BAŞKANLIK SİSTEMLERİNİN PERFORMANSI BÖLÜM 2
5.3. Yolsuzluk ve Başkanlık Sistemleri
Yolsuzluk endeksine göre en temiz 10 Ülke;
Danimarka, Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, Singapur, Hollanda, Lüksemburg ve Kanada’dır.
Bu ülkelerin tamamı parlamenter rejimlere sahip ülkelerdir. Sadece İsviçre kendine özgü sistemi ile listede yer almaktadır. Listenin son on ülkesi ise insani gelişme endeksine benziyor. Yolsuzluğun diz boyu olduğu son 10 ülkenin Irak hariç dokuzu tek parti, başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerine sahiptir.11
Tablo 3. 2014 Yolsuzluk Endeksinde En Kötü Durumdaki Devletler
Kleptokrat yöneticiler, devlet hazinesini kendi kişisel banka hesapları gibi kullanırlar. Kendi ve aile geleceklerini garantiye almak, iktidarı kaybettiklerinde ve ülke dışına kaçtıklarında güven içinde yaşayabilmek için kamu kaynaklarını yurtdışındaki gizli hesaplara transfer ederler. Kleptokratik yöneticilerin başarısı toplumun bölerek yönetilmesine bağlıdır. Amaç üretici sınıfların ve vergi verenlerin örgütlenmesini ve hak aramasını engellemektir. Bu nedenle toplum etnik, kabilesel, dinsel ve mezhepsel hatlarda kutuplaştırılarak parçalara ayrılır. İttifak yapılan gruplara uygun meşrulaştırıcı söylemler kullanılır. Gruplar birbirlerine düşmanlaştırılarak siyasi yolsuzluk devam ettirilir.
Kleptokratik yönetimin ülke üzerinde etkileri yıkıcıdır. Ekonomi bozulur, siyaset yozlaşır ve insan hakları ağır bir şekilde ihlal edilir. Kleptokrat yöneticilerin çevresinde konumlanarak güç kazanan ve zenginleşen oligarklar resmi devletin altını oyarlar.12 Kleptokratik devletlerin liderleri, kamu kaynaklarına el koyarak yarattıkları kişisel zenginlikleri ile ünlüdür. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) 2004 yılında yayımladığı bir rapor bu konuda çarpıcı iddialarda bulunmaktadır.13 Rapora göre; başkanlık sistemiyle yönetilen çok sayıda ülkedeki “Başkan” milyar dolarlarla ifade edilen servetlere
sahip olmuşlardır.
5.4. Barış-Şiddet Yokluğu ve Başkanlık Sistemleri
Şiddetten yoksun ve barış içinde yaşayan ilk on ülke şaşırtıcı olmamalıdır. İzlanda, Danimarka, Avusturya, Yeni Zelanda, İsviçre, Finlandiya, Kanada, Japonya, Avustralya ve Çek Cumhuriyeti’dir.
Rejimlerini tekrar yazmaya gerek yoktur. Tahmin edilebilir.
Barıştan yoksun şiddet, çatışma ve korku içinde yaşayan en kütü durumdaki on ülke de aslında şaşırtıcı değildir. Irak ve Pakistan hariç geri kalanlar başkanlık ve yarı başkanlıkla yönetilmektedir.14 Bu durum, başkanlık sistemlerinin daha istikrarlı olduğu şeklinde ve yaygın kullanılan iddiayı desteklememektedir. Parlamenter sistemlerde muhalefet, tartışma, uzlaşmazlık ve zaman zaman tıkanma söz konusudur ancak bunların aşılma yolları da mevcuttur.
Tablo 4. 2015 Küresel Barış Endeksinde En Kötü Durumdaki Devletler
Şüphesiz ki her bir savaşın farklı ekonomik, siyasi, tarihsel ve askerî nedeni vardır. Ancak, başkanlık sisteminde yürütmenin güçlendirilmiş yapısının, saldırgan politikaların benimsenmesinde, savaşa varan kriz ortamının tırmandırılmasında ve nihayet savaş kararı alınmasında etkisi olmadığını iddia etmek güçtür. Bu hususta en yakın örneği, Rusya Federasyonu'nun Türk hava sahasını ihlal eden uçağının 24 Kasım 2015'te düşürülmesinin ardından benimsemiş olduğu saldırgan tutumda sistemin Putin'e vermiş olduğu güçte aramak meselenin tamamını açıklamasa bile önemli bir bölümünü izah etmektedir. Buna karşın, Türk devlet yapısı, hükûmet ve büyük ölçüde aynı tezi benimsemiş olmakla beraber meclis vasıtasıyla krizin aşılmasında yapısal esnekliğin sağladığı avantajı kullanabilmiştir.
5.5. Başkanlık Sistemleri ve Basın Hürriyeti
Basının özgürlüğünün en ileri düzeyde olduğu ilk on ülke; Finlandiya, Norveç, Danimarka, Hollanda, İsveç, Yeni Zelanda, Avusturya, Kanada, Jamaika ve Estonya’dır.16 Tamamı parlamenter sisteme sahiptir. Basın hürriyeti açısından en kötü durumda bulunan ülkeler ise başkanlık, yarı başkanlık ve tek
parti totaliter rejimleridir.
Tablo 5. 2015 Basın Hürriyeti Endeksinde En Kötü Durumdaki Devletler
Başkanlık ve yarı başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin bazı alanlarda başarıları da bulunmaktadır.
Örneğin G-20 ülkelerinin 11’i (ABD, Arjantin, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Kore, Meksika, Rusya ve Suudi Arabistan) parlamenter sistem dışında yönetimlere sahiptir. Ancak G-20’de olmanın GSMH ile dolayısıyla büyük oranda nüfus ve doğal kaynakla ilişkili olduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca yüksek oranlı savunma harcamalarında ilk 10 ülke arasında 6 ülke başkanlık, yarı başkanlık, monarşi ve tek parti yönetimine sahiptir (ABD, Çin, Rusya, Fransa, Suudi Arabistan, Güney Kore).17
2014-2017 dönemi için Dünya Bankasının veri ve tahminlere göre dünyada ekonomisi en hızlı büyüyen 10 ülke, Etiyopya, Türkmenistan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Burma, Özbekistan, Fildişi Sahilleri, Yeni Gine, Hindistan, Bhutan ve Mozambik’tir.18 Geçmiş dönemlerde de Güney Kore, Malezya, Endonezya ve Filipinler gibi başkanlık ve yarı başkanlık sistemleri hızlı büyüme oranları yakalamışlardır.
Başkanlık ve yarı başkanlık sistemleriyle hızlı büyüme arasında, belirli koşullarda ve bir dönem için geçerli olmak üzere, doğrusal bir ilişki olduğu görülmektedir. Ancak, devletlerin performansını belirleyen olumsuzlukların tamamının sadece yönetim sistemi ile izah edilemeyeceği gibi, ekonomideki büyüme gibi olumlu gelişmeler de doğrudan sistemle izah edilemez. Kaldı ki burada ileri sürülen verilerin tamamı makro ekonomik değerlere ilişkindir. Adil gelir dağılımı, kaynakların etkin ve doğru kullanımı, milli ekonomi, özelleştirme, dışa bağımlılık, borçlanma, işçi hakları, yoksulluk, işsizlik ve refah oranı, sosyal ve
sağlık güvenceleri, emeklilik gibi ölçütler bu kapsamın dışındadır.
6. Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemine Dair Bazı Ön Kabul/Yargılara İlişkin Eleştiri
Başkanlık ve yarı başkanlık sistemleri üzerinden yürütülen tartışmalara egemen olan ön kabul veya yargıların oluşturulacak sistemin performansını olduğu kadar meşruiyetini de belirlediği açıktır. Bu hususta öncelikle söz konusu ön kabul ve yargıların sistem ile olan ilişkisi açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu bölümde, yukarıda dünyadaki örnekleri üzerinden oluşturulan özellikler listesi ışığında bu hususta öne çıkan ön kabul/yargıların sınaması özetle sunulmuştur.
Birinci sorunsal "Başkanın Meşruiyetini Güçlü Kılan Seçim" konusudur.
Bu hususta lehte düşünenler, başkanın egemenlik gücünün ve vasıtalarının . yürütmede hükümetten daha etkin olmasında, yasama ve yargıya ilişkin düzenlemelerin yapılmasında. kullanımında öne çıkan konumunu aldığı oyla ilişkilendirmektedirler. Bu yaklaşıma göre meclis üyelerinden bir kısmı parti
merkezlerinin tercihleriyle belirlendiğinden esasen halk tarafından seçilmemekte, halka seçtirilmektedir. Ayrıca hükümetler başkanlardan daha az oy alarak göreve gelebilmektedirler.
Bu yaklaşıma yönelik birinci eleştiri, seçimden ne anlaşılması gerektiği üzerinedir. Seçimler, halkın egemenlik haklarını farklı tercihler üzerinden bir gruba veya şahsa geçici kaydıyla devredilmesidir.
Gelişmiş demokrasilerde iktidarın çoğunluk üzerinden oluşturulması ancak farklı tercihlerin -ötekilerin-19 de kabulünü sağlayabildiği ölçüde bu gücün kullanılabileceği gerçeğinin önüne geçmemektedir. Diğer bir ifadeyle başkan ya da hükûmet olunması (iktidarın kazanılması) iktidarın kullanılması anlamına
gelmemektedir. Bu ancak katılım ile sağlanabilir. Özetle, iktidarlara gücü çoğunluğun tercihi, meşruiyeti ise azınlıktakilerin katılımına imkân sağlayan rıza verir.
Bu yaklaşıma ilişkin ikinci eleştiri, başkanın kullanacağı gücün başlıca dayanağı olarak aldığı büyük oy oranının gösterilmesidir. Şüphesiz, iki ya da üç seçenekli bir seçimde oyların dağılımı bir düzine seçenekten oluşan bir seçime göre da az olacaktır.
İkinci sorunsal "Güçlü Bir Başkanın Toplumsal Ayrışmayı Önleyebileceği" konusudur.
Yukarıdaki ile de ilgili olan bu ön kabul, sistemin toplumu ve yönetimi şekillendireceği tezini savunan birinci nesil yönetim (modernist) anlayışının bir ürünüdür. Nitekim Makyevel'in, Prens/Hükümdar adlı eserinde feodal beyler ile atanmış yöneticiler arasında yaptığı mukayesede, bu hususa ilişkin dolaylı
göndermeler çıkarmak mümkündür. Yaşanan tarihi tecrübeler ışığında, çağdaş yönetim bilimi ne tek başına sistemin ne de tek başına birey veya toplumun başarılı bir ortamı sağlayamayacağı noktasına gelmiştir. Bu nedenle yönetimde üçüncü nesli temsil eden günümüzün ana akım yaklaşımları, her ikisi
arasında karma modellerin geliştirilmesine yönelmiştir.
Toplumsal ayrışma eğilimi ya da bir arada yaşama tercihi, esasen sosyolojik, kültürel, tarihsel, kimliksel, ekonomik vb. pek çok alt yapıdan beslenir/etkilenir. Yönetim kavramının bu eğilim veya tercihe olan etkisi yapısal veya şekilselden ziyade niteliksel ve üsluba ilişkindir.
Üçüncü sorunsal "Güçlü Bir Başkanın Bürokratik Vesayeti/Tahakkümü Yeneceği" konusudur.
Bu tezi savunanlar, parlamenter sistemin yönetim ve otorite zafiyeti varsayımından hareketle, bürokratik seçkinin gücüne müdahale edemeyeceği görüşündedirler. Gerçekten de son derece karmaşık ilişkiler içeren devlet aygıtının çalışma düzeneği, kendi içinde özerkleşmiş alanlar yaratır.
Bu sakıncanın aşılabilmesinin en demokratik yöntemi, bürokrasiden gelenlerin parlamenter sisteme geçebilmeleridir.
Başkanlık sisteminin en fazla eleştiriye maruz tarafı, başkanın bürokrasiyi kişiselleştirebilme gücüne ulaşması endişesidir. Gerçekten de başkanlık sisteminde bakanlar başkanın bürokratları olmanın ötesinde fazlaca bir anlam taşımamaktadırlar.
Dördüncü sorunsal "Başkanlık Sistemi İle Büyük İşler Yapılabileceği" konusudur.
Başkanlık sisteminin yürütme erkinin daha etkin olarak kullanılmasına imkân sağlayan özelliği, parlamenter sistemin bu kapasiteye sahip olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin Türk İstiklal Harbi, kurucu bir meclisin başarısıdır.
Beşinci sorunsal "Güçlü Bir Başkanın Totaliter Olacağı" konusudur.
Yönetenlerin totaliterliği, hukuken güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerin mevcudiyeti, kurumsal yapı ve alt sistemlerin gücü kadar bireylerin insanlık erdemine sahip olma düzeyi ile de orantılıdır. Totaliterliğe boyun eğmeyen bireylerden oluşan bir toplumu hiçbir örgütlü gücün baskı altında uzun süre tutabildiği bir örnek tarihte yaşanmamıştır. O halde sorunu ait olduğu yerde, toplumsal psikoloji ve sosyolojide aramak gerekir.
Türkiye örneğinde bu tartışmanın en ironik tarafı, büyük güçlerle donatılmış parti başkanlarının başkanlık sistemine karşı ön yargılı tutumlarıdır.
7. Sonuç
Sonuç olarak, Türkiye'deki başkanlık sistemi tartışmalarının ABD, Fransa ve başarısı genel kabul gören bir kaç istisna örnek üzerinden yapılması resmin tamamını yansıtmamaktadır. Genel olarak kültürel, sosyolojik ve tarihsel altyapıya dayanmayan durumlarda başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin
istikrarsızlık, çatışma, yolsuzluk ve özgürlüklerin kısıtlanması ile insan hakları ihlallerine açık olduğunu, bu devletlerin performansının pek de iç açıcı olmadığını saptıyoruz.
Başarılı devletleri; ekonomik kalkınmanın yanında özgürlükler, demokrasi, hukuk devleti, katılımcılık, adil paylaşım ve şeffaflık gibi temel ölçütleri sağlayabilme kapasitesiyle tanımladığımızda, bu çalışmada kullanılan endeksler ve diğer veri setleri bağlamında, başarı ile parlamenter sistem arasında dikkate değer oranda olumlu ilişki ortaya çıkmaktadır.
Başkanlık sistemi tartışmalarının mevcut kutuplaşmalar üzerinden yapılması, meseleyi önce cepheleştirme daha sonra da statik mevzilere taşıma eğilimini güçlendirirken toplumca bir doğru yaratabilme fırsatını daha tüketme tehlikesini taşımaktadır.
KAYNAKÇA;
1 Hasan Dursun, “Erkler Ayrılığı ve Yargıç Bağımsızlığı”, TBB Dergisi, 2009, Sayı 80, 29-104. s.40
2 A.g.e. s.41.
3 A.g.e. s.41-42.
4 Fred Riggs, “Bureaucracy and the Constitution”, Public Administration Review, 1994, (54:1), 65-72. s.72.
5 Alfred Stepan and Cindy Skach, “Presidentialism and Parliamentarism Compared”, The Failure of Presidential Democracy (ch
1), Linz and Valenzuela, eds. Baltimore: Johns Hopkins University Press. 1994.
6 David Easton, The Political System: An Inquiry into the State of Political Science. New York: Alfred A. Knopf, 1953, Bölüm 5.
7 Robert I. Rotberg, When states fail:Causes and consequences, New Jersey, USA: Princton University Press, 2004, s.5.
8 “Failed States Index 2015”, Funds for Peace, http://fsi.fundforpeace.org/rankings-2015
9 “Human Development Report 2015”, UNDP, http://report.hdr.undp.org/
10 Dünyanın en zengin politikacıları için bkz. "The World's Richest Politicians - Forbes",
http://www.forbes.com/pictures/mff45eihf/michael-bloomberg/ ; "Top 50 Richest Politicians | Celebrity Net Worth",
http://www.celebritynetworth.com/list/top-50-richest-politicians/
11 “Corruption Perception Index 2014”, Transparency International, https://www.transparency.org/cpi2014/results#myAnchor1
12 “National Strategy Against High-Level Corruption: Coordinating International Efforts to Combat Kleptocracy”, US Department
of State Web Page, http://web.archive.org/web/20080710105943/http://www.state.gov/r/pa/scp/2006/70236.htm
13 "Plundering politicians and bribing multinationals undermine economic development, says TI", Transparency International, 2004.
14 “Global Peace Index 2015”, http://www.visionofhumanity.org/#/page/indexes/global-peace-index/2015
15 HIIK Conflict Barometer 2014, http://www.hiik.de/de/konfliktbarometer/pdf/ConflictBarometer_2014.pdf
16 “World Press Freedom Index 2015”, https://index.rsf.org/#!/
17 The Military Balance 2015, IISS, London: Routlegde.
18 “The fastest-growing economies in the world”, http://www.businessinsider.com/world-bank-fast-growing-global-economies-
2015-6
19 Siyasetin "biz ve ötekiler" çerçevesinde yorumlanmasına ilişkin bu yaklaşımı ilk kez 1927'de Alman siyaset bilimci C. Schmitt'in, Der Begriff des Politischen, adlı eserinde kullanmıştır. Aktaran, Gianfronco Poggi, Modern Devletin Gelişimi:
Sosyolojik Bir Yaklaşım, (Çev.: Şule Kut ve Binnaz Toprak), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014, s. 19.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder