Atatürk’ün Yurt Gezilerinde Yaptığı Konuşmaların İçerik Analizi., BÖLÜM 3
Kalkınmanın sağlanması, toplumdaki genel cehaletin ortadan kaldırılması amaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılan Türk eğitim politikasında toplumda her bireyin eğitimin olanaklarından eşit biçimde yararlanması anlayışı ön planda olmuştur. Buna göre eğitim bir grubun hakkı olmamalı, toplumun geneline yayılmalıdır. Okullar ve öğretmenler vatanın her yanına dağılarak eğitimi ülkenin her köşesine ulaştırmalı, ülkede yaşlı-genç, kız-erkek, zengin-fakir ayırımı yapılmaksızın her vatandaş eğitim görmelidir.
Böylece Cumhuriyetin vatandaşları arasında herhangi bir ayırım olmaksızın toplum genelinde aydınlanma sağlanacak ve ülkenin bir bütün olarak kalkınması sağlanacaktır Bu bağlamda oluşturulan Türk eğitim sisteminde halkçılık ilkesinin izlerini görmek mümkündür. Dolayısıyla Atatürk dönemi eğitim programlarında halk eğitimi kavramı uygulanmış, seçkinlere dayalı eğitim anlayışından kitle eğitimine geçiş sağlanmıştır. (Bursalıoğlu, 1981,s.15.)
Tablo-9: Eşitliğe Dayalı Eğitim Amacına Yönelik Sözcüklerin Kullanım Sıklığı
Toplumun bütünlüğünü ve onu oluşturan bireylerin eşitliğini, yaptığı konuşmalarda sıklıkla vurgulayan Atatürk, kalkınmak isteyen bir toplumun bütün cinsleriyle bütün üyeleriyle birlikte hareket ederek çalışmasının gerekliliğini her fırsatta dile getirmiştir: Yaptığı açıklamalarda toplumda kız çocuklarının herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın eğitim sisteminin tüm aşamalarında yer almasının önemine dikkat çekmiştir. Buna göre kız çocukları hayatta etkin, başarılı bireyler olarak yetiştirilmeli, yeteneklerini geliştirici bir eğitim görmelidirler. Çağdaş uygarlık yolunda Türkiye’de bütün çocuklar her ne şart ve koşulda olursa olsun vatanı ve ulusal çıkarları koruyabilecek şekilde, milli terbiye esas tutularak yetiştirilmelidir. Bu doğrultuda öğretimin milli ve demokratik olması millet çocuklarının herhangi bir ayırım gözetmeksizin aynı eğitimi görmesi amaçlanmıştır. (Sakaoğlu, 1992, s.39.)
Bu nedenle Kurtuluş Savaşı ile kadın ve erkek için yaşam alanlarının ayrışımından birlikte varoluş ve işbirliği sürecine geçişin tohumlarının atılmasından itibaren Türkiye’de kadınların erkeklerle eşit yurttaş sayılmaları çağdaşlaşmayla bağlantılı düşünülmüştür. Bu doğrultuda Atatürk’ün yaptığı açıklamalarda katılımcılara çoğu zaman “Hanımlar, Beyler” diyerek hitap ettiği görülür. Bu ifade biçimi, Mustafa Kemal’in toplumsal hayatın her alanında kadın-erkek eşitliğine dair olan inancının bir yansıması olmakla birlikte; bütün söylemlerine kadınlara hitap ederek başlaması da toplumsal yaşamda kadına vermiş olduğu önemin bir göstergesidir. Bir toplumun gelişmişlik seviyesinin kadının konumuyla belirlenmesi nedeniyle Atatürk, Milli Mücadele yıllarından itibaren yaptığı konuşmalarda Türk kadınının önünün açılmasına ilişkin mesajlar vermiş, kadınların eğitim haklarının teslim edilmesine ilişkin söylemlerde bulunmuştur. Dolayısıyla bireylerin eşitliği prensibiyle oluşturulan Türk Eğitim Politikasında Karma Eğitim, sistemin en önemli niteliklerden olmuştur. Buna paralel olarak Atatürk’te karma eğitime ilişkin açıklamalarında cinsiyete dayalı geleneksel yaşam alanları ayırımına son vererek çağdaşlaşmaya yönelen toplumsal değişimi etkin bir araç olarak değerlendirmiş ve kullanmıştır. (Tan, 1981, ss.53-54.)
Karma eğitimi hayata geçirmek ve cinsiyet, statü farkı olmaksızın toplumu bir bütün olarak değerlendirme amacı doğrultusunda atılan ilk ve en önemli adım, 3 Mart 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmuştur. Bu tarihte çıkartılan devrim yasalarıyla eğitim birliği sağlanmış, eğitim sisteminin denetimi bütünüyle Milli Eğitim Bakanlığı’na bırakılmıştır. (TBMM ZC. 3 Mart 1924,
D.2. C.7. B.2, s.27.) Böylece Erkek ve kızların, bütün öğretim aşamasında eğitimlerinin genel olması sağlanmış ve Kasım 1924’te karma eğitime başlanmıştır. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda ülkenin içine düştüğü bilgisizliği ortadan kaldırmak ve Türk Halkının eğitim seviyesini yükseltmek için yapılan bir diğer girişim 1 Kasım 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi olmuştur.
(TBMM ZC. 1 Kasım 1928, D.3, C.5, B.1, s, 11)
Bu devrim, toplumun ortak bir eğitim diline ulaşmasını ve aydın-halk, yöneten-yönetilen kopukluklarının ortadan kaldırılmasını sağlamıştır. Atatürk, ülke çapında Latin esasına dayalı yeni Türk Alfabesine geçiş seferberliğini başlattığı Sarayburnu’nda yaptığı toplantıda, eğitimin toplum geneline yayılmasının önemini şu sözlerle vurgulamıştır:
“Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, lâkin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çok çabuk öğretmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz.
Bunu vatanperverlik, milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir heyet-i içtimaiyenin yüzde onu, yirmisi okuma-yazma bilir; yüzde seksen, doksanı bilmez; bu ayıptır. Bundan insan olarak utanmak lâzımdır.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, 2006, s.272.)
Özellikle 1 Ocak 1929’da ülke genelinde halkın kutlamalarıyla açılan Millet Mektepleri, Türk Halkının bir bütün olarak kalkınması anlayışının önemli bir simgesi olmuştur. 24 Ekim 1928’de Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen “Millet Mektepleri Teşkilatı Talimnamesi” ile açılması kararı alınmıştır .(1928, 24 Teşrinisani, Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesi, S.1048, s.9) Bu kurumlar, toplum genelinde pragmatist eğitim anlayışına dayalı olarak her bireye eğitimin ışığını ulaştırmış, eğitimin halka yayılmasını sağlamıştır. (Yüceer, 2002, s.32.)
3. Atatürk Dönemi Eğitim Politikasının İçerdiği Temel Öğeler
3.1. Mektepler
Atatürk dönemi Cumhuriyet Türkiye’sinde yeni oluşturulan ve büyük bir dikkat ile uygulanan eğitim programlarında bilimsel düşünce temel yol gösterici olarak kabul edilmiştir.
Pozitivist düşünceyi temel alan bu programların uygulanmasında Mektep yani okul, merkez olarak görülmüştür. Okul, ulusu ve toplumu oluşturan bireyleri yetiştirmesi nedeniyle Cumhuriyet eğitiminin temel kurumu olmuştur. Bu kurum, yaşamın her alanında bilinçli, düzenli, sistemli eğitimin yapıldığı toplumsal birlik, beraberlik ve bağımsızlık duygularını güçlendiren başlıca öğe olduğu gibi ekonominin gelişmesinde de etkilidir. Bilimsel ve teknik temele dayalı sosyal bir merkez olan okulda işlevsel ve yararcı eğitim anlayışıyla yetişen bireyler ülke kalkınmasında başlıca dinamizm kaynağı olmuşlardır. (Alkan, 1981, s,60.)
Dolayısıyla Atatürk’ün yurt gezileri sırasında eğitim kurumlarına yaptığı ziyaretlerde okullardan bahsederken Nur Ocakları, İrfan Sakfı, İrfan Yurdu gibi adlandırmalar kullanması, toplumun bilinçlenmesi ve aydınlatılmasında, eğitim devriminin başarıya ulaşmasında bu kurumların kilit rolünü her şeyin üzerinde tuttuğunun göstergesi olmuştur.
Tablo-10: Mektep Sözcüğüne İlişkin Kullanım Sıklığı
Atatürk, halkla ve öğretmenlerle bir araya geldiği toplantılarda Mektep sözcüğünü sıklıkla kullanması bu kuruma verdiği önemi ve değeri açıkça göstermektedir. Bir toplumun çağdaş uygarlık şartlarına göre ilerlemesi o toplumda yürütülen ilişkilerin ilim ve fen koşullarına göre düzenlenmesini gerekmektedir. Türk toplumunun bu ihtiyacı karşısında okullar, pozitif düşüncenin ve bilimsel uygulamaların yer aldığı kurumlar olarak ön plana çıkmıştır. Okullarda, inceleme ve gözleme dayalı çalışmalarla yaparak-yaşayarak öğrenme yöntemi uygulanmıştır. Buna göre Atatürk’ün 1920’li
yıllarda ilerlemeci felsefeye dayanan bir eğitim sisteminin öncülüğünü yaptığını söylemek mümkündür. Cumhuriyetin ilanı ardından Türkiye’ye davet edilen ve 1924’te Türkiye Maarifi Hakkında Raporu hazırlayan John Dewey, dünyada ilerlemeciliğin ve yararcı eğitim sisteminin önemli isimlerinden birisi olmuştur. Dewey ve Atatürk’ün eğitim felsefesindeki uyum, dönem açısından dikkat çekici olduğu gibi söz konusu rapor 1926’daki ilkokul programına da yansımıştır.
Bu bağlamda okullar, Cumhuriyetin genç zihinlerine evrensel değerleri, insan haklarına saygıyı, vatan sevgisi ve bağımsızlık inancını yerleştirecek tek kurumlar olarak ön plana çıkmışlardır. (Binbaşıoğlu, 2009, s.371)
Okulların benimsediği pozitif düşünce aynı zamanda Türk toplumuna sanat, ekonomi, şiir ve edebiyat alanında da ilerleme ve başarıyı da getirecektir. Akıl ve bilim esaslarına dayanan eğitimin, yayılarak toplumun geneli tarafından benimsenmesi noktasında 1929 yılında oluşturulan Millet Mekteplerinin üstlendiği hayati rol burada karşımıza çıkmaktadır. Bu kurumlar, Türk toplumunun gösterdiği yoğun ilgi ile birlikte tüm vatandaşlara okuma-yazma öğretilmesi ve günlük hayatta kullanılabilecek pratik bilgilerin kazandırılmasında büyük etkiye sahip olmuş ve harf devriminin toplumda tutunması sağlanarak önemli bir işlevi yerine getirilmiştir. (Yüceer, 2002, s.32.)
Okullar, Milli bilince ve modern düşünceye sahip Cumhuriyet kuşaklarının yetiştirilmesinde de kilit konumda olmuşlardır. Dolayısıyla istenen nitelikleri taşıyan kuşakların ortaya çıkması Cumhuriyet öğretmenlerinin yetiştirilmesine bağlı görülmüştür. Atatürk’ün yaptığı açıklamalarda “Darülmuallimin” ve “Darülmuallimat” okullarının oluşturulması konularına değinmesi toplumun
aydınlanması ve ülkenin kalkınmasında öğretmenlerin üstlendiği görevin büyük önemiyle alakalı olmuştur. Bu dönemde yetiştirilen yeni bir öğretmen kuşağı devrimin öncüleri olarak topluma hizmet etmiştir. (Bursalıoğlu, 1981, s.12)
Atatürk, yaptığı konuşmalarda yükseköğretimle ilgili değerlendirmelerde de bulunmuştur. Eğitim’de yenileşme çağdaşlaşma çalışmaları doğrultusunda sistemin yenilenmesi konusu, yurt dışından davet edilen bilim adamlarına da incelettirilmiştir. (Bursalıoğlu, 1981, s.12) Yükseköğretim inceleme yapılan alanların başında gelmiştir. Bu bağlamda Prof. Albert Malche’ın Darülfünun hakkında hazırladığı rapor ardından 1933’te gerçekleştirilen Üniversite Reformuyla kuruma, yönelik bir yenilenme olduğu gibi ülkede çapında da üniversite düzeyinde yüksek eğitim veren okulların açılması kararı alınmıştır.
Buna göre ülkenin üç kültür bölgesine ayrılarak İstanbul-Ankara-Van olmak üzere her kültür bölgesinde modern bir üniversitenin kurulması hedeflenmiştir. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, 2006, s.410)
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder