ANADOLU DA BUGÜN, BÖLÜM 1
Prof.Dr.Sait Yılmaz
23 Ağustos 2019
Yaklaşık altmış yaşlarındaki köylü kıyafetleri içindeki kadın, kızı ile birlikte bahçede kahvaltı yapıyor. Sonra kızı kahvaltıyı kaldırırken kadın, bahçeyi eşelemeye başlıyor.
Biz onu karşı evden izlerken, birlikte çay içtiğimiz komşusu anlatıyor. Kadın aslında emekli banka müdürü ve büyük şehirden gelip, burada bahçeli bir ev almış. Kızı, büyük şehirde çalışıyor ama tatil için yanına gelmiş. Emekli geliri olan kadın, 600 kadar ceviz ağacı satın almış, ayrıca arıcılık da yapıyor. Ürünlerini pazarda satıyor.
Birkaç gündür memleketim olan Yalvaç.tayım, dostları dinlerken ortaya faydalı bir saha çalışması çıkıyor. Buraya makale yazmak için gelmedim ama çocukluğumun kahveci çırağı olarak geçtiği cennet Yalvaç ile özel bir gönül bağım var. Çalıştığım yaşlı kahvesinde dinlediklerim hayatıma yön verdi, Anadolu insanını tanıdım. Yalvaç, 21 bin 400 nüfuslu ve bir türlü büyüyemeyen, sürekli göç veren ve göç alan bir şehir. Bu ilçemizde yaşanan değişim aslında son 20 yılda Anadolu.da neler olduğunun da tam bir portresi.
„ Anadoluda yaşamak zor. diye düşünüyor olabilirsiniz ama şehir-kasaba halkı için hayat zor değil, çünkü çalışmadan yaşamak için herkes bir yolunu bulmuş. Kimse üretime katkıda bulunacak bir işte çalışmıyor, ne de büyük projeler peşinde. “Acı Çeken Türkiye” başlıklı makalemde Türkiye.nin sosyo-ekonomik olarak üç bölgeye ayrılmakta olduğunu anlatmıştım. Bu makalede, ikinci bölgeye yani Anadolu.nun içlerinde yaşayan halkımızın yaşadıklarına değinmeye, onlara dokunmaya çalışacağız.
Üretim Bitmiş?..
Önce ekonomi boyutu ile yaşananları anlatmaya başlayalım. Eskiden yani bundan 20 sene öncesine kadar Anadolu.da insanların üç tür gelir kaynağı vardı;
- Tarım,
- Hayvancılık ve
- Zanaat (dericilik, kiremitçilik, keçecilik vb.).
Bunların hepsi artık bitmiş yani yapılmıyor, yapılan da çok az ya da neredeyse hobi gibi görülüyor. Ortada esnaf var yani bakkal, fotoğrafçı, kasap vb. ama onlar zaten hiçbir zaman geçimlik gelir kaynağı olmaktan öte birer iş alanı olarak görülmedi. Caddeleri her yerde olduğu gibi artık cep telefonu bayileri-teknik servisleri, çiğ köfteciler, börekçiler sarmış. Tabii bir de çok bilindik düşük seviyeli sözde süper market zincirlerinin şubeleri.
Şehrin kendine has güzelim yeşil görüntüsü ve o eski dükkânları kaybolmuş.
Köylü artık tarımla uğraşmıyor, yemyeşil tarlalarda yabani otlar ağaç gibi olmuş. Yalvaç.ın en yeşil köyü olan Hisarardı.nda Almanya.dan ya da yazlığa gelen birkaç aile hobi olarak elma ya da salatalık yetiştiriyor. Hisarardı Köyü.nde bulunan 10 bin dönüm çok verimli tarım alanının üç bin dönümü şimdiden yabancılara satılmış, yeşil alana yazlık ev yapsın diye. Şehrin oksijen ve su deposu olan Hisarardı.nın yeşil alanları inşaatlara açılarak, şehrin geleceği de yok ediliyor. Üstelik madencilere saha açma illeti ve baraja su toplama
merakı Hisarardı.nın yeşil alanını her an yok edebilir.
Peki, neden tarımla uğraşmaktan vazgeçilmiş? Çünkü çok zahmetli ve elde ettiğin kazanç, masrafını karşılamıyor, emeğine değmiyor. Tohum ve mazot pahalı, traktör almaya yetecek paraları yok, üstelik tarlayı sürecek hayvan da yok. Diyelim ki üretim yaptınız, ürettiğiniz domates ya da salatalık bir hafta, hatta birkaç gün içinde satılmazsa çürüyor ve elinizde kalıyor. Bunu (soğuk hava deposunda) depolayacak ve pazarlayacak, üstelik rekabet edecek bir sisteme ihtiyaç var; Yalvaç.ta bu yok.
Sadece birkaç köy üretim yapmak için direniyor. Çetince köyünde seracılık yapılıyor.
Bundan 10 yıl önce Antalya.ya çalışmak için gidenler seralarda iş bulmuşlar ve dönenler Çetince köyünde seracılığı başlatmışlar. Organik olan eski tohum ilaç ister, ama organik ürünler piyasada rekabet edemiyor. Hazırcılığa gidip dışarıdan gelen yeni tohum aldığınızda hastalık az, verim fazla ama fiyat yüksek.
Şehir, tarım ve hayvancılığa oldukça müsait, cennetten bir köşe ama Yalvaç.ta
bulunan tarım alanlarının %80.i el değiştirmiş. Köylerde bankalara borçlananların tarlalarına el konulmuş onlar da çareyi şehre gitmekte bulmuş. Köyden gelmişler ama şehre uyum sağlamak yerine şehri köylüleştiriyor lar. Zanaatkâr ve esnaf olan şehirlinin büyük bölümü ise çoktan kaçmış. Kalan yaşlıların deyimi ile şehri köyden gelen işe yaramaz insanlar doldurmuş.
Öte yandan mevcut tarım alanları miras yolu ile bölüne bölüne öyle parçalara ayrılmış ki, tarım yapmak akıl karı değil. Örneğin bir zamanlar Sait dedemden kalan büyük tarla önce altı çocuğuna, sonra da onların 4-5.er çocuğuna bölünmüş durumda ve tabii bu paylaşım kolay yapılamadığı için diğer tarlalar gibi başıboş bekliyor.
Tarlaların küçülmesinin bir önemli sonucu da Traktör kullanımını verimsiz hale
getirmesi. Bir yılda 240 gün çalışması gereken traktör ancak 90 gün işe yarıyor. Tarıma zarar veren diğer bir faktör ise domuzlarla mücadelede başarılı olmanın zorluğu olmuş. Tüm ürünü talan etmeleri çiftçiyi bıktırmış.
Hayvancılık bitmiş denecek kadar az. Besicilik zor ve zahmetli bir iş ve bunu ancak bazı özel çiftlikler yapabiliyor. Duyduklarımızın çoğu iflas etmiş. Maliyetler (yem, aşı, veteriner vb.) çok yüksek. Hayvancılıkla uğraşanlar maliyetleri azaltmak için örgütlenmek zorunda. Yem ihtiyacının dışarıdan temini yerine yerinde üretilmesi bir çare olabilir. Küçük çiftliklerin aşı, veteriner gibi ihtiyaçları için ise bir ortak kullanım havuzu düşünülebilir.
Göç, Bitmek bilmez Göç..
On yıl önce 33 bin nüfusu olan Yalvaç.ın merkez nüfusu bugün 21 bine düşmüş.
Bunun 10 bini köyden göç edenler. Köylü kazanmayınca ve „köylüyü köyde tutacak. bir devlet politikamız olmayınca şehre ya da kasabaya gelmişler. Yalvaç nüfusu bir yandan sürekli iş bulmak için dışarı gidenlerle nüfus kaybederken, köyden gelenler mevcut nüfusun %45-50.sine ulaşmışlar. Şehirde gezinenler köyden gelen gençler. Şehrin gerçek oturanlarının yerini köyden gelenler almış, kalanlar yaşlılar. Tarihinde hiç dış göç almayan Yalvaç Suriyeli ve Afganlılardan nasibini almış, sayıları bin kadar.
Gerçek esnafı bitiren, isimlerini çok duyduğumuz büyük marketler olmuş. Kredi kartı ile yani borçlanarak ödeme kolaylığı marketleri tercih edilir hale getirmiş. 50-60 bin TL yatırım yaparak bir dükkân açan kişi, beş-altı ay sonra dükkânını kapatmak zorunda kalıyor. Bunun başlıca nedeni ticaret azlığı kadar, eğer bir dükkân biraz iş yaparsa hemen yanına aynı işi yapan başka dükkânların kurulması yani halkın deyimi ile „ortakçı çıkması..
Her dört evden biri dolu, üçü boş. Bunlar da emekliler ve yurt dışında işçi olarak
çalışanlar. Özetle, köylümüz tarlada, kırda, ovada çok yıprandı; yol yok, su yok, banyo yok, ürettiğinin getirisi yok. „Şehirde dört duvar arasında yaşayayım, yeter ki elim toprağa değmesin’ diyecek hale gelmiş.
Çünkü şehirde yaşamak kolay; gezecek-dolaşacak yer yok, ulaşım masrafı yok,
erzakını ve yakacağının bir kısmını bahçesinden karşılıyor. Biraz okumuş insan ise masabaşı iş istiyor, üretim sektöründe çalışmak istemiyor. Köyler büyük ölçüde boşalmaya başlayınca sağlık ocakları ve okullar da kapanmaya başlamış ve bu şehre göçü daha da hızlandırmış.
Tabii iyi haberler de var. Örneğin bugünlerde doğal gazın şehirde dağıtımına
başlanması. Hemen herkes evine doğal gaz bağlatmak ve proje için birilerine para ödemek telaşında. Böylece artık odun-kömür yakmadan ısınabilecek ve bu yüzden pek çok emekli artık memleketine dönmeyi tercih edebilecek.
Ancak, ev fiyatları çok pahalı, hatta İstanbul.dan bile pahalı; şehir merkezinde sıradan evler 400-500 bin TL civarında. Bu fiyatları verenler ise yurt dışında yaşayan Yalvaçlılar. En çok Yalvaçlı İstanbul.da yaşıyor. İlk göç İstanbul.a yapılmaya başlanmış, onu Ankara izlemişti. Bugünlerde ise göç için Antalya revaçta.
Şehir yazları gelenlerle doluyor. Almanya ve Fransa gibi yerlerden memleket hasreti ile gelen yaklaşık 50 bin Yalvaçlı yaz döneminde birkaç ay şehre canlılık veriyor. Ancak, şehre yatırım yapacak kadar çok kazanmıyorlar. Hayalleri yeşillik bir yerde ev alıp, yazın bahçe ile uğraşmak, öyle de yapıyorlar.
İnsanlar Nasıl Geçiniyor?
Tarım ve hayvancılık dışındaki gelir kaynağı olan, geleneksel birçok zanaat ölmek tarihe karışmış, geride resimler ve hatıralar kalmış. Tekstil, halıcılık, kaynakçılık, bakırcılık, kiremitçilik Yalvaç.ta bir zamanlar çok revaçta idi ama bitmiş. 21 bin kişilik nüfusun yerlisi olan 10 bin kişi, zaman içinde birbiri ile evlene evlene nerede ise tamamen akraba olmuş.
Dolayısı ile şehir ekonomisi büyük ölçüde kişisel ilişkilere bağlı gelmiş. Esnafın %80.i de bu işi hobi olarak yapan emekliler.
Peki, insanlar nasıl geçiniyor? Çalışmadan geçinmenin yolunu bulmuşlar. Öncelikle köyden gelenlere komşuları yardım ediyor. Ama asıl gelir kaynakları eski ifadesi ile Fak Fuk Fon yani Fakir-Fukara Fonu ndan dağıtılan paralar. Fak Fuk Fon dan yararlanan %30 kesim, büyük ölçüde köylerden gelenler. Devlet, köyünde tarlasını ipotek sonucu bankaya kaptırıp, şehre göç etmek zorunda kalan köylü isyanını böylece önlemiş.
Özetle, aileden biri mutlaka devletten bir yerden maaş alıyor ya da emekli geliri var.
Bahçeden erzakını karşılıyor ama parsını öncelikle içkiye harcıyor. Gezip-görmenin tadını bilmediği için daha çok kazanmayı ve bunun için çalışmayı istemiyor. Ailenin gençleri ise anne-babanın sırtından geçinirken, bahçeye bile gitmiyor.
Köylünün elinden tarlası gitmiş ve borçsuz köylü yok. Fukara fonundan karı-kocanın her biri 700 TL aldığından Yalvaç şartlarında 1400 TL ile idare edebiliyorlar. Aslında bu yardım, 65 yaş ve üstü için planlamış ama Belediye Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve muhtarlar yardım işini ayarlıyor. Yardım alacak üzerinde mal mülk göstermiyor. Kahvelerde oturanların %40-45.i bu şekilde geçiniyorlar.
Yaşlıların yastık-altı dediğimiz paraları var ama değerlendirilmiyor, ya gerçekten
yastık altında ya da bankada yatıyor. Biraz parası olan ev alıyor ve kiraya vererek, kendine rant kapısı açıyor. İş yok, ekonomi yok ama herkes para biriktiriyor, parayı bu kesim saklıyor çünkü parasız kalmaktan korkuyor, kullanmıyor.
Parası olan şehrine yatırım yapmıyor çünkü gelecek görmüyor. Geleceği yakın büyük şehir olan Antalya.da görüyor. Evini oradan alıyor, çocuğunu okumak ve iş için oraya gönderiyor. Bu yüzden Antalya, son yıllarda özellikle Isparta, Burdur ve Karaman.dan aldığı göçlerle çok kozmopolit bir vilayet haline geldi.
Kahvelerde en revaçta sohbet konusu ise define arama. Bu, bir tür hayal tacirliği. Önce birisi elinde bir harita olduğunu ve beraber yaparlarsa çok zengin olacaklarını söylüyor.
Adaylara sözde define haritasının fotokopi olan bir parçasını gösteriyor. Sonra diğer kişilerle birlikte 50-60 bin TL bir araya getirip, define kazmaya başlıyorlar.
Birilerinin bulduğu bazı eski paraların hiçbir değerinin olmadığı anlaşılıyor.
Anadolu daki tarihi eser kaçakçılığının arkasında aldatılan insanların değil, kilit konumda olan müze müdürlerinin olduğunu öğreniyoruz. Çünkü ne bulunursa ilk iş değerini öğrenmek için müze müdürüne danışmak oluyormuş.
Kültürel Bozulma..
İnsanlar ellerindeki kredi kartları ile borçlarını idare ederek yaşıyorlar. İpotek altındaki mal ve mülklerini kaybetmeleri de yakındır. Ekonomi olmayınca bundan aile düzeni de zarar görüyor. Türkiye.nin en huzurlu 6.ıncı şehri olan Yalvaç, son yıllarda aile cinayetleri ile anılıyor. Boşanmalar arttı. Bunun altında yatan asıl faktörün ekonomi yani geçim şartları.
Erkek, evin ihtiyaçlarını karşılayamayınca, ekmeğin yanında pişirecek bir şeyler de alıp gelemeyince bir süre sonra kadın evden kendi anne-babasının yanında dönüyor. Erkek, bir süre içki ve hovardalıkla zaman geçiriyor. Sonra eşini evini döndürmek istediğinde ise geç oluyor. Bu durum, gözü dönmüş erkeğin cinayet işlemesine kadar varabiliyor. Pek çok evlilik sallantıda ve bu aşamalarda psikolog desteği gerekiyor.
Sinemalar, kültür merkezleri kapanmış. Şehir kültürü yozlaşmış, insanlar çağdaş hayata değil, yoz eğlence kültürüne ve tüketici teknolojiye sarılmış. Atatürk.ün kurduğu Halk Eğitim Merkezleri ya da Köy Enstitüleri gibi modernleşme araçları yok. Halkın televizyon dışında iki eğlencesi yaz aylarında yapılan festivaller ve konserler.
Festivaller sözde yerli üretimi desteklemek için düzenlenir ama Yalvaç.ta dışarıdan gelenler kendi ürünlerini satıyor yani şehrin kendi halkına gelir kaynağı olarak bir faydası yok. Sanatçı konserleri ise Anadolu.da genellikle halkın kısıtlı parasına göz diken ve sonu gelmeyen diğer bir sektör. Yalvaç.ta konserler halka bedava çünkü belediyeler tarafından ödeniyor. Tabii ki bu halkın vergileri ile toplanana para.
Şehrin sakini olan yaşlılar ise kahvelerde bekliyor, tavla-okey oynuyor, gelen geçeni seyrediyor, sohbet edecek birini arıyor, camiye gidiyor, ikindi sonrası eve gidip-biraz uyuyup, akşam yemekten sonra soluğu gene kahvede alıyor. Şehirde 118 kahve var. Bunların önemli bir kısmında kumar oynanıyor. İnsanlar kredi ile aldığı parayı kumar yolu ile ödemeyi hayal ediyor. Kumar ve eğlenceye düşkünlük, parasızlık ile birleşince yakın zamanda hırsızlık ve fuhuş gibi suçların da kapısı çalınabilir. Şehirde uyuşturucu satışı da önemli bir suç sektörü
haline gelmiş.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder