YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ -Yükselen Bölgesel Aktör., BÖLÜM 8
Ekonomik Faktörler
İran, Türkiye ile ticaret hacminde, Rusya ve Ukrayna’dan sonra Türkiye’nin komşuları arasında üçüncü sırada yer almıştır. 2006 itibariyle, karşılıklı ticaret hacmi 6.2 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak bu seviye hâlâ görece ılımlı bir seviyedir ve Türkiye İran’ın en önde gelen altı ihracat ve ithalât ortağı arasında henüz yer almamıştır.
Türkiye’nin Orta Doğu’dan yaptığı en büyük ithalât, elbette ki, İran doğal gazıdır.
Nisan 2007’de Türkiye ve İran, enerji alanında ortak girişime dayalı stratejik bir ittifak planladıklarını ilan etmişlerdir. Söz konusu proje, yeni petrol ve gaz kuyuları açılmasını ve Türkiye’den geçen mevcut boru hatlarını kullanarak Yunanistan üzerinden Avrupa’ya enerji aktarılmasını kapsamaktadır.
Avrupa Birliği, Rus enerji kaynaklarına aşırı bağımlılıktan kurtulmak için, İran
enerjisini ithal etme projesini hararetle desteklemekte, ancak Washington bu projeye şiddetle karşı çıkmaktadır-bu da Ankara ile Washington arasında devam eden bir sürtüşme kaynağıdır.
Bu arada Washington Türkmen petrolünün İran yoluyla Türkiye’ye getirilmesine dair her plana karşıdır.
Türkiye artık İran gazının ve petrolünün tüketiminde ve Batı’ya aktarılmasında önemli bir kavşak noktası konumundadır. ABD’nin sıkı muhalefetine rağmen Avrupa, tamamen Rus ihracatına bağımlılığa karşı söz konusu İran alternatifini memnuniyetle karşılayacaktır-bu da Washington’un hoşuna gitmeyen bir şeydir.
İran’a karşı ABD askeri saldırısı Ankara’nın menfaatlerini olumsuz etkileyecek iken, Tahran’a karşı geniş kapsamlı ekonomik yaptırımlar getirme girişimleri bile Türk dış ticaretine ciddi şekilde tesir edecektir: Örneğin her yıl yaklaşık yetmiş beş bin Türk kamyonu, Orta Asya ve ötesine gitmek üzere İran’dan transit geçiş yapmaktadır.
Nükleer Sorunlar
Her ne kadar Türkiye’de İran’ın nükleer silahlarla ilgili planlarına olumlu bakılmasa da, Kürt sorunu ile kıyaslanınca, bu konu Türkiye’de çok öncelikli bir sorun değildir, hâttâ Türk ordusu için bile. Konvansiyonel silahlarda Türkiye İran’dan çok daha güçlüdür. Ayrıca aralarındaki çeşitli gerginlik kaynaklarına rağmen, iki ülke arasında yakın tarihte ciddi bir askeri kapışma mevcut değildir. Türkiye’nin temel kaygısı, İran’ın nükleer silahlarının bölgedeki güç dengesi denklemlerini nasıl etkileyeceğidir.
Olası bir ABD-İran çatışması ile ilgili olarak 2003 Haziran ayında yapılan bir
kamuoyu yoklamasında, Türklerin yüzde 55’i bu konuda tarafsız kalmayı yeğlerken, yaklaşık yüzde 24’ü İran’ın safında yer almayı tercih etmektedir; Birleşik Devletler safında yer almak isteyenlerin oranı yüzde 17’inin altındadır.
Sonuç
Tarihsel olarak, Türklerin Batı’ya yakınlığının İran’ı kaygılandırdığı ya da rahatsız
ettiği anlaşılmaktadır; son Şah bile zaman zaman Türkiye’yi Batı’nın dikkatini cezbetme konusunda bir rakip olarak algılamıştır. Bundan dolayı, görünür gelecek için, İran’ın Türkiye’ye karşı tutumu, büyük ölçüde Ankara’nın İran’a karşı Batılı stratejik politikaları ne ölçüde benimseyeceği tarafından belirlenecek tir.
Türkiye ve İsrail
Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu içinde uzun bir tarihi vardır. 1492’de,
Müslümanlarla birlikte Katolik İspanya’dan sürüldükleri zaman Osmanlı’ya sığınmışlardır.
Esasen, Soner Çağaptay’ın dediği gibi, “Onyedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğun da yaşayan Yahudilerin sayısı, dünyanın başka yerlerinde bulunan toplam Yahudi sayısından daha fazlaydı.
Buna karşılık Osmanlı İmparatorluğu da birçok meslek dalında Yahudi bilgi ve
becerisinden faydalanmış, onlarla gelen Batılı know-how’ı imparatorluğun gelişmesi ve dönüşümünde kullanmıştır.
Yahudiler, modern Türkiye’de de baskıdan uzak bir hayat sürmüşlerdir ve İsrail’de de hayli Türk yanlısı önemli bir Türk-Yahudi topluluğu mevcuttur.
Türk düşüncesinde Arap-İsrail meselesi ile Kudüs meselesi arasında önemli bir fark vardır. Kudüs, İbrahimi dinlerin her üçü için de kutsaldır.
Müslümanların çoğu gibi, Türkler de Kudüs’te bulunan geleneksel İslami dinî mekanların tamamen İsrail kontrolü altında bulunmasından son derece rahatsızdırlar. 2000 yılında yapılan bir kamuoyu yoklamasında Türklerin yüzde 63’ü, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kendileri için önemli olduğunu belirtmiş, yüzde 60’ı da Filistin halkının korunmasında Türkiye’nin daha aktif bir rol oynaması gerektiğini ifâde etmiştir.
Müslüman dünya hâlâ Kudüs’teki Müslüman çıkarları adına yüksek sesle konuşması için Türkiye’ye bakmaktadır.
Türk-İsrail İlişkilerinde Askeri Faktör
Türkiye’de İsrail ile yakın ilişkiler kurulmasının önde gelen savunucusu Türk Silahlı Kuvvetleridir. Radikal biçimde lâik olan ordu için İsrail, “anti-İslami” bir sembol olarak, değerli bir yüksek askeri teknoloji transferi kaynağı, ABD Kongresi’ne erişimi kolaylaştıran bir unsur ve nihayet, radikal komşulara karşı stratejik bir yıldırma kaynağı olarak önemlidir.
Çoğu Türk, İsrail devleti ile Türkiye’nin az sayıdaki Yahudi nüfusu (120.000) arasında hemen bir ayrım yapmakta, Türkiye’deki Yahudilere yüksek derecede bir tolerans ve saygı beslerken, İsrail devletine karşı yaygın bir muhabbet duymamaktadır.
Askeri işbirliği Türkiye’nin İsrail ile büyüyen ilişkilerinin en dramatik ve tartışmalı unsurunu teşkil etmektedir.
Türkiye İran, Irak ve Suriye’ye karşı Türkiye topraklarında İsrail ile ortak gizli dinleme üslerinin kurulmasını kabul etmiştir.
Türk ordusunun yirmi-beş yıllık bir zaman diliminde gerçekleşecek ve yaklaşık 150 milyar dolar tutacak büyük bir askeri modernizasyon projesine giriştiği bir zamanda gelen bu İsrail bağlantısı, Türkiye için özellikle değerliydi. İki ülkenin savunma sanayilerini bir araya getiren bu girişimde, İsrail’in gerek teknolojisi ve gerekse Türkiye’deki ciddi finansal yatırımı hayati bir rol oynamıştır.
Türkiye bir ara, olası bir Suriye-İsrail barış anlaşmasının Ankara’nın elini Şam’a karşı zayıflatacağından ve potansiyel olarak Şam’ın İsrail sınırındaki kuvvetlerini kuzeydeki Türk sınırına kaydırmasına imkân vereceğinden kaygı duyar hale gelmiştir. Türkiye ile İsrail’in Şam’a karşı ortak kıskaç gücünün, Suriye’nin 1998 yılında PKK’yı desteklemekten vazgeçme ve Ankara’ya karşı izlediği düşmanca politikaları revizyondan geçirme kararına önemli ölçüde katkıda bulunduğu konusunda hiç kuşku yoktur.
Sivil İşbirliği
İki ülke arasındaki yoğun askeri işbirliğine birçok alanda sivil ilişkiler de eşlik
etmiştir. Örneğin, yılda 1.85 milyar dolara ulaşan İsrail’in Türkiye turizmi, Türkiye’nin toplam turizm gelirlerinin önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Buna ek olarak, tarım alanında özel bir uzmanlığa sâhip olan İsrail, Türk tarım sektörünün gelişimine yatırım yapmıştır.
Bugün İsrail’in ticaret ortakları listesinde Türkiye on üçüncü sırada yer alırken,
Türkiye’nin ticaret ortakları listesinde İsrail dokuzuncu sırayı almaktadır. 2007 yılında Türkiye ile İsrail, Karadeniz’i Kızıl Deniz’e bağlayacak bir boru hattı inşası üzerinde geçici olarak anlaşmaya varmışlardır. Suyun altından gidecek bu boru hattı, Suriye ve Lübnan’ı bypass edecek, Rusya ve Azerbaycan’dan getireceği gaz ve petrolü Türkiye üzerinden İsrail’e iletecektir.
İsrail SSCB’nin çökmesinden sonra bu bölgeye girmek için Türkiye’yi değerli bir
köprü olarak görmüş, ardından Türkiye de İsrail’in bölgeye girişini kolaylaştırmıştır.
İsrail, Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’dan İsrail’in kullanabileceği enerjiyi
getirme potansiyeli ile ilgilenmeye devam etmektedir. Bakü-Ceyhan petrol boru hattının tamamlanması bu yönde atılacak bir ilk adım niteliğindedir.
Robins, İsrail ile ilişkilerin gerilemesinin başlangıcını, bizzat ordu içinde birçok
kişinin Türkiye’nin İsrail ile bağlarının Washington nezdinde beklenen meyveleri vermediğini düşündüğü 1996 yılı ile tarihler.
AKP’nin iktidara gelmesi ve “düşmanlık yok” ilkesine dayalı bir bölgesel politikaya sarılması, İsrail’in artık Türkiye’nin dış politikasında merkezi bir konumda olmadığı bir ilişki kaymasına yol açmıştır.
Türk-İsrail ilişkilerinin ekonomik ve teknik yönleri hâlâ güçlü olmaya devam etse de söz konusu ilişkinin stratejik yönü önemli ölçüde zayıflamıştır.
Suriye’nin refahından Türkiye’nin alacağı yeni pay, Türkiye’nin İsrail ile bağlarını
daha da karmaşık hale getirmektedir. Benzer şekilde, savaş sonrası Irak’ta, özellikle deİsrail’in peşmerge güçlerinin eğitimine destek verdiği ve bölgeyi İran’a karşı istihbarat operasyonları için bir üs olarak kullandığı-Kürdistan’da İsrail’in yürüttüğü faaliyetler de Ankara’yı kaygılandırmaktadır.
Gerek Kudüs ve gerekse Washington, Türkiye’nin İsrail’in politikasına yönelttiği açık eleştirilerin çoğundan rahatsızlık duysa da, söz konusu başkentlerin ikisi de Türkiye’nin bölgeyle ilgili yeni planlarını tamamen tıkamamıştır. Türkiye bölgede her iki ülkenin de müttefiki olup aynı zamanda Arap ülkelerinin çoğu ve İran nezdinde itibarı olan neredeyse yegane ülkedir. Ancak İsrail zayıf veya düşman ca ilişkiler içinde olduğu Müslüman devletleri güçsüz düşürmek ve bölmek peşinde koştuğu ölçüde, İsrail’in çıkarları Türkiye’nin çıkarlarıyla otomatik olarak aynı safta yer almamaktadır artık.
Sonuç
Türk-İsrail ilişkileri Orta Doğu’nun geniş diplomatik ve stratejik ilişkiler yelpazesi içinde önemli bir unsurdur. Aradaki bağlar biraz soğumuş olsa da İsrail hâlâ-bir Müslüman ülke ile geliştirmiş olduğu yegane kapsamlı ve yakın çalışma ilişkisi durumunda olan-Türkiye ile ilişkisine kayda değer bir önem vermektedir.
Ankara, Saddam’ın devrilmesinden beri Amerika Birleşik Devletleri’nin de İsrail’in de Ankara’nın terörizmle ilgili baş kaygısı olan PKK ile pek ilgilenmedik lerinin farkındadır.
Gerçekten de İsrail dünyadaki Kürtlerin kötü durumuna her zaman biraz gizli bir sempati göstermiş, PKK’ya karşı Ankara ile işbirliğinden kaçınmış, duruma esas itibariyle Türkiye’nin bir iç meselesi olarak bakmıştır. Ekonomik ve maddi alanda Türkiye-İsrail ilişkisi her iki taraf için de bir hayli avantajlıdır ve devam etmesi muhtemeldir. Askeri modernizasyon programı nedeniyle Ankara, İsrail ile oldukça güçlü bir askeri ilişkiyi çok büyük olasılıkla devam ettirecektir, iki
ülke arasında stratejik işbirliği olmasa bile.
Şayet Ankara, İsrail ile askeri ilişkisini öteki bölgesel çıkarlarına fazlasıyla zarar verici bulmaya başlarsa, Türkiye’nin İsrail ile kurduğu askeri ilişkinin belirli yönlerini potansiyel olarak başka devletler-Çin, Rusya ve Avrupa Birliği gibi-devralabilir. Ancak büyük bir Orta Doğu devletinin Türk güvenliğine meydan okuması halinde, Ankara’nın stratejik düşüncesinde İsrail ile ilişkisinin önemi yeniden ağırlıklı hale gelebilir.
Türkiye ile Mısır, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Afganistan Arasındaki İlişkiler
Mısır
Türklerle Mısırlılar arasında asırlardır süren yakın irtibata rağmen, modern
Türkiye’nin Mısır ile ilişkisi hiçbir zaman samimi olmamış, düşmanlık ile soğukluk arasında gidip gelmiştir. Bu soğukluk, belirli tarihsel hoşnutsuzluklara dayalı olmaktan ziyade günümüz jeopolitik çekişmeleri gerçekliğine dayanmaktadır.
Mısır kendisini geniş boyutlu Arap davasının önde gelen hamisi ve her ne kadar böyle bir rolde giderek daha az ikna edici hale gelse de, Arap dünyasının doğal lideri olarak görmektedir.
* Her ikisi de Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefikidir (Mısır Camp David’den sonra).
* Her ikisi de İsrail ile diplomatik ilişki kuran az sayıdaki Müslüman ülke arasındadır.
* Her ikisi de bölgesel radikalizmi bastırmaya çalışmaktadır.
* Her ikisinin de İran Devrimi’nden beri İran’la ilişkileri gergindir.
Türkiye ile İsrail arasında bir güvenlik ittifakı yapılabilme potansiyeli ve AKP’nin son zamanlardaki Orta Doğu’daki bütün ülkelerle dostane ilişkiler geliştirme politikaları Türkiye- Mısır ilişkilerinin daha iyiye gitmesinin yolunu da açmıştır. Ancak bu ilişki şu anda esas itibariyle durağan vaziyettedir; bunun başlıca sebebi de, Mısır ekonomisinin yavaş karakteri ile bu ülkedeki katı, kabız edici ve kıskanç siyasî düzendir.
9. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder