26 Ağustos 2019 Pazartesi

TARİH BOYUNCA MÜSLÜMANLARA ATILAN İFTİRALAR, BÖLÜM 3

TARİH BOYUNCA MÜSLÜMANLARA ATILAN İFTİRALAR,  BÖLÜM 3



MÜMİNLERE ATILAN ZİNA İFTİRASI

Hz. Muhammed döneminde de Müslümanlara karşı iffete ilişkin iftiralar devam etmiş, bu iftiralar Hz. Meryem'in veya Hz. Yusuf'un maruz kaldıklarından pek farklılık göstermemiştir. 
Mümin topluluğunun arasından çıkan bazı kimseler, mümin bir kadına çirkin bir iftira atarak oldukça büyük bir hataya düşmüşlerdir. Bir insana iftira atmak, o kişi hakkında bilgisizce yalan söylemek cahil bir insan için oldukça kolaydır. Ama iftiranın Allah katındaki karşılığı son derece zorludur. Genellikle inkarcılar bu zorlu karşılığı fark edemez, bunu kendilerinden çok uzak görürler. Ancak Allah, sarf edilen tek bir sözü dahi unutmaz ve şaşırmaz. Dünya hayatında, temiz, namuslu, şerefli insanları iftiralarıyla karalamayı kolay görenler, ahirette bu suçları hatırlatıldığında ve alacakları karşılık kendilerine gösterildiğinde telafisi olmayan büyük bir pişmanlık ve derin bir acı duyacaklardır. Allah ayetlerinde mümin kadınlara iftira atanların ahirette karşılaşacakları durumu şöyle bildirmiştir:
Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır. O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (Nur Suresi, 23-25)

HZ. SÜLEYMAN'A ATILAN İFTİRA

Hz. Süleyman, Kuran'da da bildirildiği gibi çok büyük bir mülkün ve zenginliğin sahibiydi. Allah Kuran'da, Hz. Süleyman'ın sahip olduğu zenginlik ve iktidarla ilgili birçok bilgi vermiştir. Hz. Süleyman ise, tüm bu zenginliği Allah'ı zikretmek için istemiş ve sahip olduklarının tamamının Allah'ın bir lütfu olduğunu bilerek daima Rabbimize şükretmiştir. 
Bakara Suresi'nde, Allah'ın Kitabını yalanlayanların, Hz. Süleyman'ın sahip olduğu mülk hakkında şeytanların söylediklerine inandıkları bildirilmektedir. Konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabını arkalarına attılar. Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti… (Bakara Suresi, 101-102)

İnkarcılar, iftiracılar ve müminler aleyhinde fitne çıkarmak isteyenler ise, Hz. Süleyman'ın mülkü aleyhinde yalanlar üretmişlerdir. Kuran'da Hz. Süleyman'ın mülkü aleyhinde uydurulanlarla ilgili bir detay verilmemiştir. Ancak bazı tarihi kaynaklarda, Hz. Süleyman'ın zenginliğe dalıp sefahat içinde yaşadığı yönünde dedikoduların yayıldığı belirtilmektedir. 
Eğer, Hz. Süleyman aleyhinde böyle bir şayia çıkartılmışsa bu büyük bir yalan ve iftira olur. Çünkü Hz. Süleyman, yukarıda da belirtildiği gibi zenginliğin Allah'ın verdiği bir nimet olduğunu bilen ve her an Allah'a kendisine verdiği nimetler için şükreden salih bir peygamberdir. Zenginliğini ve gücünü ise daima Allah'ın rızasına uygun olarak kullanmıştır. 
Bazı insanların Hz. Süleyman'ın tavrı hakkında asılsız iddialarla ortaya çıkmalarının asıl nedeni ise dine olan düşmanlıklarıdır. Müminleri, özellikle Allah'ın elçilerini imani bir zaaf içinde, sefahat ve eğlence peşinde göstermek, iffetleri yönünde şüphe oluşturmak iftiracıların kasıtlı olarak başvurdukları bir yoldur. Böylelikle, insanların elçilere ve müminlere güvenmelerini ve onları dinlemelerini engellemeyi hedeflerler. Ancak Allah her zaman inkarcıların bu tuzaklarını bozmuş, iman edenleri her türlü iftiradan temizlemiştir. 
Ayrıca Müslümanlar inkarcıların kendilerine yönelttikleri iftiralara sabrederek, her türlü şartta Allah'a olan tevekkül ve teslimiyetlerini göstererek ahiretteki derecelerini artırmışlardır. İnkarcıların onlara zarar vermek için giriştikleri her çaba boşa çıkmış; aksine tüm bunlar müminlerin ebedi güzelliklerle, nimetlerle ödüllendirilmelerine vesile olmuştur.

İNKARCILARIN MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ALAY DOLU İFTİRALARI

Daha önce de söz ettiğimiz gibi, inkarcılar, iman edenlerin Allah'ın dinini anlatmalarını ve insanların onların tebliğ ettikleri gerçekleri dinlemelerini engellemek için türlü yollar denerler; iftira da bu yollardan biridir. Önceki sayfalarda tarih boyunca Allah'ın elçilerine ve salih müminlere atılan iftiralarla ilgili Kuran'da bildirilen kıssalardan bazı örnekler verdik. İlerleyen sayfalarda ise, "… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz…" (Al-i İmran Suresi, 186) ayetinin bir tecellisi olarak, inkarcıların iman edenleri kendilerince aşağılamak için söyledikleri bazı yalanlardan söz edeceğiz. Allah'a ve dine düşman olan insanların, müminleri incitmek ve onları diğer insanların gözünde küçük düşürmek kastıyla, hakaret tarzında sözler sarf ettiklerini; ancak bu çabalarının asla başarıya ulaşamadığını anlatacağız. 

Şımarıklık ve Kendini Beğenmişlik Yalanı

Müslümanlara en çok yöneltilen suçlamalardan biri, şımarıklık ve kendini beğenmişlik iddiasıdır. Her toplumda kötü bilinen bu özelliklerin de müminler için kullanılmasının nedeni yine aynıdır; halkın müminlerin ahlakına tabi olmalarını engellemek… İnsanlar doğal olarak şımarık ve kendini beğenmiş kişilere karşı antipati duyarlar ve onlarla beraber olmak, onlara benzemek istemezler. İnkarcılar da insanların bu psikolojilerinden yararlanabilmek için, müminleri kibirle, şımarıklıkla suçlarlar. 
Bu yönde haksız bir kötülemeye maruz kalan elçilerden biri Hz. Salih'tir: 

Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. (Kamer Suresi, 23-26)
Bu ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Salih'in kavmi, içlerinden bir insana Allah'ın lütufta bulunmasını, ona elçilik görevi vermesini çekememişlerdir. Bundan dolayı iman sahibi, tevazulu, ihlaslı ve güzel ahlaklı bir peygambere, kendilerini hak dine, güzel ahlaka, doğru yola davet ettiği için kin duymuşlar, aleyhinde yalanlar uydurmuşlardır. Allah'ın salih kullarına böyle ağır ve incitici sözler söylemek, onlara ve çevrelerindeki insanlara sıkıntı vermeye çalışmak, inkarcılara kolay görünüyor olabilir. Ancak bu insanlar unutmamalıdırlar ki, her kim böyle bir kötülük işlediyse, karşılığını hem dünyada hem de ahirette misliyle almıştır. Geçmişte yaşayıp, peygamberlere ve elçilere sözleriyle zarar vermeye çalışan hiç kimse dünyadaki ve ahiretteki azaptan kurtulamamıştır. Allah, Hz. Salih'e zorluk çıkaran Semud kavminin sonunu şöyle bildirir:
Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. (Kamer Suresi, 30-31)

Delilik İftirası

Daha önce de belirtildiği gibi, inkarcılar Allah'ın elçilerine olan düşmanlıklarını ve kinlerini tarih boyunca hep benzer yöntemlerle fiiliyata dökmüşlerdir. Hz. Yusuf, Hz. Meryem ve Peygamberimiz (sav) döneminde sahabelere iffetleri ile ilgili iftira atılması, bunun inkarcıların klasik bir yöntemi olduğunu gösterir. Her dönemde inkarcıların sıklıkla başvurdukları başka bir yöntem ise elçileri deli olmakla itham etmeleridir. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere birçok elçi, Allah'a ve dine olan bağlılıkları nedeni ile aynı iftira ile karşılaşmışlardır. Allah ayetlerinde, elçilerin delilikle itham edilmelerinin nedenini şöyle bildirir:
Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar? Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 69-71)
İnkar edenlerin elçilere karşı tutumlarının nedeni, yukarıdaki ayetlerde de belirtildiği gibi, elçilerin getirdikleri gerçeklerin bu insanların dünyevi istek ve çıkarları ile çatışmasıdır. Allah'ın elçileri, bu insanlardan hiçbir karşılık beklememelerine rağmen, sanki onları büyük bir borç altına sokuyorlarmış gibi elçileri susturmaya veya ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Oysa, inkarcı topluluğun kendilerine gelen elçiyi konuşturmamaları veya onu dinlememeleri, inkarcıların ahiret hayatında karşılaşacakları sonu değiştirmeyecektir. Allah yukarıdaki ayetlerin devamında şöyle bildirir:
Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun. Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır. (Müminun Suresi, 72-74)
İnkarcıların Allah'ın gönderdiği elçileri delilikle itham etmeleri, adeta bir miras gibi nesilden nesile, kavimden kavime aktarılmıştır. Her dönemde peygamberler ve onların ardından hak dini tebliğ eden Müslümanlar benzer iftiralarla karşılaşmışlardır. Ancak dini inkar edenlerin tüm çabalarına rağmen bu salih insanların, Allah'ın hak yolundan dönmedikleri Kuran'da bildirilmiştir. Kuran'da delilik suçlaması ile karşılaştıkları haber verilen diğer elçilerle ilgili bazı ayetler şöyledir:

Hz. Muhammed (sav)

Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler. (Hicr Suresi, 6)
O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. (Kalem Suresi, 51)
Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir." (Duhan Suresi, 14)

Hz. Hud

Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." (Hud:) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." (Araf Suresi, 66-68) 

Hz. Nuh

"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 25-26)
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.' (Kamer Suresi, 9)

Hz. Musa

(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." (Şuara Suresi, 27)
Yukarıda yer verdiğimiz ayetlerde de görüldüğü gibi inkarcılar Allah'ın gönderdiği peygamberleri delilik, akli yetersizlik, cinlenmiş olmak gibi sıfatlarla küçük düşürmeye çalışmışlardır. Buradaki amaçları yine her zamanki gibi doğru olanı, hak dini inkar edebilmek, dünyada kendi istek ve tutkularına göre yaşayabilmek, kendilerini başıboş kabul edebilmek için, elçilerin anlattıklarını yalanlamak istemeleridir. İnsanların akli bir yetersizlik içinde gördükleri kişilere uymayacaklarını bildikleri için böyle bir yola başvurmuşlardır. 
Ancak elçileri delilikle itham edenlerin ve onlara dilleriyle sıkıntı ve zorluk yaşatmaya çalışanların uğradıkları son da, daima iftiraları gibi birbiriyle benzer olmuştur. Allah, Hz. Musa'yı büyücü veya deli olmakla suçlayan Firavun'un sonunu Kuran'da şöyle bildirir:
Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi. Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.' (Zariyat Suresi, 39-40)

Sapkınlık İftirası

Kuran'da birçok elçinin "sapkın" olmakla suçlandığı da bildirilir. İnkarcılar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmemelerine rağmen, elçilere karşı geldiklerinde, halka karşı dindar bir görünüm sergilemeye çalışırlar. Elçileri ise eski dinlerini bozmaya çalışan, dine sapkın uygulamalar getiren insanlar gibi göstermek isterler. Bundaki amaçları ise yine elçileri halkın gözünde güvenilmez ve "din kisvesi altında çıkar arayan" insanlar olarak göstermeye çalışmaktır. Firavun ve çevresindekiler de, Hz. Musa ve Hz. Harun için benzer bir yönteme başvurmuşlardır:
Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler." "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 63-64)

Bir başka ayette ise Firavun'un tüm dinsizliğine ve zalimliğine rağmen şöyle dediği bildirilmektedir:

Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)
Firavun'un bu sözlerinde samimi olmadığı, ancak bunu halkın gözünü boyamak için söylediği açıktır. Çünkü asıl dini ortadan kaldırmak isteyen, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaran, insanlara zulmeden kendisidir. 
Hz. Musa dışında da pek çok elçi sapkın olmakla suçlanmışlardır. Hz. Nuh da kavmi tarafından sapkınlıkla ve şaşırmışlıkla suçlanan elçilerdendir:
Kavminin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi. (Araf Suresi, 60-61)
Kavimleri tarafından mevcut dini saptırmakla suçlanan elçilerden ve salih Müslümanlardan bazıları ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)
Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. (Mutaffifin Suresi, 29-32)
Elbette asıl şaşkınlık ve sapkınlık içinde olanlar, Allah'ın elçilerine karşı çıkan, Allah'ın varlığını ve ahireti inkar eden, tertemiz, imanlı, dürüst ve samimi insanlara iftiralar atarak zulmedenlerdir. Allah asıl dünya hayatına dalan, burada ahireti unutarak kendisine anlatılanları duymazlıktan, gösterilen delilleri görmezlikten gelen inkarcıların "şaşkın bir sapık" olduğunu Kuran'da şöyle buyurmuştur:
Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.' (İsra Suresi, 72)

Büyücülük İftirası

Geçmişte elçilere en çok yöneltilen iftiralardan bir diğeri de -önceki sayfalarda Hz. Musa'nın hayatında da gördüğümüz gibi- büyücülük suçlamasıydı. İlginçtir ki, farklı dönemlerde ve farklı toplumlarda yaşamış olmalarına rağmen, birçok elçiye aynı suçlama yapılmıştır. Allah bir ayetinde inkar edenlerin iman edenlere yönelttikleri büyücülük suçlamasını alışkanlık haline getirdiklerini şöyle bildirir:
İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler. (Zariyat Suresi, 52-53)
İçlerinden çıkan bir insanın kendilerine Allah'ın dinini anlatmasını bir türlü kabullenemeyen inkarcılar, büyücülük suçlamasıyla, insanların elçiden çekinerek ondan uzak durmalarını sağlamak isterler. Bir amaçları da, elçinin insanları bir büyücü gibi etkisi altına aldığı şayiasını yaymaktır. Çünkü elçilerin samimi ve hikmetli konuşmalarını dinleyen, onların Allah'a ve dine bağlılıklarını gören ve güzel ahlaklarına şahit olan vicdanlı ve akıllı insanlar, elçilere bağlanmışlar ve onlara biat etmişlerdir. İnkar edenler bu salih insanların güçlü bağlılıklarını önemsiz ve değersiz göstermek, diğer insanların da elçilere bağlanmalarını engellemek için, onları büyücü olmakla suçlamışlardır. Kuran'da Hz. Muhammed de dahil olmak üzere birçok elçi için söylenen büyücülük iftiraları şöyle bildirilir:
İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler. (Yunus Suresi, 2)
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." (Sad Suresi, 4-5)
İnkar edenler, elçilere büyücü diye iftira atmalarının dışında, elçinin kendisinin de büyülenmiş olduğunu iddia etmişlerdir. Bundaki amaçları ise elçinin akıl ve vicdan dışında, içinde bulunduğu büyünün etkisi ile bunları söylediği imajını oluşturmaktır. Elçilere "büyülenmiş" iftirasının atıldığını bildiren ayetlerden bazıları şöyledir:
Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. (İsra Suresi, 47)

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin. Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." (Şuara Suresi, 153-154)
… Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." (Furkan Suresi, 8)
Yukarıdaki ayetlerin devamında Allah'ın, elçileri büyücülükle ve büyülenmiş olmak yalanıyla karalamaya çalışan insanlara verdiği cevap ise şöyledir:
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir. (İsra Suresi, 48)
Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar. (Furkan Suresi, 9)

İnkarcıların Alay ve Kin Dolu Sözleri

Allah'ın elçilerine ve onlara uyan müminlere karşı büyük bir kin duyan, Allah'ın onlara verdiği maddi ve manevi zenginliklere, güzelliklere haset eden inkarcılar, müminlere en incitici, en hakaret dolu sözleri söylemişlerdir. İnkarcıların müminlere yönelttikleri bu tür sözlerden bazıları bir ayette şöyle bildirilmiştir:
Kavminden, ileri gelen inkarcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. (Hud Suresi, 27)
Firavun'un Hz. Musa'ya karşı kullandığı seviyesiz ve saldırgan üslup da, inkarcıların içlerinde besledikleri kinin bir dışavurumudur: 
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir." (Zuhruf Suresi, 51-52)

Firavun, yukarıdaki ayetlerde de belirtildiği gibi, Allah'ın elçisi olan Hz. Musa'ya karşı son derece seviyesiz sözler kullanmıştır. Tek kıstası dünyevi ve maddi değerler olan Firavun, bir insanın üstünlüğünün, sahip olduğu mallarda, mevki ve makamda olamayacağını anlayamayacak kadar akılsız ve vicdansızdır. Sözlerinden, Firavun'un insanları kabilelerine ve zenginliklerine göre sınıflandıran, onların bazı fiziksel eksiklikleri ile alay edebilen, son derece alçak karakterli bir insan olduğu açıkça belli olmaktadır. 
İşte tarih boyunca inkarcılar Firavun'un Hz. Musa'ya yönelttiği tarzda iftiralarla, hakaret dolu sözlerle, yalanlarla müminleri üzebileceklerini, onları yılgınlığa ve ümitsizliğe sürükleyebileceklerini zannetmişlerdir. Oysa müminler için inkarcıların en ağır sözleri dahi, ahirette kendilerine sevap olarak dönecek, sabır gösterilmesi gereken birer tavırdır. İnkarcılar bu sözleri inananlara zarar vermek için sarf ederler ama aslında büyük bir gaflet içinde inananların ahiretteki derecesini artırmaktadırlar. 
Müminler bu sözlere gösterdikleri sabırla, asla inkarcıların seviyesine inmeyerek sürdürdükleri güzel tavırlarla, güzel sözlerle eğitilmekte ve cennete layık bir manevi olgunluğa erişmektedirler. Ayrıca inkarcıların bu tarz saldırılarına muhatap olmaları, müminlerin samimiyetlerinin, güçlü imanlarının bir göstergesidir; nasıl kendilerinden önce yaşamış salih müminler böyle suçlamalara maruz kaldılarsa, onlar da Allah'ın bir kanunu olarak benzer imtihanları yaşamaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında inkarcıların hakaretleri, iftiraları ya da yalanlarıyla suçlanmak ve bunlara sabır göstermek müminler için büyük bir şereftir.

Firavun gibi, dünyadaki zenginliklerine ve güçlerine güvenen, ahireti unutan insanlar ise, bu gerçekleri asla göremezler. Onlar da ancak Firavun gibi öleceklerini anladıkları vakit, kibirlerini bir kenara bırakıp, pişmanlığa kapılırlar. Ancak insanın ölüm anındaki pişmanlığı ve geri dönüşü insana ahirette hiçbir fayda getirmez. Bu nedenle Firavun gibilerin sonları her insana ibret olmalıdır. Dünyada sahip olunan maddi-manevi herşey geçicidir ve insana ahirette hiçbir fayda sağlamaz. Kalıcı ve karlı olan ise insanın takvası ve güzel ahlakıdır. Allah dünyada sahip olduklarıyla büyüklenen ve Allah'ın gönderdiği elçiyi yalanlayan, ona hakaret dolu sözler sarf eden Firavun'un ve ona tabi olanların ibret verici sonunu Kuran'da şöyle bildirir:

Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk. Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık. (Zuhruf Suresi, 54-56)

Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, Allah'ın sevdiği ve dost edindiği kullarına yapılan her kötülük ve aleyhlerindeki her söz, Allah katında bir azap sebebidir. Kötülüğü yapanlar, bunların kendi yanlarında kar kaldığını zannederler, ama Allah sonsuz adalet sahibidir. İftiracılar ve zalimler, ahirette, dünyada sarf ettikleri her kelimenin hesabını verecekler ve cezasını çekeceklerdir. 
Allah dünyadayken iman edenlere karşı çirkin sözler kullanan, onları alay konusu edinen zalim insanların cehennemde karşılaşacakları şaşkınlığı şöyle haber vermiştir:

Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz." Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder