Zabit ve Kumandan ile Hasbihal., Mustafa Kemal, BÖLÜM 10
Bilinmektedir ki, bir orduyu oluşturan neredeyse her birey, yaşayan bir makinanın canlı organları, parçalarıdır. Bu makineyi işleten; her organını,
her parçasını harekete getiren araç; buharla çalışan motorlar değildir. Orduya hareket veren araç, ordu makinesini oluşturan canlı organların zihinlerindeki güç ve kanlarındaki ruhtur. Bu zihinlerde ve bu kanlarda gereken kuvvet ve akım hızı bulunmazsa makine durur ve başka hiçbir güç onu işletemez.
Böyle bir makinenin çalıştırılması için herhangi bir ya da birkaç makinistin sanat ustalığı da yeterli olmaz ve bunun yerini tutamaz. Çünkü bu uyuşuk zihinlerden ve durgun kanlardan oluşmuş yığınlar, taş, demir ve odun yığınlarından daha eylemsiz ve daha ağırdır.
Taş ve odun yığınları, balya haline konarak küçük bir kaldıraç yardımıyla kolayca harekete geçirilebilir.
Fakat o bütünü oluşturan büyüklü küçüklü birlik balyaları halinde bulunan durağan kafalı insan yığınlarının yönlendirilmesi ve hareketlenmesi için gereken gücün, kaldıracın düşünce ve ruh varlığında kendini göstermesi beklenir.
Ve uygulama noktası zihinde, yürekte aranır...
Görülüyor ki, bir yığına ordu demek için, o yığının belirli biçimlerinden birinde bölümlere ayrılması ve başında bir ya da birkaç harekete geçiricinin bulunması yeterli değildir.
Orduda bütün emir sahiplerinin, [kendilerini] orduya komuta eden kişilere etkin ve fedakâr birer yardımcı kılan bir inisiyatifin bütün alışkanlıklarını kazanmaları gerekir. Bunun için başvurulacak araçların aranması gereği, yönlendiği amacın önemiyle kendini göstermektedir.
Gerçi genellikle inisiyatifin gereğini ve yararlarını talimnamelerimizin ilgili maddelerinde okuyor ve teorik olarak bunların yararları hakkında pek çok övgülerde bulunuyoruz. Ancak, itiraf olunmalıdır ki, kendiliğinden hareket ve iş görmenin yayılmasını genellikle yararlı bir şekle sokarak onun bir özel görev halinde tanınması için alınması gereken biçim hakkında Osmanlı ordusunda düşünce üretilmemiş ve bir karara varılmamıştı.
Oysa komutan, subay, er yetiştirmekte izlenecek esasların, uygulanacak eğitim yöntemlerinin, yapılacak eğitimlerin amacını, kendiliğinden iş görme özelliğinin oluşmasına yöneltmekte kuşkuya ve duraksamaya yer yoktur.
Bizim, Sirenayik’te komuta ettiğimiz kuvvetleri oluşturan unsurlar arasında moral güç, taarruz kavramı ve inisiyatif niteliklerinin var olduğundan söz
edilmiştir.
Ancak, bu noktada bütün açıklığıyla canlandırılması gereken tek bir gerçek vardır ki, o da sıcakkanlı Afrika evlatlarında o saydığımız savaşçı niteliklerin eylem halinde kendilerini göstermeleri, bir takım ateşli ruhların Afrika göklerinde uçmasıyla başlar.
Aşağıdaki birkaç satırı, Derne ordugâhına ve Kasr-ı Harun, Rabat, Seyit Abdullah sırtlarına bir yıllık hayatımızı birlikte bağladığımız arkadaşlarıma ithaf ediyorum.
Subay ve Komutan'm söz ettiği çeşitli konuları ve özellikle hayatı hiçe sayma, taarruz kavramı ve kendiliğinden hareket gibi yüksek askerlik niteliklerini okurken ve bunlar için zihnimde somut örnekler ararken Derne kuvvetleri savaş düzenini şöyle gözümün önünden geçiyordum:
Doğu kolu, Ber-Asa kolu, Dersa kolu, Hase kolu, Ubeydat kolu, Ailet-i Mensur kolu, Birinci Tabur, İkinci Tabur, Topçu Taburu, makineli tüfek bölükleri, Timiskit, Suse Müfrezeleri.
Ve bunların başlarında Hacı Emin’ler, Ali’ler, Mümtaz’lar, İsmail Hakkı’lar, Halim’ler, Şevket’ler, Nurettin’ler, Rüsuhi’ler, Fehmi’ler, Ahmet Hamdi’ler,
Hüseyin’ler, Saffet’ler, Reşit’ler, Eşref’ler, Fuat’lar ve bunların arkadaşları.
Bingazi kuvvetlerinin genel savaş düzenine bakmak istersek, bu yazılarımız, bütün bu kahramanları taşıyacak çapa ulaşmakta yetersiz kalır.
Şimdi notlarıma bakıyorum ve orada, bu saydığım imzalar üstünde çeşitli tarihlerde ve savaşın çeşitli dönemlerinde okunmuş, askerlik ruhuna huzur “katan ve bütün askerler için örnek anılmaya yaraşır olayları içeren yüzlerce rapor, not buluyorum.
Bunlardan bazılarının bazı cümlelerini o, değerli asker arkadaşların saygıyla ve yüceltilerek anılmasına vesile olmak üzere aynen aktarıyorum.
Muhayyile zaviyesi Bedevileriyle dün gece ileri karakoldaydım.
Bugün, gün doğumuyla beraber Seyit Abdullah yönünden çıkmak isteyen bir düşman kuvvetine taarruz ettim. Çıkamadılar, iki kişimiz yaralandı.
Önem verilecek bir şey yoktur.
Düşman saat dörtte batı tarafına bir tabur, doğu tarafına bir bölük çıkardı. Yanımdaki ileri karakol kuvveti ile hemen düşmanın taburuna taarruz etmek üzere yürüdüm. Bunun üzerine düşman taburu geriye, tahkimatlara çekildi; doğudaki bölüğün de avcı siperlerine döndüğünü gördüm.
Saat 11'de Kireçocağı sırtlarına ilerlemiş olan düşman üzerine Doğu Bedevileri, Koruma Bölüğü ve Birinci Tabur’dan yanımda bulunan kuvvetle taarruz ettim.
Düşmanın asıl istihkâm hattından beş yüz metre ileride yaptığı avcı siperlerinde ki kuvvetine taarruz ettim. Düşmanı asıl hatlarına kadar izledim.
Tahkimatın önündeki tel örgülerini ve büyük kazıkları söküp attım. Gözetleme kulesi gündüz rüzgârdan yıkıldığı için onu tahrip etmek nasip olmadı bu özellikle
emredilmişti. Bununla beraber diğer gözetleme yerleriyle topçu mevzilerinin ve avcı siperlerinin bir kısmını yıktım.
Düşman bütün gücüyle ilerliyor. Ben, siz gelinceye kadar düşmanı durdurmak için taarruz ediyorum.
Düşman, dün akşam işgal ettiği sırtlarda tahkimat kurmakla meşgul olmaktadır. Topçusu yol üzerindedir. Batı tahkimatının önünde üç düşman taburu Timis- kit'e doğru ilerlemektedir. Ben Vâdi-i Bû Misafir tarafındayım. Taarruza geçmek için emrinizi bekliyorum.
Makineli tüfeğin ilerisinde, dar geçit yol üzerinde düşmanı kovaladık.
Hacı Emin, Kasım, Saffet efendilerle yeterli sayıda muhafızla bulunuyoruz.
Şimdi makineli tüfeği de ilerletmek üzere geldim. Onlar da ilerliyorlar. Cemil Efendi’ye emirlerinizi bildirdim. Tekrar görevimizin başına gidiyorum.
Birliğimiz, her kabileden oluşmuştur.
Emirleriniz üzerine dokuz erle batı tahkimatının sekiz yüz metre karşısına geldim.
Teğmen Osman Bey de üç erle Seyit Abdullah tarafından bize doğru geliyor.
Yüzbaşı Hacı Emin Efendi’nin de vadi tarafından taarruz etmek üzere ilerlemekte olduğunu görüyorum.
Askerî, Rüsuhi, Nurettin, Ethem yaralandılar. Fakat diğer arkadaşlar henüz yaralanmadılar!.. Düşmanı izlemeye devam ediyorlar.
Topun birinin nişangâh yuvası bozulduğundan atış yapması mümkün değil. Birinin de kama sürgüsü kırılmıştır, elle dolduruluyor. (Zaten iki tane top vardı).
Eğer mutlaka gerekir ise bununla ateşe devam edebilirim.
11. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder