SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 2
İlk aşamada El-Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra grubu örgütten biatını çekerek isim değişikliğine gitmiş, Şam’ın Fethi Cephesi’ni kurduğunu
açıklamış ve daha sonra da HTŞ’yi ilan ederek farklı gruplarla birleşmişti.9 Bu aşamalarda diğer muhaliflerle de gerginlik yaşayan grup bazı yapıları
bölgede tasfiye ederek güçlü bir pozisyona ulaştı. Son olarak Ahraru’ş-Şam ile 2017’de yaşanan gerginliklerin ardından gerçekleşen çatışmalarla İdlib ve çevresini büyük oranda kontrol altına alan HTŞ daha sonra ideolojik iç çekişmeler, yoğun rejim ve DEAŞ saldırıları sonucu ciddi oranda kan kaybetti.
9 Ekim 2017’de DEAŞ’ın rejim bölgesini geçerek HTŞ kontrolündeki muhalif bölgeye saldırması10 ve 24 Ekim’de rejimin bölgede simultane olarak HTŞ’ye karşı başlattığı saldırı11 grubun ağır bir darbe almasına yol açtı. Şubat 2018’e kadar süren çatışmalar sonucu Halep’in güneyi ve İdlib’in bir kısmı muhaliflerin kontrolünden çıktı.
Kısa süre içerisinde muhalifler arasında çatışmalar yeniden alevlendi. Bu süreçte HTŞ içerisine daha önce eklemlenmiş birçok grup ayrılırken El-Kaide
yakınlığıyla bilinen isimler de ayrışmaya başlayarak Hurrase’d-Din adlı örgütü oluşturdular.12
Daha önce Haziran 2017’de HTŞ ve Ahraru’ş- Şam arasında yaşanan çatışmaların ardından HTŞ Bab Hava Sınır Kapısı ve İdlib şehri gibi önemli bölgeleri ele geçirmiş, Ahraru’ş-Şam, Cebele’z- Zaviye ve Gab Ovası bölgesine çekilmek zorunda kalmıştı. 2018’de iç karışıklıklar ve tartışmalar sonucu bölünmeler yaşayan HTŞ 18 Şubat 2018’de kendisine rakip iki grubun (Ahraru’ş Şam ve Nureddin Zengi Hareketi) bir araya gelerek kurdukları Cephetü’l-Tahrir Suriye grubuyla bir gün sonra çatışmaya başladı. İlk başlarda Cephetü’l- Tahrir Suriye’nin kimi bölgeleri ele geçirmesine karşın sonrasında HTŞ bazı bölgeleri gerialmayı başardı. Buna rağmen önemli birtakım pozisyonlar (Daret İzze, Sarakıb, Taftanaz Hava
Muhalifler İdlib şehrini Esed rejiminden almak için Mart 2015’te operasyon başlattı. Her ne kadar daha önce de bölgede muhalifler rejim unsurlarına
karşı saldırılar düzenlemiş olsa da şehri almaya muvaffak olamamışlardı. Bu operasyonda bölgede ileri gelen güçlü grupların bir araya gelerek oluşturduğu
Fetih Ordusu koalisyonu şehre güçlü bir hücum başlattı. Yaklaşık dört gün süren çatışma ve saldırıların ardından muhalifler şehri bütünüyle ele geçirmeyi
başardı.6
Fetih Ordusu böylelikle bölgede yer alan Şii nüfusa sahip Keferya-Fua köylerini kuşatma altına alırken ilerleyiş batıda rejim kontrolündeki bölgelere doğru genişlemeye devam etti. Muhalifler 22 Nisan’da ise yeni bir operasyon odasıyla İdlib’in Lazkiye’ye açılan batıdaki Cisre’ş-Şuğur şehrine yönelik saldırıya başladı. Yaklaşık üç gün sonra şehir büyük oranda muhaliflerin hakimiyetine geçti.7
28 Mayıs 2015’e gelindiğinde ise Fetih Ordusu stratejik Eriha şehrini de kontrol altına almayı başardı.8
Muhalifler ilerleyişini sürdürerek İdlib ile Lazkiye arasında yer alan Gab Ovası’na yöneldi ve pek çok noktayı ele geçirdi.
Suriye’deki savaşın gidişatını dramatik bir biçimde değiştiren bu hamle muhalifleri çok güçlü bir pozisyona taşırken rejimi son derece kırılgan bir
hale getirmişti. İlerleyişin bu şekilde devam etmesi halinde Hama ve Lazkiye’de rejim varlığının tehlikeye girebileceği ve muhaliflerin ilerleyişinin rejimin çöküşüne yol açacağına yönelik güçlü emareler ortaya çıkarken özellikle Eylül 2015’te Rusya’nın doğrudan savaşa dahil olarak hedef almaya başlaması ve İran’ın da buna paralel olarak sahadaki ağırlığını artırmasıyla dengeler muhalifler aleyhine şekillenmeye başladı.
İdlib’deki Muhalifler Arası Dengeler Rus müdahalesinden sonra Suriyeli muhalifler oldukça sancılı bir süreç yaşarken rejim saldırıları karşısında pek çok yerden çekilmek zorunda kaldılar. Rusya ve İran’ın desteğiyle kuşatma altına aldığı bölgelere yoğun saldırılar düzenleyen Esed rejimi bölgedeki nüfusu muhalif gruplarla birlikte göçe zorladı. Neticede her defasında İdlib’e yönelen tehcir edilmiş kitleler dar bir alanda nüfusun 2,5-3 milyona kadar yükselmesine neden oldu. Ayrıca çok sayıda muhalif savaşçı da bu bölgelerden İdlib’e geçti.
İlk aşamada El-Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra grubu örgütten biatını çekerek isim değişikliğine gitmiş, Şam’ın Fethi Cephesi’ni kurduğunu açıklamış ve daha sonra da HTŞ’yi ilan ederek farklı gruplarla birleşmişti.9 Bu aşamalarda diğer muhaliflerle de gerginlik yaşayan grup bazı yapıları bölgede tasfiye ederek güçlü bir pozisyona ulaştı. Son olarak Ahraru’ş-Şam ile 2017’de yaşanan gerginliklerin ardından gerçekleşen çatışmalarla İdlib ve çevresini büyük oranda kontrol altına alan HTŞ daha sonra ideolojik iç çekişmeler, yoğun rejim ve DEAŞ saldırıları sonucu ciddi oranda kan kaybetti. 9 Ekim 2017’de DEAŞ’ın rejim bölgesini geçerek HTŞ kontrolündeki muhalif bölgeye saldırması10 ve 24 Ekim’de rejimin bölgede simultane olarak HTŞ’ye karşı başlattığı saldırı11 grubun ağır bir darbe almasına yol açtı. Şubat 2018’e kadar süren çatışmalar sonucu Halep’in güneyi ve İdlib’in bir kısmı muhaliflerin kontrolünden çıktı.
Kısa süre içerisinde muhalifler arasında çatışmalar yeniden alevlendi. Bu süreçte HTŞ içerisine daha önce eklemlenmiş birçok grup ayrılırken El-Kaide
yakınlığıyla bilinen isimler de ayrışmaya başlayarak Hurrase’d-Din adlı örgütü oluşturdular.12
Daha önce Haziran 2017’de HTŞ ve Ahraru’ş-Şam arasında yaşanan çatışmaların ardından HTŞ Bab Hava Sınır Kapısı ve İdlib şehri gibi önemli bölgeleri ele geçirmiş, Ahraru’ş-Şam, Cebele’z-Zaviye ve Gab Ovası bölgesine çekilmek zorunda kalmıştı. 2018’de iç karışıklıklar ve tartışmalar sonucu bölünmeler yaşayan HTŞ 18 Şubat 2018’de kendisine rakip iki grubun (Ahraru’ş Şam ve Nureddin Zengi Hareketi) bir araya gelerek kurdukları Cephetü’l-Tahrir Suriye grubuyla bir gün sonra çatışmaya başladı. İlk başlarda Cephetü’l-Tahrir Suriye’nin kimi bölgeleri ele geçirmesine karşın sonrasında HTŞ bazı bölgeleri geri almayı başardı. Buna rağmen önemli birtakım pozisyonlar (Daret İzze, Sarakıb, Taftanaz Hava Üssü) Cephetü’l-Tahrir Suriye’nin elinde kaldı. Çatışmalar 24 Nisan 2018’de taraflar arasında varılan anlaşmayla sona erdiyse de gruplar arasındaki tansiyon varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Yukarıda zikredilen siyasi ve askeri gelişmeler ışığında Suriye Milli Ordusu’nun yakın zamanda İdlib’de varlık göstereceği öngörülebilir. Suriye Milli Ordusu Aralık 2017’de Suriye geçici hükümeti tarafından ilan edilirken bu yeni oluşumun şemsiyesi altında ÖSO yapılanmalarının bir araya getirilmesi hedeflendi. Kısa bir süre içinde yeni kurulan Suriye Milli Ordusu bünyesinde üç kolordu oluşturuldu. Türkiye’nin eğit-donat programına alınan Suriye Milli Ordusu FKH ve ZDH’ye katıldı ve görece başarılı bir performans gösterdi. Aslında Suriye Milli Ordusu projesi bütün askeri muhalif grupları bir araya getirmeye çalışan yeni bir proje değildi. 2014’te Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun
(SMDK) dönem başkanı Halit Hoca Suriye Milli Ordusu’nun kurulması gerekliliğini vurgulamış olsa da proje hayatı geçirilemedi. Ağustos 2017’de İstanbul merkezli Suriye İslam Konseyi askeri muhalif grupları birleşmeye ve tek bir devrimci ordu kurmaya davet etti.13
Aynı çağrı geçici hükümetin başbakanı Cevat Ebu Hatab’tan da geldi. Milli Ordu’nun önceki girişimlerinin aksine Türkiye tarafından “eğit-donat birlikte savaş”14 sürecinin içine alınması Suriyeli muhalif gruplar arasında daha cazip haline gelmesini sağlamıştır.
Bununla birlikte Türkiye’nin hem diplomatik arenada hem de sahada varlığının ve etkinliğinin artması dikkate alındığında projeye muhalefet tarafından
verilen önem daha anlaşılır olmaktadır. Nitekim Mart 2018’de Humus’un kuzeyinde bulunan askeri muhalif gruplar Suriye Milli Ordusu’nun dördüncü kolordusunu teşkil ettiğini duyurmuştur. 15 Halihazırda Suriye Milli Ordusu’nun İdlib’deki varlığı sınırlı olsa da bunun ilerleyen süreçte daha da artacağı öngörülebilir. Türkiye’nin Rusya ile yürütmesi muhtemel müzakerelerin neticesinde, Esed rejiminin saldırısını önleyebilecek ortak formülde, Türkiye’nin garantörü olacağı Suriye Milli Ordusu önemli bir rol üstlenebilir. İdlib’deki bütün askeri muhalif gruplar Suriye Milli Ordusu komutası altında toplanabilir.
HARİTA 1. MUHALİF UNSURLARIN İDLİB’DEKİ KONTROL ALANLARI
Öte yandan DEAŞ, İdlib bölgesinde bariz bir varlık göstermese de gruba ait uyuyan hücreler olduğu ve zaman zaman harekete geçip çeşitli operasyonlar
düzenlediği biliniyor. Zira İdlib bölgesinde kimi zaman muhalif komutanları ve genel olarak bölgenin istikrarını hedef alan eylemler gerçekleştiriliyor.
DEAŞ son dönemlere değin bu eylemleri üstlenmekten kaçınırken son haftalarda gerçekleştirdiği saldırıları Amak Ajansı üzerinden üstlenmeye başlamıştır.
Artan saldırılara karşı HTŞ emniyet birimleri harekete geçerek birçok DEAŞ hücresini etkisiz hale getirmiştir.16
Buna karşın Esed rejimine bağlı kişi ve hücrelerin de benzer saldırıların arkasında olduğu görülmektedir. Nitekim muhalif gruplar Esed rejimiyle iş birliği
yapmak suçundan şimdiye kadar birçok kişiyi tutuklamıştır.17
İdlib Bölgesinin Yönetimi
< Muhalefetin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlarından biri yönetim sorunudur. Esed rejiminden ele geçirilen bölgelere sağlık, güvenlik ve
eğitim hizmetleri sağlamak konusunda yeterli başarının gösterilemediği söylenebilir. >
Muhaliflerin askeri yapılanmasındaki dağınıklık yönetime de yansımaktadır.
Esed rejiminden ele geçirilen bölgeler bir üst otoriteye devredilmeden, kazanımda rol oynayan askeri gruplar tarafından kontrol ediliyor.
Askeri gruplar ise bu görevi yerine getirmek için sivil yönetim yapılanmaları kurmaya başlamıştır. Böylelikle askeri grupların yargı, idari ve güvenlikten sorumlu uzantıları belirmiştir. Bununla beraber sivil aktivistler tarafından kurulan komiteler ve idari meclisler de mevcuttur fakat güç mücadelesi neticesinde silahlı gruplar kontrolü tamamen ele geçirmiştir.
Bu dağınıklığı sona erdirmek, Esed rejiminden ele geçirilen bölgeleri yönetmek ve muhalefeti temsil etmek için SMDK bünyesinde geçici hükümet kuruldu ve muhalefetin kontrol ettiği bölgeleri yönetmekle mükellef kılındı. Başta belli bir varlık gösteren geçici hükümet zamanla güç kaybetmeye ve muhalefet bölgelerinde varlığı yara almaya başladı. Bunun iki sebebi olduğu söylenebilir: Birincisi başta nispeten büyük maddi imkanlara sahip olan geçici hükümet muhalefetin bölgelerinde hem istihdam hem de hizmet sağlıyordu. Fakat SMDK’nin güç kaybetmesiyle beraber ve Suriye mücadelesinde değişen dengelerden dolayı bu imkanlar azalırken buna paralel olarak geçici hükümetin etkinliği zayıfladı. İkinci sebep ise geçici hükümetin belli bir askeri güce dayanmaması oldu. Özellikle ÖSO’nun zayıflaması ve yerine İslami grupların güçlenmesiyle geçici hükümetin dayanabileceği bir askeri güç kalmadı. Ayrıca radikal yapılanmalar yönetimi kendi elinde tutmak ve mümkün mertebe askeri
güç kullanarak kendi varlıklarını dayatmaya çalışıyor ve güç paylaşımına gitmek istemiyorlardı.
Mezkur zorluklar Suriye genelinde olduğu gibi İdlib’de de söz konusudur. İdlib şehir merkezi başta olmak üzere İdlib ve Batı Halep’te birçok nokta 2015’in ortasında muhalefetin eline geçti. İdlib bölgesi tek bir yönetim altında kalmak yerine askeri gruplarının nüfuz dağılımına göre dağıldı. Örneğin Nureddin Zengi grubunun etkin olduğu Batı Halep bölgesinin yönetimi gruba bağlı kaldı. HTŞ ise kontrol ettiği bölgelerde hizmetler sağlamak için kendi bünyesinde “Hizmetler için Sivil İdare” adlı bir kurum kurdu. İdlib şehir merkezinde ise şehri ele geçiren Fetih Ordusu askeri koalisyonun gruplarının ortak yönetimine bağlı kaldı. Grupların üzerinde anlaştığı Mudar Hamdun İdlib valisi olarak atandı.
Ahraru’ş-Şam’a mensup olan Hamdun Aralık 2015’te Esed rejimi güçleriyle girdiği çatışmada ağır yaralanarak hayatını kaybetti.18
Temmuz 2017’de Ahraru’ş-Şam’a karşı başlattığı taarruzun ardından galip gelen HTŞ İdlib’in hakim gücü haline gelse de bölgenin yerel-yönetim sorunlarıyla yüzleşmek durumunda kaldı. Örgütün uluslararası hakim güçler tarafından terör örgütü olarak tanımlanmasından dolayı kendisine bağlı herhangi bir yapılanma da gayrimeşru görülmekte ve bir terör örgütünün uzantısı olmakla itham edilmekteydi. HTŞ bu sorunları dikkat alarak “sivil yönetim” projesini dillendirmeye başladı. HTŞ İdlib yönetiminin sivil bir yönetim olacağını ve kendisine tabi olmayacağını iddia etti. Bu bağlamda “Kurtuluş Hükümeti” projesi ortaya atıldı.19
HTŞ’nin aldığı inisiyatifle İdlib’de Kasım 2017’de Kurtuluş Hükümeti adlı bir hükümet kuruldu. On bir bakanlıktan oluşan hükümet İdlib ve Halep’te Esed rejiminden kurtarılmış bölgelere yönetim ve hizmet sağlamayı hedeflediğini açıkladı. Kurtuluş Hükümeti’nin kurulmasının ardından HTŞ’ye ve hükümete ait güçler SMDK’ye ait Suriye geçici hükümetinin İdlib’de bulunan ofislerini baskın düzenleyerek kapattı.
HTŞ’nin desteklediği Kurtuluş Hükümeti kurulduktan bu yana İdlib’de etkin olmaya çalışsa da daha çok yerel belediyecilik hizmetlerine odaklandı. Böylelikle güvenlik, siyasi ve askeri konular HTŞ’nin elinde kaldı. Başka bir deyişle Kurtuluş Hükümeti İdlib bölgesinin geleceğini etkileyebilecek kararlar alma konusunda oldukça sınırlı bir yetkiye sahipti. Bununla beraber birçok sivil örgüt Kurtuluş Hükümeti’ni tanımadı. Sivil örgütler ve mahalli meclisler tarafından HTŞ’nin bir uzantısı olarak görünen hükümet temsil sorunuyla da karşı karşıya kaldı.20
Kurtuluş Hükümeti her ne kadar HTŞ’nin gücüne dayanarak etkinlik kurmaya çalışsa da, HTŞ’nin nüfuzunun sınırlı olması ve temsil sorunu yaşaması nedeniyle sınırlı bir etkinlik sağlandığı söylenebilir. Ayrıca Kurtuluş Hükümeti’nin maddi gelirinin de yeterli olmadığı ve ilgili faaliyetlerini sürdürebilmekte ciddi zorluklar yaşadığı görülmektedir. Halihazırda HTŞ’ye ait hükümet İdlib bölgesinde faaliyet gösteren en büyük idari yapılanma olsa da başka oluşumlar da bulunmaktadır. Han Şeyhun ve Ariha belediye meclisleri gibi Kurtuluş Hükümeti’ni tanımayan
yapılar söz konusudur.21
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder