2 Eylül 2018 Pazar

MİLLİ GÖRÜŞ FELSEFESİ Erbakan’dan Sonrası, NELER Oldu.! BÖLÜM 3

MİLLİ GÖRÜŞ FELSEFESİ Erbakan’dan Sonrası, NELER  Oldu.! BÖLÜM 3   


MSP’deki parti içi muhalefet giderek huysuzlaşıyordu. Derken Meclis 5 Haziran 1977de erken seçim kararı aldı. Seçime az bir zaman kala. A.Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu, Gündüz Sevilgen, Reşat Saruhan, Ali Acar, Ahmet Akçael, Vahdettin Karaçorlu, Rasim Hancıoğlu, Cemal Cebeci, Hulusi Özkul, Yahya Akdağ, Cahit Karaçor, Sabri Dörtkol ve Hüseyin Abbas gibi, genellikle nurcuların yazıcılar kolundan olan bu müzmin muhalifler, tek tek partiden ayrılıyor ve MSPden desteğini çekiyordu. Daha sonra Nizam Partisi’ni kuran bu muhalifler, tam bir hezimete uğrayacak ve adları bile unutulacaktı.
Hatta 3. Büyük Kongre’den sonra bu şahıslar, 8 maddelik muhtıra mahiyetinde bir imzalı metin hazırlayarak, Erbakan Hoca’ya takdim ettiler:

1 - Usulüne uygun istişare etmediniz.
2 - Halisane ikazlarımızı dinlemediniz.
3 - Kardeşlerimiz arasında meşrep farkı gözettiniz.
4 - Dalkavuklara güvendiniz, emaneti ehline vermediniz.
5 - Kamuoyunda davamızın hafife alınmasına vesile olan beyanatlar verdiniz.
6- Davamızın başarısına yarayacak ilmi çalışmalar yerine, süfli politika usullerine tevessül ettiniz.
7 - Maslahat icabıdır, diyerek yalan söylediniz
Bu şartlar altında vebale ortak olmamak için, sizi ve ekibinizi desteklemeye devam etmeyeceğiz.
8 - Ancak bütün ihtilaflarımızı halledecek “ilim ve irşat ehli bir üst hakemler kuruluna” razı olmayı, yegâne çare olarak görmekteyiz.

Meclis Grup Odası’nda kendisine okunan bu metni dikkatle dinleyen Erbakan Hoca, asaletine yakışan bir sabır ve olgunlukla, şu anlamda bir cevap verdi:
“Zikredilenlerden birisi hariç, diğerlerinde belki haklılık payı bulunabilir. Evet, birçok hatalar yapmış olabiliriz. Bu bizim acemiliğimize, devlet idaresindeki tecrübesizliğimize, istismar edilen iyi niyetimize ve bazı konular ve kişiler hakkındaki bilgi eksikliğimize bağlanmalı ve bağışlanmalıdır.
Ama asla iştirak etmediğim husus ise, 7. Maddedeki yalan söylediğimi zannetmeniz dir. Mensuplarımıza hedef göstermek, ümit ve güven vermek ve Allahtan dua makamında temenni etmek maksadına yönelik bulunan ve zaten caiz olan sözler dışında, hayatım boyunca yalan söylemeğe asla tenezzül etmedim. Bundan sonra da etmeyeceğim..”

Hâlbuki tenkit edilen diğer maddeler bile, asla doğru değildir. Ya onların itiraz ettikleri konudaki İslamın hükmünü yanlış ve eksik bildiklerinden, ya anlayış ve feraset körlüklerinden, ya da kötü niyetlerinden ve oyunbozanlıklarına bahane uydurma gayretlerinden dir.

8. maddedeki “Hakemler kurulu” teklifi ise, itaatsizliklerine, keyfi hareket isteklerine ve teşkilatı “7 kocalı Hürmüz” şaşkınlığına düşürme gayretlerine bir kılıf gibidir. Bu teklif ilmen de, aklen de, dinen de geçersizdir.
MSP 1977 seçimlerine, işte böyle bir parti içi kargaşa ile girdi.
Sağcı, solcu bütün partiler birbirleriyle göstermelik horoz dövüşü yaparken, hepsinin ortak hedefi MSP idi. Mason-muhafazakâr tüm basın, MSP ve Erbakan aleyhinde şeytanları bile utandıracak bir kampanyaya girişmişti. Dışarıdakiler iftira, alay, tehdit ile MSP’yi hırpalarken, içeridekiler de maalesef makam, menfaat ve ganimet hırsıyla birbirine girmişti.
Ve tabi seçim sonuçları herkesi şaşırtmış ve hayal kırıklığına uğratmıştı.
Aslında MSP, 1973’e göre reylerini bir hayli arttırmıştı. Ancak özel hazırlanan Seçim Kanunu oyunları ve kütüklerde yazılı seçmen listesinden bile 3 milyon fazla kullanılan sahte ve mükerrer oylar yüzünden, MSP sadece 24 milletvekili ve 1 senatör kazanmıştı. Oy oranı da bu yüzden 11.8den 8.6ya düşmüştü.
MSPnin 1977 adaylarından birisi de Turgut Özaldı.
Turgut Özal, Erbakan Hoca’nın İstanbul Teknik Üniversitesi’nden tanışı ve arkadaşıdır. O dönem Turgut - Korkut Özal kardeşler, yakalarında devamlı Bozkurt rozeti taşıyacak kadar hızlı birer Turancıdır. Hem cumaya camilere hem de gece eğlencelerine katıldıkları için, Hoca bunlara soğuk bakmaktadır.
1. MC. Hükümeti döneminde, Başbakan Demirel’in Turgut Özalı Merkez Bankası’nın başına geçirmek istediği, ancak Hoca’nın buna karşı çıktığı anlatılır. Özala önce MHP’liler İstanbul’dan senatörlük adaylığı teklif ettiler, ama kabul etmedi.
Sonra Demirel, Seyfi Öztürk ve Nahit Menteşe’yi Bursa’dan liste başı adaylığı için Özala gönderdi. Özal bu teklife hazırdı ama, daha önce MSP’den aday olmak üzere kardeşi Korkut’a söz vermişti.
Bazı mahfillerde, Korkut Beyin “ağabeyini de yanına alarak, Erbakanı devre dışı bırakmak ve MSPnin başına konmak hesapları yaptığı” konuşuluyordu.
Ve Turgut Özal MSP’nin İzmir milletvekili adayı oldu.
27 Mayıs 1977de, saat 20:50-21:00 arası yaptığı radyo konuşmasında Özal şunları söylüyordu:
“... Karşılaştığımız meselelerin hallinde, en başta hızlı ve yaygın bir ağır sanayiden başka yol olmadığı, açık bir surette ortadadır.
... Kıbrıs sonrası gelişmeler, bu konuda Milli Görüş’ün ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
... Faizsiz kredi ile yapılacak yatırımların, üretimi katbekat arttıracağı muhakkaktır.
Devleti yönetecek kadroların, bilgili ve cesur olduğu kadar, imanlı ve ahlaklı olmaları da lazımdır.
Milli Selamet kadrolarının, bugün Türkiyenin sorunlarını en iyi bilen güçlü ve inançlı bir teknik kadro olduğundan hiç kimsenin şüphesi kalmamıştır...”
İşte Erbakan Hoca, etiket ve yeteneklerini Hakk’ın ve hayrın hizmetinde kullanmak ve onu bütünüyle Milli Görüşe kazandırmak ve Özalı malum çevrelerin güdümünden kurtarmak için, kendisini İzmirden aday gösteriyordu.
1977 seçim sonuçları da koalisyonsuz bir hükümet kurmaya müsait değildi. Erbakan Hoca’nın deyimiyle bu seçimlerde MSP’ye sallanan kahpe kılıçların rüzgârından, 45 milletvekili olan Demokratik Parti ile 13 milletvekilline sahip C. Güven Partisi silinmişti. CHP oylarını 8 artırıp 213, AP oylarını 7 arttırıp 189, MHP ise 100 artırıp 16 milletvekili çıkarmıştı. Özellikle MSP’nin güçlü olduğu yerlerde, MHP’nin desteklendiği dikkatlerden kaçmamıştı.
MSP, 48 milletvekilinden 24’e düşmüştü ve anahtar küçülmüştü ama, bu sefer etkisi ve önemi daha da büyümüştü. Öyle ki, MSP’siz hükümet kurulamaz hale gelmişti. Tabiri caizse anahtar küçülmüş, maymuncuk olmuştu ve artık her kapıyı açıyordu. MSP’nin milletvekili sayısının düşmesi, “Irak misali, çeşitli bahanelerle Türkiye’ye saldırmayı bile düşünen siyonist güçlerin, bu hırsının ve hıncının törpülenmesi ve “Nasıl olsa kendi kendine eriyor” diyerek, çok kötü ve korkunç niyetlerinden vazgeçmesi bakımından da, hikmet ve takdir açısından yararlı ve hayırlı olmuştur.

Dünya tarihinde, belki de en fazla hükümet kurma görevi veren Cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk, bu sefer CHP lideri Eceviti görevlendirdi. Ecevit’in kurduğu 40. hükümet güvenoyu alamadığından, 21 Haziran 1977’de düştü.
Bunun üzerine hükümeti kurma görevi AP lideri Demirele verildi. Yapılan görüşmeler sonucu, AP-MSP ve MHPden oluşan 2. MC hükümeti kuruldu. 17 Ocak 1977’de Meclis’te güven oylamasına gidilmesinden birkaç gün önce, Erbakan Hoca’nın 4 Aralık 1977’de Urfa’da yaptığı bir konuşmada, “MSP’ye oy vermek ‘Biz din düşmanlığı istemiyoruz’ demektir. ‘Biz insan haklarına saygı istiyoruz’ demektir. ‘Biz camilerimize geçmişte olduğu gibi ahır yapılmasını arzu etmiyoruz’ demektir" şeklindeki sözleri, 6187 sayılı kanuna aykırı bulunarak, Cumhuriyet Başsavcılığına “partinin kapatılması ve Hoca’nın dokunulmazlığının kaldırılması” istemiyle dava açılıyordu. Hatta Yargıtay Başkanı Cevdet Menteş, “Bu işte geç bile kalındı” diyordu.

Çok şükür ki, o arada Partiler Yasası’nda yapılan ve Fahri Korutürke onaylatılan küçük bir değişiklikle, bu badire de atlatılıyordu.
2. Milli Cephe Hükümeti’nde de, en hızlı ve hayırlı hizmetleri yine Erbakancılar yapıyordu. MSP hayırlara motor, şerlere fren oluyordu.
MSP “Önce ahlak ve maneviyat” parolasına uygun olarak açtığı İmam-Hatip Okulları’nın sayısını 350ye çıkarıyor, temelini attığı 200 ağır sanayi fabrikalarından 70 kadarını hizmete ve üretime açıyordu.
Bu arada “MSP’yi Erbakan’dan kurtarma ve kaleyi içten yıkma” operasyonları da hızlanıyordu. Ve nihayet 15 Ekim 1978de yapılan MSP Büyük Kongresi’nde çıbanlar deşiliyor, muhalifler cebindeki taşları ortaya döküyordu. Korkut Özalın başını çektiği ekip “önce Hoca’nın çevresini boşaltmak ve Genel İdare Kurulu’na kendi adamlarını doldurmak, arkasından da bir parti içi darbe ile Hoca’yı devre dışı bırakmak” amacına yönelik, iki kademeli bir plan uyguluyordu, ama başarılı olamıyordu.

Hoca Kongreyi açış konuşmasında, “77 seçim sonuçlarının bir hezimet olmadığını, cemaat ve teşkilatımızın elinden geleni yaptığını, ama rakiplerin ve dış güçlerin bütün imkanlarıyla MSP’ye saldırdığını ve takdiri ilahi olarak ortaya çıkan bu neticenin hakkımızda hayırlı olacağını, telaş ve endişeye gerek bulunmadığını” güzel bir dille ifade etti.

Arkasından bir nevi zorla kürsüye çıkan Korkut Özal, Erbakanı edebiyat yapmak ve cemaati oyalamakla suçluyor, 77 sonuçlarının açık bir hezimet olduğunu savunuyor ve bundan birinci derecede Hoca’yı sorumlu tutuyor ve Erbakandan bu hezimetin hesabını vermesini istiyordu.

Bunun üzerine söz alan Ali Oğuz, "Fehim Adak Bey, 1973’te Mardin’den milletvekili seçildi ve bakan oldu... Bütün ülkeye ve özellikle kendi bölgesine halkı memnun edecek hizmetler götürmüş ki 1977 seçimlerinde MSP, Mardinde milletvekili sayısını ikiye çıkardı.
Buna karşılık biz 73’te Erzurum’dan 3 milletvekili kazandık. Korkut Bey ise özellikle o bölgeye hizmet götürecek Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na getirildi... Ve 77 seçimlerinde kendilerinin aday olduğu Erzurum’dan bu sefer 6 milletvekili çıkarmamız gerekirken, tam tersine bire düştü. Demek ki Korkut Bey, bakanlığında başarılı olamamış ve yararlı hizmetler yapamamıştır. Bu nedenle önce zat-ı âlileri, kendi seçim bölgesindeki bu hezimetin hesabını versinler, ondan sonra Genel Başkanımızdan hesap istesinler.." diyerek çok nefis bir cevap veriyor ve Özalı susturuyordu. Ve kongreyi takip eden gün, Hürriyet Gazetesi’nin manşeti çok ilginçti ve ipucu vericiydi:
“İçten ve Dıştan Yapılan Bütün Girişimlere Rağmen Yine Erbakan..”
Hoca’nın da çok güzel izah ve ifade ettikleri gibi, MSPnin asıl oyları 77’de aldıklarıydı.

Zira 73’te 12 Mart Muhtırası’nı yiyen ve prestijini yitiren Demirel’e karşı sağ kesimde oluşan güvensizlik ortamından yararlanarak DP bile 45, CGP 13 milletvekili çıkarmıştı.

Hem üstelik, 73’te MSP’nin bu denli patlama yapacağı hesaba katılmadığı için, fazla üzerine varılmamış ve aleyhine tavır alınmamıştı.
Yine Hoca’nın benzetmesiyle Rusya’dan gelip Karadeniz üzerinden güneye göç eden ve artık giderek gücü tükenen bıldırcınların, avcılar tarafından karşılarına çekilen çadırlara çarpıp tuzağa düştükleri gibi, 73’te siyasi bir belirsizlik ve çaresizlik içinde bunalan insanların oyunu almak da çok zor olmamıştı.
Ama 77 seçimlerine, hem iktidar olmanın avantajıyla girilmesine, hem de 73ten katbekat daha fazla gayret gösterilmesine rağmen, rakiplerin korkunç hücumları ve hileleri ve siyonist mahfillerin çok ciddi tedbir ve endişeleri yüzünden, ancak 24 milletvekili çıkarılmış ve her şeye rağmen önemli bir başarı kazanılmıştı.
Ve elbette Bedirdeki safiyet ve samimiyeti, Uhudda gösteremeyen ve ganimet sevdasına düşen Ashabın akibetinden de ders alınmalıydı.

Ne yazıktır ki 73’teki ihlas ve iyi niyet, 77de yerini makam ve menfaate bırakmıştı.

Daha sonra “Parti bizim yan teşebbüsümüzdür”, “Tekkemizin bir aksiyonu olması dolayısıyla desteklemeye devam etmiştik”, “Cihad yapıyoruz” diyor “Ben cihad emiriyim” diyor... “Şu anda bir harp mı var Türkiyede?”, “Sen Afganistana gittin mi?”, “Mercedeslere kurularak saltanat sürüyorsun...”, “En büyük cihat parti sandığında müşahit olmakmış”, “Almanyadan valizlerle gelen paralarla zenginleşmiş, kardeşlerimizin parasıyla bütçesi kabarmış, şişmiş insan” gibi talihsiz sözlerin sahibi bir şeyh efendiyle işbirliğine giren Korkut Bey, 10 Ekim 1993 Büyük Kongresi’nde, arkadaşlarıyla birlikte Refah’a katılma yolunda bir arzu ve işaret gösterince, 15 Temmuz 1993’te iş ortağı Hasan Kalyoncu’nun evinde, RPyi temsilen Recai Kutan ve Abdullah Gül’ün iştirak ettiği özel bir toplantıda yine, “Erbakan Hoca iyi bir liderdir, ama artık çevresi mutlaka değişmelidir. RP kitle partisi olmak istiyorsa yeni ve yıpranmamış isimlere yer vermelidir” şeklinde teklifler getirmiş ve yakın arkadaşlarının Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na alınmalarını ve Belediye Başkan Adayları yapılmalarını şart koşmuştu.
Hem yukarıda bahsettiğimiz şeyh efendiyle, hem de Korkut Bey ekibiyle her şeye rağmen olumlu ve ılımlı ilişkiler kurmak ve aradaki kırgınlığı kaldırmak isteyen Erbakan Hoca, belki de kendi koltuklarının sallanacağı endişesine kapılan bazı zevatın şiddetle karşı çıkmasına rağmen, getirilen bu tekliflere sıcak bakmış, samimi yaklaşmış, ancak bu ekibin “Kitle partisi olmak ve iktidara ulaşmak için Amerika ve İsrail aleyhtarlığını bırakmak dahi gerekebilir” şeklindeki bazı şüpheli teklifleri ve aşırı taviz istekleri reddedilince, beklenen katılım gerçekleşmemişti. RP’ye girmek için bir sürü şart koşan ve taviz isteyen bu ekip amacına ulaşamayınca, kayıtsız şartsız ANAP’a teslimiyet göstermiş ve 26 Mart Seçimleri’nde bu partiyi desteklemişti.

Ve zaten daha sonra Star TVnin Kırmızı Koltuk Programına katılan Korkut Özal, “Türkiye İsrail’in liderliğinde kurulacak bir Ortadoğu Ortak Pazarı’na girmelidir.." anlamında, herkesi hayrette bırakan sözler sarf edecekti.
Yukarıda da arz ettiğimiz gibi, 2. MC Hükümeti’nde de, koalisyon ortaklarının çıkardığı pek çok sıkıntı ve soruna rağmen, yine de Erbakan önemli hizmetler yapmaya muvaffak oluyordu. Ama bu arada dış güçlerin ve masonik merkezlerin telaş ve tedirginliği de giderek artıyordu. Çünkü Erbakan Türkiyeyi yalnız bölgesel değil, hatta evrensel bir güç merkezi yapma yolunda adımlar atıyor ve yeni bir dünya medeniyetini kurmaya hazırlanıyordu.
Erbakanın aleyhindeki, şeytanları bile utandıran iftira ve karalama kampanyaları da işe yaramıyordu.

Örneğin, daha önce AP Milletvekili Zekeriya Kürşat İsveçte 4.5 kg uyuşturucu ile yakalandığı ve yine MHP Senatörü Kudret Beyhan Fransada 146 kilo baz morfinle tutuklandığı halde, bunların dedikodusu yapılmıyor ve partileri suçlanmıyordu. Ama MSP’nin Diyarbakır eski Milletvekili ve 77de liste başı yerine 3. sıraya konulduğu için Hocaya hıncı bulunan ve MSPden resmen istifa edip ayrılan Halit Karamanın, sözde arkadaşı ve ortağı sayılan Nusrettin Gündüzhan, Almanyada 3 kg eroinle yakalanınca, basında kıyamet kopuyor ve Hocayı bu işe bulaştıracak kadar alçalınıyordu.
Bu arada ilgili ve yetkilileri uyarmak üzere 16 Şubat 1977’de Erbakan Hoca generallere ve parti temsilcilerine bir birifing verdi:
Hoca brifingde, ülkemizde başlatılan büyük kalkınma hamlesinin bazı mihrakları rahatsız ettiğini, bunların fesat çıkarmaya ve kasıtlı propagandaya yönelttiğini hatırlatarak, “Kalkınmanın ve kurtulmanın temel şartı bu yıkıcı ve kışkırtıcı propagandalara kapılmamaktır” dedi.


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder