20 Haziran 2019 Perşembe

YASA DIŞI GÖÇ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2

YASA DIŞI GÖÇ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2



2. YASA DIŞI GÖÇ KAVRAMI 

Yumuşak güvenlik anlayışı sonucu ortaya çıkan yeni tehdit algısının içinde yasa dışı göç olgusu önemli yere sahiptir. Yasa dışı göç günümüzde en önemli sınır aşan sorunlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Ulusal sınırlar içinde veya sınır ötesi bir yerden başka bir yere uzun süreli (kalıcı) ya da kısa süreli bir yer değiştirme eylemi olarak tanımlanabilecek göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Zorunlu-gönüllü göçler tarihin ilk çağlarından günümüze kadar 
yaşana gelmiştir. Göç eylemi, kaynak ülke ile gidilen ülke arasındaki kaynaklar, iş, demografik büyüme, güvenlik, insan hakları ve sosyo-politik farklılıkların sonucunda oluşmaktadır.4. 

Herhangi bir amaçla kişilerin kendi ülkelerinin dışına çıkarak diğer ülkelerde yaşamlarını sürdürmek isteyen, bu amaçla gittikleri ülkenin yasalarına uygun bir şekilde ülkeye giriş yapmış ve yine bulunuş amaçlarına uygun olarak gerekli izinleri aldıktan sonra ikamet eden kişiler yasal göç kapsamında değerlendiril mektedir. Bu kişilerin kabulüne ilişkin yaklaşımlar, genel olarak her ülkenin kendi iç düzenlemeleri, siyasi ve sosyal politikaları çerçevesinde şekillenmekte  dir. 

Yasa dışı göçte ise, giriş yapılan ülkenin yasal giriş ve çıkış için gerekli olan şartlarına uyulmayarak sınırın geçilmesi veya ülkeye yasal yollardan girildikten sonra izin alınmaksızın ikamet edilmesi söz konusudur. Uluslararası Göç Örgütü, günümüzde, dünya nüfusunun %3.1’ine denk gelen 214 milyon uluslararası göçmen olduğunu belirtmektedir5. Dünya göçmen nüfusunun %10-15’ine karşılık gelen yaklaşık 20-30 milyon göçmen ise yasa dışı statüdedir6. Yasa dışı göç, Dünya Göç Örgütü tarafından “düzensiz göç” kapsamında değerlendiril mekte ve artık uluslararası literatürde yasa dışı göç kavramı yerine daha çok 
düzensiz göç kavramının kullanıldığı görülmektedir. Ancak ülkemizdeki daha yaygın kullanıma istinaden ve kavram karmaşasını önlemek amacıyla bu raporda yasa dışı göç kavramı tercih edilecektir. 

Dünya Göç Örgütü, yasa dışı göçle bağlantılı iki kavram olan insan ticareti (trafficing in person) ile insan kaçakçılığı (smuggling of migrant) arasındaki ayrıma vurgu yapmaktadır7. 
Bu konuda resmi tanımlamalar ilk olarak BM Genel Kurulu’nda 2000 yılında kabul edilen ve Viyana Protokolü olarak bilinen uluslararası belgede ortaya konulmuştur. Bu belgeye göre, göçmen kaçakçılığı kâr sağlama amacıyla yasal olmayan yollarla eylemde bulunmayı içermektedir. Kişilerin para vererek organize oluşumlar aracılığıyla yasal olmayan şekilde başka ülkeye geçişi söz konusudur. İnsan trafiği ise kişileri sömürme amacıyla baskı ve hile ile 
aldatmayı ve onlardan yararlanmayı ifade etmektedir8. 

Göçle bağlantılı diğer önemli kavramlar, yasa dışı göçmen, mülteci ve sığınmacıdır. Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 tarihli BM Cenevre Sözleşmesi’nde mülteci kavramı, “Irkı, dini, uyruğu, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korunmasından yararlanmayan ya da yararlanmak istemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişidir.” şeklinde açıklanmakta dır. 9. 
Sığınmacı ya da sığınma arayan (asylum seeker), bir ülke sınırlarına giren ancak henüz yasal bir başvuruda bulunmayan ya da başvuruda bulunmuşsa hakkında henüz yasal bir karar verilmemiş olan kimsedir. Diğer bir tanımla, hava yolu ya da başka bir araç ile ulaştığı ülkede, ilk işlem olarak sığınma isteğinde bulunan kişi ya da “ülkesini terk ederek, mülteci olduğu iddiasıyla bir başka ülkeye sığınan, ancak henüz mülteci olup olmadığı hakkında yetkili ulusal 
otoriteler ve/veya BMMYK tarafından karar verilmemiş kimseler”dir. 10. 

Mülteci konusuyla bağlantılı olarak BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) de değinmek gerekmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonunda yerlerinden edilmiş Avrupalılara yardım etmek amacıyla 1950’de kurulan örgütün amacı; mültecilerin haklarını ve refahını savunmak, mültecilere başka bir ülkeye yerleşme veya ülkelerine dönme hususunda yardım etmektir. BMMYK’nin asli görevi, devletlerin mültecileri ve sığınma talebinde bulunanları koruma yükümlülüklerinin farkında olmalarını ve bu yükümlülükler uyarınca davranmalarını sağlamaktır. 

Yasa dışı göçmen ise içinde bulunduğu ekonomik vs. koşullar nedeniyle ülkesini gönüllü olarak terk eden kişidir, dolayısıyla hedef devletin koruması altında değildir. Yasa dışı göçmenin, ülkeye yasa dışı girişi ya da yasal yollardan geldikten sonra gerekli izni almayarak kalmaya devam etmesi durumunda sınır dışı edilmesi doğal bir sonuçtur. 
Mültecinin ise ulusal güvenlik ve/veya kamu düzeninin gerektirdiği durumlar dışında sınır dışı edilemeyeceği ve her ne şekilde olursa olsun hayatı ve özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelere  gönderilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. 11. 

2.1. Yasa dışı Göçün Nedenleri 

Günümüzde güvenlik olgusunun uluslararası alandaki tüm gelişmelerden etkilendiğinin en önemli göstergelerinden olan yasa dışı göçün temelinde, eskiden Doğu-Batı arasında uzanan çatışma ekseninin bugün Kuzey-Güney doğrultusuna kaymasının bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira küresel ekonomik sistemin bir sonucu olarak Kuzey ve Güney ülkeleri arasında refah düzeyi ve hayat tarzı açısından derin bir uçurum bulunmaktadır. 

Yasa dışı göçün sebeplerinin incelenmesinde kullanılan göç teorileri bu konuda kapsamlı bir perspektif sunmaktadır. Göç hakkında, çok sayıda yazılmış eserin varlığına rağmen bilinen ilk bilimsel çalışma, Ravenstein tarafından 1885 yılında yayınlanmış olan "Göç Kanunları" (The Laws of Migration) adlı makaledir12. Ravenstein bu makalesinde uzun mesafeye göç edenlerin daha çok büyük endüstri ve ticaret merkezlerini tercih ettiklerini belirtmiştir. 

Ayrıca göçün sürekli olarak artarak devam eden bir olgu olduğunu vurgulamıştır. Bu devamlılığın nedeni, üretim yerlerinin ve ticaret merkezlerinin sürekli olarak artış göstermesidir. Ravenstein’ın diğer bir tespiti ise, kötü veya baskıcı kanunlar, ağır vergiler, kötü iklim koşulları vb. gibi durumların göç dalgaları meydana getirseler bile, bunların hiçbirisinin insanların ekonomik anlamda daha iyi olmayı arzulayarak meydana getirdikleri göç dalgalarıyla karşılaştırılama yacağıdır. 

Everett Lee tarafından geliştirilen “itme çekme teorisi”, göçlerin karakteristik özelliklerini ortaya koymak amacıyla göçe ait itici ve çekici faktörleri belirlemeye odaklanmıştır. Bu dört temel faktör; yaşanan yerle ilgili faktörler, gidilmesi düşünülen yerle ilgili faktörler, işe karışan engeller ve bireysel faktörlerdir13. Bu faktörler, itme çekme kuramının temel işleyişini ve bileşenlerini oluşturmaktadır. İtme ve çekme kuramına göre, hem yaşanan yerde hem de gidilecek yerde, itici ve çekici faktörler bulunmaktadır. Bu yaklaşıma göre göçe kaynaklık eden bölge ve ülkelerdeki işsizlik, fakirlik, geri kalmışlık gibi sosyal, ekonomik, politik vs. 
koşullar göçün oluşumunu teşvik edici unsurlar olarak rol oynamaktadır. 

1989 yılında, Bulgaristan’dan göç etmek durumunda kalan Türkler, siyasi problemlerin göçü teşvikine örnek olarak verilebilir. Aynı şekilde 1947 yılında ayrılan Pakistan ve Hindistan devletleri arasında yaşanan karşılıklı kitlesel göç de bir diğer örnektir. Askeri çatışma ve savaşlar da kitlesel göçlerin oluşmasına neden olmuştur. 1980 yılında Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi ve 1992 yılında Yugoslavya’da ortaya çıkan çatışmalar çok sayıda insanı göçe itmiştir. Çevre şartlarındaki bozulmalar da göçün nedenlerindendir. İklim değişmeleri, 
erozyon, su baskınları, deprem ve volkanik patlamalar gibi doğa olayları insanların göç etmelerine sebep olmuştur. Örneğin, 1986’da meydana gelen Çernobil nükleer faciasından sonra bölgeden çok sayıda insan göç etmiştir. 

Diğer taraftan, nüfus hareketlerine ve göçe hedef oluşturan ülke ve bölgelerdeki yüksek gelir düzeyi, iş imkânları, refah seviyesi gibi faktörler nüfus hareketlerini çeken bir etkiye sahip olmaktadır. 

Çok yaygın olarak kullanılan göç teorilerinden biri olan “merkez-çevre” teorisi Samir Amin, Immanuel Wallerstein, Andre Gunder Frank gibi bir çok düşünür tarafından geliştirilmiştir. “Merkez-çevre” yaklaşımına göre ekonomik gelişme sonucu zenginlik ve refah bazı merkezi bölge veya ülkelerde yoğunlaşmakta ve bu yerleri birer çekim merkezi haline dönüştürmektedir. Çevre olarak nitelen dirilecek bölge veya ülkelerde yaşayanlar ise içinde bulundukları şartlardan daha yüksek standartlar sunacağına inandıkları merkeze göç etmeye çalışmaktadır lar. 
Göç ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğeri ise kesişen fırsatlar (intervening opportunities) kuramıdır. Bu kuram ilk kez 1940 yılında Stouffer tarafından kullanılmıştır. 

Buna göre göç olgusunda önemli olan noktalar, göç edilecek mesafe, göç edilecek yerdeki imkânlar ve bu imkânların miktarıdır14. Fakat Stouffer bu üç önemli faktörden mesafeyi analiz nesnesi olarak diğer faktörlerin önüne koymaktadır. Göç edilecek yerdeki iş imkânlarının çokluğu ve göç mesafesinin kısalığı, o çekim merkezine göç eden kişilerin sayısını artıran faktörlerdir. 

Günümüzde ulaşım ve iletişim alanında yaşanan gelişmeler sayesinde, seyahat süreleri azalmış, internet, mobil telefon ve uydu aracılığı ile her türlü bilgiye ulaşım kolaylaşmıştır. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerin tüketim toplumu görüntüsü herkese ulaşmakta, böylece fakir ya da gelişmekte olan ülkelerde yasayan insanlar, bu ülkelerdeki yaşam standartlarını öğrenmekte ve bu ülkelere gitmenin yollarını aramaya başlamaktadır. 

Tüm bu faktörlerin göç olgusunu açıklamakta yetersiz kaldığı durumlarda iletişim ağı teorisi de değerlendirmeye alınmaktadır. Bu teoriye göre, daha önceden göç etmiş olanlar ile yeni göç edecekler arasındaki iletişim, sosyal ve kültürel bağlar göç etme kararlarını etkilemektedir. Göçmen iletişim ağı sadece göç edilecek ülke ve o ülkedeki iş gücü piyasası hakkında bilgi sağlamakla kalmamak da aynı zamanda göç edeceklere ekonomik, sosyal ve psikolojik destek vermektedir. 

Ayrıca artan göçlerle birlikte göç hareketlerinin bazı temel özelliklerinden söz edilebilir. İlk olarak göçün küresel bir niteliğe büründüğünü söylemek mümkündür. Artık birçok ülke göç hareketlerinden her geçen gün daha fazla etkilenmektedir. İkinci olarak söylenebilecek şey göçün hızlanmasıdır. Kişilerin uluslararası göç hareketleri günümüzde bütün temel bölgelerde artmaktadır. Hükümet politikalarının zorluğu bu oranı daha da artırmaktadır. 

Üçüncü özellik göçün çeşitlenmesi dir. Birçok ülke sadece bir tip göçle değil, işgücü göçü, mülteci veya kalıcı yerleşim gibi sorunlarla uğraşmaktadır. Dördüncü özellik göçün feminen bir niteliğe bürünmesidir. Önceden mülteci ve işgücü göçlerinde erkekler daha hâkim durumda iken, 1960’lardan bu yana göçlerde kadınlar da etkili olmaya başlamıştır. Öte yandan göçmen yasalarının yeterli olmaması ve yasa dışı göç ile mücadelede her devletin kararlı olmaması soruna yönelik gevşek uygulama, “göçmen hakları” kavramının daha çok 
kabul edilmeye başlanması sorunun daha derinleşmesine ve yorumların çeşitlenmesine neden olmaktadır15. 

Yasa dışı göçte kullanılan yöntemlere bakıldığında ise en yaygın olanın deniz yoluyla gerçekleştirilen göç olduğu görülmektedir. Ticari gemilere kaçak olarak binmek veya küçük bot ve benzeri deniz araçlarıyla hedef bölgelere ulaşılmaya çalışılmaktadır. İkinci sırada kara yoluyla gerçekleştirilen yasa dışı göç gelmektedir. Sınır kapıları dışında kalan, fiziki yapıdan kaynaklanan nedenlerle kontrolün güç olduğu arazi kesimlerinden yaya olarak veya binek hayvanlar kullanılarak sınır geçilmeye çalışılmaktadır. Üçüncü ve daha az yaygın yöntem ise hava yoludur. Havayolu ulaşımı, yolcuların giriş ve çıkışlarının üst seviyede kontrol altında bulundurulduğu bir ulaşım şekli olduğundan ve ancak sahte seyahat belgesi kullanılarak gerçekleştirilebileceğinden oldukça zordur. 

Örneğin, Türkiye’den Batı Avrupa ülkelerine yönelen yasa dışı göç hareketlerinin önemli bir kısmı deniz yolu ile gerçekleşmektedir. Türkiye’den hareket eden ve Avrupa ülkelerine ulaşan gemi ya da teknelerin sayısı 2001 yılında 17, 2002 yılında 2 olarak tespit edilmiştir. 2003 yılında ise sadece bir geminin Türkiye’den hareket ettiği bilgisine ulaşılabilmiştir. 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Türkiye’den yasa dışı yollarla çıkış yaparak Avrupa’ya ulaşan bir gemi ya da 
tekne bulunmamaktadır. 2007 yılında ülkemizden hareket ederek İtalya kıyılarına ulaşabilmiş yalnızca 1 gemi kayıtlarımıza alınmışken, 2009 yılında 1, 2010 yılında 4 gemi yurtdışında yakalanmıştır16. Bununla birlikte, ülkemizden yasa dışı göçmenlerle birlikte çıkış yapmaya çalışırken 2001 yılında 19, 2002 yılında 70, 2003 yılında 18, 2004 yılında 12, 2005 yılında 28, 2006 yılında 27, 2007 yılında 51, 2008 yılında 379, 2009 yılında 155, 2010 yılında 39 tekne 
güvenlik güçlerimizce yakalanmıştır17. 

Sahte belgeyle giriş yapma hususunda da 1999 yılında 6.069, 2000 yılında 24.504, 2001 yılında 15.208, 2002 yılında 11.084, 2003 yılında 9.362, 2004 yılında 11.093, 2005 yılında 8.818, 2006 yılında 8.107, 2007 yılında 14.265, 2008 yılında 11.046, 2009 yılında 12.804, 2010 yılında 15.227 olmak üzere toplam 147.587 yabancının ülkeye girişine izin verilmemiştir.18. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,;

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder