7 Aralık 2018 Cuma

YAKIN TARİH PERSPEKTİFİNDE FİLİSTİN DEVLETİ NASIL KURULDU BÖLÜM 2

YAKIN TARİH PERSPEKTİFİNDE FİLİSTİN DEVLETİ NASIL KURULDU BÖLÜM 2


FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ (FKÖ) 

16 Ocak 1964'te Kahire'de Arap Zirvesi'nde temelleri atılan ve 2 Haziran 1964'te Arap devletleri tarafından (özellikle Mısır) kurulmuş bir mücadele örgütüdür. Başkanlığına Ahmet Şukeyri getirilmiştir. Örgütü Filistinlilerin değil de Arapların kurması ise tamamen Arap devletlerinin kendi aralarındaki liderlik yarışının bir sonucudur. 
FKÖ'nün kurumsallaşması aşamasında Arap devletleri Filistinlileri mücadele yönünde yetiştirmek amacıyla askeri okullarına alma talebinde bulundular, ayrıca teşkilatın finansmanı için bir Filistin Milli Fonu oluşturuldu. Arap devletlerinde FKÖ'nün ofisleri açıldı ve o sıralarda Gazze ve Sina'da üslenecek bir Filistin Kurtuluş Ordusu kuruldu. 
FKÖ, yukarıda bahsedilen 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda etkinliğini artırdı. 1968 yılında yapılan Filistin Ulusal Konseyi'nin dördüncü toplantısında FKÖ yeniden örgütlendi. Silahlı gruplar üye yapılırken, sözleşme yeniden gözden geçirildi ve Filistin Kurtuluş Ordusu'nun askeri kanadı kuruldu. 

Amaçları ve İşleyişi; 

Amacı; FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ, Filistin ulusal varlığını sürdürmek, bu topraklarda demokratik, laik ve ulusal bir Filistin devleti kurmak amacıyla kurulmuş çeşitli siyasal ve askeri kuruluşların tümünün oluşturduğu bir örgüttür. İşleyişi ve iç düzeni; FKÖ'nün en önemli organı Filistin parlamentosuna eş değer olan Ulusal Konsey'dir. Üyeler, Konsey'in mevcut kurulu, askeri gruplar, Filistin birlikleri, meslek örgütleri ve önde gelen Filistinlilerin görüşmeleriyle belirlenmektedir. Konsey, FKÖ'nün siyasetini ve programlarını oluşturan en üst kuruldur. 
FKÖ şemsiyesi altında bulunan gruplar içindeki en büyük örgüt olan El-Fetih'in lideri Yaser Arafat 1969'da FKÖ Yürütme Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Arafat yönetimi 1973 yılından itibaren diplomasiye ağırlık vererek FKÖ'ye sürgün hükümeti niteliği kazandırdı. 1974 yılında örgüt, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Filistinlilerin tek meşru temsilcisi olarak tanındı. 1974 yılında BM'de gözlemci üye statüsü kazandı. 1980'li yılların başlarına kadar FKÖ pek çok değişik grubu bünyesinde taşıyor olmasına rağmen Filistin davasının önde gelen örgütü olma özelliğini korudu. Örgüt, Türkiye'nin de içinde bulunduğu 100ü aşkın ülke tarafından tanındı. 
İcraatları; 
FKÖ, kurulduğu günden itibaren Filistinlileri uluslararası arenada temsil eden en önemli örgüttür. Dünya'nın Filistin meselesinde muhatap aldığı en büyük örgüt olma özelliği taşımaktadır. İsrail ile ve diğer devletlerle yapılan çeşitli anlaşmalarda da muhatap alınan tek örgüttür. İsrail'de ve işgal altındaki topraklarda yaşayan Araplar arasındaki huzursuzluk 1987'nin son günlerinde genel bir ayaklanmaya dönüştü. İntifada adı verilen bu ayaklanmayı sivil halk Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) genel yönlendirmesi altında ve silaha başvurmaksızın sürdürdü bu anlamda da sivil direnişi silahsız yapan ender örgütlerden dir. 

Ayrıca 1988 sonunda Cezayir'de toplanarak, İsrail işgali altındaki Batı 
Şeria ile Gazze Şeridi'ni kapsayacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulduğunu ilanetmiştir. Başkentinin Kudüs olması öngörülen bu yeni devletin başkanlığına Nisan 1989'da FKÖ'nün önderi Yaser Arafat seçilmiştir. İç siyasette ki en büyük rakibi Hamas'tır. 
FKÖ, bugün devam eden varlığı ile Filistin Ulusal Otoritesi'ni yürüten siyasal bir parti gibi işlev görmektedir. 

HAMAS 

1987'de Şeyh Ahmet Yasin, Abdülaziz el Randisi ve Muhammed Taha tarafından ilk intifadanın başlangıcında Mısır'da ki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kurulmuş bir örgüttür. 

1988'deki siyasi programında Hamas, Filistin'in asla, Müslüman olmayanlar tarafından etrafı çevrilebilecek bir İslam ülkesi olamayacağını ifade etmekte ve Filistinli Müslümanlar için Filistin'in kontrolünü İsrail'den almak adına kutsal bir savaş vermenin dini bir görev olduğunu söylemekteydi. Bu söylemi FKÖ ile ayrıştığı noktadır zira FKÖ 1988'de İsrail'in var olma hakkını tanımıştır. 
Örgütün kuruluş amacı 1948 öncesi İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni kapsayan  topraklarda Filistin İslam devletini kurmaktır. Suudi Arabistan'dan büyük bir finansal destek almaktadır. Hamas sadece bir örgüt ve siyasi parti değil yaptığı icraatlarla adeta bir kurumdur. Filistin topraklarında halka hizmet etmek amacıyla açtığı okullar, yetimhaneler, hastaneler, aşevleri, bakım merkezleri, spor klüpleri yapmıştır bu da örgütten partileşme sürecine geçişini kolaylaştırmıştır. Ayrıca Hamas ile İsrail birbirini tanımamaktadırlar. 

YAHUDİ YERLEŞİM YERLERİ SORUNU 

Temelleri 1897 yılında Siyonist hareketin kurulması ile atılan ve günümüzde de Filistin meselesinde ki çözümü en zor olan sorundur. Ayrıca Yahudilerin, Filistin'i kendi toprakları olarak görmesi ve Kitab-ı Mukaddes'te bundan bahsedildiğini ileri sürerek bunu ''geri dönme'' tezi haline getirip Siyonist düşüncenin vazgeçilmez unsuru haline getirmeleri konunun iyice içinden çıkılmaz bir hal almasını sağlamaktadır. 
Temelleri 1897 yılında atılmıştır,1917 Balfour Deklarasyonu ile destek bulup akabinde ABD’nin Kongre ve Temsilciler Meclisi’nin 21 Eylül 1922 tarihli oturumunun karar bildirgesinde geçen; ''ABD Filistin’de Yahudilere milli yurt kurulmasına taraftardır'' ibaresiyle ciddileşen bir meseledir. 
Almanya’da 1930’lardan itibaren Yahudi karşıtı hareketlerin gelişmesine paralel olarak, Filistin’e göç eden Yahudi sayısında önemli oranda artış oldu. Filistin’e göç eden Yahudi sayısı 1934’te 40.000 iken, 1935’te 62.000 oldu. Bölgede Yahudi nüfusunun hızlı bir şekilde artması Arap muhalefetinin güçlenmesine neden oldu. 1931 yılının Aralık ayında Kudüs’te 22 ülke temsilcisi Siyonist tehlikeye karşı Müslüman Ülkeler Kongresi’nde bir araya geldiler. 1932 yılında İstiklal Partisi ve Ulusal Gençliğin Millet İdaresi (Congress Executive of Nationalist Youth) kuruldu. 1935 yılına gelindiğinde Yahudi nüfusunun artmasıyla kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürülen Filistinlilerin tepkisi doruk noktasına ulaştı. Bu zamana kadar birbirinden bağımsız olarak hareket eden altı Arap siyasi partisinden (İstiklal Partisi hariç) beşi bir araya gelerek işbirliği kararı aldı. 
Bunu takiben 2.Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Siyonistler ve İngilizler anlaşmazlığa düştüler. Savaş sırasında Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırmayı amaçlayan Siyonistler, Arapları Almanların yanına itmek istemeyen İngiltere’nin muhalefetiyle karşılaştılar. Bununla birlikte savaş sırasında Yahudi toplumu gelişme fırsatı buldu. Mayıs 1942’de New York’ta Siyonist Konferansı gerçekleştirildi ve Ben Gurion sınırsız göç, Yahudi ordusu ve Filistin’in Yahudi devleti olması taleplerine destek buldu. Bu dönemde, Filistin’de en önemli problem manda rejimi ve Yahudilerin Filistin’e göçü meselesiydi. İngiltere göçe karşı çıkmasına rağmen, ABD Başkanı Truman, savaş sırasında Yahudilerin topraksız kaldığını ve Filistin’e girmelerine izin verilmesini istemişti. 
ABD ve İngiltere temsilcilerinden oluşturulan komisyon, Nisan 1946 tarihinde manda yönetiminin devamı, 100.000 göçmenin kabulü ve mevcudu 65.000 olarak tahmin edilen İsrail Gizli Ordusu'nun silahsızlandırılması hususlarında karar almışsa da, bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanmış ve konu 1947 yılında İngiltere tarafından BM’ye götürülmüştür. Kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin’in Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünmesini, Kudüs’ün ise uluslararası bir statüye kavuşturulmasını önerdi. 29 Kasım 1947’de Filistin topraklarının %56.47’sini Yahudilere, diğer kısmını da Araplara bırakıldı. Filistin’de %31’lik bir nüfusa sahip olan Yahudilere %56 oranında toprak veren bu karar Arap ülkeleri tarafından kabul edilmedi. 
Ancak İsrail gerek 1947 Taksim Kararı ile gerekse Arap-İsrail Savaşları ile topraklarını genişletti ve yeni ele geçirdiği bölgelere Yahudi göçleri yaptırarak Filistin topraklarında ki işgallerini kalıcı hale getirmek için çabaladı. Bunun sonucu olarak ta aşağıda değineceğim başka problemlere yol açtı. 

FİLİSTİNLİ GÖÇMENLER SORUNU 

Filistinli göçmenler sorunu, 19.yüzyılın sonlarından itibaren dünyanın çeşitli ülkelerinden gelip Filistin'e yerleşen Siyonistler tarafından kendi öz ülkelerinden zorla çıkarılmış ve göçmen olarak çeşitli ülkelerde zor şartlar altında yaşamak zorunda bırakılmış 4.5 milyon Filistinli'nin ülkelerine dönme ve bağımsız bir devlet kurma mücadelelerinin oluşturduğu sorunlar bütünüdür. 
Yahudilerin Filistin'de giderek artan göçleri yerli Arap halkı tedirgin etmiş ve bundan dolayı, manda yönetimi yıllarında çeşitli karışıklıklar çıkmıştır. 1920, 1921, 1929, 1936 ve 1939 yıllarında buradaki yerli halk ile dışarıdan gelen Yahudiler arasında ciddi çatışmalar ortaya çıkmış ve Filistinlilerin ayaklanmalarını manda yönetimi her defasında basit çözümlerle yatıştırmaya çalışmıştır. 
II. Dünya Savaşı yıllarında nispeten sakin geçen Filistin'deki gelişmeler savaş sonrasında kurulan yeni uluslararası sistemle birlikte yeni bir çehre kazanmakta geç kalmamıştır. Savaştan galip ancak büyük yara ile çıkan İngiltere, Filistin kamburundan kurtulmak istiyordu ve bu amaçla sorunu 1947 Şubat'ında Birleşmiş Milletler'e havale etti. 1939 yılında Filistin'e Yahudi göçünü sınırlandırma kararını alan İngiltere, Siyonistlerin sert tepkileri ile karşılaşmış ve Yahudilerle İngiltere arasındaki ilişkiler giderek bozulmaya başlamıştı. Ayrıca savaş sırasında da 1942'den itibaren Amerika Birleşik Devletleri'nin de desteğini kazanmış olan Siyonistlerin bağımsızlık talepleri de ciddi şekilde ortaya çıkmıştı. 1945'de Siyonist örgüt tarafından İngiltere'ye iletilen istek tablosunun başında Filistin'de bir Yahudi Devleti'nin kurulması için acilen karar alınması talebi bulunuyordu. İngiltere'nin böyle bir talebe olumlu cevap vermesi, o günün konjonktürü içerisinde mümkün değildi; zira eski sömürgeleri olan Arap Devletlerini kaybedebilirdi. Bu itibarla İngiltere sorunun çözümünü, BM'e havale etmekte buldu. 
Birleşmiş Milletler, Filistin Sorunu İle ilgili olarak bir Özel komisyon (United Nations Special Committee on Palestine: UNSCOP) kurdu ve bu komisyon tarafından hazırlanan ve Filistin'in Araplar ile Yahudiler arasında taksim edilmesini ve böylece bölgede iki ayrı bağımsız devlet kurulmasını ön gören bir plan hazırladı. Bu plan 29 Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oylandı ve 13 olumsuz oya karşı (Türkiye de olumsuz oy vermiştir.) 33 olumlu oyla kabul edildi. Kabul edilen Filistin'in paylaşılması ve iki ayrı devletin kurulması ile ilgili karar, Yahudi Devleti'ne 14.100 Km2 Arap Devleti'ne de 11.500 Km2 toprak ayırıyordu. Kudüs şehri ise Birleşmiş Milletler'in vesayetine veriliyordu. 
Filistinliler BM'in "taksim" kararını şiddetle reddederken Siyonistler kararı olumlu buldular, fakat Kudüs için öngörülen statüyü benimsemediler. BM'de "taksim" kararının alınmasından hemen sonra Filistin'de çatışmalar başladı. Siyonistler sadece Filistinlilere karşı değil, İngilizlere de karşı koyuyorlardı. Nihayet İngiltere 14 Mayıs 1948'de birliklerini buradan çekti ve hemen aynı gün Siyonistler de İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiler. ABD ve SSCB bu yeni devleti ilk tanıyan ülkeler oldular. 
İsrail Devleti'nin kurulması ile Filistin Sorunu yeni boyutlar kazandı. Yukarıda da bahsettiğim gibi Arap ülkeleri bu karara sert tepki göstererek Arap Birliği'ne bağlı askeri birliklerle Siyonistler arasında şiddetli çatışmalar oldu. Ocak 1949'da bir ateşkes antlaşması imzalandı ve çatışmalara son verildi. İsrail, bu savaşta Filistin'in büyük bölümünü ele geçirirken, Ürdün de Batı Şeria'yı işgal etti. Mısır ise Gazze Şeridi'ni ele geçirdi. Kudüs'ün doğusuna Ürdün, batısına da İsrail el koydu. Böylece Filistin fiilen paylaşılmış oldu ve İsrail'in eline düşen topraklardaki Filistinliler yüzyıllardır yaşadıkları öz yurtlarından Siyonistler tarafından zorla çıkartılmaya, komşu ülkelere sürülmeye başlandı. Binlerce Filistinli komşu Arap ülkelerine sığınmak zorunda kaldı. 
Filistin'deki İsrail Devleti kurulana kadar Filistin Sorunu, dünyanın değişik yerlerinden buraya göç ederek gelen siyonistleri bölgeye sokmama, Siyonistlerin buraya yerleşmelerini engelleme, demografik yapının Siyonistlerin lehine gelişimine karşı durma ve kendi öz topraklarına sahip çıkma mücadelesi şeklinde belirirken İsrail devletinin kurulmasından sonra Filistinlilerin kendi öz ülkelerinden çıkarılmaları, komşu ülkelerde gayrı insanî şartlarda ve göçmen çadırlarında sığıntı olarak yaşamaya mecbur edilmeleri ve ülkelerinden çıkarılan milyonlarca Filistinlinin ülkelerine dönmek ve bağımsız bir devlet kurmak mücadelesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. 
İsrail Devleti'nin egemenliği altında yaşayan Filistinlilerin kimisi ülkelerinden göç ederek komşu Arap ülkelerine sığınırken, kimisi burada kaldılar ve İsrail'in ayırma politikası altında yaşamaya devam ettiler. 
1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra İsrail ülke topraklarını üç misline çıkardı. İsrail'in işgal ettiği bölgelerde yaşayan 1 milyondan fazla Filistinli'nin bir kısmı komşu Arap ülkelerine-özellikle de Ürdün'e- göç ederken, bir kısmı da İsrail'in egemenliği altında kaldılar. Ürdün'de gayri insanî şartlarda yaşayan ve Arap ülkelerinde ucuz el emeğini temsil eden Filistinliler çeşitli kuruluşların yadımları ile hayatlarını sürdürmeye çalıştılar. 
1970 yılında Ürdün yönetimi ile bu ülkede yaşayan Filistinliler arasında kanlı çatışmalar oldu ve Ürdün yönetimi duruma hakim olarak Filistinlileri ülkesinden çıkardı. Ürdün'den ayrılmak zorunda kalan Filistinliler Lübnan'a sığındılar. 
Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin halkının haklarını savunmak ve bu hakları ele geçirmek için düzenli bîr ordu kurmaya karar verdi ama 1967 Savaşı'nda Arapların yenilmeleri üzerine bu ordu çöktü. Bundan sonra mülteci kamplarında yetişen Filistinlilerin etkin oldukları ve çeşitli adlar altında örgütlenen direniş örgütleri tesirli olmaya başladılar. 1973 Arap-İsrail savaşında da Arapların yenilmeleri ve İsrail'in işgal altında tuttuğu toprakları biraz daha genişletmesi Filistinlilerin geleceği üzerinde olumsuz etkide bulundu. Ayrıca BM, Filistinli göçmenlerin "ülkelerine geri dönme ve tazminat alma hakları" olduğunu da belirtti. 

FKÖ'nü etkisiz hale getirmek için Lübnan'daki mülteci kamplarına pek çok kez saldıran İsrail binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Mart 1978'de Filistinlileri etkisiz hale getirmek bahanesiyle Güney Lübnan'ı işgal eden İsrail, çeşitli kereler mülteci kamplarını bombaladı. Bu ve bunun gibi pek çok saldırıya maruz kalan mülteci kamplarında ki Filistinliler günümüzde de devam eden bir 2.sınıf insan muamelesiyle karşı karşıyadırlar. Uluslararası camianın en büyük sorunlarından biri olan Filistinli göçmenler sorununa çözüm bulunmadıkça Filistin meselesininde 2 tarafında memnuniyeti neticesinde bitmesine imkan yoktur. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder