11 Şubat 2019 Pazartesi

GENÇ SUBAYLARIN İHTİLAL KARARLILIKLARI – KOMİTENİN KARARSIZLIĞI

GENÇ SUBAYLARIN İHTİLAL KARARLILIKLARI – KOMİTENİN KARARSIZLIĞI




Komitenin bu ikircikli hali ister istemez İstanbul kanadını da endişelendiriyordu. İhtilalin İstanbul kanadından (sonra MBK'sine girecek olan) Orhan Erkanlı ve daha çok Şükran Özkaya'ya yakın olduğu anlaşılan Yüzbaşı Tevfik Subaşı'nın hatıralarından dinleyelim.

“Ancak, Ankara'daki durum, ciddiyetini koruyordu. Hareketle birlikte, beş on tabancalı subayın yalnız başlarına müdahale, emniyet ve sonuç aldıktan sonra da, vaziyetlerini yalnız başlarına muhafaza etmeleri, hayaldi. İşte bu sebeple, henüz silahlı bir birliğin sağlanamaması en mühim müşkül (zorluk) idi. 

29 Nisan 1960'ta Ankara'daki olaylara ordu birliklerinin müdahalesinde patlayan silahlar, soruları cevaplamıyordu. Bilakis, endişelerin devamına sebep oluyordu. Bu sebeplerle Ankara'dan, saat başı özel kanal ile haber alınması devam ediyordu. 555K şifresi ile (beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay'da) hazırlanan miting, Harp Okulu'nun beklenmedik zamanda şehirdeki yürüyüşü, toplumda gün geçtikçe endişenin artmasına sebep oluyordu. Bizim açımızdan, bu gelişmeler, bir manada yakında, aranılan silahlı gücün var olacağının habercisi olacağı ümidini doğuruyordu.” 

Oysa 43. Süvari Alay’ındaki sayıları az da olsa genç subaylar, komutanlarına rağmen Alay’ı ele geçirip ihtilale sokma hazırlıklarına gördüğümüz gibi çoktan başlamışlardı.

Dolayısıyla silahlı güç aramakta olan “Kurmay”ların dikkatlerini 43. Süvari Alayı’na yöneltmeleri kaçınılmazdı.

“.. süvari birliğinde etrafı kolaçan ettik. Arkadaş çevresine baktık. Anladık ki kuvvete ihtiyacımız var. Kuvvetler arasında bir de Süvari Alayı var. Süvari Alayından bizle yakın temasta olanlar olduğu gibi, Ekrem Acuner’in taraftarları olduğu da biliniyor, aynı hedefe gidiyoruz, aynı amaç için gidiyoruz. ‘Niye bu kuvveti birleştirmeyelim’ diye düşündük.

... Güvensizlikten ziyade onlar ayrı çalışıyor, biz ayrı çalışıyoruz birbirimizden habersiz. Orda bir faaliyet olduğunu biliyoruz. Bizde de bir faaliyet var, onlar biliyorlar. Diyalog yok.

Bu süvari birliğinde çatışma olunca (28-29 Nisan Olayları’nda Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç’ün üniversite öğrencileri üzerine ateş emri Fethi Gürcan tarafından durdurulunca – Ö.G.) kuvvetleri birleştirme lüzumu olduğunu anladım. Suphi Karaman’a dedim ki, 

- ‘Bu böyle gitmez. Bu güçleri birleştirmemiz lazım’. Suphi’ye Rafet Aksoylu ve Ekrem Acuner’le konuşmaya gideceğimi söyledim.” 

Artık ihtilal havası sokakları sarmıştı. Sokaktaki halk: “Ne zaman devireceksiniz bunları” diye gördükleri subaylara bağırıyordu.

İsmet İnönü'nün Kızılay'daki İş Bankası'na gitmesi CHP gençlik kolları tarafından siyasi gösteriye dönüştürülüyor, İsmet İnönü de Millet Meclisi'ndeki konuşmasında “Şartlar tamam olduğunda İhtilal meşru olur!” diyordu. Çoğu CHP milletvekili evlerinde, geceleri subaylarla toplanıyordu.

Genç subaylar kaynıyordu. 26 Mayıs'ta Eskişehir'e giden Menderes'e genç havacılar arkalarını dönerek selam vermeyecekti.

Üniversite ve ordu gençliğinin tepkisi bu durumdayken, İsmet İnönü'nün, Menderes kabinesini istifaya zorlamak amacıyla da olsa, böylesine desteği ve hatta destekten öte ittirmesi varken Genelkurmay'daki ihtilal komitesi ne yapıyordu? 

BAŞA GEÇECEK GENERAL ARANIYOR

Genelkurmay Başkanlığında genç kurmayların oluşturduğu komitenin üyeleri yapılacak bir ihtilalde başlarına geçecek bir general bulma telaşına düşmüşlerdi.

Daha önce kendisine başkanlık önerilen Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, hükümete endişelerini belirten bir mektup yazdıktan sonra istirahat izni alıp İzmir'e gitmişti. Hükümete yazdığı mektupta, Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa etmesini ve Adnan Menderes'in Cumhurbaşkanı olmasını öneriyordu. 

Subayların eğilimlerini yansıtan bu öneri, aslında, ta Atatürk zamanından beri İnönü ile farklı kutupları oluşturan Celal Bayar'ı siyasi kargaşanın baş sorumlusu gördüklerini belli ediyordu. Ama sosyal süreç bu isteğe uygun akmayacaktı. 27 Mayıs ihtilalinden sonra Devlet başkanı olan Cemal Gürsel, Celal Bayar'ı değil Adnan Menderes'i darağacına yollayan kararı imzalayacaktı.

Cemal Gürsel'in İzmir'e gitmesi üzerine komitedekiler diğer alternatifleri gözden geçirmeye koyuldular. Başlarına bir general alamazlarsa sokağa dökülmüş genç subaylara hakim olamazlardı. Rütbesi aşağı yukarı kendilerine yakın olan bu subaylara kendilerini komite olarak kabul ettiremezlerdi. 

Kaldı ki, “9 Subay” paniğinin ardından kendi aralarında bile bir başkan seçmemişlerdi. Yani, örgütlenmede “9 Subay” öncesinden bile geri idiler. Yoksa, her biri bir asker olarak, ihtilalde de hiyerarşi gerektiğini biliyorlardı. Komiteden çok, yarı – dost arkadaş grupları olarak, bırakın diğer subayları, kendilerini de toparlayacak ısmarlama baş arıyorlardı.

“Esasen 28 Nisan Olayları’ndan sonra memleket anormal bir döneme girdi, hiçbirimiz tekrar toparlanıp, konuşmak imkanını bulamadık; ekseriyetimiz örfi idare emrinde idik, vazifelerimizin başından ayrılamazdık. Haberleşmeler ve irtibat, kuryeler vasıtasıyla temin ediliyordu. 

O tarihte bir liderimiz, başımız yoktu. Bir süre lider olarak tanıdığımız Cemal Gürsel, Kara Kuvvetleri Kumandanlığı’ndan ayrılmış ve İzmir'e yerleşmişti. Örgütümüz başlıca iki şehirde; Ankara ve İstanbul'da faaliyet halindeydi. İstanbul'da görev Ankara'ya nazaran daha kolay olduğu halde, kuvvetimiz yeterli ve tamamdı..” 

Epey sıkıntı çektikten sonra komite General Cemal Madanoğlu'nu bulmuştu, “başımızda bir general” var diyebilmek için! 

İHTİLAL TARİHİ HESAPLAŞMALARI

Yapılacak ihtilalin başına bir general bulunmuştu ama bu sefer de ihtilal tarihini bir türlü belirleyemiyorlardı. Genelkurmay'ın hamamında yapılan toplantılarda ihtilal tarihi devamlı erteleniyordu. Tekrar tekrar planlar gözden geçiriliyor, her ihtimal hesaba katılmaya çalışılıyordu. 

Aslında ihtilal esnasında “kurmay” planlarına pek de uyulmadığı, komitedeki çoğu üyenin görevini yerine getirmediği görülecekti. İhtilalin sürekli ertelenmesinin nedeni ise, Ankara'da, “ihtilal uygulaması”nın “daha zor ve tehlikeli; buna mukabil kuvvet durumu”nun “şüpheli” olmasıydı. 

“Harekat başlar başlamaz Ankara’daki bütün kilit noktalarını kontrol altına alması gereken civar bölgelerdeki piyade birliklerinin kumandanları ‘yazılı emir isteriz’ diyorlardı... ‘Hem de dört yıldızlı generallerden...’ Hatta bazıları bununla da yetinmiyorlar, ‘Aksi takdirde üst makamlardan size karşı harekete geçmek emrini alırsak, buna uyar ve hepinizi tevkif ederiz’ diyorlardı” 

Bu nedenle, bazıları daha çok ihtilalin başarısızlığı durumunda, kendilerini kurtaracak hesaplar içindeydiler. İhtilal kazanıldıktan sonra kim kimi araştıracaktı ve eğer kazanılmazsa kim neyi ispat edecekti? 21 Mayıs 1963 İhtilali’nin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Fethi Gürcan mahkemede bu gerçeği şöyle açıklıyordu:

“Eğer 27 Mayıs 1960 İhtilali başarısız olsaydı yine burada gördüğünüz genç subaylar yargılanacaktı. Genç subay atını ne yapsın, tankını ne yapsın, çuvala mı soksun?” 

Bazıları da, ihtilal sonrası ihtilalin başarısı halinde ihtilalin dümenini eline almaya çalışıyorlardı. Bunlardan en göze çarpanı Alb. Alparslan Türkeş idi. Türkeş, komitenin “Kesinlikle ilişkiye geçilmeyecek” kararı olduğu halde, izne ayrılmış Org. Cemal Gürsel’i İzmir’de ziyaret etmekte sakınca görmüyordu. Çünkü, Madanoğlu’na Gürsel kadar yakın değildi. Üstelik Madanoğlu, ihtilal sonrası iktidarın CHP’ye verilmesinde ısrarlıydı. İzne ayrılmış ta olsa, Cemal Gürsel’i ihtilalin başına geçirebilirlerse, Cemal Gürsel’e olan yakınlığından faydalanıp kendi hesabına uygun bir mevki ele geçirebilirdi. Bu ziyaret duyulunca, bütün inkarına rağmen Türkeş, 27 Mayıs İhtilali’ne yaklaşan günlere kadar komite toplantılarına alınmadı.

Kurmay’ların sürekli olarak ihtilali ertelemesi yüzünden Fethi Gürcan'ın sabrı taşıyordu. DP Hükümeti’ni gittikçe köşeye sıkıştırmaya çalışan CHP'nin sert muhalefetiyle gerginleşen ortamın duygularda yarattığı taşma ile patlama noktasına gelmişti. Kurşunlanan ve coplanan gençleri kendi çocukları gibi kanat gerip korumaya çalışıyordu. Ama, aslında mangalda kül bırakmamaktan başka özelikleri olmadığı sonraları çok iyi anlaşılacak olan, komitedeki kurmay subayların, bugün – yarın ertelemeleri ihtilalin ciddiyetini kaybettirmeye başlamıştı. 

Ekrem Acuner ekibinin CHP ile birlikte hareket ederek, ihtilali CHP politikaları doğrultusunda yönlendirme çalışmaları vardı.

27 Mayıs 1960’a yaklaşılan günlerde ihtilali erteleme taktikleri güdüyorlardı. Diğer komite üyelerine oranla Ankara’daki birliklerde daha çok ilişki içindeydiler. Bu kozlarını kullanarak İnönü’nün istediği yönde DP’yi istifaya zorlama planının parçası olarak çalışıyorlardı.

Komitenin İstanbul kanadından Orhan Kabibay, ihtilal ertelendikçe, İstanbul’daki örgütlenmeyi dağıtacağını söylüyordu. 

Fakat İsmet Paşa’nın sert muhalefeti, DP’ye karşı zapt edilemeyecek bir tepkinin oluşmasına yol açmıştı. Artık ihtilal, genç subaylar için vazgeçilmez bir hedef haline gelmişti.

“Belki DP hükümeti istifa eder” politikasıyla “ihtilalin kaçınılmaz olduğu”nu savunan görüşler, en çok ihtilali başlatacak olan, 43. Süvari Alayı’nda tartışılıyordu. Fethi Gürcan “Kurmay” komiteye baskı yapmaya başladı. İhtilali başlatacaksanız başlatın, yoksa ben başlatıyorum!

“Yzb. Fethi Gürcan, Bnb. Vehbi Ersü ve ekibini tehdit etti: 
‘Siz başlatmazsanız, ben etrafımdaki 5 adamla ihtilali başlatırım’. Onlar da deşifre oldukları gerekçesini ileri sürerek, 27 Mayıs İhtilali’nden önce birlikte Ankara’yı terk ettiler” 

Sonunda, bir dizi tartışmalı, bağrışmalı, toplantı odasını terk etmeli ve ertesi gün odaya tekrar dönmeli toplantıdan sonra ihtilal “kurmay”ları düğmeye basmaya karar verdiler. 

26 Mayıs’ta yapılan son plana göre:

“... bir Tabur Ulus bölgesinde emniyet görevi alıyor. Harp Okulu, Bakanlıklar ve 19 Mayıs olmak üzere iki koldan şehre giriyor. Süvari Grubu Kavaklıdere postane bölgesinde Çankaya’ya karşı cephe alıyor. Tank Taburu. Harp Okulu ile birlikte harekata iştirak ediyor. Geri kalan birlikler Polatlı ve Konya’dan getirilip ‘ihtiyatta’ kalacaklardı. Bu şekilde görev alan veya yer değiştiren birlikler plandaki bu yerleri alırlarsa ihtilale katılmış, yani ihtilal komitesince verilen emirleri yapmış, aksi takdirde bu gibi birlikler için de harekatın cereyan tarzına göre de tertibat alınacaktı.” 

http://kutuphane.halkcephesi.net/Ben%20Ihtilalciyim/Bolum%201.htm


**

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder