9 Haziran 2019 Pazar

Zabit ve Kumandan ile Hasbihal., Mustafa Kemal, BÖLÜM 14

Zabit ve Kumandan ile Hasbihal.,  Mustafa Kemal,   BÖLÜM 14


1. Kendini hiçe sayma ve fedakârlık duygusu 

Piyade Talimnamesi - Giriş - Madde 2: 

Savaş sıkı bir disiplinin varlığını ve maddi manevi bütün kuvvetlerinin kullanılmasını ve tüketilmesini gerektirir. 

Özellikle savaşta zafer ve galibiyete ulaşmak, bütün subay ve erlerin, vatan ve millet uğruna canlarını şevkle feda etmelerine; ve en küçüğe kadar bütün rütbe sahiplerinin bizzat düşünce üreterek durumun gereğine göre kendi kendine önlem almaya alışmış olmalarına; ve erlerin dahi zafere ulaşmak için üstlerin yaralanması ya da şehit olmaları halinde bile kararlılıklarını yitirmeme özelliklerine sahip bulunmalarına bağlıdır. 

Piyade Talimnamesi - İkinci Muharebe Bölümü - Madde 266: 

Subay, emrindeki erler için örnektir. İleri atılarak göstereceği örnek davranışla askeri de kendisiyle birlikte ileriye sürer. Subay, kıtasını sıkı bir disiplin altında tutarak büyük güçlüklerden ve çok fazla kayıptan sonra bile başarıya ulaştırır. 

Subay, askerlerinin neşe, keder ve bütün yoksunluklarına katılan sadık bir yol gösterici olmalıdır. Askerin tam güveni böyle kazanılır. 

Bu kutsal savaş görevleri için subay, daha barış zamanında nefsini eğitme yoluyla kendini yetiştirerek güçlendirmeli ve hazırlamalıdır. 

Süvari Talimnamesi - Giriş - Madde 11: 

Süvari sınıfında üstlerin erler üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetinin ve etkisinin pek büyük değeri vardır. Bundan dolayı kendisi olağanüstü bir önem taşır; deneyimli ve cesur bir süvari komutanını, asker duraksamadan izler. 
Süvari Talimnamesi Üçüncü Muharebe Bölümü- Madde - 417: 

Atlı birliklerin çarpışmasında toplu ve tam bir şiddetle uygulanan hücum başarıyla sonuçlanır. Sıra içinde bulunan her er düşmanı çekinmeden çiğnemek ve 
çatışmanın hızıyla dürtüp devirmek kararlılığında bulunmalıdır. Subaylar birinci olarak düşman sıralarına saldırmalıdır. 

Topçu Talimnamesi - Bölüm 1- Giriş - Madde 2: 

Savaşta sıkı sıkıya disiplin ve olanca gücün harcanması gerekir. Özellikle muharebede, düşünerek hareket eden ve kendiliğinden iş görecek şekilde yetiştirilmiş Komutanlarla1. Erlere gerek vardır ki, bu erler düşman ateşi altında bile soğukkanlılıkla ve salim kafayla top hizmetlerini yenne getirebilmeli ve hayatlarını aziz vatanımıza adayarak bu manevi hissin yönlendirmesiyle düşmanı yenme konusundaki kesin isteklerini, üstleri şehit olsa bile yine eylemleriyle gösterebilmelidir. 

1. Komutan Kelimesinden, top ve arabayı da içeren tüm birlikleri yönetenler ve yönlendirenler anlaşmalıdır. 

Şimdi bu maddeleri başlık okur gibi şöyle bir okuyup geçivermeyelim. Kılıç kuşanan, üniforma taşıyan, ‘subayım’ diye ortaya çıkan, hükümetin 
birçok masraflarla donattığı, millet analarının yirmili otuzlu yaşlardaki en işe yarar evlatlarını arkasına alarak namusu, dini ve devleti korumak üzere 
savaşmaya giden bizler, subaylar; bu maddeleri, her şeyden önce bu maddeleri, çok ve pek çok kereler okumalıyız; okumalıyız da savaşın bizden istediği görevin biçimini ve içeriğini hakkıyla belirlemeliyiz. Bu maddeler üzerinde biraz durunca anlaşılır ki, subaylık demek kendini ve canını feda etmeyi kesinlikle göze almış olmak demektir. Askerlik bizim geçimimizi temin eden bir sanattır. Biz bu sanattaki görevlerimizi diğer meslek sahipleri gibi yalnız aklımızla değil, aklımızdan başka can ve başla da yapıyoruz. Ge-rektiğinde kanımızı da akıtıyoruz. Subaylık zafer kazanmışçasına ve fedakârca savaşabilmektir. Bizim görevimizde ölüm vardır. 

Fakat uygulama biçiminde ve anında, ölüm asla ve hiç düşünülme-yecektir. Hiçbir sanat ve görev sahibi bizim kadar tehlike ve sıkıntıyla karşı karşıya kalmaz. Barıştaki çalışma ve hazırlıklarımız kapalı ve sıcak yerlerden çok, dışarıda hava ve arazi koşulları altında ilerlediği gibi, bunların fiili uygulaması olan savaş, aynı koşulların katlanmasıyla düşman ateşi karşısında geçecektir. Yirmi iki yaşındaki genç bir teğmenin görevi uğrunda akıtacağı taze ve sıcak kanın, askeriyenin geçimini sağlamak için verdiği yedi yüz kuruşluk günlüğün karşılığı olduğunu kabul edecek hiçbir akıl ve bilgi sahibi bulunamaz. Bu kanı maddi açıdan ölçülebilirliği kat kat aşan bir hissin, vatan ve milleti savunmaya ve mesleğin namusunu korumaya yönelik şerefli gayret hissinin yönlendirmesi ve yardımıyla akıtılabilir. İşte bu bir fedakârlıktır, edakârlıkla eş anlamlı olan askerlik mesleği kutsal dinimizin, Osmanlı bağımsızlık ve saltanatının koruyucusu olarak yücelik ve şeref sahibi olduğu için; askerlik mesleğini seçen biz askerleri, milletimizin tüm bireyleri içinde özel ve herkesçe bilinen bir kıyafetle, sırmalı şeritlerle farklılaştırmış ve donatmışlardır. Bu kıyafetin sahipleri kamu gözünde ayrıcalıklı ve seçkin bir konuma layık bulunurlar. 

Bu da herkese nasip değildir. 

Ancak bu özelliğe sahip olan yüksek fedakârlık duygusu ile donanmış nadir kişiler buna ulaşmış olmakla övünebilir. 

Şu halde saygı duyulan subaylık unvanıyla bilinen insanların tabamı, görevlerinin ve yükümlü tutuldukları işlerin önemine ve büyüklüğüne uygun bir kişiliğe sahip olmalıdır. 
Bu önemli görevin en ayırt edici, başta gelen koşulu yukarıdaki maddelerde yazıldığı üzere fedakâr ve cesur olmak, kendini ve hayatı hiçe saymaktır. Bir subay, sanatı adına, hayatına ve varlığına hiç önem vermeyecektir. Gerek kendinin ve gerek yanındakilerin hayat ve hatta rahatını en iyi biçimde korumaya çalışacak, ancak sanatının ve işinin gerektirdiği anlarda bunları gözden çıkarmaya ve feda etmeye'hazır bekleyecektir. Ve bu gibi anlarda bunları hiç düşünmeyecektir. Hayat ve rahatın hiç düşünülmemesi gerektiğinde, körü körüne atılacaktır. 
Namusun gereği budur. 
Görev bunu istiyor. 
Din ve millet bunu emrediyor. Vatan ve millete olan borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz. Kuzey Afrika Savaşında İtalyan subaylarının taarruzlarda daima erlerin önlerinde ve geri çekilişlerde gerilerinde hareket ettikleri; ve erlere sürekli olarak iyi örnek oldukları ve çeşitli rütbelerdeki komutanların da keza daima komutanlıklarının gerektirdiği yerlerde bulundukları görüldü. 

Muharebede atılan her mermi ve sallanan her süngü insana isabet etmez. 
Eğer böyle olsa savaştan hiç kimse sağlam dönmezdi. 
Barış zamanında uygun koşullar altında yapılan atışların sonuçları ortadadır. 
Bir de savaşlarda ölüm kaygısı altında yapılan atışları düşünecek olursak, vurulma olasılığının ne kadar azalacağı kolayca anlaşılır. Hele tüfek kurşunlan gibi her biri birer insana nişan alınarak atılmayıp etkisi kırılma noktasından 
başlayarak yağacak olan şaşkın misketlerin de, isabetleri fazlasıyla rastlantıya bağlı olan top atışlarının da, maddi zararından çok gürültülü patlamalarıyla 
moralleri sarsmakta oldukları unutulmamalıdır. Trablus ve Bingazi Savaşlarında, İtalyanlar hemen bütün topçu depolarındaki mermileri boşaltacak kadar top cephanesi harcadıkları halde, bizden topla yaralanma ve şehit düşme pek enderdir. Bulgarların Çatalca savunma hattımıza yaptıkları hücumlar esnasında Turgut Reis zırhlımız Karadeniz’de, hattın sağ tarafında bulunuyordu. Bu zırhlının oldukça becerikli nişancıları tarafından tepelerinde gülle patlatma yoluyla ısrarla dövülen Bulgar avcı hattından hiç hayır kalmadığı zannedilirken, patlayan mermilerin dumanları sıyrılınca aynı hattan ateşe yine aynı güçte devam edildiği görülmüştür. 

İtalyanların kara muharebelerinde bir yıl boyunca denizden ateş ettirdikleri gemi topçuları, gürültüden başka hiçbir şey yapamamıştır. 8 Şubat 1913 Bolayır Savaşında arazi koşulları uyarınca avcı hattı- mızın pek yakınında hareket etmekte olan bir ihtiyat taburu erlerinin, düşmanın patlattığı top mermilerinden değil de pek yakınımızdaki bizim bataryamızın top seslerinden ürkerek sakınma amacıyla iki kat olduklarını [siper aldıklarını] gördüm. 

15. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder