7 Aralık 2018 Cuma

YAKIN TARİH PERSPEKTİFİNDE FİLİSTİN DEVLETİ NASIL KURULDU BÖLÜM 3


YAKIN TARİH PERSPEKTİFİNDE FİLİSTİN DEVLETİ NASIL KURULDU BÖLÜM 3


İNTİFADALAR.,


Arafat 1980'lerde Libya, Irak ve Suudi Arabistan'dan aldığı parasal destekle, oldukça yıpranmış vaziyette ki FKÖ'nü tekrar yapılandırdı. Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde İsrail işgaline karşı Filistin gençliğinin başkaldırısıyla Aralık 1987'de başlayan Birinci İntifada sırasında bu yeniden yapılandırma çok yararlı oldu. İntifada kelimesi Arapça'da "başından savma" anlamına gelir ama genel olarak bir başkaldırıyı, isyanı tanımlamak için kullanılır. Filistinliler aleyhine sonuçlar doğuran barış görüşmeleri ve Sabra-Şatilla Katliamı’nın ardından FKÖ’nün Lübnan’dan çıkarılması, Filistin halkının tepkisinin büyümesine neden oldu. İntifada olarak adlandırılan ayaklanmanın ilk adımı 7 Aralık 1987’de atıldı. Gazze bölgesinde bir Yahudi kamyoneti, Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak dört Filistinlinin ölümüne ve dokuzunun da yaralanmasına neden oldu. İntifada için ilk organizasyon Gazze İslam Üniversitesi Öğrenci Meclisi tarafından yapıldı. 
Yaralıların bulunduğu Şifa Hastanesi’nin çevresinde toplanan öğrenciler Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) mensuplarıydı. İntifada hareketi Gazze Şeridi'nde başladı, ancak kısa sürede Batı Şeria’ya yayıldı. Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara işgal karşıtı yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu. 
Ancak, sapan, taş ve sopalarla karşılık veren Filistinlerin karşısında ağır silahlarla donanmış İsrail askerleri vardı. Filistinli siviller arasında yüksek can kayıpları meydana geldi. 1993'e kadar süren protestolarda toplam can kaybı bini aştı. İntifada yıllardır ezilen, işkence edilen, zorla evlerinden kovulan, katliamlara uğrayan bir halkın kadın-erkek, yaşlı-genç hep birlikte İsrail’e karşı oluşan bir başkaldırı hareketinin adı oldu. Filistin’de intifada hareketiyle birlikte aynı zamanda Hamas fiilen harekete geçti. Hamas, intifadayla birlikte bütün dünyaya sesini duyurmayı başardı, intifadanın organizasyonunda öncülü yaptığı gibi, bu direnişin ikinci ayından itibaren de periyodik bir şekilde halk kitlelerine hitap eden ve halk direnişini yönlendiren belirli programlar ortaya koydu. Hamas, diğer yandan da İsrail karşısında sürdürülmesi gereken mücadelenin içeriği ile ilgili görüşlerini ve Filistin'in çeşitli ulusal meseleleriyle ilgili politikasını ve tutumunu ortaya koyan bildiriler yayınlamaya başladı. Direnişlerinin belli bir hız kazanmasından sonra da İzzettin Kassam Birlikleri adında askeri bir kanat oluşturarak fiili eylemlerini bu kanat vasıtasıyla gerçekleştirmeye başladı. İntifada sırasında Filistinlilerin kullandığı en yaygın taktik, daha sonra ayaklanmanın sembolü hâline dönüşen, İsrail Ordusu tanklarına taş atılmasıydı. Bazı Batı Şeria şehirlerinde yerel liderler, vergi boykotu ve diğer boykotlar gibi pasif protesto eylemlerine başladı. İsrail buna ev baskınlarıyla yüksek miktarda paraya el koyarak karşılık verdi. Intifada sona ererken yeni silahlı Filistinli örgütler, özellikle Hamas ve Filistin İslami Cihad Örgütü, intihar bombalama eylemleriyle İsrailli sivilleri hedef almaya başladılar ve Filistinliler arasında iç çekişme de giderek arttı. 

15 Kasım 1988'de Filistin Kurtuluş Örgütü bağımsız Filistin Devleti'ni ilan etti. Arafat 13-14 Aralık tarihindeki konuşmalarıyla, İsrail'e "barış ve güvenlik içinde varolma" hakkını veren BM Güvenlik Konseyi'nin 242 nolu kararını kabul etti ve "devlet terörizmi de dahil olmak üzere her türlü terörizmi" reddetti. Uzun yıllar boyunca ABD ile FKÖ arasında resmî görüşmelerin başlaması için şart koştukları bu koşulların Arafat tarafından kabul edilmesi ABD hükümeti tarafından kabul gördü. Arafat'ın bu sözleri Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ana amaçlarından biri olan İsrail'in yok edilmesinden vazgeçildiğini gösteriyordu. Yeni görüş 1949 ateşkes sınırları içinde bir İsrail Devleti ile Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bir Arap devleti olarak iki ayrı oluşumun kurulmasıydı. 2 Nisan 1989'da Arafat Filistin Ulusal Konseyi'nin Merkez Konseyi tarafından ilan edilen Filistin Devleti'nin başkanı seçildi. 

1993 yılına kadar devam eden intifada hareketi Oslo İlkeler Anlaşması ile son bulmuştur. Anlaşma beş yıllık bir dönemde Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin bazı bölümlerinde Filistinlilerin kendini yönetmesi ve bu bölgelerde İsrail yerleşiminin durdurulup, varolanların taşınması yönündeydi. 

Anlaşmaya göre yerel halktan ya da yurtdışında yaşayan Filistinlilerden oluşacak bir Filistin polis gücü Filistin yönetimi olan yerlerde devriye görevini sağlayacaktı. Eğitim, kültür, sosyal refah, doğrudan vergilendirme ve turizm gibi çeşitli alanlarda yetki ve idare Filistin geçici yönetimine verilecekti. Her iki taraf da altyapı, sanayi, ticaret ve iletişim gibi özel ekonik sektörlerde kooperasyon ve koordinasyonu sağlayacak bir komitenin kurulmasında anlaştılar. Bu anlaşmanın yapılması ile İsrail, FKÖ'yü resmen tanımıştır. Filistinlilerin tepkisi karışık oldu. Retçi Cephe anlaşmalara karşı ortak olarak muhalif oldukları islamcıların yanında yer aldı. 

Ayrıca Lübnan, Suriye ve Ürdün'de bulunan Filistinli mülteciler, birçok Filistinli entelektüel ve yerel Filistinli liderler tarafından da bu anlaşmalar reddedildi. Ancak sözü geçen bölgelerde yaşayanların çoğunluğu anlaşmayı ve Arafat'ın barış ve ekonomik refah sözlerini kabul etti. 
1996'ın ortasında Benjamin Netenyahu %1'lik bir farkla İsrail'in başbakanı olarak seçildi. Süregelen anlaşmazlıklarla Filistin-İsrail ilişkileri daha da düşmanca bir tavır aldı. İsrail-FKÖ anlaşmasına rağmen Netanyahu Filistin Devleti fikrine karşı çıktı. 1998'de ABD Başkanı Bill Clinton iki lideri buluşmaya ikna etti. Bu buluşmanın sonucunda ortay çıkan Wye River Memorandumu barış sürecini tamamlamak için İsrail hükümeti ve Filistin Ulusal Yönetimi'nin atması gereken adımları detaylandırıyor du. 
Arafat görüşmelere Netanyahu'nun halefi Ehud Barak ile Temmuz 2000'de Camp David zirvesinde devam etti. Hem kendi politik görüşü hem de Başkan Clinton tarafından uzlaşma için ısrar edilmesi nedeniyle Barak Arafat'a Batı Şeria'nın %73'ünde ve Gazze Şeridi'nin tamamında bir Filistin Devleti önerdi. On ile yirmi beş yıllık bir süre içinde Filistin'in iktidar alanı %90'a genişleyecekti. Ayrıca anlaşmada az sayıda mültecinin dönmesine izin veriliyor ve dönemeyenlere de tazmin sözü veriliyordu. Arafat Barak'ın önerisini reddetti ve hemen bir karşı öneri yapmadı. 
Görüşmeler Ocak 2001'de yapılan Taba zirvesinde devam etti. Bu sefer Ehud Barak İsrail'de seçim kampanyasını sürdürmek için görüşmelerden çekildi. Ekim ve Aralık 2001'de Filistinli militan grupların yaptığı intihar bombalama eylemleri artarken İsrail karşı saldırıları da yoğunlaştı, sonucunda da İkinci İntifada başladı. 
İkinci İntifada, 28 Eylül 2000 tarihinde Filistin'de başlayan halk direnişine verilen isimdir. El Aksa intifadası olarakta bilinir. Ariel Şaron, bu tarihte, yaklaşık 1,000 askerle birlikte Haremmüşşehir adıyla anılan bölgede Mescid-i Aksa'yı ziyareti üzerine pek çok çevre tarafından 'provokasyon' olarak nitelendirilirken Filistinlilerin protesto gösterileri arttı. 

 FİLİSTİN'İN DIŞ MESELELERİ İSRAİL İLE İLİŞKİLER 

Makalemin başında sırasıyla anlattığım; Filistin'in Yakın Tarihi, Arap-İsrail Savaşları, Filistin'in iç meseleleri konularından anlaşılacağı üzere, Filistin-İsrail ilişkileri karmaşık bir süreçtir. İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948 yılından itibaren bölgede bulunan Filistinli Araplarla kimlik ve varoluş mücadelesine girilmiştir. 
Bu dönemde 1948'de BM'nin aldığı kararlar doğrultusunda uluslararası toplumun desteğini arkasına alan İsrail öncelikli olarak bir yerleşim stratejisi belirlemiştir. Bu strateji Arapların yaşadığı topraklarda onlara adeta bir hapis hayatı yaşattırıp bir kısmını da göçe zorlayıp mülteci konumuna düşürmüştür. Aslında bu durum İsrail ve Filistinlilerin kendi hakları olarak gördükleri topraklarda yaşama arzusundan kaynaklanmaktadır. İsrail'in bölgede varlığı sadece Filistin açısından değil aynı zamanda diğer Arap devletleri arasında da hoş karşılanmamıştır. Yukarıda da anlatıldığı üzere günümüze kadar 4 büyük bölgesel savaş yaşanmıştır. Bu bölgesel savaşların karakteristiğine baktığımızda Filistin davasının müdafaası amaçlarken aynı zamanda bölgede Arapları birliştirici bir unsur olarak görmekteyiz. Burada önemli olan savaşların sebeplerinden çok sonuçları itibariyle İsrail'in tek bir ülke olarak askeri ve siyasi gücünü pekiştirdiği görülmektedir. İşte bu durum İsrail-Filistin ilişkilerinde Filistin'in meşru ve milli bir güç olarak doğmasını zorlaştırmıştır. 

Ortadoğu'da uzun yıllardır yaşanan bu mücadele sadece İsrail-Filistin ikili ilişkilerinde değil aynı zamanda bölgesel ve uluslararası arabuluculuğun etkin kılınmaya çalışıldığı bir meseledir. Uluslararası kamuoyunun barış ve istikrarın sağlanmasını, sadece güvenlik değil aynı zamanda ekonomik çıkarlarının devamı için pekiştirmek istemektedir. Filistin-İsrail arasındaki ekonomik sorunlara bakacak olursak; İsrail, sanayisini tamamlamış, ağır sanayi ve teknolojinin üretimi alanlarında sadece Ortadoğu'nun değil aynı zamanda dünyanın önemli bir ekonomik gücüdür. Filistin ise ekonomik olarak güçlü bir yapıya sahip değildir, sanayi olarak çok gelişmemiştir. Bunun sebebi ise, Filistin'i her alanda kısıtlayan İsrail ablukası ve bölgede bitmek bilmeyen güvensizlik halidir. 

ULUSLARARASI ALANDA TANINMA PROBLEMİ 

1964 yılında Filistin bağımsızlığı amaçlayan FKÖ'nün başlatmış olduğu mücadele 1988 yılında Cezayir'de Filistin Devleti'nin ilan edilmesiyle resmen sonuca ulaşmıştır. Şuan içlerinde Türkiye'nin de olduğu 100'den fazla ülkenin tanımış olduğu Filistin Devleti'nin devletleşme sürecinde ona yardım eden, Birleşmiş Milletler ve ABD'nin İsrail Devleti'nin Filistin topraklarını işgal etmesine seyirci kalmaktadır. Bu durum Filistin Devleti'nin statüsünü hukuki anlamda zora sokmaktadır. Ayrıca şuan hükümet görevini üstlenmiş olan Hamas, ABD'nin de kabul ettiği terör örgütlerinden biridir. Filistin, resmi bir devlet olmasına rağmen Birleşmiş Milletler de ''gözlemci'' statüsündedir. FKÖ lideri Mahmud Abbas'ın BM'de sık sık dile getirdiği üye devlet olma statüsüne getirilmesi gerektiğinden bahsettiğini görmekteyiz. Filistin'de her devlet gibi uluslararası hukukun getirmiş olduğu ilkeler ve siyasi eşitlik prensibi doğrultusunda tanınmak istemektedir. BM'nin 1947 yılında aldığı ''taksim'' kararı ile Kudüs'ün durumu uluslararası statüye bağlanmıştır. Bu karar hem Filistin'i hemde Kudüs'ü 2'ye bölmüştür. Bunun sonucunda da 1948 yılında Arap-İsrail Savaşı çıkmış ve yenilen Filistinliler mülteci konumuna düşürülerek kaçmak zorunda kalmıştır. 
Ayrıca İsrail 1980 yılında Kudüs'ü fiili başkenti ilan etmiştir ancak Türkiye'nin de içinde bulunduğu devletler bunu kabul etmeyip resmi temaslarını Tel Aviv'de yürütmekte ve Tel Aviv'i başkent kabul etmektedir. 

SONUÇ 

Sonuç kısmında size Filistin seçimlerinden ve seçim sonuçlarının Filistin'e etkilerinden bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz üzere 25 Ocak 2006 tarihinde Filistin’de yapılan seçimlerde, Filistin parlamentosunda çoğunluk seçimlere ilk kez katılan Hamas’ın oldu. 132 sandalyeli Filistin Meclisi’nde Hamas 76, El Fetih ise 43 sandalye kazandı. Seçim Komisyonu, Hamas'a zafer getiren seçimlere katılımın yüzde 77'yi bulduğunu açıkladı. Filistin'de seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanan Hamas'a karşı, ilk yaptırım tehditleri ABD ve İsrail'den geldi. ABD Başkanı George Bush, Hamas'ın şiddeti reddetmemesi ve İsrail'in yıkılması hedefinden vazgeçmemesi durumunda Filistin yönetimine sağladığı mali desteği keseceklerini açıkladı. Bu gelişmeler sonucunda yıllardır 2 ayrı siyasi kampta faaliyet sürdüren El Fetih ve Hamas birleşmiş ve tek bir ağızdan birlik çağrısında bulunmuştur. 
İşte bu süreç Filistin davasındaki haklılığı ortaya koyması açısından önemli bir kilometre taşı olmuştur. Ancak İsrail bu gelişme karşısında şiddetini artırmıştır çünkü karşısında daha fazla ve bölünmemiş tek bir güç vardır ve bu durum diplomasinin etkin kılınmasını güçleştirmiştir. 
Sonuç olarak Filistin meselesi, çözümü zor ve çözülmediği her gün her 2 tarafa da maddi manevi kayıplar verdiren bir problemdir bu problemin çözülmesi öncelikle bölge için sonrada dünya için huzur vesilesi olacaktır. Arabuluculuk faaliyetleri halen sürmektedir ancak sosyolojik ve dinsel unsurlarıyla katı bir meseledir. 
Benim fikrime göre Filistin sorununun çözülmesi için, her 2 toplumun unsurlarını içinde bulunduran yeni bir kimlik yaratılması ve bu kimliğin bir şemsiye görevi görerek demokrasi ve insan hakları temelinde hoşgörülü bir ortak yönetim anlayışını barındıran ve bu konuda özel bir BM Komisyonunun denetimine verilmelidir. 

KAYNAKÇA 

YILMAZ Türel, 2004, Uluslararası Politikada Ortadoğu Birinci Dünya Savaşı'ndan 2000'e SOUSS İbrahim-ELPLEG Zvi, 1994, İsrail-Filistin Diyaloğu 
ATAÖV Türkkaya, 1982, Siyonizm ve Irkçılık 
ORAN Baskın, 2001, Türk Dış Politikası Cilt II: 1980-2001 
ORAN Baskın, 2001, Türk Dış Politikası Cilt I: 1919-1980 
SANDER Oral, 2009, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918'e 
SANDER Oral, 2009, Siyasi Tarih 1918-1994 
ERKMEN Serhat, 2009, Gazze'de Savaş; İsrail operasyonlarının nedenleri ve olası 
sonuçları, Ortadoğu Analizi, Cilt 1, Sayı 1, S.6-13 
ARAS Bülent, 2009, Gazze Dramı ve Sonrası, Ortadoğu Analizi, Cilt 1, Sayı 1, S.13-21 
ORHAN Oytun, 2009, İsrail'de Yeni Hükümet ve Dış Politika, Ortadoğu Analizi, Cilt I, Sayı 5, S.55-63 
YILMAZ Murat, 2011, Filistin'in Tarihi, 
www.home.arcor.de/filistin/filistinin/tarihi.html, 22.02.2012 
Wikipedia, 2012, Filistin, http://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin, 24.02.2012 
Wikipedia, 2012, Filistin Kurtuluş Örgütü, 
http://tr.wikipedia.org/wiki/FK%C3%96, 24.02.2012 
Wikipedia, 2012, Hamas, http://tr.wikipedia.org/wiki/Hamas, 26.02.2012 
Wikipedia, 2012, El Fetih, http://tr.wikipedia.org/wiki/El_fetih, 27.02.2012 
Wikipedia, 28.02.2012 2012, Yaser Arafat, http://tr.wikipedia.org/wiki/Yaser_Arafat, 
Wikipedia, 01.03.2012 2012, İntifada, http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ntifada, 
Wikipedia, 2012, 2.İntifada, 
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kinci_%C4%B0ntifada, 02.03.2012 
Türkçebilgi, 2012, 2.İntifada, 
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/filistin_tarihi_-_2._intifada, 02.03.2012 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder