27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye Devrimci Bir Kurmay Subay'ın Etkinlikleri, BÖLÜM 5
Süleyman Demirel 1975 yılında da Çeşme'de yapılan Bilderberg Örgütü toplantısına katılıp Bilderberg olmuş "Küresel Seçkinler" arasına girmiştir. (47) Ecevit'e gelince(48) ilginç bir rastlantı sonucu O'da USIS(49) tarafından North Carolina'nın Winston-Salem kentinde yayınlanan bir gazetede staj görmek üzere Demirel gibi, 1954 yılında ABD'ye çağrıldı. Ecevit de ABD'ye çağrılan ilk Türk gazetecisiydi. Staj bitince Amerikan Eğitim Mübadele Programı gereğince 30 gün dolaşacaktı. Stajdan sonra Boston'da 20 gün kadar kalıp Harvard Üniversitesi'nin Ortadoğu Enstitüsü'nde bölge sorunlarını inceledi.
Ecevit, ABD'de bir yıl sürecek bursu dokuz ayda kesip, genel seçimlere 27 gün kala alelacele yurda döndü ve seçime katılıp 27 Ekim 1957'dc milletvekili oldu... 32 yaşında, gelecek vaad eden yetişmiş genç bir milletvekili...
USIS de tıpkı EEF örgütünde olduğu gibi bursiyerlerini benzer ve paralel ölçütlerle, "özellikle geri kalmış ülkelerin yükselme, liderlik yeteneği sezilen, iyi İngilizce bilen genç gazeteciler"i seçiyor, bunların bilinçlerinin altında bir amerikan hayranlığı yaratılmaya çalışılıyordu.
Ecevit'in Henry Kissinger'le yakınlaşması da bu döneme rastlar.
Ecevit'te tıpkı Süleyman Demirel gibi 1975 yılında Çeşme'de yapılan Bilderberg
Örgütü toplantısına katılıp Bilderberger olmuş, "Küresel Seçkinler" arasına girmiştir.
Özetle:
Demirel: (Masonluk) + EEF üyeliği + Bilderberg üyeliği + ...
Ecevit: USIS stajı + ABD Eğitim Mübadele Programı +
Harvard Üniversitesi’nde çalışma + Rockefeller Vakfı'nın bursuyla Harvard Üniversitesi'nde çalışma + mahsus bir yıllık bursundan yararlanmak için ABD'ye çağrıldı. Harvard Üniversitesi'nde Osmanlı Siyasi Tarihi üzerine incelemeler yaptı. Ayrıca, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) konulu seminerine Türk temsilcisi olarak davetliydi.
...
Bu iki liderin altyapısını oluşturmuş ve Türk politikasının değişmezleri konumuna
getirmiştir.
Sağdan da gidilse, "sol"dan da gidilse her yol ABD'ye çıkmış, ABD'de de hep aynı
adresle karşılaşılmış: David Rockefeller... Yeni Dünya Düzeni'nin İmparator'u...
Türkiye bağımlılık ve borç batağı içinde kıvranırken ülke Başbakan Bülent Ecevit'in bir dayatmasıyla karşılaştı. Cumhurbaşkanı Demirel'in cumhurbaşkanlı ğı süresini uzatma formülü gündeme oturdu. Ecevit bu konuya o kadar angaje oldu ki "Ya Demirci ya kaos"(50) diyerek bu formüle karşı çıkanları baskı altına almaya çalıştı.
Medya soruna kilitlendi.
Ama gerçekçi yorumu hiç bir kalem yapmadı, yapamadı. Kanunca Ecevit'in bu
dayatması örgüt birlikteliğinden kaynaklanıyordu. Ne Demirel, ne de Ecevit değişmişti aslında... Her ikisi de 1975 yılında küreselleşmenin gizli Örgütlerinden Bilderberg'e üye olmamışlar mıydı? Belki de dayanışmaları isteniyordu... Hesap tutmadı Demirel seçilemedi. Tüm planlar altüst oldu.
Türkiye'de birileri düğmeye basit Aile fotoğrafının yarım yüzyılı bulan foyası ortaya çıktı. Banka soyguncuları, hortumcular yargıya teslim edildiler. "Temiz eller operasyonu" başlatıldı iş işten geçtikten sonra...
Küresel seçkinlerin örgütlerine üye olan kişilerin nerede ve hangi konumda olurlarsa olsun görünmez bir dokunulmazlığı olmuştur. (51) Örneğin; 1976 yılında Prens Bernhardt'ın Lockheed skandalına adı karıştığı için, o yıl Bilderberg Toplantısı iptal edilmiştir.
1993 yılında yayınladığım bir kitapta düzenin adını "Kontrgerilla Cumhuriyeti" diye tanımlamıştım. (52) Susurluk olayından sonra Mesut Yılmaz'dan düzenin tanımlaması konusunda önemli bir katkı geldi. Yılmaz; "Mafya Cumhuriyeti" diyordu. Bu konudaki çalışmalarımı sürdürürken acaba "Bilderbergerler Cumhuriyeti" adlı bir yapıt üretebilir miyim diye düşünüyordum ki bütün planlarım altüst oldu. Demirel Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra Bilderberg Örgütü üyeleri sapır sapır dökülmeye başladılar. Selçuk Yaşar (1975) (53)' Rüştü Saraçoğlu (1993), Gazi Erçel (1996 ve 97), Dinç Bilgin (1997)...
Oysaki şu anda koalisyonu oluşturan üç partiden ikisinin liderinin Bilderberger olduğu biliniyor... [ Bülent Ecevit (1975), Mesut Yılmaz (1990)...]
Demek ki Bilderberg Örgütü'nde belirgin bir güç kaybı var. Oysaki örgüt üyeleri
arasındaki dayanışma ile bu kişilerin yeri geldiğinde küreselleşen düzenin
medyasında parlatılmasına dair yüzlerce örnek verebilirim.
"Bilderbergerler Cumhuriyeti" adlı bir kitap yazmayı düşündüğüm zaman.
Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı (Hikmet Çetin-1995) ve Başbakan Bilderberg Örgütü üyesi idiler...
Ecevit'in 1995 yılında ifade ettiği gibi gerçekten "Dışardan yönetiliyor." (54) isek
geçmişi sorgulayıp uluslararası örgütsel bağlantıları gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Küreselleşmecilerin Coğrafyası
Küreselleşmenin üç gizli Örgütünün yayıldığı ABD, Avrupa ve Japonya'nın kapsadığı alanda yaşayan ülkelerin bulunduğu alanı "küreselleşmenin coğrafyası" diye niteleyebiliriz. Bu bölgede yaşayanlar birincil öncelikle ABD liderliğinde küresel çıkarları paylaşıyorlar.
1990 yılı Kasım ayında "Paris Şartı" imzalandığında bu ayrım dile getirildi. Zengin kuzeyle-yoksul güney arasında olası çatışmalardan söz edildi. Güneyde başta petrol kaynaklan olmak üzere hammaddelere egemen olma gerektiği bilinciyle bu bölgede küresel potaya girmek istemeyen liderlere savaş açıldı. Bu süreç işliyor.
"Küresel Coğrafya" dışında kalan Güney Amerika, Asya, Afrika ülkelerinden bir kaçı hariç, ülke düzenleri Mason örgütü üyelerinin liderliğinde o ülkelerde örgütlenen premasonik örgüt elemanlarınca denetleniyor. Bu anlamda ABD'nin dünya egemenliğinde oldukça mesafe aldığını söyleyebiliriz. Teknolojik üstünlük kuşkusuz bu oluşumu hızlandırıyor...
Türkiye'nin bu altüst oluşta özel konumu var. İki arada bir derede... ABD İle Avrupa arasında... Küresel Seçkinlerimiz olmasına karşın "Küresel Coğrafya"dan
dışlanıyoruz. Bazı alanlarda ABD'ye bağımlı konuma düşürülüp siyasat-ekonomik
krizden krize sürüklenirken, Avrupa Birliği kapısında bekletiliyoruz.
Hem ABD hem de AB ödün üzerine ödün istiyor. Halk bitkin ve bezgin, geleceğinden umutsuz, iktidarlar aciz... Bu durumdan kurtulmanın bir yolu yöntemi olmalı... Ne burjuvazi ve ne de onun baskı ve sömürüsünü aşma iddiasında olan siyasî güçlerin aktörleri sahnedeki yerlerini almıştır... Politikadaki başarı hakiki aktörlerin rollerini almasıyla ölçülür. İlerici-yurtsever-demokrat-devrimci-sosyalist ve Marksist güçlerin çözüm yöntemi üretemediği, kurum ve kadrolarını hazırlayamadığı koşullarda.
ABD'den "kayyım" ve parti sipariş ve tayinleri gecikmeden gelecektir!
***
Bu sürecin daha iyi kavranabilmesi açısından bazı olay ve tanıklıkları aktarmak
gereksinimini duyuyorum:
27 Mayıs 1960'ta Kurmay Binbaşı idim. İskenderun 39. Tümen'de Harekat ve Eğitim Şube Müdürlüğü (G-3) görevine vekalet ediyordum. Tümen Komutanım her yönüyle üstün nitelikleri olan Tümg. Cemil Uluçevik'ti. Sabah erken saatlerde radyodan okunan bildiriyi duyar duymaz görevimin başına gittim ve MBK'ye bağlılık mesajını hazırladım. Komutanın yanında Kurmay Başkanı ile Kıbrıs Alay Komutanı Turgut Sunalp vardı. Sunalp, Demokrat Parti'nin 10 yıllık döneminin yedi yılını yurtdışında geçirdiği için DP yandaşı idi ve ihtilâle karşı çıkıyordu. Aslında hepimiz tam bir belirsizlik içinde bulunmamıza karşın 27 Mayıs'ın yanında anında yer almıştık. Halk da coşku içinde idi...
Uluçevik imzaya götürdüğüm mesajın doğrudan MBK'ye çekilmesine karşı çıktı. Bağlı bulunduğumuz 7. Kor. K.lığına gönderilmesini emretti. Direttimse de başarılı olamadım. Sunalp'ten etkilenmişti. Kuşkusuz normal koşullar içinde hiyerarşiye uygun bir şekilde gönderilmeliydi; ama bir ihtilâl rejiminde hiyerarşi sökmezdi. Kolordu Komutanı General Kemal Yükep ile Kur. Bşk. Kur. Alb. Şinasi Osman arazide dolaşıp zaman kazanmaya çalışıyorlar, durumun aydınlığa kavuşmasını bekliyorlardı. Bu koşullarda bizim mesajın Ankara'ya ulaşması gecikti. O gün Ankara'da bulunan Tüm. Kom. Muavini Tuğg. Yahya Okçu'nun Tümen komutanıyla arası açıktı. Ankara'da 39. Tüm. harekâta katılmadı havasını sezince orada ne söyledi ise 28 Mayıs öğlene doğru Ankara'dan refakatine verilen bir kaç subayla tümeni teslim alma girişiminde bulundu. Gelen subayları konuk edip Gen. Yahya Okçu'yu evinde istirahata gönderdik. Ama hâlâ mesajımız MBK'ye ulaşmamıştı... Tümende görevli subaylar galeyan halinde idiler.
28 Mayıs Öğleden sonra komutan beni çağırdı. Yanında Tuğa. Haydar Olcaynoyan, Kur. Bşk. Kur. Alb. Kazım Gürkan ve Kur. Alb. Turgut Sunalp vardı. Alınması gereken tedbirler üzerinde tartışılırken Sunalp bana hitap ederek; "Binbaşı, binbaşı seni ezerim" demek cüretini gösterdi. Kendisini daha ağır biçimde yanıtladım.
Komutandan özür dileyip oradan ayrıldım. Odama döndüğümde Bnb. ve daha ait
rütbede 15 kadar genç subay benî bekliyordu. Bana hitaben "Ya iradeyi eline al ya da biz müdahale ederiz" diyorlardı. İlk önce bir buçuk gün nerede okluklarının hesabım sordum onlardan, çünkü ben 32 saat görevimin başında idini. İsteklerini protokole bağlayıp imzalattırdım. Turgut Sunalp'ı öldürmeyi bile düşünüyorlardı. Çünkü, 27 Mayıs sabahı Sunalp'in 'Türkiye'de ihtilâl olamaz, Sovyetler Türkiye'yi karıştırmak için aynı frekanstan yayın yapıyorlar" dediği duyulmuş, karşı tepkiler yoğunlaşmıştı...
Subay odamda iken içeri Tümen Tabibi Yarbay girdi, ağlıyordu... Kendi emrinde de bir sıhhiye bölüğü bulunduğunu, görev almaya hazır olduğunu açıklıyordu.
Subayların tüm istekleri yerine getirilecek cinsten değildi; ancak onları yatıştırmak için protokole son imzayı da ben atmıştım.
Ne yapacağımı düşünürken odama sınıf arkadaşım P. Bnb. Ziya Belibağlı girdi.
Ankara'dan MBK üyesi Dündar Taşer'den selam gelirdi ve oradaki havayı yansıttı. Taşer'in(55) o an içişlerini yönettiğini öğrendim. İskenderun postahanesi Mu. Ütğm. Necati Urgunlu tarafından denetime alınmıştı. Şehirlerarası santral bölümünde iki genç kız vardı. Urgunlu'dan bana Taşer'i bulmasını ve santralı boşaltmasını rica ettim. Santralden Taşer'le konuştum. 39. Tümen'den emin olmalarını ilettim ve protokol’ü tümüyle dikte ettirip, ondan yapılabileceklerin değişik aralıklarla MBK emri olarak 39. Tümene gönderilmesini istedim. MBK'dan mesaj yağmaya başladı, işler rayına oturdu, 'icraat başladı', tepkiler yatıştı...
O sırada bölgeden dört kişinin gözaltına alınıp Ankara'ya gönderilmesi emredildi.
Adana Valisi, Adana Emniyet Müdürü (Zülfü Ağar), Antakya'dan Abdullah Çilli ve
soyadı Kuseyri olan bir kişi. Bu kişilerin uygar bir şekilde Ankara'ya gönderildiğini biliyorum. Abdullah Çilli'yle uzun süre sohbet ettiğimi anımsıyorum.
Bir olayı ayrıntı da olsa açıklamak istiyorum. O günlerde bir beyefendi odama geldi. Adana'dan Ankara'ya uçakla gitmek için izin istiyordu. Kendisine uçuşların serbest olduğunu söyledim. Adını ve sanım öğrenecek zamanım yoklu. Yarım saat sonra MBK'dan uçuşların izine bağlandığı konusunda emir geldi. Devlet adına vatandaşı yanıltmanın ağırlığım taşıyamazdım. Meçhul kişinin Adana'ya iki saatten önce gidemeyeceğini bildiğim için bir topçu keşif uçağı ile görevlendirdi ğim bir subayı boş İzin belgesiyle Adana Hava Alanı'na gönderdim. Tarifime göre yolcu bulunmuş, uçması sağlanmıştı. Ankara dönüşü teşekkür için ziyaretime geldi. Hatay'ın tanınmış ailelerinden Mürsaloğlu ailesindendi. Bu ailelerin bir bölümünün CHP'yi, bir bölümünün de DP'yi tuttuğunu Öğrendim. Kendisine yardımcı olduğum kişi CHP'li imiş sonra dost olduk. Yönetim anlayışımı hep bu duyarlılık içinde sürdürmeye çalıştım; ama bu tarz yadırganıyordu...
İskenderun’da 27 Mayıs sonrası cereyan eden olayları, özellikle Turgut Sunalp'ın durumunu saptamak İçin Genel Kurmay, Yargıç Yüzbaşı Turgut Akan'ı soruşturma için Tümen'e gönderdi. Sanırım Akan 15 günde görevini tamamladı; bana teşekkür edip bir kaç klasörle ayrıldı. Soruşturma sonucu o günün koşullarında Turgut Sunalp'ın kesinlikle emekli edilmesi gerekiyordu. Ancak MBK üyesi Kur. Alb. Sezai Okan onu kurtardı. Sunalp bu olayı hiç unutmadı; 12 yıl sonra Zihni Paşa Köşkü'nde bana işkence yapılırken seyirciler arasında bulunduğunu daha sonra öğrendim. (56)
Kuşkusuz 27 Mayıs ve ona ilişkin anılarım bu kitabın kapsamı içerisinde değildir. 27 Mayıs için yüzlerce kitap yazılmıştır. Bunların en sonuncusu Cüneyt Akalın'ın özgün çalışmasıdır; merak edenler alıp okuyabilir. (57)27 Mayıs'a ilişkin anılarımdan kesitler verip emekliye ayrılmamdaki kişisel kin ve ihtirasları açıklayıp yazın yaşamıma geçişimi, mücadelelerimi sürdürmeye devam etmeye çalıştığım etkinliklere derinlik kazandırmak amacındayım.
Ancak sırası gelmişken 27 Mayıs'ın üzerinde hiç durulmamış bir yönüne dikkatleri çekmek istiyorum. 27 Mayıs'tan sonra harekâtın lideri başlangıçta iki tür kuşatmayla denetime alınmıştı ve işin İlginç yönü, uzun şiire o günün havasında bu kuşatmaların ayırdında bile değildi...
27 Mayıs hükümetinin önemli bakanları mason idi. (58) Başyaver Hv. Kur. Alb. Agasi Şen de mason idi. Başbakanlık müsteşarlığına Kur. Alb. Alpaslan Türkeş
kendiliğinden oturmuş, başlangıçta da Özel Kalem Müdürlüğü'ne yakını P. Bnb. Rıfat Baykal'ı yerleştirmişti. Daha sonra 6 Haziran 1961 Tansel olayında Silahlı Kuvvetler Birliği gizli örgütü, Gürsel'e ültimatom verip imzasını geri aldırdığında Gürsel'in gücü sembolik duruma düşürülmüştü. Gerçekte 27 Mayıs sonrasındaki dalgalanmalara doğru tanılar konabilmesi için, kişi ve grupların iktidarı ele geçirme ihtirasları yanında masonik, şoven milliyetçi ve SKB'nin temsil etmeye çalıştığı ütopik Atatürkçülük anlayışı arasındaki çelişki-çatışmaların mercek altına alınması gerektiğini düşünüyorum.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
47. "Le monde secret de Bilderberg-Comment la haute finance et les tenhnocrates dominent lesnaitons"
48. Kayhan Sağlamer'in Ecevit Olay: 1 adlı kitabından aktaran: E. Dz. Bnb. Erol Bilbilik, "İik Rockefeller Bursiyeri, Bülent Ecevit", Aydınlık, 16 Ocak 2000.
49. Y.n.: USIS= United State İnformation Service=Amerikan Haberler Merkezi.
50. Milliyet, 13 Mart 2000.
51. Darbe dönemlerinde bile..
52. Talat Turhan, Kontrgerilla Cumhuriyeti, Tümzamanlar Yayıncılık, 1. Basım. 1993.
53. Örgüte üye olduğu yıl. Hükümet Yaşar'ı yine korudu", Cumhuriyet, 1992.
54. bkz.: 21. dipnot.
56. Bkz: Marmara Brifingi, Kaynak Yayınlan, 1. Basım, Nisan 1995.
57. Cüneyt Akalın, Askerler ve Dış güçler, Amerikan Belgeleriyle 27 Mayıs Olayı, Cumhuriyet kitapları. Kasım 2000.
58. Bunlardan birinin kızı, 6 Ocak 1961 'de Kurucu Meclis'in açılış günü MBK üyelerine "katiller" diye bağıracak kadar uçtaydı...
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder