Zabit ve Kumandan ile Hasbihal., Mustafa Kemal, BÖLÜM 5
Kurmay Yarbay M. KEMAL., SUBAY VE KOMUTAN ile SÖYLEŞİ
Minber Matbaası İstanbul - Babıâli 1918
M. Kemal
1 Sofya - 1914
1913 kışında Birinci Tümen subay arkadaşlarına verdiğin konferansların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan Subay ve Komutan'ı bu yılın ancak Mayısında okuyabildim.
Bu güzel ve pek değerli eserini okumakta birkaç gün geç kalmış olmakla gerçekten suçlanmayı hak ettim. Ancak eser elime geçtikten sonra da onu
birkaç defa okumaktan ve hele bazı bölümlerinin içten gelen derin, etkileyici anlamlarını zihnime yerleştirmekten aldığım zevkin ve edindiğim yararın
değerini, aklıma getirdikleri dolayısıyla da sana teşekkür ederek, takdir etmeyi borç bildim.
Önsözünden önceki ifadende, ‘Askeri yetenek ve karakterden, bilimsel hasletler ve niteliklerden’ söz edeceğini; ‘subay ruhunun moralini beslemeye hizmet edecek nokta ve durumların araştırılması ve sınanmasıyla’ uğraşacağını; ‘erlere aşılanacak manevi dersleri’ de konu edineceğini; ‘sıkı bir otorite kurmanın’ öğrenilmesi ve korunması yöntemlerini göstereceğini anladığım anda kitabına âşık oldum. Ve hemen sezdim ki, sen on yıllık askerlik hayatının, içinde yoğrulduğun sıra dışı birçok olayın sana kazandırdığı acı tatlı deneyimlerini, senin vicdanında ve zihninde tam olarak olgunlaşan o tertemiz vatansever düşüncelerini ve duygularını; vatandan ayrı düşmekten doğan kalp yaralarına katarak bizi ağlatmak, bizi utandırmak, alnımıza sürülen kara lekeleri silmek gayret ve görevine davet etmek istiyorsun.
Ve gerçekten de önsözündeki, “Önümüzde, acılarım gözümüzle gördüğümüz ve kalbimizle hissettiğimiz, felaketle sonuçlanmış bir savaş vardır” ifadesiyle düşüncelerimize ve duygularımıza bir demlenme alanı açıyorsun.
Ben bu düşünsel keder ve vicdani hüzün ile başlangıç bölümünü takip ederken, savaşın, “Askerlik sanatının öğrenilmesinde yardımcı olan araçların en gelişmişi, en gerçeği” olduğunu ve Savaş Hizmetleri Yasası’nın özel bir maddesini de tanık göstererek; çeşitli rütbelerdeki komuta sahiplerinin iktidar ve yetkinliklerinin artmasına hizmet eden barış zamanının araç ve fırsatları ile, bizzat savaş ve onun koşulları ile gerektirdikleri arasında yaptığın karşılaştırmayı ve bulduğun dağlar kadar farkı onayladıktan sonra, “Ordumuz subaylarının büyük bölümünün savaşta bulunmuş olması dolayısıyla, bunca ateşleri kalbimizi yakmış olan bu son savaş, bize mesleki açıdan yarar sağlamaktan geri kalmamıştır” noktasında durdum ve biraz daha düşündüm.
Senin vardığın bu sonuçlara katılmak ya da katılmamakta, net olmayan bir yargıya varmanın aczi içinde kaldım.
Zihnim belirsiz hükümlerle kararsızlığını gideremeden, gözlerim daha sonraki satırlara aktı.
Bir ordunun barışta izlemesi gereken c'iddiyetli çalışma ve bu çalışmayla pekiştirilen bilimsel birikimin, zamanı gelince, başarı sağlayacak biçimde
uygulanması için şerefli askerlik mesleğini yürütenlerin sahip olmaları gereken manevi nitelik ve yeteneklere ait sözlerini de müthiş bir darbe takip
ediyor: “Ordumuzun son Balkan Sava- şı’ndaki kederli yenilgisi acı bir gerçektir. Hayal kırıklığına uğranıldı.”
Evet, pek acı bir gerçektir. Fakat senin de anlattığın gibi bu uğursuz gerçeğin bilincine varanlar da vardı. Ve bence bilincine varmamak için ya gafil veya cahil olmak gerekirdi.
Selanik’te, 30 Haziran 1911’de kolordu komutanına sunulan resmi bir raporun bazı noktalarını -ibret almak, geçmişteki derin uykumuzu şimdi ve gelecekte sürdürmemek için hep beraber bir daha gözden geçirelim:
Madde;
1: ...Bundan dolayı, acemi eğilimi dönemi, bir sonuç elde edilmeden kesilmiştir.
2: ...Denetleyeceği eğitim devresinin sonucunun ne olması ve nasıl olması gerektiğinden haberi yoktur.
3: ...Tümen komutanı, birlikler karşısında aldığı seyirci duruşu ile ... orada olmamasının doğuracağından daha zararlı duygular uyandırıyor... Görevini bilmiyor.
4:... Alay ve tümen komutanının eleştiri getirme ve teftişlerde ki bilgisizlikleri, subaylarda hayret, gizliden gizliye alay ve güvensizlik duyguları uyandırıyor.
5: ...Böyle düşünen ve bu kadar bilgiye sahip alay ve tümen komutanlarının bugünkü askeri gelişmelere uygun olarak yetiştirilmesi zorunlu olan birlikleri
yetiştiremeyecekleri ve onlara emir ve komut veremeyecekleri; gerektiğinde yönetemeyecekleri ve yönlendiremeyecekleri, kuşku ve duraksama kabul
etmez açık gerçeklerdendir.
Bu noktadaki gerçekleri görüp de söylememek ise ordunun işlemezliğine, değersiz kalmasına, savaşta vatanı kurtarmak için talep edilecek önemli görevleri görememesine gönül rızası göstermektir ki; bu ihanet olarak adlandırılır.
6: ...Bu duruma bir an önce çare bulmaya girişmek, her namus ve vicdan sahibinin görevidir.
Emir ve kumanda yetkisine sahip olmayanların bu konuda yapacakları, gözlem ve araştırmalarını yürütme yetkisine sahip olanlara sunmaktır.
Uygulama gücüne ve makama sahip olan kişilerin, acıma zayıf kalpliliğine kapılarak ordunun güçten düşmesine yardım etmeleri...
Bu raporumu sunduğum makamda, o zaman vatanım Selanik’! Yunan ordusuna savaşmadan teslim eden kuvvetin başında bulunmuş kişiler oturuyordu.
Raporumuzun bu makam sahibinden ordu müfettişlik makamı sahibine kadar gittiğini işitmiştik. Fakat ne amaçla? Haddini bilmemenin bir örneğini
göstermek amacıyla...
6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder