20 Haziran 2019 Perşembe

YASA DIŞI GÖÇ VE TÜRKİYE BÖLÜM 6

YASA DIŞI GÖÇ VE TÜRKİYE BÖLÜM 6


4. YASA DIŞI GÖÇ VE TÜRKİYE 

Türkiye; coğrafi konum itibariyle Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki ulaşım güzergahları üzerinde, özellikle Doğu ile Batı ekseninde doğal bir köprü görevi gören, üç tarafı denizlerle çevrili, Karadeniz’den açık denizlere tek çıkış kapısı olan Boğazları elinde bulunduran ve bütün bunların yanında demokratik bir idareye sahip, ekonomisi ve sosyal refah seviyesi giderek güçlenen bir hukuk devletidir. Sahip olduğu bu “çekici” özellikler, ülkemize yönelik ve ülkemiz üzerinden yapılan yasa dışı göç oranını artırmaktadır. 

Tablo:3 Yakalanan Yasa dışı Göçmen Sayısı 
Kaynak: EGM 

    Yasa dışı göçmenlerin kullandıkları en yoğun giriş ve çıkış güzergahları; Aydın (Didim, Kuşadası), Ağrı (Patnos, Doğubayazıt), Balıkesir (Edremit, Ayvalık), Çanakkale (Ayvacık, Küçükkuyu), Diyarbakır, Edirne (Uzunköprü, Meriç, İpsala, Bosnaköy), Hakkari, Hatay (Yayladağı), Iğdır, İzmir (Aliağa, Çeşme, Menemen, Menderes, Seferihisar), İstanbul, Konya (Ereğli), Manisa (Akhisar), Muğla (Bodrum), Van (Muradiye, Gevaş)’dır50. Bunun dışında daha az sayıda olmakla birlikte bazı gümrük idarelerinde de yasa dışı göçmenler yakalanmaktadır. 

Tablo:4 Yasa dışı Göçmenlerin Yakalandığı Gümrük İdareleri 



Kaynak: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı 

Türkiye, doksanlı yıllardan itibaren, topraklarından Batı Avrupa’ya yönelen, özellikle Afganistan, İran, Irak, Pakistan ve Bangladeş kaynaklı yasa dışı göç hareketlerine maruz kalmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Romanya, Rusya, Moldova, Ukrayna, Belarus gibi ülke vatandaşlarının yasa dışı göçlerine hedef olan Türkiye, diğer yandan da Türk vatandaşlarının Avrupa’ya yasa dışı geçişleri bakımından bir kaynak ülke haline gelmiştir. Son dönemde yakalanan yasa dışı göçmenlerin uyruklarına bakıldığında özellikle Orta Doğu 
kökenli oldukları göze çarpmaktadır. 

Tablo:5 Yakalanan Yasa dışı Göçmenlerin Uyruğu 

Kaynak: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı 

Gerek hedef, gerek transit gerekse de kaynak ülke olarak göç olgusuna maruz kalmış ve halen kalmakta olan Türkiye, uzun kara ve deniz sınırlarına, dolayısıyla pek çok sınır kapısına sahip olması nedeniyle kontrollerde zorluk yaşamış, yakın döneme kadar da tutarlı ve koordinasyonlu bir göç politikası ortaya koyamamıştır. 1970’lerin sonunda Rusya’nın Afganistan’ı işgali, İran’daki rejim değişikliği, Orta Doğu ve Irak’taki siyasal çalkantılar Türkiye’de mülteci, sığınmacı, kaçak göçmen, transit göçmen konumunda bulunan kişiler ile 
düzenli göç kapsamında gelen göçmenleri de kapsayacak şekilde karmaşık bir göç rejiminin oluşumuna neden olmuştur. Ancak hem değişen uluslararası konjonktür ve güvenlik algısı hem de AB adaylık süreci, Türkiye’yi göç konusuna ciddi şekilde eğilmek durumunda bırakmıştır. 

4.1. Uluslararası Düzenlemelerin Türkiye’nin Ulusal Göç Mevzuatına Yansıması 

Yasa dışı göç olgusuna karşı önlem almaya yönelik oluşturulan ve Türkiye’nin de dahil olduğu oluşumlardan ilki Budapeşte Grubudur. Grup, 50 ülke hükümetinin ve 10 uluslararası kuruluşun katıldığı, yasa dışı göçün önlenmesi ve yasa dışı göçle mücadelede kalıcı çözümler sağlanmasını ve göç idaresi alanında sürdürülebilir mekanizmalar kurulmasını amaçlayan hükümetlerarası gayrı resmi bir işbirliği ve diyalog platformudur. Grubun en önemli faaliyeti, yasa dışı göçle mücadele konusunda tavsiye kararlarının alınmasıdır. Tavsiyeler; insan 
kaçakçılığı ile mücadele mevzuatının genel hale getirilmesi, vize rejimleri arasında uyum sağlanması, kaynak ülkeye geri dönme ve yeniden kabul anlaşmaları, yasa dışı göç konusunda bilgi alışverişi, Ortadoğu ve Doğu Avrupa ülkelerine teknik ve mali yardım yapılması, insan kaçakçılığı ile diğer çeşitli organize suç türleri arasında bağlantı kurulması, katılımcı ülkeler arasında geleceğe dönük işbirliği olmak üzere yedi grup altında toplanmıştır51. 

Türkiye, göç ve göç ile bağlantılı konularda BM bünyesinde hazırlanan uluslararası belgeler ve hukuki metinlerin de çoğunluğuna katılmıştır. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi 1961’de, bu sözleşmeye ek 1967 protokolü ise 1968’de yürürlüğe girmiştir. Ancak Türkiye bu iki metne “coğrafi çekince” ile imza atmıştır ki bu durum, yasal bir hak olmasına rağmen bugün halen eleştiri konusudur. Bu coğrafi çekince ile Türkiye, sadece 
Avrupa ülkelerinden sözleşmede belirtilen zulüm korkusu ile kaçan kişileri, mülteci olarak kabul edeceğini belirtmiştir. Ayrıca yasa dışı göç ve göçmen kaçakçılığı konusunda, 2000 yılı Aralık ayında imzalanan BM Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi ve ek protokoller TBMM tarafından Ocak 2003 tarihinde onaylanmıştır. 

Türk Ceza Kanunu, adı geçen BM Sözleşmesi dikkate alınarak revize edilmiş ve anılan kanunun ‘Özel Hükümler Bölümünün Uluslararası Suçlar Kısmında’ (Yeni TCK’nın 79. ile 80. maddeleri; eski 201/a ve 201/b maddeleri) ‘göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti’ suçlarının tanımı ve unsurlarına yer verilmiştir. 79. madde uyarınca göçmen kaçakçılığı; doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan bir yabancıyı ülkeye sokmak veya ülkede kalmasına ve Türk vatandaşı veya yabancının yurt 
dışına çıkmasına imkân sağlamak durumunda ortaya çıkmaktadır. 

Cezai alanda yapılan bu düzenlemenin yanı sıra, anlaşmalı evliliklerin önüne geçmek amacıyla 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun 5. maddesi değiştiril miş ve yeni düzenleme ile; “Türk vatandaşları ile evlenen yabancıların evliliğin tescil tarihinden 3 yıl geçtikten sonra, vatandaşlığa alınma prosedürünün başlayabileceği” hükme bağlanmıştır. Böylece ülkede kalmaya yönelik sahte evliliklerin önüne geçilerek, insan kaçakçılarının ve insan tacirlerinin kullandık ları bir yöntem ortadan kaldırılmıştır. 

Kaçak çalışmanın önüne geçmek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan ve ‘Yabancıların Çalışma İzinlerini’ düzenleyen 27.02.2003 tarih ve 4817 sayılı yasa TBMM tarafından onaylanarak 6 Mart 2003 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. 

25 Şubat 2004 tarihinde yürürlüğe giren ‘Kara Ulaştırma Yönetmeliği’ uyarınca “kaçak insan taşımacılığı ve ticareti suçları ile diğer bazı suçlar nedeniyle yargı organları tarafından verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunması halinde yetki belgesi sahiplerinin yetki belgelerinin iptal edilmesi ve üç yıl geçmedikçe yetki belgesi verilmemesi” kararlaştırılmıştır. Bu hükümlerle insan kaçakçılarının en çok kullandığı yöntemlerden biri olan kara yolu taşımacılığı ile insan kaçakçılığının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 

Ayrıca Türkiye, acil durumlarda göçmenlere yardım, mültecilerin yeni bir ülkeye 
yerleştirilmesi, gönüllü geri dönüşlere yardım, göçmen sağlığı, para gönderme ve yasal göç seçeneklerinin desteklenmesi gibi alanlarda faaliyet gösteren uluslararası bir örgüt olan Uluslararası Göç Örgütü’ne 2004 yılında üye olmuştur. Bu örgüt ile göç konularının yanı sıra insan ticareti ile mücadele alanında da işbirliğini sürdürmektedir. 

Öte yandan Türkiye; Bern İnisiyatifi, Issık Gölü Göç Politikası Diyaloğu ve Uluslararası Küresel Göç Komisyonu toplantılarına aktif olarak katılmaktadır. Budapeşte Grubu’nun sekretarya görevini yerine getiren Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi (ICMPD) ile 2001 yılında bir işbirliği antlaşması imzalanmıştır. Yine ICMPD’nin sekretarya görevini üstlendiği Sınır Polisi Konferansları’na ve ICMPD tarafından yürütülmekte olan Akdeniz bölgesinde 
Transit Göç Diyaloğu sürecine de dahil olunmuştur. 

4.2. AB Üyelik Sürecinin Türkiye’nin Yasa dışı Göçle Mücadelesine Etkisi 

AB göç olgusuna güvenlik perspektifinden baktığından yasa dışı göçle mücadele ye büyük önem atfetmiş ve aday ülkelerden de bu konuda ilerleme kaydederek Birlik müktesebatına uyum göstermelerini istemiştir. Dolayısıyla AB üyelik süreci, Türkiye’nin göç politikalarının şekillenmesinde etkin bir faktör haline gelmiştir. 

1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin aday ülke olarak kabul edilmesinin ardından AB Komisyonu’nca 8 Kasım 2000 tarihinde Türkiye’nin yapması gerekenlere dair yol haritası niteliği taşıyan Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmış tır. Bunu müteakip Katılım Ortaklığı Belgesi’nde kaydedilen öncelik ve hedeflerin yer aldığı ve bunların bir takvim çerçevesinde gerçekleştirileceğinin ifade edildiği bir Ulusal Program 2001 yılında yürürlüğe girmiştir. 

Katılım Ortaklığı Belgesi’nin orta vadeli öncelikler bölümünde ilk defa somut olarak yasa dışı göçle mücadeleden bahsedilmiştir. Belgede; “Yasa dışı göçün önlenmesine yönelik olarak, göç konusundaki AB müktesebatının ve eylemlerinin (kabul, geri kabul, sınır dışı etme) kabul edilmesi ve uygulanması”, “sınır yönetiminin güçlendirilmesine devam edilmesi ve Schengen Sözleşmesi’nin tam olarak uygulanması için hazırlık yapılması” hükümlerine yer verilmiştir52. 

2003 tarihinde kabul edilen yeni Katılım Ortaklığı Belgesi’nde ise kısa vadeli öncelikler bölümünde, “Yasa dışı göçün önlenmesine ve yasa dışı göçle mücadele edilmesine yönelik olarak, AB müktesebatı ve iyi uygulamalar ile uyumlu etkin bir sınır yönetimi geliştirmek amacıyla, kamu idaresinin kapasitesinin geliştirilmesi, yasa dışı göçle mücadelenin güçlendirilmesi ve Avrupa Birliği ile bir geri kabul anlaşmasının müzakere edilerek mümkün olan en kısa zamanda sonuçlandırılması”; orta vadeli öncelikler bölümünde ise, “Schengen 
müktesebatının tam olarak uygulanabilmesine hazırlık amacıyla, sınır yönetimine ilişkin AB müktesebatına ve iyi uygulamalara uyum sağlanmasına devam edilmesi ve yasa dışı göçün önlenmesi amacıyla, göçe ilişkin müktesebatın ve iyi uygulamaların kabul edilmesi ve uygulanması” hususlarına yer verilmiştir53. 

Ayrıca göç ve iltica alanında AB'nin Adalet ve İçişleri alanındaki müktesebata uyum sağlayabilmek amacı ile İçişleri Bakanlığı koordinatörlüğünde 2002 yılında Türkiye sınır kontrolü, göç ve ilticadan sorumlu farklı devlet birimlerinin bir araya geldiği özel bir görev gücü oluşturulmuştur. Türkiye, genel bir strateji geliştirebilme amacı ile bu alanlarda üç çalışma grubu (sınırlar, göç ve iltica) kurmuştur. Özel Görev Gücü çalışmalarının sonunda, 2003 yılında "Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinde İltica Alanında Yapılması Öngörülen Çalışmalara İlişkin Strateji Belgesi” ile “Türkiye'de Göç Yönetimi Eylem Planına 
Katkı Sağlayacak Strateji Belgesi” hazırlanmıştır. 

Aynı yıl yürürlüğe giren Ulusal Program’da yasa dışı göçle mücadeleye ilişkin olarak AB Vize Negatif Listesine uyum konusunda önemli adımlar atılmış olup, netice itibariyle söz konusu listeye Mayıs 2003 itibariyle yaklaşık %75 oranında uyum sağlandığı belirtilmektedir54. Tam uyum sağlanabilmesi için 6 ülkenin durumunun gözden geçirilmesi gerektiği ve ülkemiz tarafından verilen vize tipleri ile AB ülkelerinde geçerli Schengen vize tiplerinin uyumlulaştırılacağı vurgulanmıştır. Dış temsilciliklerimizin ve sınır kapılarımızın belge güvenliğini denetleyecek teçhizatla donatılması konusunun, özellikle uluslararası platformda 
yasa dışı göç ve insan ticareti ile yapılan mücadele kapsamında da büyük önem taşıdığı belirtilmiştir55. Ayrıca vize konusunda tüzük niteliğinde olan ve dolayısıyla her AB üye devletinin doğrudan uygulaması gereken 13.04.2010 tarihli ve 810/2009 sayılı “AB Vize Tüzüğü”nde yer verilen düzenlemelere olabildiğince yaklaşılmaya çalışılmıştır56. Bu kapsamda, vize talebi reddedilecek yabancıların karara karşı itiraz usulleri, havalimanı transit vizeleri gibi vize konuları yeniden düzenlenmiştir. 

Öte yandan ülkenin refah seviyesinin artırılması hususunda bir yol haritası niteliğinde olan Orta Vadeli Programlarda da yasa dışı göç, “Güvenlik hizmetlerinin etkinleştirilmesi” başlığı altında kendine yer bulmuştur. 2007’den itibaren yayınlanan Orta Vadeli Programlarda, yasa dışı göç ve iltica hareketleri, insan ticareti ve kaçakçılığı, uyuşturucu madde ticareti ve kullanımıyla etkin bir şekilde mücadele edileceği vurgulanmıştır57. 

Yine AB müktesebatına uyum amacıyla hazırlanan 2007-2013 Uyum Programı’nda vize tanımı ve vize türlerinin AB ile uyumlu hale getirilmesi, yasa dışı göç ve istihdamla mücadelenin usul ve mevzuat çerçevesinin belirlenmesi hedef alınmıştır58. 

2008 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde ise AB ile Geri Kabul anlaşmasının en kısa zamanda tamamlanması, Cenevre Sözleşmesi’ne getirilen coğrafi sınırlamaların kaldırılması, kapsamlı bir iltica kanunun kabulü, yeni bir sınır kolluk kuvveti biriminin kurulması için gerekli adımların atılması hususlarına yer verilmiştir. 

İltica ve göç alanındaki bir diğer önemli gelişme 2008 yılında kurulan ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarlık makamına bağlı olarak çalışan İltica ve Göç Mevzuatı ve İdari Kapasitesini Geliştirme ve Uygulama Bürosu’dur. Büronun görevleri, iltica ve göç konusunda gerekli hukuki ve kurumsal yapının oluşturulmasına yönelik çalışmaları yürütmek; AB'ye uyum sürecinde ilgili strateji belgeleri ve ulusal belgeler ışığında ifade edilen gereksinimlerin karşılanıp karşılanmadığı hususlarını belirlemek ve bu çerçevede somut adımların atılmasını sağlamak; iltica ve göç konusu ile ilgili yürütülen AB projelerini izlemek ve koordinasyonu 
sağlamaktır. İltica ve Göç Bürosu, 2011’de açıklanan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanun Tasarısı”nın da hazırlayıcısıdır. Tasarıda vize, yabancıların ikamet izinleri, sınırdışı işlemleri ve uluslararası koruma prosedürü hakkındaki düzenlemeler ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kurulması konusuna yer verilmiştir59. 

Son olarak, 1 Şubat 2012’den itibaren geçerli olacak Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye’de turist olarak bulunan yabancıların bir defalık kalış süresi 180 gün içinde 90 günle sınırlandırılacaktır. Bu süreyi geçenlerin, Türkiye’de kalabilmek için oturma izni alması gerekecektir. AB’ye uyum gerekçesiyle alınan karar neticesinde, evlerde kaçak çalışan bakıcı ve hizmetçiler çalışma izni almadıkları takdirde sınırdışı edilecektir. Türkiye'de Romanya, Moldova, Ukrayna gibi ülkelerden gelen çok sayıda çocuk bakıcısı ve hizmetçi bulunduğu ve bu kişilerin Türkiye'de turist vizesi ile kaldığı göz önünde bulundurularak uygulama ile 
Türkiye’deki kaçak istihdamın ve yurtdışına bir günlük çıkışlarla vize uzatımlarının engellenmesi planlanmaktadır. 

7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,;

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder