EN GÜÇLÜ ÇAĞINDA TÜRK DİLİ., BÖLÜM 5
Latin Alfabesi,
Latin harfleri Türkçenin yazımında ilk olarak 14. yüzyılın başında, aşağı Volga bölgesinde Kuman (Kıpçak) Türkleri arasında Hristiyanlığı yaymaya çalışan Fransiskan misyonerlerce kullanılır. Bunlar Türkçe öğrenerek dini metinleri Kıpçak Türkçesine çevirmişler ve bunları Latin harfli Codex Cumanicus adı verilen, dil tarihi bakımından büyük öneme sahip bir kitapta toplamışlardı. 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türkçesi döneminde de Latin harfleriyle yazılmış, yine dil tarihi açısından çok önemli epeyce metin vardır. Filippo Argenti’nin İstanbul’daki yabancı tüccarlar için 1533’te hazırladığı Türkçe kılavuz kitaptan itibaren sözlük, gramer kitabı, konuşma kılavuzu gibi Türk dili araştırmaları açısından büyük öneme sahip pek çok eser hazırlanmıştır (bu eserlerle ilgili 1990’a kadar olan çalışmalar hakkında bk. Hazai 1990). 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da Latince, İtalyanca, Fransızca, Almanca ve İngilizce yazılmış Türkçe gramer, konuşma kitabı ve sözlüklerin sayısı giderek artmış, bunlardaki Türkçe sözcükler Latin harfleriyle ve farklı transkripsiyon sistemleriyle tanıtılmıştır.
Latin alfabesinin Türkçe için kullanımı asıl 20. yüzyıldaki alfabe değişimiyle gerçekleşir. 19. yüzyılda eğitimi geniş halk kesimlerine yayma ve burada kullanılabilecek sade bir dil geliştirme çabalarına, aynı zamanda yazı reformu tartışmaları eşlik eder. Arap alfabesini daha kullanışlı hale getirme çabaları veya Latin alfabesine geçme yönünde görüşler tartışmalarda rekabet halindedir. Başlarda Arap harflerinin kullanılmaya devam edilmesi ya da Arap harflerinde düzenleme yapılması da öneriler arasındaydı. Başka bir bağlamda ayrıntılı olarak değerlendirildiği için (Demir 2010) üzerinde durulmayacak olan bu çabalar, 1 Kasım 1928 tarihinde Latin harflerinin kabulüyle sonuçlanır. Bundan önceki dönemde dil ve alfabe tartışmalarına katılanlar sadece Osmanlı aydınları değildir. Türk dünyasında doğu kesiminde Ekim 1917 devriminden sonra Sovyetlerde ortaya çıkan özgürleşme ortamında yerel konuşma biçimlerine dayanan yeni Türk yazı dilleri ortaya çıkar.
Bu dillerin yazımında başlarda Arap harfleri kullanılır. Ancak 1926’da Bakü’de toplanan SSCB I. Türkoloji Kongresi, SSCB’de konuşulan bütün Türk dillerinin
Latin alfabesi ile yazılması kararı alınır; “ Birleştirilmiş Yeni Türk Alfabesi (Yanalif) ” Adıyla yeni bir alfabe hazırlanır. Okuryazar oranı yüksek olan Kazan Tatarları arasında olduğu gibi Latin harflerine karşı direniş gösterilse de karar kısa bir sürede uygulamaya konulur. Latin harflerinin Eski Sovyetler Birliği içindeki Türk yazı dilleri için kullanılma süresi birkaç yıllık farklarla şöyledir:
Azerice 1925-1939;
Karaçay-Balkarca 1927-1939;
Tatarca 1927-1939;
Altayca: 1928-1938;
Kazakça 1929-1940;
Kumukça 1928-1938;
Türkmence: 1929-1940;
Hakasça 1929-1939;
Kırgızca 1928-1940;
Kırım Tatarcası 1929-1938;
Başkurtça 1930-1940;
Tuvaca 1930-1943;
Yeni Uygurca 1930-1947;
Gagavuzca 1932-1957.
Hemen hemen aynı dönemde, 1 Kasım 1928’de Türkiye’de de Latin harflerine geçildi. Bulgaristan Türkleri, Türkiye’deki yazı devriminden sonra, yeni yazıyı Türkiye dışında kabul eden ilk Türk topluluğu olmuştur. 1935’ten sonra Bulgar Türkleri arasında Arap harflerine dönüş başlamış ise de bugün Latin alfabesi
kullanılmaktadır.
1928’den sonra Latin harflerini kesintisiz kullanabilen yalnız Türkiye Türkleri olmuştur. Sovyetler birliği içinde 1940 civarında Kiril alfabesine geçilmiş, yalnızca Ermeni ve Gürcü alfabeleri kullanımda kalmıştır.
Alfabe değişikliği pratik ve pedagojik olmanın yanında toplumsal ve kültürel boyutları da olan bir konuydu ve bu dönemde uluslararası ulaşımda, demir yollarında, posta ve telgrafta Latin harfleri kullanılıyordu.
Kiril Alfabesi ve Latin Alfabesi Rekabeti
Sovyetler birliğinde başlarda dillere karşı gösterilen hoşgörü kaybolur. Yeni politika aradaki anlaşılırlığı azaltmaya dönüktür. Bu nedenle Latin Alfabesi 1938 yılından itibaren Kiril alfabesiyle değiştirilmeye başlanır. Kiril alfabesi Müslüman Volga Bulgarlarının torunları olan Çuvaşlar arasında 18. yüzyılın başlarında Hristiyanlığı yaymak için giden Rus misyonerlerince kullanılmıştı. Çuvaşça için Kiril harfleri temelinde 1769, 1871 ve 1938 yıllarında olmak üzere üç kez alfabe düzenlenmişti.
Yine Kuzey Sibirya’daki Sahacanın Kiril harfleriyle yazılmasına 17. yüzyılda başlanmış, Kiril harfli ilk Yakut alfabesi 1819’da, ikincisi de 1851’de düzenlenmişti. 20. yüzyıldan önce Kiril harfleriyle yazılmaya başlanan üç Türk dili daha vardı: Altayca 1845-1928, Şorca 1885-1930 ve Gagavuzca 1895-1932 (ayrıntılar için bk. Yılmaz 2009).
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Türk dünyasında alfabe değişikliği konusu yeniden gündeme gelmiş, farklı öneriler ileri sürülmüştür. Latin harfleri
temelinde ortak bir yazı dili geliştirme yönünde bir takım çabalar olmuştur, çeşitli toplantılar yapılmış, hatta 34 harfli ortak bir Türk alfabesi bile geliştirilmiştir (bk. Yılmaz 2009). 20. yüzyılın başındaki Latin harflerine geçme tartışmalarında olduğu gibi, yüzyılın sonundaki tartışmalarda da asıl sorun, seçimin siyasi tercihlerin bir uzantısı, son kararın da yine bir tercihe bağlı olmasıdır.
Alfabe değişikliği her şeyden önce büyük bir mali yük getirmekte ve bu durum ekonomileri büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı olan Türk cumhuriyetlerinde alfabe değişikliğine ciddi bir direniş oluşturmaktadır. Değişikliğe karşı direncin bir başka gerekçesi olarak dadeğişikliğin son elli yılda yazılmış eserleri topluma unutturma tehlikesidir. Üstelik bu son elli yıl Türk cumhuriyetlerinde yazılı kültürün en üst düzeye ulaştığı dönemdir.
Yeni Türk Cumhuriyetlerinden Azerbaycan 1 Ağustos 2001’de Latin harflerine geçmiştir; Türkmenistan 12 Nisan 1993’te Latin harflerine geçiş kararı almış ancak uygulama 1 Ocak 2000’de gerçekleşmiştir. Gagavuzlar 13 Mayıs 1993’te, Kırım Tatarları 31 Temmuz 1993’te, Karakalpaklar ise 26 Şubat 1994’te Latin harflerinegeçme kararı almıştır. Özbekistan 2 Eylül 1993’te ilk kararı almış fakat uygulama 2005’te başlayacağı halde süre 2010’a kadar uzatılmıştır. Tataristan 1999’da Latin alfabesine geçmeyi kabul etmiştir. Buna göre Tatar alfabe yasası 1 Eylül 2001’de yürürlüğe girecek ve 1 Eylül 2011’de tamamen Latin alfabesine geçilecekti (Tataristan’daki tartışmaların ayrıntısı için bk. Şahin 2003).
Ancak 2002’de devlet duması Rusya Federasyonu içinde Kiril dışında alfabe kullanılamayacağı yönünde karar almıştır. Bu nedenle Tataristan’da veya Rusya sınırlarındaki Türk toplulukları arasında Latin alfabesinin kullanımını yasal engeller durduğu sürece beklememek gerekir.
Bağımsız Türk cumhuriyetlerinden yalnız Kazakistan ve Kırgızistan Latin harflerine geçmeyi kabul etmemiştir. Bu cumhuriyetlerde Rus nüfus yüksektir ve Rusça ikinci resmi dil olarak anayasada yer almakta, sosyal yaşamda aktif olarak kullanılmaktadır. Kırgızistan 1993’te Ankara’da yapılan toplantıda Latin harflerine geçeceğine dair imza atmışsa da bugüne kadar ciddi bir girişimde bulunmamıştır.
Yine de Kazakistan’da devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in, 2006 yılında Latin esaslı Kazak alfabesine geçiş için altı ay içinde hazırlık yapılması gerektiğine dair bir talimatı olmuştur. Ayrıca 11.-15 Haziran 2007’de Türk Dil Kurumunda Kazakistan’ın Latin harflerine geçişi ile ilgili bir toplantı yapılmış ve gelişmeler değerlendirilmiştir.
Buraya kadar özetlenen alfabe zenginliğine rağmen, okuryazarlığın ta Tanzimat dönemine kadar belli zümrelere has bir ayrıcalık olduğunu, yaygın bir okuryazarlığın ancak 20. yüzyılda görülmeye başladığını da belirtmek gerekir.
Alfabe birliği sağlama konusunda son durum için ise, ortak bir alfabe geliştirme çabasının başarılı olamadığını, Kiril alfabesindeki sorunların Latin kökenli alfabeye aktarıldığını belirtmekte yarar vardır. Türkiye Türkçesine en yakın olan Azerbaycan alfabesinde bile, yazılı anlaşmayı daha da kolaylaştıracak işaretler tercih edilme-miştir.
6. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder