DOĞU AKDENİZ'DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 4
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)
Münhasır Ekonomik Bölge, sahildar devletin esas hatlardan başlamak suretiyle 200 deniz mili mesafeye kadar ilan ederek tesis edebileceği bir deniz yetki sahasıdır.
Önceleri devletlerarasında bir teamül olarak uygulanan MEB, 1982 BMDHS ile yazılı olarak düzenlenmiş ve uluslararası deniz hukukunun bir parçası haline gelmiştir. Buna göre belirtilen bölge 200 mil içinde kıta sahanlığının sahildar devlete tanıdığı tüm hakları aynıyla sahildar devlete verir. İlave olarak MEB 200 mil içinde kalan su kitlesindeki hakları da sahildar devlete bırakır.36
Yani sahildar devlet MEB hükümlerince 200 millik mesafede deniz
yatağında ve bu yatağın altındaki topraklarda canlı ve cansız bütün doğal kaynakları araştırabileceği, işletebileceği ve muhafazasını temin edebileceği gibi
söz konusu alandaki suyun bizzat kendisini, akıntılardan ve rüzgârdan enerji üretilmesi de dâhil olmak üzere ekonomik amaçlarla kullanabilir.37 Bu yönüyle
MEB’in sahildar devlete tanıdığı haklar aynen kıta sahanlığında olduğu gibi egemen haklardır. MEB ile ilgili düzenlemeler 1982 BMDHS’nin beşinci
kısım ve 55-85’ci maddeleri arasında yer almış ve kıta sahanlığının yetersiz kaldığı bazı deniz yetki alanı hususlarını açıklığa kavuşturmuştur.
Düzenlenen deniz hukuku konferanslarında kıta sahanlığı ve MEB’in sınırlandırılmasına ilişkin konular da ele alınmıştır. 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı
Sözleşmesi’nin 6. maddesi, 1982 BMDHS’nin 74 ve 83. maddeleri doğrudan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusu ile ilgilidir. Bahsi geçen sözleşme
ve maddelerde ve teamüllerde öne çıkan en önemli hususlardan birisi, sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletlerarasındaki MEB hakkaniyet
prensibine uygun olarak, Milletlerarası Adalet Divanı Statüsü’nün öngördüğü şekilde karşılıklı anlaşma yoluyla çözüme kavuşturulması gerektiğidir.
Nitekim Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 1977 İngiltere-Fransa, 1992 Kanada-Fransa St. Pierre ve Miquelon Adaları, 2009 Romanya-Ukrayna Yılan
Adası gibi davalarda hakça paylaşım ilkesinin uygulanması gerektiğini defalarca hükme bağlayarak teyit etmiştir.
BMDHS’nin 59. Maddesi de sahildar devlet ile diğer devlet veya devletlerin menfaatleri arasında bir uyuşmazlık olduğunda konunun hakkaniyet prensibine
dayanarak ve “diğer bütün ilgili şartlar ışığında söz konusu menfaatlerin taraflar için ve uluslararası toplum için olan önemi göz önünde bulundurularak”
çözülmesi gerektiğini dile getirmektedir.38 Ancak MEB’in tek taraflı olarak ilan edilemeyeceğini karara bağlayan herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır.39
Bugün Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Rum Yönetimi arasında yaşanan hukuki sorunların temel nedeni budur. BMDHS’ne göre MEB’in belirlenmesi
iki türlü mümkündür: devletler ilan ve anlaşma şeklinde iki ayrı ya da bütünler yöntem yoluyla Münhasır Ekonomik Bölge alanı ilan edebilirler.40
GKRY, 2 Nisan 2004’te ilan yoluna başvurmak suretiyle 21 Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak kaydıyla tek taraflı MEB ilanında bulunmuştur.41
Bu itibarla Rum Yönetimi, bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasındaki MEB ilanında öncelikli olarak aranması gereken hakkaniyet prensibi
çerçevesinde anlaşılarak ilan edilmesi kuralını ihlal etmiştir.
Konunun hukuki boyutları ile ilgili tartışmaları derinleştirmek elbette mümkündür. Ancak çalışmanın kapsamı buna müsaade etmemektedir. O nedenle burada sadece son dönemde Doğu Akdeniz’de gelişen olayların seyrini etkileyecek hususlar dikkate alınmaktadır. Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz’de
MEB sınırlandırmalarının hakkaniyet prensibi çerçevesinde karşılıklı anlaşılarak yapılması gerekmektedir.42 Ancak mevcut durum, tarafların Doğu
Akdeniz’de böyle bir anlaşmaya gitmekten uzak olduklarına işaret etmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi GKRY bu konudaki niyetini Nisan 2004’te
attığı adımla bilfiil göstermiştir.
Doğu Akdeniz’e Kıyısı Bulunan Devletlerin Deniz Yetki Alanı Sınırlandırmaları ile İlgili Tutumları İncelenen coğrafyada Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren üç alanda
kıta sahanlığı ve/veya MEB sınırlandırma anlaşması söz konusu olabilir. Batı’dan Doğu’ya doğru sıralandığında Türkiye’yi ilgilendiren ilk alan Yunanistan, KKTC,
GKRY ve Mısır’ın sahildar olduğu alandır. İkincisi Türkiye ve KKTC’nin yer aldığı sahadır. Üçüncüsü ise Türkiye, Suriye ve KKTC kıyılarının bulunduğu bölgedir.
Bu konuda daha sağlıklı değerlendirmeler yapabilmek için tarafların tutumlarının bilinmesi önemlidir. Yukarıda da görüldüğü gibi İsrail ve
Lübnan’ın Türkiye ile doğrudan bir kıta sahanlığı ve/veya MEB sınırlandırma anlaşmasına gitmesi söz konusu değildir. Ancak GKRY her iki devlet ile de
KKTC’yi dışarıda bırakarak MEB sınırlandırma anlaşması yapma yoluna gitmiştir. Bu nedenle İsrail ve Lübnan’ın tutumlarının da not edilmesi faydalı olacaktır.
İsrail
İsrail, 2010 yılında Tamar ve Leviathan sahalarında tespit ettiği doğal gaz yataklarından sonra 12 Temmuz 2011’de MEB koordinatlarını gösterir bir listeyi
Birleşmiş Milletler’e (BM) sunarak MEB ilanında bulunmuştur. İsrail devleti bunu yaparken GKRY hariç Doğu Akdeniz’e sahildar hiç bir devletle MEB
sınırlandırma anlaşması imzalamamıştır. Rum Yönetimi ve İsrail 17 Aralık 2010 tarihinde imzaladıkları MEB sınırlandırma anlaşmasında ortay hat kuralını
dikkate almışlardır.43 İsrail Tamar ve Leviathan bölgelerinde tespit ettiği hidrokarbon sahalarında üretim yapacak aşamaya gelmiş durumdadır. GKRY
ile buradan elde edilecek doğal gazın tüketici pazarlara ulaştırılması için ortak projeler geliştirmeye çalışmaktadır.
Lübnan
Lübnan’ın da Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları arama ve MEB ilan etme girişimleri vardır. Bu amaçla 17 Ağustos 2010 tarihinde Lübnan Meclisi
denizlerde petrol ve doğal gaz aranmasını düzenleyen bir kanun kabul etmiştir.44 Kanunun kabulüyle Lübnan Akdeniz’de iki ve üç boyutlu sismik
araştırmalarda bulunmuştur. Lübnan Türkiye’nin itirazlarına rağmen 17 Ocak 2007’de GKRY ile MEB sınırlandırma anlaşması imzalamıştır.45 Ancak Lübnan
Meclisi, muhtemelen Türkiye’nin itirazları nedeniyle söz konusu anlaşmayı henüz onaylamamıştır. 2010 yılında GKRY-Lübnan MEB sınırlandırma
anlaşmasının durumunu etkileyecek önemli bir gelişme yaşanmıştır. Lübnan,
< İncelenen coğrafyada Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren üç alanda kıta sahanlığı ve/veya MEB sınırlandırma anlaşması söz konusu olabilir. Batı’dan Doğu’ya doğru sıralandığında Türkiye’yi ilgilendiren ilk alan Yunanistan, KKTC, GKRY ve Mısır’ın sahildar olduğu alandır.
İkincisiTürkiye ve KKTC’nin yer aldığı sahadır. Üçüncüsü ise Türkiye, Suriye ve KKTC kıyılarının bulunduğu bölgedir. >
19 Ekim 2010 tarihinde deniz yetki alanlarını belirleyen bir haritayı BM’e sunmuştur. Bildiri ile ilan edilen MEB sınırları Lübnan’ın Rum Yönetimi ile
imzaladığı sınırlandırma anlaşmasının koordinatlarını da kapsamaktadır. Bu nedenle Lübnan’ın GKRY ile imzaladığı anlaşmayı onaylayıp onaylamamasının
somut bir hükmü kalmamıştır denilebilir. Ayrıca Lübnan’ın ilan ettiği MEB ile İsrail’in ilan ettiği MEB alanlarının 9 km2’lik bir bölümde çakıştığı ve bu çakışmanın son dönemde iki ülke arasında gerginlik oluşturduğunu da not etmek gerekir.
Harita-2: Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin karasuları Suriye Suriye, deniz kullanım alanlarını 19 Kasım 2003 tarihinde kabul ettiği ‘Suriye
Karasularında Ulusal Egemenliğin Belirlenmesi’ yasasıyla düzenlemiştir.46 Kabul edilen yasayla Suriye, BM’e karasularının esas hatlardan başlamak
suretiyle 12 mil, bitişik bölgesinin 24 mil ve 200 mili aşmayacak şekilde MEB’sinin bulunduğunu bildirmiştir. Suriye bildiri ile birlikte Akdeniz’de
sismik araştırmaların yapılmasına izin vermiştir. Bu çerçevede son olarak Suriye Doğal Kaynaklar ve Petrol Bakanlığı belirlenen üç ayrı bölgede altı ay
süreyle (Mart-Ekim 2011) petrol arama ve çıkarma maksadıyla ihaleye gidileceğini duyurmuştur. Ancak ülkede baş gösteren kriz dolayısıyla konu ile ilgili henüz herhangi bir gelişme yaşanmamıştır. Suriye’nin ilan ettiği petrol arama alanlarının kuzey bölümlerinin Türkiye’nin yetki alanları ile çakıştığını da belirtmek gerekir.47 Ayrıca 2001 yılında GKRY Turizm Bakanı ile Suriye Doğal Kaynaklar ve Petrol Bakanı arasında MEB ve kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzalanması hususlarının da değerlendirildiği görüşmeler yapılmıştır. Görüşme sonrasında bakanlar iki ülke arasında MEB ve kıta sahanlığı anlaşmasının imzalanabileceğinden umutlu olduklarını beyan etmişlerdir. Ancak henüz bu doğrultuda atılmış somut bir adım yoktur.
Mısır
Mısır 1958’deki ilk deniz hukuku Konferansı’ndan bu yana 12 mil genişliğinde karasuları uygulamaktadır. BMDHS’ni 1983’te onaylamış ve sözleşmeden
doğan MEB haklarını kullanacağını ve sorumluluklarını yerine getireceğini bildirmiştir. Mısır söz konusu hak ve sorumluluklarını yerine getirirken diğer
devletlerin hak ve sorumluluklarına saygı göstereceğini ve sözleşme hükümlerine uyacağını da taahhüt etmiştir.48 Ancak Mısır, GKRY’nin talebini kabul ederek bu ülke ile 17 Şubat 2003 tarihinde MEB sınırlandırma anlaşması imzalamıştır.49 Türkiye Kahire nezdinde, GKRY’nin bütün adayı temsil etmediği
gerekçesiyle anlaşmayı imzalamaması için girişimde bulunmuş ama bir sonuç alamamıştır. Arap Baharı ile ülkede meydana gelen yönetim değişikliğinden
sonra iktidara gelen Mursi döneminde, Mısır-GKRY MEB sınırlandırma anlaşmasının askıya alınabileceği gündeme gelmiştir. Fakat Temmuz 2013
tarihinde yönetimin tekrar el değiştirmesiyle bu hususta henüz herhangi bir gelişme kaydedilememiştir.
Harita-3: 1982 BMDHS’ne göre Mısır’ın MEB alanı
Yunanistan
Son dönemdeki enerji keşifleri ile birlikte Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi konusunda öteden beri yaşanan deniz yetki alanı paylaşımı sorunları
Doğu Akdeniz’e de taşınmıştır. Yunanistan Doğu Akdeniz coğrafyasında Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis adaları hattını ilgili kıyı kabul ederek ortay
hat prensibine uygun bir MEB sınırlandırma anlaşması yapmak istemektedir. Bu amaç doğrultusunda Mısır ve Libya ile temasa geçmiştir. Mısır nezdinde
yaptığı girişimde Yunanistan Meis Adası ile Mısır arasında kıta sahanlığı sınırlandırması yapmak suretiyle Meis Adasına kıta sahanlığı hakkı tanımak
isteyince, Mısır Türkiye’yi incitmek istemediğini ifade etmiş ve böylece iki ülke arasındaki görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.50 Yunanistan’ın GKRY ile de
bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması yapmak istediği basına yansımış ancak iki ülke bu konuda henüz somut bir adım atmamıştır.
Yunanistan ve GKRY’nin uluslararası topluma Doğu Akdeniz’de kabul ettirmeye çalıştığı deniz yetki alanları sınırlandırma çerçevesi, Türkiye’nin
yaklaşık 104.000 km2’lik bir deniz alanını kaybetmesine neden olacağı için dikkatle incelenmelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye Mısır ile GKRY
arasında imzalanan MEB sınırlandırma anlaşmasını bir nota ile protesto etmiştir. Yunanistan, Türkiye’nin 2 Mart 2004 tarihli bu notasına atfen verdiği
bir nota ile bölge devletlerinden biri olarak, kıyıları birbirine karşı olan devletlerin MEB ve kıta sahanlığı sınırlandırmalarını uluslararası deniz hukukunun
öngördüğü şekilde ortay hat prensibine uygun olarak yapılması gerektiğine inandığını vurgulamıştır. Aynı şekilde Yunanistan, adalara da hiç bir şarta bağlı
olmaksızın kıta sahanlığı verilmesi gerektiğini ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığının Meis Adası da dâhil olmak üzere “en yakın Yunan
adaları ile Anadolu arasından geçen ortay hatta dayandırılması” gerektiğini savunmaktadır.51
İleride de görüleceği gibi GKRY MEB ve bitişik bölge sınırlarını Yunanistan’ın bu görüşlerini dikkate alarak ilan etmiştir. Eğer Yunanistan ve GKRY’nin
dikte ettirmeye çalıştığı sınırlar kabul edilirse, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan devlet olarak Türkiye’ye Antalya Körfezi açıklarında toplam alanı
41.000 km2 olan bir deniz yetki sahası bırakılmış olacaktır. Bu sahanın güneyinde yer alan ve Mısır ve Libya yetki alanlarına kadar uzanan bütün bölge ise Yunanistan ve GKRY’nin kullanımına kalacaktır.
Yunanistan ve GKRY’nin ileri sürüp, gerçekleşmesinde ısrarcı davrandığı bahse konu görüşlerin kabul edilmesi Türkiye açısından birkaç noktada mümkün değildir. İlk olarak, adı geçen adalar Anadolu kıyıları ile Yunanistan anakarası arasında çizilecek bir ortay hatta ters tarafta kalan adalar statüsüne
haiz olacaklarından hem sınırlandırma konusunda kıyı oluşturamaz, hem dearasuları dışında kıta sahanlığına sahip olamazlar. UAD başta 1977 İngiltere-
Fransa Kanal kıta sahanlığı uyuşmazlığı olmak üzere emsal teşkil edebilecek birçok davada bu hususu açıkça teyit etmiştir.52 Bu durumda Yunanistan
ile Türkiye arasındaki sınırlandırma sorunu uluslararası hukukun öngördüğü hakkaniyet prensibine uygun bir başka yöntemle çözülmelidir.
< Yunanistan ve GKRY’nin uluslararası topluma Doğu Akdeniz’de kabul ettirmeye çalıştığı deniz yetki alanları sınırlandırma çerçevesi, Türkiye’nin yaklaşık 104.000 km2’lik bir deniz alanını kaybetmesine neden olacağı için dikkatle incelenmelidir. >
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder