2 Kasım 2019 Cumartesi

ACI ÇEKEN TÜRKİYE., BÖLÜM 2

ACI ÇEKEN TÜRKİYE.,  BÖLÜM 2



Atatürk Neler yaptı? 

 Osmanlı Devleti.nin yerine yeni bir Türkiye kuruldu. Atatürk.ün deyimi ile “Yeni 
Türkiye.nin, eski Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur!11”. Osmanlı bir hanedalıktı, halkı ise tebaa (sürü) idi ve Tanrı.nın yeryüzündeki temsilcisi padişaha kulluk ederdi. Türkiye ise demokratik Cumhuriyet, halkın devleti idi ve devletin görevi vatandaş olan halka hizmet etmekti. 

Türk Devrimi, demokrasiyi getirmek ve ulus egemenliğine dayalı, özgürlükçü bir 
düzen oluşturmak için gerçekleştirildi. Devrim, iç ve dış düşmanlara karşı ulusal temelde gelişen bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı oldu. Osmanlı.dan alınan kadro ve toplum yapısında demokrasi arzusu yoktu. 

Osmanlı aydını, demokrasi bir yana Cumhuriyeti özümseyecek ve tasarlayacak bir bilinç düzeyine dahi ulaşamamıştı. Cumhuriyetin yerleşmesi için ulusun egemen kılınması gerekli idi ve demokrasi onun ileri safhası kabul edildi. 

Osmanlı.nın ekonomik mirası işsiz milyonlar, patlayan ithalat, azınlıklar ve 
yabancıların eline geçmiş bir ekonomi, boş bir hazine ve devasa borçlardı. Salgın hastalıklar yaygındı. Bebek ölümleri en geri ülkeler düzeyindeydi. 

1913 yılında, ekilebilir toprakların yaklaşık üçte ikisi, köylü nüfusun yüzde 5'ini 
oluşturan büyük toprak sahiplerinin elindeydi12. Toplumun yüzde 80.i tarımsal uğraşı içinde olmasına karşın, kendi doğal beslenmesini bile karşılayamıyordu 13. 

Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında, yeni bir Türkiye yaratma aşamasının artık geldiğine inanıyordu. Bunun için eskiyle özdeşlemiş ve toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapıyı bütünüyle değiştirmek gerekliydi. Yoksullukla, geri kalmışlıkla savaş için atılması gereken büyük adımlar vardı. 

Modern Türkiye.nin karakteristik özelliklerinin çoğu –açık, kapitalist ekonomi, laik ulusal kimlik, parlamenter yönetim sistemi- Batılılaşma sürecinin bir parçası olarak görüldü 14. Atatürk dönemi, dışa bağımlılığın ve dayatmaların yok edildiği, milli bir ekonominin 
kurulduğu, ekonomide sürekli ve düzenli bir büyümenin sağlandığı, bunun yanında Osmanlı 
borçlarının ödendiği bir dönem oldu. 

Türkiye.nin toplumsal birlik, bütünlük ve dayanışmasının temelleri laiklik ve ulus 
düşüncesi olmuştur. Bu yüzden, Türkiye Cumhuriyeti.ne içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar en çok bu iki kurumu hedef almıştır. 

 Atatürk.ün egemenlik anlayışı önce teokrasi tehlikesini yıkarak laiklik ile yetkiyi ve erki ulusun eline vermiştir. Ulusçuluk ise Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaşayan Türklere “Türklük” kimliği vermiştir. 

Onun çağdaş milliyetçilik anlayışı, hiçbir etnik gruba ayırım yapmadan, ortak bir Türk kimliğinde buluşmayı öngörüyordu. Ümmetçiliğin yerini „Türk Olmak. almıştır. Osmanlı feodal yapısını gerek toplumsal gerekse siyasi ve ekonomik olarak dönüştürmüş yeni bir Türkiye yaratmıştır. 

Atatürk, ulus kimliği yaratmanın yolu olarak dil ve tarih çalışmalarına önem verdi. Türkiye Cumhuriyeti.nde Halkevleri, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi kurumlar ulus bilincinin oluşturulmasında rol oynamak üzere Atatürk tarafından kurulmuştur. 

 Laiklik, ulusu din ve mezhep yerine Türk ulusçuluğu etrafında toplamış, çağdaş 
milliyetçilik ise insanı ırk temeline dayanmayan bir aidiyet hissi ile tüm vatandaşları Türk kimliği altında eşit kabul etmiştir. 

 Atatürk, eline bir cevher almış, ona en uygun çağdaş değerleri vermeyi çalışıyordu. Bu cevher Osmanlı.dan kalan topraklarda yaşayan Türklerdi. Türk insanının doğuştan demokrat ruhlu olduğuna inanıyordu15. 

 Ancak, toplumsal, kültürel, siyasal devrimler yapıldıkça, toplumsal bünye zorlanıyor, tarihin derinliklerinden gelen homurtular yükseliyordu. Atatürk.ün ilk demokrasi denemesi karşısında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası.nın kurulması bu homurtuların arkasına gizlendiği bir yapı oldu. 

 Sonrasında İngilizlerin arkasında olduğu gerici Şeyh Sait ayaklanması, 1930 larda kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesi ve 23 Aralık 1930.da Menemende Kubilay.katlediği gerici kalkışma girişi karşısında Ankara, rejimi korumak için tedbir almaya başladı. 1931 yılında çıkarılan Hilafet ve saltanatçılığı, anarşizmi ve komünizmi yasaklıyordu 16. 

 Cumhuriyetin kurucu ideolojisinin „Sovyet Komünizmi.ne karşı 1930.ların başından itibaren koyduğu tavır, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı bloğuna 
katılmasını siyaseten kolaylaştırmıştır 17. 

 Anadolu Aydınlanması.. 

Osmanlı Devleti.nde zaman zaman ilerici padişahlar da yönetime gelmiş ama 
yapılanlar genel kültür düzeyini yükseltmek için yeterli gelmemişti. Okuma yazma oranı yüzde yediler 7 civarındaydı. Üstelik yüzyıllarca tortulaşmış gelenekler ve aktarılan ilkel değerler, bir kültür devrimini şart koşuyordu. 

Atatürk, geleneksel ve dinsel dayatmalara, geçmişten gelen tortulara karşın büyük bir dönüşüm başardı. Çağdaşlaşma ile „Türklüğün unutulmuş medeni vasfını18. ortaya çıkardı. Atatürk için “çağdaş uygarlık”, binlerce yıl süren gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojinin katkısı ile ortaya çıkan ve bütün insanlığın eseri ve malı olan uygarlıktır19. 

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, çağdaşlaşma yolunda sosyal bir düzen olarak, Batı medeniyetini örnek almış ve bu yönde bir kültürel değişimi başlatmıştır. Bu değişim, modernleşme, yani daha ileri kabul edilen bir sosyal düzen tipine geçiş olarak kabul edilmiştir 20. 

Mamül üretimini artırmak, ülkenin tüm iç üretim bölgelerini birbirine yollarla, 
demiryoluyla bağlamak ve üretimin pazara -piyasaya- ulaşmasını sağlamak ancak modern bir ulus düşüncesi üzerinde gerçekleşebilirdi. Kabile, aşiret ve beyliklerin birleşiminden oluşan ve birbirleriyle ilişkisi merkezi otoritenin iznine tabii olan, üretimini merkezi otoritenin izni dışında hiç kimseye ulaştıramayan parçalı Osmanlı yapısının büyük üretim zincirlerini organize etme şansı yoktu. 

Cumhuriyet ulus kavramıyla aynı pazarda-piyasada yurttaşları özgürce buluşturan bir sistem olarak bu ulusal pazarın yeni yurttaşını bilinç düzeyinde de oluşturmak zorundaydı. Ulus ve ulusal bilinç, Osmanlıdaki sınırlı, üretime el koymaya dayanan sermaye birikim rejimi yerine, daha büyük bir organize üretim biçiminin üstyapısal ihtiyacını karşılayan kavramlardır. Değişen maddi zemin, insanın da değişmesini şart koşmaktadır. 

Atatürk, Batı uygarlığını bilimsel olmak koşuluyla kabul etmiştir21. Çünkü gerek 
yönetim, gerekse toplum, sorunlarına, bilim verilerine göre çözüm yolu aramıştır. Nitekim laik devlet yapısı ve hukuk sisteminin oluşturulması, medreselerin ve şer.i mahkemelerin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, harf devrimi, takvimin kabulü, Batılı giyiniş tarzı gibi devrimler, aynısını almak yerine, bir sentez sonucu ortaya çıkmış modernleşme 
hareketleridir. 

    Atatürk yeni Türkiye.yi aklın ve bilimin verilerine, çağın en son gereklerine göre kurdu. Bu Türkiye.de dogmaya yer yoktu, akıl ve bilim yaşamın her alanına egemen olmalı, toplum aydınlanmanın bütün ışıkları ile aydınlanmalıydı. 

 Toplumun tarihsel ve geleneksel köklerinden gelen çok güçlü engellemeler karşısında yenilikler için köklü bir eylem olarak devrimciliğe başvurdu ve halkın ortak bilincine seslendi. Toplumun mutluluk ve refahı için çağdaşlaşmaya ve uygarlaşmaya başvurdu 22. 

 Bunların başında da kültür düzeyini yükseltecek bir aydınlanmaya ihtiyaç 
bulunuyordu. Kültür devrimi, okuma yazma seferberliğinden, yükseköğretime kadar bir yığın çalışma gerektiriyordu. 29 Ekim 1923.de Cumhuriyet ilan edildikten sonra yönetim gittikçe laikleştirilerek, devrim ideolojisini benimsemiş genç kuşakların yetiştirilmesine önem verildi. 

 Atatürk, Eğitimi Laik bir yapıya kavuşturarak, kız erkek ayırımı yapılmadan bütün ülke çocuklarını eğitmek gerektiğini biliyordu. En önemli sorun ise eğitime ulusal bir kimlik vermekti. Osmanlı.da ulusal bir eğitimden söz etmek bir yana, birkaç Batılı eğitim veren kurum dışında, yaygın din eğitimi toplumu geri bırakıyordu. Lozan Anlaşması ile yabancı okullar sıkı bir şekilde Türk iç hukukuna tabi hale getirilmiş, kanunlara uyduğu sürece çalışmalarına müsaade edilmiştir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder