YETKİ KANUNU ve MİLLET İRADESİ.,
Hüseyin KURT
Seçimler baskın olunca alelacele uyum adına düzenlemeler
yakmak gerekiyor.
Zaman o kadar dar ki; Neredeyse yasalarda geçen “Başbakan”
ibaresi metinlerde bul-değiştir yapılarak “Cumhurbaşkanı”
yapılıyor.
Referandumdan bugüne geçen 12 aylık süreyi meclis iradesinde
değerlendiremediğimiz gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için
gereken uyum değişiklikleri kanun yerine KHK düzenlemeleri ile 1
aya sıkıştırılarak yapılacak.
Bu durum referandum sonrası mecliste ihmal edilen
düzenlemeleri çıkarma yetkisini meclis iradesinden alarak OHAL’de KHK’lar
ile bürokratlara devretmektir.
Demokrasi ve millet iradesi adına sakıncalı bir
durumdur.
“Parlamenter Hükümet Sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi” dediğimiz ve dünyada bir örneği daha olmayan bu sistemi
daha tartışamadan, neler getirip neler götüreceğini mecliste taraflarından
dinleyemeden bir KHK ile düzenlemeler toptan çözülecek.
Hal bu ki; Dünya tarihinde ihtilaller, devrimler, savaşlar,
iç çatışmalar olmadan değişmemiş rejimi referandum ve devamında seçimlerle
değiştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti, devamında bir kaos ve karmaşa yaşamamak
adına uyum ile ilgili düzenlemeleri KHK yerine mecliste kanunlar ile yapmalıydı.
Rejim değişikliği ile mecliste bulunan milletvekillerinin
bir nevi “encümen” durumuna dönüşeceği bu düzende devlet yapısından da
birçok değişikler olacak.
Bu değişiklikler ile ilgili olarak Başbakan tarafından TBMM’ye
08.05.2018’de sunulan “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanun
Tasarısı” içerisinde birçok işaret ve izleri barındırıyor.
Yasa tasarısıyla, yasama yetkisinin, yani Meclis
İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapma yetkisinin, Anayasa’nın
7. maddesi ile çelişecek bir şekilde Hükümete devri istenmekte.
Sadece kanuni düzenlemeler değil, buna bağlı kararnameler de
mecliste tartışılamayacak, denetlenemeyecek, gerekli düzeltmeleri önerip değiştirtemeyecek
ve yasalaştırılamayacak.
Özetle; Böylesi bir süreçte “kervanı yolda düzmek”
misali aceleye getirilmiş ve üzerinden “millet iradesi” olan meclis
yerine hataya ve yanıltmaya açık “bürokratlar iradesinde” düzenlemeler
yapmak çok doğru ve sağlıklı bir yöntem değil.
Nihayetinde bürokratlar iradesinde yapılacak
olan düzenlemeler anayasa dışı bir yol olarak değerlendirilebilir.
***
Bakanlar Kurulu'na
verilen yetkiyle Meclis çoğunluğu hangi partide olursa olsun Cumhurbaşkanı’nın
atadığı bakanlar KHK çıkarabilecek.
Yetki kanunundaki bu durum Anayasa’nın “Yasama yetkisi (kanun yapma
yetkisi) Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.” denildiği 7. maddesi ile çelişiyor.
***
Peki, bu düzenlemeler ile devletin idari yapısında
görünen muhtemel değişiklikler neler;
Öncelikle adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen
yeni rejim ile devlet yeniden yapılandırılacağında mutabık kalmak gerek.
Bu kapsamda 8 Mayıs 2018 itibariyle gönderdiği yetki kanunu
tasarısıyla hem uyum yasalarını hem de bakanlıkları ve bakanlık bağlı
ilgili/ilişkili kuruluşları yeniden yapılandırarak görev, yetki ve
sorumluluklarını belirleyecek.
Burada önemli bir nokta var;
Bu yetkinin yürürlük tarihi, Cumhurbaşkanı’nın 24
Haziran’da seçilip yemin ederek görevine başlayacağı tarihe kadar geçerli
olacak.
Kamu kurum ve kuruluşları yetki kanunu ile beraber “Ee! Biz ne olacağız” düşünüp duruyor.
Öyle ki kamu çalışanları kurumunun ne olacağını düşünmekten iş yapamaz hale
gelmiş.
Kurumları ve çalışanları biraz rahatlatalım o zaman!..
Kulislere göre görünen o ki;
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü MTA
kapanacak ve Enerji Bakanlığı’nın Maden İşleri Genel
Müdürlüğü ile birleşecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Turizm olarak
ayrılacak. Muhtemelen Kültür ve Vakıflar bir arada yeni bir yapı tesis edilecek
Başbakanlığa bağlı;
Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek Kurumu Kültür tarafına bağlanacak yine ve
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü de bu bakanlık ile ilişkilendirilecek.
Avrupa Birliği Bakanlığı kaldırılarak Dışişleri
Bakanlığı ile birleştirilecek.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Gençlik kısmı Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak. Spor Genel Müdürlüğü’de Spor
Bakanlığının ana hizmet birimi olacak. Kredi
ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Milli Eğitim veya Aile Bakanlığı’na
bağlanması tartışılıyor.
Hazine Müsteşarlığı’nın
da Ekonomi Bakanlığı ile
birleştirilmesi konuşuluyor.
Burası önemli;
Belediyeler bağlı oldukları İçişleri
Bakanlığı’ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na
aktarılacak. Bu arada bakanlığın adına yetki alanından dolayı Yerel
Hizmetler gibi bir ilave yapılabilir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığından
alınarak muhtemelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na
bağlanacak veya yeni bir bakanlık tesis edilecek.
Bu değişiklik ses getirir;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sosyal
Güvenlik yani SGK tarafı eskiden olduğu gibi Sağlık
Bakanlığı’na bağlanacak. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının “Sosyal Politikalar” kısmının Çalışma Bakanlığı’na
bağlanması konuşuluyor.
Bir değişim de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde
görünüyor;
DSİ, bağımsız bir genel müdürlük olmayacak. Büyük bir
ihtimalle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimi
olacak. Taşra teşkilatı ise muhtemelen Orman ve Su
İşleri Bakanlığı’na devredilecek.
Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı da yeniden yapılandırılıyor; Bakanlığın “Gıda” birimi ve görevleri Sağlık Bakanlığı’na bağlanıyor.
Maliye'nin bürokrasi üzenindeki etkisi kırılacak ve Maliye
Bakanlığı yeniden yapılanacak. Maliye Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak Genel
Müdürlüğü de bakanlık bünyesinden ayrılıyor.
Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı – TİKA, Dışişleri Bakanlığı’na bağlanacak.
Kalkınma Bakanlığı,
Kalkınma Müsteşarlığı olarak Cumhurbaşkanlığı’na bağlanacak ve makro
planlamalar ve bütçe buradan yönetilecek.
Başbakanlık Personel
ve Prensipler Genel Müdürlüğü kaldırılıyor.
Başbakanlık’taki
personel ise kazanılmış haklarına dokunulmadan diğer kurumlara nakledilecek.
Bürokraside genel müdür ve üstü personel hükümetle gelip
hükümetle gidecek. Bakanlığa bağlı ve ilgili kuruluşların başkan ve genel
müdürleri de süreyle atanacak ve mevcut başkan ve genel müdürlerin görevleri
sona erecek. Üst derece kadrolara
yapılacak atamalarda 12 yıl hizmet şartı
da kaldırılıyor.
Genel müdür altındaki kadrolar süreli olmayacak. Süreli
görevlere üst kademe tazminatı geliyor. Süreli görevler, ilgili Bakanın teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atanacak. Diğer görevler atamalar ise ilgili
bakanın onayı ile olacak.
Halen görev yapan
genel müdür ve üstü personelin görevleri sona erecek ve bu bir personel bir defaya mahsus olmak üzere şahsa bağlı kadroya atanacaklar.
Ve olası birçok idari ve yapısal düzenlemeler…
Tüm bu düzenlemeler geniş bir uzlaşı tabanında yapılması
gerek. Hatta memur sendikalarının da görüşleri alınarak çalışmalar yapılmalı.
Nihayetinde sendikalar açısından bakanlıkların ve hizmetlerin değişmesi
sendikaların hizmet kollarının da değişmesine ve dolaysıyla üye sayılarının
değişmesine neden olacaktır.
***
Bu yetki kanunu “Kamunun
yeniden yapılanması ve personel rejimi”yle ilgili düzenlemeye de dolaylı
olarak yetki veriyor. Yeni sistemde
kamuda çalışan 3 milyon 500 bin kamu
çalışanın 657’ye tabi 2 milyon 430 bin memur sözleşmeli
yapılarak “memur güvencesi”
kalkıyor.
Başbakan’ın TV’de canlı yayında “kamuda çalışanlar sözleşmeli
personel olacak” demesinden sonra memur sendikalarının “bu 1
Nisan şakası olsa gerek” diyerek karşı çıktığı bu uygulama kamu
çalışanları ve sendikaları rahatsız ediyor.
Artık memurluk meslek olmaktan da çıkmış oluyor.
Özetle;
“Hoşgeldin siyasi
devlet memurluğu!..” da diyebiliriz…
***
Tabi ki bunlar birer öngörü!..
Bu öngörülere sahip olmak için devletin yapısını biraz bilir
ve yetki kanun tasarısının maddelerini yorumlarsanız karşınıza bazı doğrular
çıkıyor.
Bu düzenleme ile en azından yetki ve idari açıdan birbirine
girmiş bakanlık ve bağlı kuruluşların sevk idaresi devlet nezdinde daha
yönetilebilir bir hal alacak görünüyor.
Ama verimlilik ve idari açıdan neler getirip neler
götüreceğini de takip etmek gerek.
Son bir not;
Devlet tecrübesine sahip kamu kurum ve kuruluşlarını “görev ve yetkileri birleştireceğiz”
diyerek, devlet ve kurumsal hafızayı da yıpratacak ve devlette esas olan
sürekliliği sekteye uğratacak hamlelerden de uzak durmak gerek.
Yetki kanunu ile bakanlıkları belirleyelim. Bağlı ilgili ve
ilişkili kurumları ve yeniden yapılanmaları 24 Haziran sonra TBMM’de uzlaşma ile çıkartalım. Çünkü
devlet yapısındaki bu temek değişiklikler Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini
belirleyecek.
Kötü bir örnek
verecek olursak;
Kısa süre önce bir gecede OHAL’de KHK ile tütün ve alkollü
ürünlerin denetimi ve kontrolü Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu - TAPDK yetkileri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’da bağlı bir üst kurul iken bir
kısmı tarım bakanlığına diğer bir kısmı da Sağlık
Bakanlığı’na yedirildi. Şimdi ise çok ciddi bir yetki ve otorite boşluğu
var. Bu nedenle bağlı ve ilgili kuruluşları bakanlıklara ve ana hizmet
birimlerine yedirmek maharet olmadığı gibi asıl olan kurumları çakışabilir hale
getirerek devlette esas olan devamlılığı sağlamaktır.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, kurumları yaşat ki devlet sürekli
olsun.”
Hüseyin KURT
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder