14 Kasım 2019 Perşembe

TÜRKÇÜLÜK, ATATÜRK VE AZERBAYCAN,

TÜRKÇÜLÜK, ATATÜRK VE AZERBAYCAN, 



Hidayet ORUCOV,

Hörmetii simpozium iştirakçılar, 
Eziz bacılar, qardaşlar, 

İlk önce sizin hamımzı salamlayır, Atatürk Kültür, Dll ve Tarih kurumu Başqanlığının keçirdiyi bu beynelxalq simpoziumun Böyük Atatürk irsinin 
derinden öyrenilmesi ve çağdaş nesillere çatdınlması işine yeni töhfe olacağına ümdli olduğumu bildirirem. 

Türk Devletleri Kardeş Devletlerdir (1)Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE
Yeni Azerbaycan Yardımlaşma ve Kültür Derneği
Genel Başkanı, Azerbaycan “Naxçıvan” Gazetesi,
ATXEM ve “KÜR-XAZAR”...A+A-


Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE
Yeni Azerbaycan Yardımlaşma ve Kültür Derneği
Genel Başkanı, Azerbaycan “Naxçıvan” Gazetesi,
ATXEM ve “KÜR-XAZAR” Cemiyetleri
Türkiye Temsilcisi. Ankara.

 Azerbaycan-Türkiye Kardeşliğinin Tarihi Kökleri Vardır (1)


İstanbul’da Kıymetli Bir Kitap Basılmıştır

Azerbaycan devletinin kurucusu ve yaratıcısı, Türk dünyasının kıymetli evladı, dünya siyasetinin deha ismi sayılan Ulu Önder Haydar Aliyev’in siyasi yaşamı ile bağlı pek çok kitaplar yazılmıştır. İster Azerbaycan’da, ister Rusya ve dünya devletlerinde onlarca kitap, albüm basılmıştır. Bu yazının kalem sahibinin de Türkiye’de (2007) “Üstün Zekâ” adında kitabı okurlara sunulmuştur. Fakat bütün bu kıymetli kitaplar arasında “Haydar Aliyev ve Azerbaycan’da Milli Siyaset” isimli kitabın başka bir özelliği vardır. Çünkü kitabın yazarı tanınmış edip, şair, araştırmacı ve devlet adamı Hidayet Orucov’dur. Kendisi uzun yıllar büyük önderimiz Haydar Aliyev’in yanında görev yapmış, bu ender siyaset dehasının çalışma prensiplerine, metoduna ve siyasi yaşamına yakın olmuştur. Deha siyaset adamının Azerbaycan devletinin temel kurallarını nasıl yerleştirdiğine şahit olmuş, onunla aynı havayı, aynı binayı, aynı ortamı paylaştığına göre bu kıymetli kitap da başka mana ve anlam taşımaktadır. “Da Yayıncılık” Yayınevinin (İstanbul, 2010) bu necip çalışması her yönüyle ehemmiyetlidir.

Tanıtalım:
Adı: Hidayet.
Soyadı:      Orucov.
Baba Adı: Huduş.
Anadan olduğu yıl: 5 Eylül 1944.
Yer:  Zengezur bölgesi, Mığrı bölgesine bağlı Maralzeme köyü.

Kendisinden dört ay on gün önce doğulmuşumdur.

İlk gençlik yıllarını Batı Azerbaycan (Şimdiki Ermenistan) topraklarında yaşadı. Azerbaycan Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümünü bitirdi. Köyde öğretmenlik yaptı. “Sovyet Ermenistan’ı” gazetesinde ve Cafer Cabbarlı adına İrevan Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg olarak görev yaptı. 1984 yılında Bakü’ye yerleşti ve “Gençlik” Yayın Evcinde Baş redaktör Yardımcısı, daha sonra Baş redaktör çalıştı.

1992-93 yıllarında Azerbaycan Rerspublikası Prezidenti’nin Milletlerarası İlişkiler üzerine müşavir, 1993-2006 yıllarında devlet müşaviri, 2006 yılından ise Azerbaycan Din Kurumları ile İş Üzerine Devlet Komitesinin Başkanıdır. 30’dek kitabın ve beş yüze dek makaleleri basılmış, pek çok oyunları ve çevirileri Devlet Tiyatrolarında sergilenmiştir.

Yazarın son kitabının İstanbul’da geniş ortamda tanıtımı yapıldı ve Türk okurlarına etraflı bilgiler aktarıldı. Kitabın girişindeki “İkiz Kardeşime” giriş başlıklı yazı dikkatimi çekti. Bu başlığın altındaki mana ve anlamı okurlarımla paylaşmak istedim. Çünkü bu iki sözün söz altı manasında, fikrin derinliğinde büyük siyaset adamının söylediği “AYNI MİLLET, İKİ DEVLET” mefhumu yatıyor ve büyük ehemmiyet taşımakta. Yetenekli şair, yazar, araştırmacı ve devlet adamı Hidayet Orucov bu kitaba başka ad altında, yeni bir siyasi esse, başka edebi başlık, felsefi anlam ifade eden giriş sözü yaza bilirdi. Neden “İkiz Kardeşime” adını seçmiştir dersiniz? Bunun büyük anlam ifade ettiğini hatırlamakta fayda vardır. Bununla ilgili konuşmaya değer. Çünkü  Anadolu ve Azerbaycan Türkleri,  çok eskilerden, tarihte ekiz kardeş olmuşuz. Hatta ben derdim ki tek anne ve babanın evlatlarıyız.

 Kardeşler Arasında Savaş Çıkarmışlar

Fakat farklı tarihi dönemlerde aramızda fare gibi dolaşan yabancı kuyruklar bizi bir birimize karşı koymaya çalışmış, aramıza ihtilaf salmışlar, hatta savaşlar bile çıkarmışlar. Tek bir örnek vermem yeterli olur. Çaldıran savaşı. Bu haksız olduğu kadar, lüzumsuz, olmaması gereken yersiz kardeş savaşından öteye bir şey değildi. Ama sonucu vahim olmuştur. O yıllarda Osmanlının denetiminde 32, Azerbaycan Sefevi Devletinin denetiminde ise 12 devlet vardı. Savaşı Şah İsmayıl kayb etti ve Osmanlı kardeş Azerbaycan devletini yıkmış oldu. Fransız yazarı Moliere’nin diyor ki, “corabdan bir ip kaçtıysa mutlaka sökülecektir”. Böylece, Azerbaycan kardeş devleti sökülmeye doğru itti. Kim yaptı bunu dersiniz? Batılı ajanlar. Özellikle, İngiliz ve Fransız ajanları. Saldı nifakı kardeşler arasına, onları düşman yaptı birbirine ve savaş çıkardılar. Neden iki kardeş düşman olmalı? Neden savaşmalı? Boşuna elbette. Gerçek kardeşler el ele vermeli, birlikte hareket etmeliydiler. Büyük Oğuz Hakanları gibi… Dede Korkut nasihatlerini işitmediler, Oğuzun evladına nasihatini okumadılar, her kes kendini Ağa, Bey, Han saymıştır… Her kes iktidar hırsını, iktidar arzusunu ortaya atmış, savaşlar çıkarmıştır. Büyüklere saygı, ihtiram, sevgi olmayan ortamda kardeşlik bağları zayıflayacak ve uçurumun kenarına itileceksin. Böyle ortamda yabancılar derhal ortaya çıkacaktır. Düşmancılık duyguları, hilye, fesat yaratacak, kardeşleri uçuruma iteceklerdir. Böyle de olmuştur. Aksakal olmayan aşirette, kabilelerde ev sahipsiz kalır ve köpekler derhal havlamaya kalkarlar… Neden İkiz Kardeşler savaşmalılar? Aynı anne ve baba evlatları neden düşman olmalılar? Buna en güzel cevabı dostum, kardeşim Hidayet Orucov ilk cümlesinde vermiştir. Bakın ne diyor:

“Dünyada aynı kökten türemiş milletler çoktur. Aslında bu milletlerin hepsi bir zamanlar tek bir millet olmuşlar ancak tarihin sınavlarından birlikte geçmedikleri için uzun zaman sonra ayrı ayrı milletler haline “dönüşmüşlerdir… tarihin hükmüyle birbirinden ayrılmış bu milletler zaman geçtikçe farklı özellikler kazanmış, hatta bazıları din ve medeniyetlerine yabancılaşmışlardır”. Fevkalade kısa ve net olarak yazar dostum Türk milletinin zaman içerisinde çeşitli nedenlerden dinlerini bile değişerek köklerinden uzaklaştıklarını dile getirmiştir..

Yıllardır sayfa makalşelerimde bu problem hakkında çeşitli yazılar yazdım, Kongre ve Sempozyumlarda, TV kanallarında konuşmalar yaptım, bu meseleni dile getirdim. Türk milletinin acı ve feryatları hakkında çok yazdım, baya da düşmen topladım, fakat yolumdan çekilmedim. Biz tek bir milletiz ve nedense ayrı ayrı devletler olarak yolumuza devam etmekteyiz. Dilimiz bir, kanımız bir milletler param parça halinde yaşamaktalar. Şimdi değerli devler adamı Hidayet Orucov aynı problemi yeniden dile getiriyor ve tüm dünyaya haykırıyor, çekinmeden, korkmadan bir Türk sevdalısı, Türk hayranı olarak şöyle diyor:

“…sayıları 250 milyonu geçen Türkler de zaman geçtikçe talihin hükmü ile Kazak’a, Özbek’e, Kırgız’a, Türkmen’e, tatar’a, Başkırd’a, Uygur’a, Yakut’a, Gagavuz’a, vb. “dönüşmüşlerdir”. Vb. derken Çağ’a, Hakas, Kumık, Avar, Lezgi, Kabardin, Avar, Karaçay ve daha nice nice  Türk azınlıkları da vardır… Atom lavları gibi ufalanarak paramparça olmuş, başka din ve ırkların içinde asimle olmuş, başka kutuplarda yaşamaktalar… Ne kadar büyük fayca, ne kadar büyük acı ve hüsranla karşı karşıya kalmışız… Çoraptan ipler kopmuştur… İpler Batılıların elinde, nereye isteseler, oraya doğru itiyorlar Türkleri…

Araştırmacı yazar ve devlet adamı Hidayet dostum, dâhilinde közeren ateşin dillerini utarak şöyle diyor:

  Aynı Kökten Türemiş İki Devlet

“Bugün Uzak Yakutistan’dan Çin’e, Iraktan Balkanlara, Sibirya çöllerine kadar uzanan, sınırları tam olarak bilinmeyen ve üzerine hala kara bulutlar dolaşan büyük bir Türk dünyası vardır. Bu büyük coğrafyaya yayılmış Türklerin adlarının, inançlarının, hatta dillerinin belli bir ölçüde farklı olması mümkündür, ancak Türklerin değişmeyen ve hiçbir zaman da değişmeyecek olan ortak yönleri vardır: onlar aynı kökten ve bir soydan gelmiş kan kardeşleridir”.

Bir devler adamı gibi Hidayet Orucov haklı olarak detaylara girmiyor ve bazı makamları açıklamıyor. Haklıdır elbette. Bakınız, Büyük Oğuz Hakanımız yüz elli bin ordusuyla Batıya hareket etmiştirr. Firenkler elli beş kilometre yolu koşarak önüne gelmiş, Oğuz Hakanın ordusunun önünde diz çökmüş, şöyle demişler:

“Bizleri öldürmeyin, ne dilersiz biz varız”. Oğuz Hağan onlara: “Burası Türkistan İli olacaktır. Üç yıl verginizi ise önceden vereceksiniz”. Firenkler sevinerek İl olmuşlar ve vergileri de önceden vermeye razı olmuşlar. Oğuz Firengistan’a Vali atamış ve geri dönmüştür… Aynı hadise Güney devletlerinde de olmuştur, Çin’e üç kere saldırmıştır. Doğu, Batı, Güney, Kuzey devletleri Oğuz Hakanın denetiminde Türkistan devleti adı altında olmuştur. Bu bir tarihtir, kimse bu gerçekleri geri çeviremez ve unutamaz. Bunun ispatını mı istersiniz? Seve seve siz aziz okurlarıma Reşadettin’in “OĞUZNAME” Destanını adres olarak göstere bilirim. Velidi Toğan tarafından çevrilmiş ve İstanbul’da basılmıştır (1971). Bu kıymetli destanı okuduğunuzda büyüleneceksiniz ve OĞUZ Hakanın şücaeti ile yakından tanış olacaksınız. Oğuz kimseyi öldürmemiştir, sadece bu ülkelere barış, sevgi ve kardeşliği götürmüştür. Halkına zulüm ve işkence veren Hanlara karşı sert davranmış, alıp zindana atmış, ya da idam etmiştir. İnsanlara özgürlük ve barış içinde yaşamayı arzulamıştır. Oğuz bir barış adamıydı. Bunun en iyi kaynakçaları ise Çin arşivlerinde kalmakta.  Allahın izniyle zaman gelecektir ve Çin arşivleri yüzümüze açılacaktır ve daha ne gibi güzel hadiselerle ileride tanış olacağız. Şimdilik bu arşivler yüzümüze kapalıdır.

“İkiz Kardeşime” giriş makalesinde Anadolu ve Azerbaycan Türklerinin farklı özellikleri ve birlikteliği üzerinde duran Hidayet Orucov, bizler için ikiz kardeşleriz ifadesini kullanmıştır. Ne kadar güzel ve yerinde söylenmiştir. Ama ikizlerin de yaşamında facia dolu gözyaşları, hasret ve umutsuzluklar olduğunu kanıtlıyor. Tarihten biliyoruz ki Rus Çarı biz Türklere nefret etmiştir, bu sebepten de topraklarımızı parçalayarak İran’la paylaşmıştır. Her ne kadar aramızda sınırlar çizse bile içimizdeki birlikteliği ayırmayı becerememiştir:

Azerbaycan Türkiye Kardeşliği Ebedidir

“Çanakkale’de şehit olan yüzlerce Azerbaycan Türkü ayrı kaldıkları uzun yılların hasretlik köprüsünü bir nefeste geçerek Anadolu’da yerleşen zafer çiçeklerini kanı ile sulamıştır. Anadolu Türkü ise 1918 yılında Azerbaycan Türkü’nün kader anında, hiç gecikmeden onun imdadına yetişerek Bakü’yü Taşnak-Bolşevik işgalinden kurtararak ikiz kardeşine armağan etmiştir”. Makalede Azerbaycan Türkü ile Anadolu Türkü’nün kardeşliğini fikir birliğini, edebiyat, sanat, musiki ve örf adetler, kadim ananelerimizin aynı olduğu hakkında geniş ve kapsamlı yazılmıştır. Yazar doğru yazıyor ki aynı milleti zorlamakla farklı farklı milletlere bölmek mümkün değildir. Ortada bir gerçek vardır – “BİZ AYNI MİLLET, İKİ DEVLETİZ”. Bunu Ulu Önderimiz, dünya siyasetinin Tacı, deha şahsiyet adamı Haydar Aliyev söylemiştir. İster Ruslar, isterse de başka devletler her ne kadar üstü örtülü yazsalar da ortada bir tarihi gerçek vardır. Bunu da Ulu önderimiz kısa, anlamlı sözleriyle kesinleştirdi.

Bu gün tüm dünya bilmeli ve anlamalıdır ki, Türkler dünyanın neresinde yaşıyorlarsa yaşasınlar, bizler tek bir milletiz, hepimiz Türküz. Dostumun tabiri ile demiş olsak, aynı mayadan doğan ikiz kardeşleriz…

Kaynak: Türk Devletleri Kardeş Devletlerdir (1) 

Atatürk ruhu, Atatürkçülük Gencinden ixtiyarınacan daim her bir Azerbaycan vetendaşının qelbinde. yaşamış ve bundan sonra da yaşayacaqdır. 

Böyük Atatürkün ideyalarını öz idealı hesab ederek donmeden heyata keçiren ümummillî İiderimiz Heyder Eliyev Azerbaycan gencliyinin Atatürk irsini daha derinden öyrenmesi, Türkçülük ideologiyasına daha derinden yiyelenmesi üçün 2001-ci il martin 9-da Baküda Atatürk Merkezinin yaranması üçün serencam verdi. Heyder Eliyev uzaqgör.nliyil. yaradılan bu merkez görkemli türkoloq-alim, akademik Nizami Ceferovun rehberliyi ile qarşısına qoyulan vezifeleri bugün uğurla yerine yetirir, Türkiye - Azerbaycan elaqelerinin möhkemlenmesi, millîmenevi deyerlerimizin öyrenilmesi ve tebliği sahesinde  semereli faliyyet gösterir. 

“Mustafa Kamal Atatürk bütün Türk dünyasının eşsiz, ölmez lideridir” deyen Heyder Eliyev ideyaları da Atatürkün ideyaları kimi ölmezdir. 
Bu iki tarixi şexsiyyet, öz böyüklüyü, millet., dövletçiliyimiz. sedaqeti ile bir-birini tamamlayır ve onların ölmez ruhu Türk Dünyasının işıqlı geleceyi namine bizim hamımızı birliye, bütönlüye ve ortaq şanlı keçmişimize, dede - babalarımız ın adına layiq qehremanlıqlar göstermeye sesleyir. 

Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE

Yeni Azerbaycan Yardımlaşma ve Kültür Derneği

Genel Başkanı, Azerbaycan “Naxçıvan” Gazetesi,

ATXEM ve “KÜR-XAZAR” Cemiyetleri

Türkiye Temsilcisi. Ankara.

Azerbaycan-Türkiye Kardeşliğinin Tarihi Kökleri Vardır (2)


Milli Düşünce Aydınları Korumuşlar



Ünlü yazar, şair,  araştırmacı, siyaset ve devlet adamı Hidayet Orucov, yazmış olduğu bu kıymetli kitabında Ulu Önder Haydar Aliyev’in Sovyetler zamanında Politbüro’da çalıştığı yıllarda bile Türklük düşüncesinden ve milli ruhundan kenarda kalmadığını önemle vurguluyor. O yazıyor: “Ulu Önderimiz, ömrünün büyük bir kısmını, milli kuvvetlerin sıkıştırıldığı, Türkçülüğün ve milliyetçiliğin ağır bir suç sayıldığı Sovyetler devrinde yaşamış, bu ülkede eğitim almış ve bu ülkenin yönetim sisteminde en yüksek görevlere kadar yükselmiştir… Türkçülüğün ve milliyetçiliğin niçin ve nasıl takip edildiğini çok iyi biliyordu.

Bu büyük insanın, ister Sovyetler devrinde, isterse de Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra milli değerlerimize, soyumuza ve Türkçülüğe bakış acısı hep aynı kalmıştır. O, bu alanda yürüttüğü siyasetle hem halkına, hem de Türk dünyasına hizmet etmiştir…” Ulu Önder Haydar Aliyev milli hislerden uzaklaşmayan, milli düşünceli aydınlarımızı devamlı savunmuş, onları asılsız suçlamalardan korumuştur. Daha önceleri de aynı konuya değindim. Örneğin, tanınmış usta şair Bahtiyar Vahabzade “Gülistan” eserini yazdı. Bazı mankurt yaratılışlı yazar, eleştirmenler kendilerini üst kadrolara şirin göstermek amacıyla milliyetçi aydınları lekelemek, üzerlerine gölge salmak için bühtanlar atıyor, millilikle suçluyorlardı. Bu seferinde hedef Vahabzade oldu, onun üzerine gittiler ve ünlü şairi ölümle tehdit bile ettiler. Moskova işe karıştı, KGB onun yakalanması emrini hazırladı.  Ulu Önder Haydar Aliyev o yıllarda Azerbaycan KGB Başkanıydı ve Bahtiyar Vahabzade’yi yanına davet edir. Onunla samimi dost gibi, kardeşçe konuşuyor, çalışmalarına kaldığı yerden devam etmesini söylüyor,  başarılar diliyor. Derhal Moskova’ya gidiyor ve şairin bu kıymetli tarihi eserini üst düzey görevliler önünde savunuyor, ona siper oluyor, vatana dönüyor. Bütün bunlar hakkında merhum şair Bahtiyar Vahabzade, Milli Mecliste, Milletvekili sıfatıyla bunları bir daha hatırlattı. Konuşmaları kayıtlara geçmiştir. Merak edenler Azerbaycan Milli Meclisin tutanaklarında okuya bilirler.

YAZARLAR – ANAR, ELÇİN, MEVLUT DE SİBİRYA’YA SÜRÜLECEKTİ

Başka bir ünlü yazarımız, Azerbaycan yazarlar Birliği Başkanı Anar ise “dissident” (sistem karşıtı) suçlamasıyla mankurtlar tarafından Moskova’ya şikâyet edildiler ve hakkında tutuklama kararı bile hazırlanmıştı. Sebep neydi? Anar, Genel Yayın Yönetmeni olduğu “Gobustan” dergisinde milli ananelerimizi, örf adetlerimizi ve eski kültür hazinemizi tarif eden yazılar basıyor, Moskova’yı hayrete getiriyordu. Öte yanda yine ünlü yazar, Azerbaycan Nazirler Soveti Başkan Yardımcısı, Elçin Efendiyev, yetenekli yazar Mevlüt Süleymanlı (yazdığı “Göç” romanı ile) aynı suçlamalarla tehdit ediliyordu.  Haydar Aliyev bu yetenekli yazar ve şairlerin eserlerini keyifle okuyor, “dissident”leri yanına davet ediyor, çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, başarılar diliyor, yeniden Moskova’nın yolunu tutuyor. Yine Politbüro’da ve Sovyetlerin sert yumruğu, KGB’si önünde bu yazarların yetenekli ve layıklı şahsiyetler ve yazarlar olduğunu kanıtlıyor, mangurtların hedefi haline geldiklerini söylüyor. Bütün bu konuşmalar ve tarihi gerçekler yazarların hatıralarında ve TV konuşmalarında kayıt altında. İsteyen sora bilir ve okuya bilir. Anar, Elçin ve Mevlüt kardeşlerim sağdırlar, maşallah turp gibi sapasağlamlar ve milli zeminde çok kıymetli eserler yaratmaya devam ediyorlar.

Kitabın yazarı haklı olarak yazıyor ki, “Bu büyük insan, ister Sovyetler devrindeki Azerbaycan Milli İstihbarat Teşkilatı’na (KGB), isterse de Sovyet Azerbaycan’ına yöneticilik ettiği devirde, milli değerlerimize saygılı davranmış, milli düşüncedeki aydınlarımızı sürgünlerden korumuş, onlara mümkün olduğu kadar uygun ortamlar oluşturarak belli bir ölçüde onları himaye etmiştir. Ulu Önder Haydar Aliyev tarihi bir göreve de imza atıyor. Bu da Milli İstihbarat Teşkilatına milli ruhta aydınlar alıyor ve onları milli zeminde terbiye etmekle eğitiyordu.

Ulu Önder Haydar Aliyev, hala 1970 li yıllardan başlayarak Azerbaycan Kommunist Parti Başkanı görevinden ta Politbüro Üyeliğine, üçüncü, daha sonra ise birinci olma kademelerine dek yükselir. Türkiye’den SSCB’ye giden heyetlerle görüşler yapıyor, önemli fikir alış verişinde bulunuyordu. İçinde ve ruhunda Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin ileri yıllarda pekişmesi ve ebedileşmesi yolunda büyük gayretler etmiştir. İki ülke arasındaki siyasi, ekonomi ilişkiler ise elbette ki bağımsızlığımızı kazandıktan ve ikinci defa iktidara geldikten sonra tarihi bir merhaleye geçilmiştir. Elbette ki, burada Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve yaratıcısı, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi yaşamı, devrimi, düşünce ve fikirleri, siyaset dehası Haydar Aliyev için iyi bir örnek teşkil etmiştir. Büyük Atatürk’ün Cumhuriyetin 10 yıllığında söylediği tarihi kelamları unutamayız: “…Bu gün Sovyetler komşumuz ve dostumuzdur… Fakat bir zaman gelecek, Büyük Roma, Osmanlı İmparatorlukların çöktüğü gibi Sovyetler de çökecektir… 
Orada dilimiz bir, kanımız bir kardeşlerimiz yaşıyorlar. Onlara el uzatmalıyız… 
Şimdiden manevi köprülerimizi sağlam kurmalıyız ki Sovyetler çöktüğünde onlara el uzatalım…
” Kaynak: Türk Devletleri Kardeş Devletlerdir (2) 


http://www.ilgazetesi.com.tr/turk-devletleri-kardes-devletlerdir-1-139633h.htm


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder