3 Kasım 2019 Pazar

YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ -Yükselen Bölgesel Aktör., BÖLÜM 10

YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ -Yükselen Bölgesel Aktör., BÖLÜM 10



Kafkaslar 

Türkiye’nin genel olarak Kafkaslar ve Orta Asya ile ilişkilerinde en büyük gücü, 
okullar ve üniversiteler kurması, askeri personele talim ve üniversite eğitimi sağlaması, yeni enerji boru hatları inşa etmesi ve bölgeye Türkiye’ye dair yakın bir farkındalık ve Anadolu Türkçesiyle ilgili bilgi getirmiş olmasıdır. Meselâ Türk Avrasya TV, uydu aracılığıyla Kafkaslar ve Orta Asya’da yayın yapmakta, Türkiye ile ilgili bilginin bölgede yayılmasına büyük katkı sağlamaktadır, buna Anadolu Türkçesine aşinalık kazanmak da dahildir. Bugün artık Türk ziyaretçiler, seyahat, okul ve/veya medya kanalıyla öğrenilmiş Anadolu Türkçesini konuşan, çok iyi konuşamasa da en azından anlayan kişilerle daha sık karşılaşmaktadır. 

Azerbaycan 

Türkiye’nin Kafkaslar’daki en önemli ilişkisi Azerbaycan iledir. Nüfusunun 
çoğunluğunun Şii olmasına rağmen ülke dil ve kültür açısından Türkiye’ye çok yakındır. İki ülke, 1990’ların başlarında Pan-Türkçü zihniyetli Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey zamanında doruğa çıkmış ve 1992’de Elçibey’in devrilmesine kadar sürmüş, aşırı coşkulu bir Pan-Türkçü aşamadan geçmiştir. O zamandan sonra Türkiye-Azerbaycan ilişkisinin özü, kültürel alandan ekonomik alana-özellikle enerji konusuna ve iki ülkeyi ayrılmaz biçimde birbirine bağlayan 
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına-kaymıştır. Azerbaycan’da Türkiye’nin rolü, aynı şekilde askeri alanda da önemlidir. Ferit İsmailzade bu konuda “Türk askeri uzmanları Azeri subayları hem Bakü’de hem de Türkiye’de eğitmişler, modern bir ordu yapısının geliştirilmesi konusunda askeri uzmanlık sağlamışlar dır. Yüzlerce Azeri subay Türk askeri okullarından mezun olmuş ve 1999’dan 
itibaren Azeri askerler, Türk kumandası altında Kosova ve Afganistan’da barış gücü görevlerine katılmışlardır” diye yazmaktadır. 

Batılı altyapı yatırımlarından kısmen doğrudan istifade eden Türk müteahhitleri de bu ülkede bir hayli aktif durumdadırlar. 

Bakü düzenli ve kalabalık uçuşlar yoluyla birçok Türk şehriyle bağlantı halindedir. Eğitimli Azerilerin çoğu bugün gayet iyi bir Anadolu Türkçesi konuşmakta ve Türk elektronik ve basılı medyasına kolayca erişmenin tadını çıkarmaktadır. Hassas bir alan olan Türk-Ermeni-Azeri ilişkilerinde, Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine dayalı politika çabası, Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi arayışına kadar uzanmıştır. Ancak ihtilaflı Dağlık Karabağ bölgesi için Azerbaycan ile Ermenistan arasında yapılan savaştan Ermenistan’ın 
galip çıkması, Ankara ile Bakü’nün ihtilafa konu Azeri topraklarını işgali nedeniyle Erivan’a karşı ticaret ambargosu uygulamasına sebep olmuştur.

Bu sürtüşmeye rağmen, Türkiye ile Ermenistan arasında kayda değer bir gri ticaret cereyan etmekte, havayolu iki ülkeyi birbirine bağlamaktadır. 
Ancak Birleşik Devletler’deki ve Avrupa’daki kalabalık Ermeni diyasporası, 
Washington’un Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde Ermeni soykırımı işlendiği gerekçesiyle Türkiye’yi kınayan parlamento kararı alması için gece gündüz çalışmaktadır; bu baskılar ise sâdece Erivan ile Ankara arasında iki tarafın da arzu ettiği yakınlaşmayı zorlaştırmaya yaramaktadır. 

Gürcistan 

Türkiye, Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından Gürcistan’ın bağımsızlığına 
kavuşmasına çok sevinmiş, iki ülke arasında hızla sıcak ilişkiler kurulmuştur. Yine de beklentilerin aksine, Türkiye’nin Türki bir ülke olmayan Gürcistan’la ticareti, görece ılımlı düzeylerde kalmıştır. 

2002 yılında Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasında, Tiflis yakınlarında bulunan Marneuli hava üssünün modernizasyonu konusunda Türkiye’nin yardımını da içeren bir bölgesel güvenlik anlaşması imzalanmıştır. Türkiye, Azerbaycan’da olduğu gibi, Gürcistan’da da Birleşik Askeri Akademi’nin kurulmasına ve personel yönünden donanımına yardım etmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını korumak için Ankara’nın Gürcistan ve Azerbaycan 
ile işbirliğine gitmesiyle birlikte, Moskova dışarı atılmış olmaktadır. Moskova’nın 
desteklediği, Gürcistan’ın Abhazya bölgesindeki ayrılıkçılık sorunu yüzünden Türkiye kısmen Tiflis ile Moskova arasında kalmıştır. 
Her ne kadar Batı, Gürcistan’ın NATO’ya girişinin kolaylaştırılması bağlamında 
Türkiye’nin anahtar bir rol oynamasını arzu etse de Türkiye, Moskova’yı kendisinden daha da uzaklaştırmaktan çekinmiş ve ayrılıkçı Abaza meselesinde Tiflis’in arzu ettiğinden daha tarafsız bir tutum sergilemiştir. 

Orta Asya 

Eski Sovyetler Birliği’nin beş Orta Asya cumhuriyetinden dördü, etnik olarak Türk kökenlidir: Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan. Genelde AKP, Orta Asya’ya kendisinden önceki İslamcı Refah Partisi’nden çok daha fazla ilgi göstermektedir. Bunun bir nedeni, daha önceleri milliyetçi görüşe sâhip MHP’nin güçlü olduğu İç Anadolu bölgesinden AKP’nin büyük bir seçmen desteği almış olmasıdır; milliyetçiler Türkiye’nin Orta Asya ile yakın ilişkiler kurmasını hararetle desteklemektedirler. 

Türkmenistan 

Türkmenistan ile Türkiye’nin ilişkileri büyük oranda potansiyel enerji bağlarına 
dayalıdır. Avrupa’ya Türkmen gazı taşıyacak boru hatlarının geleceğinin ne olacağı bugün altı güç arasında yoğun rekabet konusudur: Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İran, Türkiye ve Çin. Bu devletlerin belli başlı jeopolitik çıkarları, bu senaryolardan her birinin sonucuna büyük oranda bağlıdır. Türkiye en az kaybedecek olan ülke konumundadır. Ankara aynı zamanda Aşkabat’ta bir askeri akademi de inşa etmiş ve personel ile donatmıştır

2006 sonlarında Niyazov’un ölümü ve iktidarın Gurbanguli Berdimuhamedov rejimi tarafından devralınmasıyla, Türkmenistan’ın dış dünya ile ilişkilerinin daha rasyonel hale gelmeye başladığı yönünde bâzı işaretler mevcut olduğundan Türkiye’nin bu ülkeyle ilişkilerinin de iyileşmesi beklenir. 

Özbekistan 

Türkiye’nin Özbekistan ile bağları da İslam Kerimov’un güvenlik paranoyası 
yüzünden benzer şekilde kısıtlı düzeyde kalmıştır. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından Orta Asya ile ilgili Türk heveslerinin ortaya çıkmasıyla Kerimov, kendisini Orta Asya’nın liderliği ihtirasına kaptırınca, Türkiye’yi potansiyel bir rakip olarak gördü. 

Dahası, Türkiye’ye gönderilen çok sayıda Özbek öğrenci demokratik değerlerden 
etkilendi ve bunların çoğu Kerimov rejimine karşı tavır aldı. Özbekistan’da ayrıca çoğunluğu Fethullah Gülen hareketi ile irtibatlı birçok okul da açılmıştı. Daha önce de belirtildiği gibi Kerimov, sonradan Türkiye’yi kendisine komplo düzenlemekle suçladı, gönderdiği öğrencileri geri çağırdı ve Türk okullarını da ülkeden dışarı çıkardı. Fakat 2006’dan itibaren ABD-Özbek ilişkilerinin gerilemesi ve Türkiye ile ilişkilerin de soğumasıyla, Kerimov bir kere daha güvenlik bağımlılığını Moskova’ya doğru yönlendirmeye başlamıştır.

Kazakistan 

Bütün Orta Asya cumhuriyetleri içinde, Türkiye’nin en büyük karşılıklı ticareti 
Kazakistan’ladır ve 2004 yılında 797.8 milyon dolara ulaşmıştır. Her ne kadar 2006 yılında Türkiye, Kazakistan ve Azerbaycan arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına iletmek üzere Hazar Denizi’nden petrol geçirme görüşmeleri yapılmışsa da, daha sonra, 2007 yılında Kazakistan’ın enerjisini sâdece Rusya üzerinden ihraç edeceğini taahhüt etmesiyle bu plân çökmüştür. Eğitim alanında ise Türkiye, Şimkent’teki Kazak-Türk Üniversitesi’ni kurmuştur. 

Kırgızistan 

Türkiye’nin Orta Asya’daki belki de en samimi ilişkisi, Kırgızistan’la kurduğu 
ilişkidir. Türkiye bu ülkede oldukça popüler ve rekabetçi birçok lise açmış, ayrıca 
Kırgızistan’a askeri eğitim de sağlamıştır. Bu arada öğretimin bedava olduğu Kırgız-Türk Manas Üniversitesi’ni de kurmuştur. Buna ek olarak, bugün Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde okuyan binden fazla Kırgız öğrenci bulunmaktadır. 

Çin 

Rusya’dan sonra, Türkiye’nin önemli ve büyüyen bir ilişki kurduğu ikinci büyük güç Çin’dir. Çeşitli yollarla hızla gelişen bu ilişkide, tek sürtüşme kaynağı, Çin’in batı bölgesi Sincan’da yaşayan on milyon Uygur Türkü’nün baskı altında olmasıdır. Türkiye’deki Türk milliyetçileri uzun zamandır Uygurların kaderinden endişe duymaktadırlar. Çeşitli Türk hükümetleri de bir yanda Çin ile iyi ilişkiler kurma arzusu, öte yanda Sincan’daki Türki kardeşleriyle ilgili endişeler arasında hırpalanmışlardır. Sonunda çoğu hükümet, Rusya ile olan ilişkilerinde yaptıkları hesaba paralel biçimde, üzülerek de olsa Uygur davasından vazgeçme pahasına Çin’le iyi ilişkiler kurmayı tercih etmiştir. Burum, jeopolitik vizyonunu giderek daha çok doğuya çeviren AKP için daha da doğrudur. 
Rusya gibi, Pekin de Türkiye’nin AB üyeliği çabalarında başarılı olması umudunu dile getirmiştir. Stratejik terimlerle ifâde edilirse Çin, Avrasya devletleri, özellikle de Türkiye üzerinde ABD’nin stratejik etkisinin azalmasını hiç tartışmasız şekilde arzu etmektedir. 
Bu arada Türkiye, anti-ABD stratejik pozisyonu benimsemiş önemli bir Rusya-Çin- Orta Asya bloku olan Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılmak istemektedir. Çin bugün Türkiye’nin giderek farklılaşan dış politikasında Rusya’nın yanı sıra yeni ve önemli bir başka stratejik sütunu temsil etmektedir. 

Balkan Müslümanları 

1990’ların başındaki Bosna krizi, üç kritik noktadan ötürü Türkiye için hâlâ önemini korumaktadır: Birincisi, Türkiye Balkanlarda bir Müslüman azınlığa de facto destek vermiştir; ikincisi, kriz başlarda Türklerin Batı ve ABD politikaların dan, kurumlarından, Türk beklentilerini veya gereksinimlerini karşılamayan “çözümler”den dolayı hayal kırıklığı yaşamasına sebep olmuştur; ve nihayet üçüncüsü, Türkiye’de hükümetin Batılı politikalara karşı zayıf ve ihtiyatlı itaatine karşı iç siyasî yelpazenin her kanadından güçlü bir tepkinin yükselmesine sebebiyet vermiştir. 

Son tahlilde realite şudur ki Balkan Müslümanları, Balkan Hıristiyan güçlerine karşı kendilerinin tarihsel Müslüman koruyucuları olarak uzun zamandır Türkiye’ye bakmışlardır ve bakmaya da devam etmektedirler. 

Bu durum bugünkü seküler Türkiye için ne kadar uygunsuz olursa olsun, geçmişin reddedilemez dinî mirasını göstermektedir. Türkiye’de Osmanlı zamanından kalma geniş bir Bosnalı (Boşnak) ve Kosovalı topluluk mevcuttur, bu grup Bosna ve Kosova davasına doğal olarak sempatik bakmakta, böylece Türkiye’nin Balkan politikalarına dahili bir unsur eklemektedir. 

Sonuç 

Uzun, tarafgir, zorlu bir dönem olan Avrupa Birliği’ne giriş sürecinin başarısızlığı 
dikkate alınınca, Türkiye bilinçli olarak Avrasya ve Orta Doğu’ya yönelik alternatif bir jeostratejik strateji geliştirmektedir. 
Her ne kadar Türkiye Avrupa ve Birleşik Devletler ile olan önemli ekonomik ve 
stratejik bağlarını hiçbir zaman kesmeyecekse de, bugün kendi stratejik yönelimini çeşitlendirmeye imkân verecek anlamlı alternatiflere sahiptir. Bu gerçeklikler, Türkiye’deki bütün bir siyaset camiası için apaçık olup, yalnızca AKP düşüncesinin ürünü değildir. 

11. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder