AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU’NUN ATATÜRK SEVGİSİ
Hüseyin ÖZER*
* Aşık Veysel Kültür Derneği Genel Başkanı
Değerli Dinleyenler,
“Millet, bir kültür etrafında kenetlenmiş insan topluluğudur. Kültür ise; toplumun en yüksek seviyede benzeşmesini sağlayan; insana,
hayata ve varlıklara yaklaşışta, daha hoş, daha güzel, daha ulvî, daha aklî, daha ahlakî, daha iktisadî, daha rahat olduğuna inanılan
bir yaşayış kurmayı hazırlayan, imân, kanaat, bilgi ve davranışlardan oluşan hayat tarzıdır.” 1
Kültürün taşıyıcı yanı dil’dir. Dil edebiyat eseri adı verilen kelimelerden oluşmuş söz birlikleriyle yaşatılır. Edebî eserlerin bir kısmı düz yazı
(nesir) bir kısmıysa nazım’dır. Nazım çeşitli insan topluluklarında farklı şekilde algılanıp bu yöndeki ihtiyaç farklı karşılanmaktadır.
Şehirli kültürün hâkim olduğu bölgeler de, tabiî ki anlamca üstü çok örtülenmiş nazım öne çıkmaktadır. Halk arasındaki kültür tabakaları da,
zevkler de, biraz farklıdır. ‘Halk Edebiyatı’, ‘Aşık Edebiyatı’ konularında kendisiyle yapılmış bir söyleşi de Prof. Dr. Sadık Tural şu cümleleri kuruyor:
“Âşık edebiyatı dediğimiz, halkın bediî ihtiyaçlarına (beğenisine) cevap veren özel saha bu zihniyetlerin yansımalarıdır.
Âşık edebiyatı, yahut saz şiiri veyahut ferdî mahsul, hangisini kullanırsak kullanalım, bu gruba giren şâirleri, iki alt grupta toplamak mümkündür.
İlk grup, duygu, düşünce ve hayallerini, belirli bir objeyi, merkeze koymak suretiyle terennüm edenler; âşığın objesi ferdî ise, bu umumiyetle
zıt cinsten bir hanımdır. Subje bir hanım ise, bunun macerası da farklıdır.
“Diğer yandan mahallî problemleri ele alan bir mahallî grubun veya bir aşiretin, siyasi ve sosyal meselelerini nazm edip terennüm eden şâir ayrıdır. Gündeşlioğlu yahut Dadaloğlu ve benzerleri… Ancak kat’iyetle bildiğimiz şey, Dadaloğlu, Gündeşlioğlu gibi aşiret şâirleri, Osmanlı’nın arazi kanunnamesi 1858’de çıkıncaya kadar devletin kendisinden vergi almak üzere iskân etmeğe gayret ettiği bu yaylak kışlak nizamını benimsemiş Türk aşiretlerinin sözcüsüdür; çünkü, bu nizama bu intizama uymaya, kanunların ve vergi sistemlerinin
dışına çıkmağa çalışır. Bu yaylak kışlak, hayvan besleme esaslı göçerliğe, gayet tabiî devlet razı olmaz. “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” anlayışı, aşiret şâirlerinin (aşiret âşıklarının mı demeliyim?) bir bakıma göstergesidir.
“Gerek Avşarlar, gerek Beydilliler, gerekse hususî bir nazım formu yaratacak kadar hususileşmiş olan Farsak boyunun (Varsak/ Varsağ/Farsak) kendi aşiretleri arasındaki iskân problemlerini dile getirirken, nazmın imkanlarından faydalandıklarını (varsağı) ve bunlara da âşık denildiğini biliyoruz. Bunların saz çalıp çalmadığını bilmiyoruz. Bunlar bir bakıma eski ozan geleneğinin tipik örneğidir.
Çünkü İslamiyet öncesi devrede bahşı, yırcı ne deniyorsa beşerî aşkla sınırlanmış bir insan değildir”2.
Şehirleşen toplumlarda yazılı kültür daha çok önem kazandı ve zaman içinde yazılı kültür, sözlü kültürün önüne geçmeye başladı.
Âşıkların ve diğer folklorik görüntülerin giderek şehirlileşen hayatımızdan ağır ağır çekildiği görüldü. Bunlar ortadan kalkmadı; kendi mahallî çevrelerinde varlıklarını sürdürdüler. Özellikle 20.yy.da Kars, Iğdır, Erzurum, Erzincan, Sivas, Kırşehir ‘Âşık’ kavramına bağlı insanların genellik çalıp söyleyerek nadiren sazsız söyledikleri edebi parçalarıyla aşıklık geleneği sürdürüldü, gitti. Bunlardan bir kısmı radyo yayınlarının desteğini alarak, bir kısmı ise televizyonun veya üniversitenin ilgi ve desteğiyle varlıklarını sürdürmeye çalıştılar.
Ülkemizde yalnızca 2 üniversitenin ve 2 radyo olduğu bir zaman diliminde, 1950 öncesinde, ününü Türkiye’ye yayan 1 tek kişi vardır. Bu kişi Âşık Edebiyatının da, halk zevki ve şiirinin de, mahallî olandan millîye geçebilen bilincin de temsilcisiyidi. O örnek insan, Âşık Veysel idi. 79 yıllık ömründe, onu Sivas’ta keşfeden Ahmet Kutsi Tecer, Muzaffer Sarısözen ikilisinin köy enstitülerinde türkü ve bağlama öğretmenliği yaptırdığı yıllar dışında Âşık Veysel Sivrialan köyünden hiçbir zaman uzun süre ayrılmamıştır.
Yaşamını yeniden yazalım.
Veysel, Horasandan Batıya göçen Müslüman Türklüğün Alevi Bektaşi topluluklarından Sivas’a yerleşenlerinden birinin torunu olarak doğmuş, küçük yaşta suçiçeği hastalığından dolayı görmesini kaybetmiştir. Âşık Veysel kendisini Horasan’dan göçen Şatıroğlu Oymağının Şarkışla’ya göçen kolundan olduğunu söylüyordu. Âşık Veysel’in biyografisi kadar kendisine mahsus bir senaryoyla çok ilgi çekecek bir diziye dönüştürebilir pek az insan bulunur. Çünkü, gözleri görmeyen Veysel’in insanların boylarını tanımlayacak, elmaların olgunluğunu söyleyebilecek kadar sezgilerinin gelişmişliği dahil, Türkiye’deki sosyal problemlere bakış ve yorumlaması dahil, bir çok konu bu senaryoda yer alabilir.
Sivas ilinin Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde hayatını sürdürüp tamamlayan büyük halk şairi Âşık Veysel 3 âşk ile yaşayıp öldü:
Birincisi ‘Yâr âşkı’, ikincisi ‘tabiat âşkı’, üçüncüsü ‘ilâhi âşk’.
Âşık Veysel’in ilâhi aşkı algılayışı ve nazma taşıması da, vatan sevgisi ve millet aşkını benimseyişi ve şiire dökmesi de, insanı hayran bırakacak kadar başarılıdır. Türk olmaktan şeref duyan Veysel’in uzun bir şiirinden aldığımız şu iki dörtlükle, bazı insanlara mesaj
vermek isteriz. 3
‘ TÜRKÜZ TÜRKÜ ÇIĞIRIRIZ ’
Dünya dolsa şarkıyınan
Türküz türkü çığırırz
Yola gitmek korkuyunan
Türküz türkü çığırırız
Türküz Türkler yoldaşımız
Hesaba gelmez yaşımız
Nerde olsa savaşımız
Türküz türkü çağırırız
Türküz Türkler yoldaşımız
Hesaba gelmez yaşımız
Nerde olsa savaşımız
Türküz türkü çığırırız
Türklerdir bizim atamız
Halis Türküz kanı temiz
Şarkı gazeldir hatâmız
Türküz türkü çığırırız
Bayramlarda düğünlerde
Toplantıda yığınlarda
Sıkılınca dar günlerde
Türküz türkü çığırırız
Yaylalarda yataklarda
Odalarda otaklarda
Koyun gibi koytaklarda
Türküz türkü çığırırız
Su başında sulaklarda
Türkün sesi kulaklarda
Beşiklerde beleklerde
Türküz türkü çığırırız
Hep beraber gelin kızlar
Bile coşar o yıldızlar
Koşulunca çifte sazlar
Türküz türkü çığırırız
İnler Veysel arı gibi
Bülbüllerin zârı gibi
Turnalar katarı gibi
Türküz türkü çığırırız.
İnler Veysel arı gibi
Bülbüllerin zârı gibi
Turnalar katarı gibi
Türküz türkü çığırırız.
Âşık Veysel Şatıroğlu’nun Atatürk sevgisi bu bildirimizin ana konusudur.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin temelini attığı Sivas’ta, Anadolu aydınlanma hareketini de başlatır. Ahmet Kutsi Tecer gibi iyi yetişmiş bir cumhuriyet aydınını Sivas’a millî eğitim müdürü olarak görevlendirir. Ozan ve yazın eri Ahmet Kutsi Tecer bu görevi sırasında, 5-7 Kasım 1931 tarihlerinde Halk Ozanları bayramını düzenler. O tarihte Sivas’ta komutan olan, daha sonra MİT Müsteşarlığı da yapmış bulunan General Fuat Doğu, bu anlamlı mahallî bayrama maddî ve manevî katkıda bulunur. Veysel’in bu bayrama katıldığını
biliyoruz. Veysel’in bu bayramda henüz kendi demesi yoktur. Usta malı şiirler söyler.
Kendine güveni gelir ve Veysel olayı şekillenmeye başlar. Cumhuriyetimizin 10 yıl kutlamalarında yılında ilk şiirini yazar. Yıl 1933’dür. Veysel’in bu şiirinin ilk dörtlüğünü okuyayım:
Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası,
Kurtardı vatanı düşmanımızdan…
Cananı bu yolda eyledi feda,
Biz dahi geçelim öz canımızdan.
Görüldüğü gibi Veysel’i çekip çıkaran Cumhuriyettir. Aşık Veysel Cumhuriyetin ozanıdır. Âşık Veysel, Veysel Baba, Koca Veysel olarak da anılan büyük halk şâiri Veysel Şatıroğlu’nun Atatürk konulu bu 16 (onaltı) dörtlükten meydana gelen şiirin öğrencilere ezberletilmesi gerektiğine inanıyorum.4
‘ATATÜRK’
Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi fedâ
Biz dahi geçelim öz canımızdan
Sinesini hedef etti düşmana
Ölmüşken vatanı getirdi cana
Çekti kılıcını çıktı meydana
Gören ibret aldı meydanımızdan
Çekildi sancaklar dayanmaz canlar
Şarktan garpa gitti Türk’teki şanlar
O kadar paşalar o zabitanlar
Ayrılmadı asla sağ yanımızdan
Dumlupınar Sandıklı’nın cephesi
Dağları yıkıyor topların sesi
Kahraman askerin hücum etmesi
Cihan sele gitti al kanımızdan
Kaçırdık düşmanı bulunmaz izi
Bir hücumda geçti öte denizi
Siyanet ettiler askerimizi
Vatan memnun kaldı zabitanmızdan
Şeh Said yüzün tuttu isyana
Milletini hor baktırdı vatana
Fakir fukarayı boyadı kana
Öyle şeyhler çoktur külhanımızdan
Çağırdım Şeyh Said sağır mı diye
Başında sarığı değirmi diye
Tarttılar şeyhleri ağır mı diye
Haberin doğrulttun urganımızdan
Şeriatı düşündüler şerciler
Birtakım millete fesad verdiler
Her biri bir yerde hep geberdiler
Onlar kurtulmadı toplarımızdan
Aklı başınd’olan düşünür bunu
Şeriatçı oldu tüketen onu
Dağda belde fukaraya soygunu
Veren onlar idi vatanımızdan
Menemen meseles(*) geldi meydana
Orda birkaçları uydu şeytana
Bilindiği gibi şiirde bir çok söz ve anlam sanatı bulunur. Âşık Veysel’in şiirinde de bu edebî sanat denilen, bazı söyleyiş ve anlam oyunları bulunur. Şairlerin hepsi “mübalâğa” denilen bir sanata başvururlar. Âşık Veysel’de mübalâğa sanatı dense yanlış olmaz.
Atatürk 10 Kasım 1938’de öldü. Türkiye’yi laik cumhuriyete kavuşturan, bu kahraman askerin, bu millî liderin, bu uluslararası ünü olan ulu kişinin ölümü üzerine, dünyanın sözü dinlenen insanları, fikirlerini ifade ettiler. Türkiye’de, hem aydın sayılan şairler, hem de halk şairi adı verilen nazım yazıcılar Atatürk’ün ölümü üzerine şiirler yazdılar. Atatürk konulu şiir antolojilerine bakmış olanlar bilirler ki, bu yönde bini aşkın nazım vardır.
Bizim iddiamız şudur:
Samimiyeti, yalın ve dürüst ifadeyi bu ölçüde nazma taşımış kaç şair var bilinmez; ama Âşık Veysel bu konuda gerçekten samimi bir naat yazmıştır. Âşık Veysel’in halk şiiri geleneğindeki ağıt-destanların birini Atatürk için yazmış olması düşündürücüdür. Bildirimin asıl konusu olan on dörtlükten meydana gelen bu şiir Âşık Veysel tarafından 78 devirli eski taş plaklarla okunmuştur.
“Ağlayalım Atatürk”e adıyla meşhur olan bu şiir Türkiye’deki büyük değişim ve dönüşümlerinin, bir halk adamının ağzından anlatması bakımından da çok önemlidir. Onun boğuk sesiyle eski teknolojinin oluşturduğu taş plağın cızırtısına Veysel’in özel düzen ve bir sesle çaldığı sazının karıştığı çığlık, şöyle başlıyor:
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün Dünya kan ağladı.
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı.
Değerli dinleyenler, Âşık Veysel Atatürk’ü Hz. Süleyman’a benzetiyor.
Hazreti Süleyman gibi idi demek istiyor: Peygamber Süleyman, hem dini lider, hem de siyasi lider idi. Halkını hem doğruların yoluna hak yoluna ulaştırdı, hem de maddi bakımdan zengin, siyasi bakımdan bağımsız kılmayı başardı.
Mehdi diye kendi kendin urgana
Taktı kurtulmadı dârlarımızdan
Süleyman olmuştu mülke mısrasındaki mülk ise, hem devlet hem de memleket/vatan anlamındadır.
Türkiye’deki sanayileşme hamlelerinin, ve kültürel kimliğin, kültürel varlığın, millî değerlerin korunmasında, ayakta durmasında emperyalizm karşısında alınan tedbirlerin insanın, toplumun, milletin kendi öz gücüne güvenerek devam ettirilebileceğini ifade eden mısralara bakalım:
Fabrikalar İcâdetti
Gazi Paşa Haziretli bir kişi
Ne kadar cesaret tuttu bu işi
Sarmıştı vatanı düşman ateşi
Esirgedi bizi ziyanımızdan
İddiacı Türkiye’nin insanı
Çalışmakla kazandık bzi vatanı
Aç kurt gibi parçaladık düşmanı
Şecaat görünce aslanımızdan
Kurtardık vatanı bu belâlardan
Tiren hattı küşat ettik her yerden
Terakk’etti(*) mektebimiz hep birden
Teşekkür kazandık müşranımızdan
Hükûmet de milletini kayırdı
Bir af etti(**) hapisleri koyverdi
Adaletle tebligatlar duyurdu
Çok şeref kazandık bayramımızdan
Türkiye’yi adalette yaşattı
Dağları deldirdi demir döşetti
Millete bir altın kemer kuşattı
Hâşâ nankör olman devranımızdan
Âşık Veysel bunu böyle söyledim
Benden de yadigâr bu kalsın dedim
Sözlerim yalan mı dinle efendim
Kürrei arz doldu hep şanımızdan
Atalığın ispat etti
Varlığın Türk’e terketti
Döndü çark devran ağladı.
Tiren hattı tayyareler
Türkler giydi hep karalar
*
Deli gönül değme çayda bulanmaz
Coşarsa dalgası kendinden olur
Dertsiz aşık diyar diyar dolanmaz
Gezdirir kendinden olur
Yüce dağlar ova gibi düzlenmez
Veysel muhannetten kerem gözlenmez
Tilki gölgesinde arslan gizlenmez
Yiğidin gölgesi kendinden olur
Değerli dinleyenler şiirin tamamını metinler yayınlandığında okuyabilirsiniz.5 10 Kasım 1938’in hemen arkasından yazılan bu
ağıt şiirden iki veya üç yıl sonra yazdığı 19 Mayıs’ta Parlayan Zafer Şiirinde Atatürk’ün hem askerî dehâsını, hem de sivil önderliğini
doğru algılamış bir şair olarak karşımıza çıkıyor.
“AĞLAYALIM ATATÜRK’E ''
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı
Doğu batı cenup şimal
Aman Tanrım bu nasıl hâl
Atatürk’e erdi zevâl
Memur mebusan ağladı
İskenderun Zûlkarneyin
Çalışmadı buncalayın
Her millet Atatürk deyin
Cemiyet’Akvam(*) ağladı
Âşık Veysel Baba:
19 Mayıs’ta Parlayan Zafer İptida Samsun’a bastı ayağı
Atatürk’ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı
Fabrikalar icâdetti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türk’e terk etti
Döndü çark devran ağladı
Tiren hattı tayyareler
Türkler giydi hep karalar
Semerkant’la Buharalar
İşitti her yan ağladı
Bu ne kuvvet bu ne kudret
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnön’İsmet(*)
Gözlerinden kan ağladı
Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşal’in askerleri
Ordular teğmen ağladı
Zannetme ağlayan gülmez
Arslan yatağı boş kalmaz
Yalnız gidenler gelmez
Her gelen insan ağladı
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil düşman ağladı
Ne mutlu Samsun’a zafer kapısı
Her an için hatırlarız bu çağı
Samsun’a çıkınca bir asker isi
Bir aydınlık şarka doğru yürüdü
Emsâli bulunmaz bir cevher idi
Edep erkân medeniyet membağı
Haykırdı orduya: “Yürümek gerek
Zafer bizim haydi yürü” diyerek
Akdeniz’den Trakya’dan geçerek
Hudutlara çaktı şanlı bayrağı
İşte bugün Atatürk’ün günüdür.
Her yana yayılan onun ünüdür.
Her tarafta şenlik Türk düğünüdür
Nûr içr’olsun Atatürk’ün yatağı
Veysel bu sözünde var mıdır hatâ
Yurdumuzu benzetelim cennet’e
Bu vatanı ısmarladı millete
Türk korusun dedi yine bu bağı
Biz, Türklüğü, Atatürk’ü ve Türkiye’yi seven, bu yolda yüreğini tutuşturup saza ve söze dönüştürmüş Âşık Veysel Şatıroğlu’nun düşünce ve felsefesini yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak üzere kurulmuş, bir sivil toplum örgütüyüz.6 “Bilgelerin Yolunda” adlı kitabında aklı gönüllere birleştiren mesajlarıyla dostluk ve birlik düşüncesini, fikrî ve felsefî zemine taşıyan Sadık Tural hocaya uyarak
şu cümleyi söylememe izin verilsin: Biz Atatürk’ün yolunda olduğumuzdan mezhepçiliği de, tarikatçılığı da, bunlara dayalı mürşitliği ve irşatçılığı da şiddetle reddederiz. Bizler ve bizim derneğimiz, Âşık Veysel yolunu yaşatmaya çalışanlar olarak, Türklüğü, Atatürkçülüğü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını laik bir hukuk devleti olarak sonsuza kadar sürdürülmesini vazgeçilmez ilke sayarız.
Türkülerin, ezgilerin, deyişlerin arkasında millî birlik düşüncemiz, devletimizin bağımsızlığı ve milletimizin bütünlüğü imanı var. Bu vazgeçilmez, reddedilmez ilkenin izleyicisiyiz. Âşık Veysel’in doğruları bizim doğrularımızdır.
Atatürk’ümüzü ve Âşık Veysel’imizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
1 Sadık Tural, Sorulara Cevaplar, 2.bs., Yeni Avrasya y., Ank., 2003, s., 203.
2 Sadık Tural, Sorulara Cevaplar, 2.bs., Yeni Avrasya y., Ank., 2003, s., 153-154.
3 Dostlar Beni Hatırlasın Âşık Veysel, Hayatı ve bütün şiirleri, Anka bs., Inkılap y., İstanbul, 2001, s.164-165.
4 Dostlar Beni Hatırlasın Âşık Veysel, Hayatı ve bütün şiirleri, Anka bs., Inkılap y., İstanbul, 2001, s.168-169.
5 Dostlar Beni Hatırlasın Âşık Veysel, Hayatı ve bütün şiirleri, Anka bs., Inkılap y., İstanbul, 2001, s.173-174.
6 Bilgelerin Yolunda 4. bs., Yüce Erek Yay., Ank. 2006
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder