politik fikirlerin ortaya atıldığı bir ödün çarpışması biçiminde cereyan etmişti. Bekir Sami Bey, Londra’dan döndüğü zaman İkinci İnönü Muharebesi de kazanılmıştı. 

Birinci İnönü Muharebesi’nin kazancı üzerine bina edilen ikili sözleşmeler, “Ulusal Ant” koşullarıyla büyük ölçüde çeliştiğinden, gerek Hükümet, gerek TBMM nezdinde büyük eleştirilere uğrayarak reddedildi. Bunun üzerine, Bekir Sami, Mustafa Kemal’in de isteği üzerine 8 Mayıs 1921’de kaleme aldığı istifasını TBMM’nin 12 Mayıs 1921 günkü 32’inci birleşiminin ikinci oturumunda meclisin onayına sundu. Meclis de bu istifayı kabul etti 7. “Ulusal Ant”tan asla ödün verilmeyeceği bir kez daha görülmüştü. Ancak, Bekir Sami Bey, Bağlaşık Devletleri Yeni Türk Devleti ile karşı karşıya getirerek, olayların çözümlenmesi için müracaat edecekleri adresi belirlenmesine yardımcı olmuştu. Doğal olarak bu yeni durum, hem de uluslararası hukukî platformda Yeni Türk Devleti’nin tanınma sürecini başlatmıştı. Irmağın geriye akıtılmayacağı gibi, bu süreçten geri dönülmesi de olanaksızdı. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder